Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde “Rusya-Ukrayna Savaşı ve Avrupa Ordularının Zafiyetleri” başlıklı panel düzenlendi. Moderatörlüğünü SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan’ın yaptığı panelde konuşmacılar arasında SDE Başkanı Doç. Dr. (E)Tümg. Güray Alpar, SDE Savunma ve Güvenlik Kurulu Başkanı (E)Tuğg. İhsan Başbozkurt ve SDE Savunma ve Güvenlik Kurulu Üyesi (E)Tümg. Mehmet Özoğlu da bulunmaktaydı.
Doç. Dr. Güray Alpar, “Ukrayna Savaşı Almanya başta olmak üzere Avrupa orduları açısından nasıl bir etki oluşturdu? Avrupa orduları, ülkelerini tehdit eden savaşlara ve krizlere hazır mı?” konularında değerlendirmelerde bulundu.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını elde eden Ukrayna’nın, 1994 yılında atılan imzalarla nükleer cephaneliğini Rusya'ya teslim ederken, karşılığında da başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı'dan güvenlik garantisi aldığını söyleyen Alpar, Ukrayna’nın, 1996 yılı itibarıyla elindeki tüm silahları sökülüp etkisiz hale getirilmesi için Rusya'ya gönderdiğini, karşılığında da ABD'den Ukrayna'ya 500 milyon dolarlık bir destek ödemesi yapıldığını hatırlatıp uluslararası kamuoyunun geçtiğimiz hafta yaşananlar sayesinde 28 yıl önce atılan imzaları bir kez daha hatırladığını, özellikle Zelenski'nin Ukrayna'nın yalnız bırakıldığını belirten sitem dolu sözlerinin, "Hani güvence, hani garanti?" tartışmalarının kapısını araladığını ifade etti.
Saldırıların ardından Ukrayna’ya daha fazla destek sözü veren ülkelerden olan Fransa’nın, daha fazla askeri teçhizat göndermek de dahil olmak üzere Ukrayna’ya desteği artırma sözü verdiğini söyleyen Alpar, “Ukrayna’nın özellikle Fransız-İtalyan ortak üretimi SAMP-T hava savunma sistemiyle ilgilendiği biliniyor ancak Fransızlar bu konuda oldukça isteksiz. Kimisi bunun teknik sebeplerden kaynaklandığını söylerken kimileri de Fransızların isteksiz olduğunu iddia ediyor.” dedi.
Benzer bir durumun AB için de söz konusu olduğunu, AB’nin de Ukrayna’ya gerçekte etkili silahlar göndermekte geç kaldığını ifade eden Alpar, 20 Ocak 2023 tarihinde Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius’un, Ukrayna lideri Volodimir Zelenski'nin talebine karşın, Ukrayna'ya yardım konferansında Ukrayna'ya Leopard 2 tankları gönderilmesi konusunda bir karar alınmadığını söylediğini, 2022 yılı sonunda ise Almanya'da hazırlanan bir raporda, Alman ordusunun NATO görevlerini sınırlı bir ölçüde yerine getirebileceğini ortaya çıkardığını söyledi ve “Meclis Savunma Komisyonu'na sunulan rapora göre, ordunun hem silah, hem ekipman, hem de operasyonel anlamda eksiklikleri var.” dedi.
Alpar, basında her ne kadar Batı ülkelerinin Ukrayna’ya silah yardımı konusunda büyük paralar ayırdığı ve sürekli olarak silah yardımlarından söz edildiği görülse de uygulamada bunun tam olarak gerçekleşmediğini ya da görünen kadarı ile ellerindeki eskimiş silah sistemleri ve mühimmatı bu vesile ile verdiklerini söyledi.
(E)Tümg. Mehmet Özoğlu ise “Ukrayna’daki savaş Yunanistan Rusya, Yunanistan Avrupa ve ABD ilişkilerini nasıl etkiledi?” konusu üzerinde konuştu.
Ukrayna ve Rusya arasındaki gerginlikte, dışarıdan en fazla müdahil olan ülkelerden birisinin de Yunanistan olduğunu, Yunanistan’ın bu savaşta Rusya ile ilişkileri en fazla bozulan ülkelerin başında geldiğini, bunda Yunanlı yöneticilerin kendi politikalarından ziyade başka ülkelerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri yanında her zamanki komşularının zor durumlarından istifade etme kurnazlıklarının da etkili olduğunu ifade eden Özoğlu, bu anlamda bugüne kadar Rusya ile ilişkilerinde bir denge politikası yürüten Yunanlıların, şiddetli bir şekilde Rusya karşısında yer aldığını, müdahaleye en sert şekilde tepki gösterdiğini dile getirdi ve “Halbuki Yunanlılar, daha önceki dönemde bir NATO ülkesi olmasına rağmen Ruslardan silah alımına devam eden bir ülke konumundaydı.” dedi.
Yunanistan’ın ülkesini Rusya’ya karşı mücadele eden ABD üsleri ile doldurması ve buradan açıkça Rusya’ya karşı kullanılacak silah, teçhizat ve askeri personeli sevk etmesinin Rusya tarafından yakından izlenmekte olduğunu, bu konuda Rus yetkililerin çok keskin ifadeleri bulunduğunu belirten Özoğlu, “Görünen odur ki bu aşamadan sonra bir daha Rusya-Yunanistan ilişkilerinin düzelmesi mümkün görülmemektedir.” dedi.
Özoğlu, Yunanistan’ın bölgede gerçekleşen diğer olayları da kendi lehine kullanma ve ABD ve AB’den kendisine kaynak tahsis ettirme gayretleri bulunduğunu ifade edip bunun bir noktada fırsatçılık olarak değerlendirilebileceğini, göçmenleri bahane edip, AB’den kendi sınırlarını güçlendirme masraflarını almalarının ise buna bir örnek olarak verilebileceğini ifade etti.
Yunanlıların Ukrayna’ya bakışının insani olmaktan ziyade kendi çıkarlarına yönelik olduğunu ve bu savaş sebebiyle ilgili ülkelerden kendilerine kaynak sağlamaya yönelik olduğunun söylenebileceğini belirten Özoğlu, “Çıkara dayalı politikalar ve uygulamalar bu bölgedeki komşularını oldukça rahatsız ediyor ve bölgesel güvenliği tehdit etmesinin yanında gelecek için Yunanistan’a sıkıntılar yaratacağa benziyor.” diye konuştu.
(E)Tuğg. İhsan Başbozkurt ise “Rusya’nın güvenlik stratejisini AB, ABD ve NATO öngörebilmiş mi? Avrupa’nın merkezinde yaklaşık bir yıldır devam eden Ukrayna’daki savaşta etkili rol alabilmişler midir? AB, Ukrayna’ya verdiği sözü yerine getirmiş midir?” konuları üzerinde değerlendirmelerde bulundu.
“Vladimir Putin, “SSCB’nin dağılmasının ardından geliştirilen “yakın çevre” doktrininin beklenen siyasi etkinliği sağlamada yetersiz kaldığı” iddiasıyla; etkinlik alanlarını daraltmayı hedefleyen, çevre ülkeleri kendine bağımlı yapmayı amaçlayan politik çizgiyi öne çıkartmıştır.” diyen Başbozkurt, Sovyetler Birliği sonrası Rusya’nın stratejisinin; kasten bırakılan ve yaratılan sorunlu topraklar, masa başında çizilen ve sahada uygulanan haritalar, etnik grupları ihtilafa düşürecek şekilde stratejiler geliştirme ve sorunların çözümünde hakem olarak masada yer almak olduğunu dile getirip Rusya’da 1993 yılından itibaren “geleneksel imparatorluk stratejisine” geriye dönüşü telkin eden milliyetçilik görüşlerinin yükselişe geçtiğini dile getirdi.
2008 Güney Osetya Savaşı’na değinen Başbozkurt, Güney Osetya Savaşı’nın, Güney Osetya - Rusya - Gürcistan ve son olarak Abhazya'nın katılımı ile aralarında gerçekleşen gerilim ve çatışmalarla başlayan savaş olduğunu söyledi ve “Dünya’nın hukuksuzluk yarımadası Kırım ise Rusya tarafından uluslararası hukuk hiçe sayılarak 2014 yılında işgal edildi.” dedi.
Öte yandan Rusya’nın Ermenistan’daki Rus Askeri üssünde 3-4 bin asker bulunduğunu, bu bölgede Rusya’nın hakim güç olduğunu ifade eden Başbozkurt, “NATO ve Batı ülkeleri Güney Osetya Savaşı’nda, Kırım’ın işgalinde gereken cevabı verseydi Rusya bugün Ukrayna’yı işgal etme cesaretini gösteremezdi.” dedi.
Yaklaşık 1 yıldır devam eden savaşta, 11 milyona yakın insanın Ukrayna’yı terkettiğini, savaşın en korkunç, en çirkef yüzünü ise sivil halkın çektiğini ifade eden Başbozkurt, Ukrayna Savunma Bakanı Reznikov’un “ Ukrayna temel olarak bir deneme alanına dönüşmüş durumda. Şu anda birçok silah, elinde kendi modern silah sistemleri olan Rus ordusuna karşı, gerçek savaş koşullarında sahada test ediliyor" sözlerini hatırlatarak, Ukrayna'nın silah çeşitliliğinin avantaj gibi görülse bile süreç içinde lojistik açıdan sıkıntılar yaratabileceğini personelin kullanımında zafiyet yaratabileceğini ancak personeli iyi eğitir ve entegrasyon sistemi ve lojistiği iyi düzenlenebilirse sorun olmaktan çıkabileceğini ifade etti.
“Doğu Avrupa, Ukrayna ve Baltık ülkeleri üzerinde Rusya’nın etkisi/tehdidi, Rusya’nın Ermenistan’daki hakimiyeti, Gürcistan topraklarındaki işgali karşımızda durmaktadır.” diyen Başbozkurt, Rusya’nın bu tehdidi karşısında NATO, ABD ve AB bölgesinin güvenliği için yeni güvenlik stratejileri geliştirmediği takdirde bölgedeki sorunlar devam edeceğini, risk faktörü halini koruyacağını sözlerine ekledi.
Diğer İçerikler