Oturum başkanlığını SDE Başkanı Tümgeneral (E) Doç. Dr. Güray Alpar’ın gerçekleştirdiği panele, Libya Genelkurmay Eski Başkanı Yusuf Manguş ve T.C. Başbakanlık Eski Müsteşar Yardımcısı Ömer Kayır konuşmacı olarak katılım sağladı.
Açılış konuşmasını gerçekleştiren Alpar, Türkiye’nin tarihi bağları olan coğrafyalarda var olmasının stratejik sebepleri olmakla birlikte ilgili bölgelerdeki halklara karşı da bir vefa borcu olduğunu belirtti. Güvenlik ekseriyetiyle de durumu ele alan Alpar, “Savunma sınırlarınızda değil, güvenlik coğrafyanızda başlar. Yani Türkiye’nin savunması; Kafkaslardan, Balkanlardan, Kuzey Afrika’dan, Fergana Vadisi’nden, Türkistan’dan başlar…”diye konuştu.
Güvenliğin çok yönlü olduğunu ve sınırların muhafazasının stratejik bağlantı noktalarından geçtiğini ifade eden Alpar, genel değerlendirmenin akabinde sözü T.C. Başbakanlık Eski Müsteşar Yardımcısı Ömer Kayır’a bıraktı.
Libya’nın ve daha geniş tanımıyla da Mağrib bölgesinin dün Osmanlı için ne kadar mühimse bugünde Türkiye için o kadar önemli olduğunu ifade eden Kayır, bununla birlikte tam anlamıyla bu bilince sahip olamadığımızı ve bu noktada medyanın, sivil toplumun, ticari faaliyette bulunan iş İnsanlarının, kısacası her bir bireyin inisiyatif almasının bir zorunluluk olduğunu vurguladı ve sözlerine şöyle devam etti;
“1918’den sonra Türkiye dış dünyaya aşırı kendisini kapattı. Yani Osmanlı Devleti yıkıldı, Osmanlı’nın yüzyıllarca hüküm sürdüğü, ticaret yaptığı, kültürel bağ oluşturduğu o bölgeler o coğrafyaları bir anda unuttuk. Osmanlı Devleti perdeyi indirdikten sonra her şey bitti diye düşündük. Halbuki tarihler 1952’yi gösterdiğinde Libya’da seçime katılan bir partinin vaadi Türkiye ile birleşmekti.”
Müsteşar Yardımcısı (E) Ömer Kayır, bölgeyle ilgili akademik çalışmaların artmasının ise bağlantı noktalarının tespit edilmesine olanak sağlayarak kamuoyu nezdinde bir bilinci ve ilgiyi doğurabileceğini vurguladı. Mevcut çalışmaların birtakım eksiklikler barındırdığını ifade eden Kayır, Osmanlı’nın bölgeyle olan en önemli bağlantı noktaları olarak gösterilen zamanında, Kafkaslardan, Kırımdan ve Anadolu’dan iskan ettirilen insanların ‘Kuloğlu’ yahut ‘Kuloğulları’ olarak bilindiğini bunun ise büyük bir yanlış olduğunu esas itibariyle doğru isimlendirmenin ‘Köroğlu’ olduğunu ifade etti. Kayır, bu durumun basit bir tanımlama olmadığını tarihi kaynakların doğru okunması ve gerekli bilincin kazanılmasında önemli olduğunu vurguladı:
“Libya’da tarihini bilen ve bunu inkar etmeyen bir nüfus var kendilerine “Köroğlu” denilen bir nüfus. Misrata bu Köroğlu nüfusunun çok yüksek olduğu bir şehir. Libya’da toplam 900 Köroğlu ailesi var bunlar çok geniş aileler nüfus bakımından. Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi sonrası bu insanlar Türkiye’ye minnettar, “ Türkiye olmasaydı, biz yoktuk” diyorlar. Yani Türkiye’nin Hafter’e karşı sergilediği Libya müdahalesiyle Osmanlı bakiyesi bu aileler katledilmekten kurtulmuştur.”
Köroğlu nüfusunun kültürel değerler ve sosyal yapı bakımından Anadolu insanına çok benzediğini ifade eden Kayır, gönül coğrafyasında Türkiye’nin varlığının bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak konuşmasını tamamladı.
Libya Genel Kurmay Eski Başkanı Yusuf Magnuş ise Libya topraklarındaki Türk varlığından detaylıca bahsetti ve bugüne kadar Libya’nın en stratejik noktalarında Köroğluların yer aldığını, sömürge döneminde çok önemli bir mücadele verdiklerini ve bağımsızlığa giden süreçte bölgedeki Türklerin gayretlerini somut örneklerle katılımcılara sundu.
Türkiye’nin Libya için çok önemli bir değer olduğunu ifade eden Magnuş, Türkiye’nin bölgedeki aktif faaliyetinin ve varlığının Libya halkı nezdinde bir güvence olduğunu vurguladı. İlerleyen dönemlerde Libya’nın sürekli bir istikrara kavuşmasının bir zorunluluk olduğuna dikkat çeken Magnuş bu durumun Türkiye’nin desteği sayesinde olacağına inandıklarını belirtti.
Oturum soru cevap formuyla birlikte tamamlandı.