Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde “Türkiye-ABD İlişkileri Nereye?” başlıklı konferans gerçekleştirildi. Konferansın konuşmacısı Prof. Dr. Celalettin Yavuz, konu hakkında bilgiler verdi.
Türk-Amerikan ilişkilerine bakıldığında Amerikalılar ile Türklerin ilk resmi temasının Tunus’ta olduğunu ifade eden Yavuz, 1827’de Navarin’de Türk Donanması yok edilince, Avrupa devletlerine öfkeyle yaklaşan Osmanlı Devleti’nin yeni gemiler için Amerika’yı alternatif olarak dikkate aldığını ve 1830 yılında ise Amerika-Osmanlı arasında ticaret antlaşması imzalandığını, bundan sonra ise Amerikalı gemi inşa mühendislerinin Osmanlı için olumlu sayılabilecek faaliyetlerde bulunduklarını ifade etti.
1830 yılından sonra Amerikan misyonerliğinin Osmanlıda yoğunluk ve güç kazanmaya başladığını söyleyen Prof. Dr. Celalettin Yavuz, ilk başlarda çok fazla değişim sağlanamayıp Ermenilere yönelim olduğunu, 1831-1850 yılında Osmanlı’da 268 Protestan kilisesi kurulduğunu ve Amerikalı misyonerlerin özellikle Ermenilerin olduğu yerlerde hizmet verdiğinin görüldüğünü, I.Dünya savaşı başladığında ise kilise sayısı ve misyoner sayısında artış olduğunu dinleyicilere aktardı.
“O dönemde, Osmanlı’da Amerikalı denilince akla ilk gelen misyonerlikti. Amerika hükümetinin Osmanlıya ilgisi de oldukça fazlaydı. Amerikalı diplomatların en önemli görevlerinden biri Amerikalı misyonerlerin yaptırım ve çıkarlarını korumasıydı.” Diyen Yavuz, Amerika’nın Osmanlı’da ilk konsolosluğunu 1831’de İzmir’de açtığını, 1840’larda ise bu konsoloslukların sayısının ise 45’e kadar yükseldiğini, Osmanlı Devleti’nin ise 11 Nisan 1867’de Washington’da orta elçilik düzeyinde bir temsilcilik açtığını bu göreve de Bulak Bey’in atandığını ifade etti.
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, I.Dünya savaşı sonrasına gelindiğinde, Amerika’nın General James Harvard başkanlığındaki 46 kişilik görevlisinin Ağustos ve Eylül 1919’da Anadolu’ya gelip Türkiye’nin birçok yerinde incelemelerde bulunduğunu, görüşmeler yaptığını ve Paris Konferansında, Sevr görüşmelerinde bir Kürt devletinin kurulmasını öngören İngiltere ve Fransa’ya destek verdiğini belirtti.
Türkiye’nin, 1952 yılında Yunanistan ile NATO üyesi olduğunu, 1959’da ise Türkiye’nin ekonomik sıkıntı çektiği sırada kredi başvurusu için Washington’a giden Adnan Menderes’in talebinin reddedildiğini ifade eden Yavuz, “1960’lı yıllara geldiğimizde iki ülke arasındaki ilişkilerde kırılma noktası o zamanki Amerikan başkanının 1964’te Johnson Kennedy’yi göndermesidir. 1970’li yıllara geldiğimizde ise iki ülke arasındaki bir diğer kırılma noktası 1973’te Türkiye’nin Kıbrıs sorununda Arap Birliği’nin destekleri olmuştur.” dedi.
İsrail’in 1980’de Kudüs’ü başkent ilan etmesi üzerine Türkiye’nin Doğu Kudüs Başkonsolosluğunu kapattığını, İsrail ile ilişkileri ikinci katiplik düzeyindeki temsilcilik seviyesine indirdiğini, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in bölgedeki istikrarsızlığın en büyük sebebi olarak İsrail’i gösterince Amerika’da tepki ile karşılandığını söyleyen Yavuz, 1981’de 60 Amerikalı senatörün Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’ne bir mektup yazdığını, Türk-İsrail politikasının Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vereceği uyarısında bulunulduğunu ifade edip, “ Soğuk Savaş sonrası ise Türk-Amerikan ilişkileri pek parlak değil. Erbakan döneminde ise bu ilişkiler daha da sancılı hale geliyor. 2000’lerdeki Ermeni meselesi ise bu ilişkilerdeki kırılma noktalarından biridir.” dedi.