Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde “Afetlerde STK’ların Rolü” başlıklı konferans düzenlendi. Konferansın konuşmacısı İHH Mütevelli Üyesi Osman Atalay konu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
İçişleri Bakanlığı’nın araştırma sonucuna dikkat çeken Osman Atalay, Türkiye’de 95 bin olan vakıf ve derneklerin kendilerine seçtikleri faaliyet alanları/ görev tanımlamalarında birinci sırada 38 bin ile mesleki dayanışma dernekleri olduğunu, ikincisi sırada 27 bin küsür ile spor dernekleri, üçüncü sırada 18.430 ile dini hizmet veren dernekler, dördüncü sırada 6 bin küsür ile eğitim ve araştırma dernekleri, beşinci sırada yine 6 bin küsür ile kültür-sanat- turizm dernekleri, 1100 civarında düşünce temelli vakıf ve derneklerin olduğunu, engelliler ile ilgili olarak ise 1400 civarında dernek olduğunu belirtirken, Türkiye’deki engelli sayısının 7,5 milyon civarında olduğunu, yaşlı ve çocuklar için 323 adet, çocuk için ise 12 adet dernek olduğunu ifade etti.
Ülke nüfusunun 85 milyon olduğu göz önüne alındığında, 95 bin dernek sayısının yetersiz olduğunu dile getiren Atalay,” AB üyesi ülkelerde ortalama 40 kişiye bir dernek düşüyor ve her ne kadar yetersiz de olsa yardımseverlik ve iyilik yapma potansiyeli bakımından kıyaslandığında Amerika ve Avrupa’daki bu dernek sayıları bizim 85 milyon insanımız tarafından süpürülüp atılıyor. Bunu daha önceki depremlerde de bu depremde de gördük” dedi.
Barışta da, savaşta da, afetde de sivil toplum kuruluşlarının üstlenecekleri görevler olduğunu belirten Atalay, “Dünyanın her ülkesinde devletler, hükumetler teknolojik ya da ekonomik anlamda ne kadar imkanlara sahip olursa olsun herhangi bir felaket karşısında çaresiz olduklarını gördük. Amerika’da da bunu gördük. Oradaki insanlara bu tür büyük felaketlerde nasıl hareket edildiği sorulduğunda ‘Biz böyle panik yapmıyoruz, felaketin büyüklüğüne göre birkaç gün iş tatili yapıyoruz. Ondan sonra yavaş yavaş yardımları götürüyoruz.’ diyorlar.” dedi.
Yaşanan felaketin yaşanan bölgelerde tahribatı ne kadar büyükse, tartışma o kadar büyük oluyor diyen Atalay, “Ne kadar çok yıkım varsa o kadar sayıda arama-kurtarma, o kadar sayıda insan çadır istiyor. Temel kural şudur; dünyanın her yerinde ilk 48 saat içinde afetzedeler devletten mucize bekler, dünyanın her yerinde böyledir. Ancak matematiğe vurduğunuz zaman, bir şehir için devlet çok rahat müdahale edebilir STK’lar ile. Marmara depreminde Sakarya, İzmit, Gölcük, Yalova ve İstanbul’un Avcılar-Beylikdüzü tarafı etkilenmişti orada da lokaldi zorlandık ama bütün İstanbul, Anadolu yetişmişti. Fakat ben bu depremde şunu gördüm, 80 bin kilometrekarelik bir alan ve 11 ilde aynı anda gerçekleşiyor.” dedi.
Yıkılan bina sayısına bakıldığında her binaya bir arama-kurtarma gitmesi için toplamda orada 100 bin civarında arama-kurtarma ekibinin(tek kişi değil ekip olarak) olması gerektiğini, ifaden eden Atalay, bugün İstanbul için 300-500 bin arama-kurtarmacı gerektiğini belirterek, “Türkiye’de bu yok, Amerika’da bu var mı? Yok. İngiltere’de var mı? Orada da yok. Aynı şekilde aynı anda bu kadar çadırın kurulması da mümkün değil. Ancak ulusların bir kuralı var. Ülkeler yaşadıkları felaketlerde, uluslararası yardım taleplerinde bulanabilirler. Biz bu depremde 4. derecede talepte bulunduk, insanlar geldiler ” dedi. Fakat o kadar çok ev yıkıldı ki, biz bu kadar arama-kurtarma sayısını bulamadık. Milyonlarca insan korkudan sokağa çıktı. Ama hızlı bir şekilde ilk 24 saatte yakın akrabalar, çevre iller, devlet bunları Akdeniz’deki otellere dağıtarak, büyük çapta tahliye edildiler.” dedi.
Bu tür durumlarda sivil topluma düşen görevin, ortak aklın ve ortak vicdanın dillendirilmesi, bu ortak aklın yaygınlaştırılması olduğunu söyleyen Atalay, “Sivil tolum gönüllük üzerine kurulur, kar amacı gütmez, maddi ve manevi çıkar elde etmez. Aksi halde bunun adı gönüllük olmaz, sivil toplum olmaz.” dedi.