Stratejik Düşünce Enstitüsü'nde Araştırmacı-Yazar Mehmet Doğan’ın konuşmacı olarak yer aldığı "Almanya'da "DARBE" mi Oluyor?" başlıklı konferans gerçekleştirildi. Almanya’da ki darbenin hikâyesini tarihsel arka plana dayandırarak ele alan Doğan, çok önemli açıklamalarda bulundu.
Doğan, ilk olarak Almanya Federal İçişleri Bakanlığı ve Alman haber ajansı DPA’nın darbeyi “Federal Almanya Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini ortadan kaldırmak ve 1871 Alman İmparatorluğu'nu örnek alan bir devlet oluşumu amacıyla terör örgütü kurmakla suçlanan gruba yönelik ülke çapında bu sabah, 11 eyalette düzenlenen operasyonda, darbe planı olan ve aşırı sağcı olduğundan şüphelenilen 25 kişinin gözaltına alındı. Almanya Federal Savcılığının talimatı doğrultusunda, 3 bin polis tarafından 11 eyalette 130 noktaya operasyon yapıldı.” şeklinde duyurduğunu açıklayarak konuşmasına giriş yaptı.
Aşırı sağcı olduğu ve eski ordu mensuplarından oluşan bir grubun parlamento binasını basarak hükümeti devirmeyi planladıkları tespit edildiğini belirten Doğan, aşırı sağcı 'Reich Vatandaşları'na yönelik yapılan operasyonda onlarca Alman vatandaşının, 'terör örgütüne üyelikle' suçlanması ile gözaltına alındığını da ekledi.
Aralarında bir Rus vatandaşının da bulunduğu 3 kişinin örgüte destek vermekle itham edildiğini ve Vitalia B. adlı Rus asıllı kadından, Heinrich adına Moskova ile bağlantı kurması talep edilmiş olduğunu iletti. Doğan, Almanya'da darbe yapıp mevcut devlet düzenini değiştirmek için hareket eden ve mevcut Alman hükümetini tanımayarak kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak tanımlayan grup üyelerinin terör örgütüne üyelikten yargılanacağını bildirdi.
“Liderlerine Ve Örgütüne Yakından Bakalım”
Doğan, bu hususlar doğrultusunda terör örgütünü ve liderlerini yakından tanımak için çok önemli açıklamalarda bulundu.
Almanya'da Federal Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınanlar arasında, yargıç olarak görev yapan ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Parti (AfD) eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann ile örgütün lideri olduğu düşünülen Heinrich XIII Prens Reuss’ın bulunduğunu söyleyen Doğan, Alman Prens XIII. Heinrich Reuss’ın; Heinrich I. Prince Reuss (1910-1982) ve Mecklenburg Woizlawa -Feodora Düşesi'nin (1918-2019) altı çocuğundan biri olduğunu belirtti. Heinrich’in Almanya ile ilgili politik düşüncesinin özetinin şu şekilde; “Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana egemen bir devlet değildir, Müttefikler tarafından yönetiliyor ve gayri meşrudur.” olduğunu ekledi.
Reichsbürger nedir?
Reichbürger Örgütü’nün Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımayanlardan müteşekkil bir hareket olduğunu anlatan Doğan, İmparatorluk Vatandaşları’nın; monarşist, cumhuriyetçi, aşırı sağ, antisemitik dünya görüşüne sahip gruplardan oluştuğunu ekledi. Hareketin, mevcut devlete vergi vermeyi, para cezalarını ödemeyi veya mahkeme emirlerine ve idari kararlara uymayı reddeden bir tutumu ve baskın bir ırkçılığı ve komplo teorilerini benimsemiş bir zihniyete sahip olduğunu da aktardı. Doğan, Reichsbürger Hareketi'nin ülkede yaklaşık 21 bin üyesi bulunduğunu ve bunların yaklaşık yüzde 5'inin şiddete meyilli olduğunu vurguladı.
Darbecilere Soyut Suçlama Var Somut Eylemleri Yok!
Almanya medyasında yayınlanan günlük, haftalık ve aylık gazete ve dergilerde, tv, youtube ve sosyal platformlarda darbe girişimi sonrası yazılan makaleler ve analizlerde eylemlerinden bahsedilmediğini söyleyen Doğan, ZDF, ARD, Deutschewelle, Deutsche Presse Ajans gibi devletin resmi haber ajanslarının köpürterek yaptığı yayın akışlarındaki ve analizlerindeki suçlama metinlerine bakıldığında, darbe girişiminin somut olmaktan öte soyut düşüncelerine dayandığı kanaati dikkat çekici olduğunu vurguladı. Bununla birlikte Reuters, AFP, BBC, Deutsche Welle ve DPA’ın Dünya’ya servis ettiği haberlerin öne çıkarıldığını da ekledi.
Darbe düşüncesinin tarihi ve sosyolojik arka planını da dair önemli açıklamalarda bulunan Doğan, I.Dünya Savaşı sonrası Paris Versay Antlaşmasıyla Alman İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekilerek yeni bir Almanya Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ve bu hususta, Alman İmparatorluk döneminin sonu 1918 ile 1933 Nazi Almanyası’nın arasındaki Almanya hükümeti olan Weimar Cumhuriyeti’nin yer aldığını anlattı. Weimar Cumhuriyeti dönemi siyasi çalkantı ve şiddet, ekonomik darlık, sosyal özgürlükler ile karmakarışık zorlukların dönemin karakterini sembolize ettiğini de ekledi.
Yeni Bir Almanya Cumhuriyeti Kurulur
Doğan, Hitler’in emekli General Ludendorff gibi bazı subayları da yanına alarak Bavyera eyaletini ele geçirmeye, 1923 de Münih’te bir birahanede topladığı iki bin kişiyle darbe yapmaya kalkmasının dönemin önemli olaylarından olduğunu ve bu hususta Almanya’nın savaş sonrası kuşatılmış, bölünmüş ve siyasal anlamda müstemleke haline getirilmiş yeni bir Federal Batı Almanya Cumhuriyeti olarak hayatına devam ettiğini açıkladı.
Almanya'nın II. Dünya Savaşı sonrasında Müttefik Devletlerce işgal ve kontrol edildiği dönemde, Amerikan, İngiliz, Sovyet ve Fransız güçlerinden oluşan Müttefik Tetkik Yönetimi’nin 1945-1949 arası ülkeyi idare ettiğini ve 1945 tarihleri arasındaki Potsdam Konferansı'nda aldıkları karara göre Almanya’yı, tek bir ülke gibi yönetileceğini ama bu karar hiçbir zaman uygulamaya geçmediğini açıklayan Doğan, daha sonra Almanya’nın doğu ve batı olmak üzere ikiye bölündüğünü söyledi.
Doğan, Sovyetler Birliği'nin dağılması ile Soğuk Savaş’ın bittiğini ve Varşova hattının dağılıp, duvarların yıkılıp, ülkelerin birleşerek yeni ulus devletlerin kurulduğunu ve yapılan anlaşmalarla bu devletleri kuran dört büyük güç, haklarından vazgeçti ve Almanya “sözde” tam bağımsızlığına kavuştuğunu belirtti.
Alman Derin Devleti ve Milliyetçi Unsurlar Neden Rahatsız?
II.Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’yı ABD’den sonraki en büyük karargâh haline getiren ABD’nin, Orta Doğu ve Afrika’daki askeri operasyonlarını halen Almanya’dan yönettiğini belirten Doğan, ABD’nin Almanya’da elde ettiği askeri avantajlardan kolaylıkla vazgeçmeyeceğini vurguladı. Bu işgali sonlandırma bakımından, Almanya’yı ekonomik olarak belki dev olduğunu ancak siyasi ve askeri güçleri bakımından cüce olarak nitelendirdi.
Ek olarak; Almanya’nın güncel sorununun sadece üsler ve ülkesinde yerleştirilen askerler olmadığını, ABD ve İngiltere’nin; Rusya - Ukrayna savaşını bahane ederek Almanya’yı Moskova’ya karşı yaptırım uygulamaya zorlaması olduğunu da belirtti.
Alman Derin Devleti ve Alman Milliyetçiliği Yeni Bir Yol Arayışında Mı?
Dolayısıyla Alman Devletinin de kendisine has refleksleri ve belirgin kırmızı çizgileri olan bir devlet olduğunu ve son iki yüz yıldır geç kalmışlık psikoloji içerisinde “Avrupa hâkimiyeti ve dünya hâkimiyeti” kavgasında yenildiğini söyleyen Doğan, her yenilgi sonrası bir durgunluk, kargaşa, keşmekeş dönemi ve daha sonra tekrardan yine geç kalmışlık ruh haliyle “hâkimiyet” mücadelesine girdiğini aktardı. Şartlar gereği kendi kadim beka anlayışını bir süreliğine daha aheste aheste nadasa bırakma stratejisi güttüğünü düşünen Doğan, bunu Alman Devletinin içindeki derin akıl, bir süreliğine daha med-cezir oyununun gereklerini yapacağına bağlayarak açıkladı.
Ve bu hususta sözlerini şu şekilde; Soru şudur: Avrupa’nın ortasında, ABD’nin gölgesi altındaki bir ülkede darbe nasıl olabilir? Bu girişimi sadece Nazi Almanya’sı özlemi gibi görmek veya değerlendirmek ne kadar doğrudur? Acaba işin içinde başka hesaplar mı var? Alman Devleti, darbe haberlerini servis ederek ve köpürterek ABD’nin ülke üzerindeki hegemonyasını kırmaya mı çalışıyor? Darbede yer aldıkları iddia edilenlerin “ülkelerine duydukları sevgi ve niyetlerini iyi anlamak” gerekiyor mu? Onların haklarında fezleke hazırlayan federal savcıların ABD çıkarlarına hizmet etmedikleri, ülkede yuvalanmış CIA merkezinden sevk ve idare edilmedikleri ne malum?” devam etti.
Son olarak altı çizilmesi gereken bahsi-diğer hususun da; gerek Avusturya, gerek Almanya’daki darbecilerin bir ortak özelliğinin ırkçı, faşist ideolojiye mensubiyetleri ve hepsinin de yabancı karşıtı ve Müslüman düşmanı olduğunu belirten Doğan, konuşmasını; “Geçmişte kalan, sadece tarih midir? Yaşadıklarımız, geleceğin tarihine müdahale süreçleri midir? Tarih nedir, tekerrür mü eder, yoksa kendisini mi tekrarlar? Trajik Avrupa tarihinin tekerrür ettiğine değil belki, ama benzerini ürettiği yıllara, aylara, günlere, hadiselere ve eylemlere mi tanıklık ediyoruz? Konuşulması, yazılması, gözlemlenmesi gereken budur!” şeklinde sonlandırdı.
Diğer İçerikler