Türkiye’nin Jeopolitik Önemi

Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde (SDE) 13 Ocak 2024 tarihli Prof. Dr. Mutlu YILMAZ’ın konuşmacısı olduğu ‘’ Türkiye’nin Jeopolitik Önemi’’ başlıklı konferans düzenlenmiştir.

h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Yayına Hazırlayanlar: Zeynep Defne Yavuz, Burak Sırakaya

 

Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde (SDE) 13 Ocak 2024 tarihli Prof. Dr. Mutlu YILMAZ’ın konuşmacısı olduğu ‘’ Türkiye’nin Jeopolitik Önemi’’ başlıklı konferans düzenlenmiştir.

Prof. Dr. Mutlu YILMAZ: Bugün Türkiye’nin jeopolitik önemi konusunu konuşacağız. Daha sonra ilerleyen vakitlerde enerji jeopolitiği hakkında konuşacağım. Öncelikle Türkiye’nin jeopolitik konumundan bahsetmek isterim.

Konumun tanımı, bir yerin diğer yerlere göre durumunu ifade eder. Bir ülkenin konumu dediğimiz zaman da genel anlamda matematik konumdan ve özel konumdan bahsedebiliriz. Matematik konumdan bahsettiğimiz belli bir başlangıç meridyeni ve ekvatora olan uzaklığını ifade eden ölçü dereceleridir. Özel konum ise genel anlamda baktığımız zaman dünya üzerindeki yerinin belirlenmesi olarak tanımlayabiliriz.

Yerini belirlemede aldığımız kriterler; dağlar, denizler gibi faktörler olabileceği gibi ayrıca nüfus özellikleri, siyasi bloklar gibi diğer beşeri unsurlar benzeri şeyler biz burada kullanabiliriz. Yine bir ülkenin özel konuma önemli boğazlar eklenebilir. Türkiye’de İstanbul ve Çanakkale Boğaz’ı olması, deniz havzasına sahip bütün ülkelerin bu boğazları kullanmak zorunda olması bu konunun önemini daha da artırmaktadır. Yine enerji kaynaklarına sahip olması ve enerji kaynaklarının geçiş güzergahında olması çok önemlidir.

Ülkenin dahil olduğu siyasi bloklar da çok önemlidir. Türkiye, Karadeniz Havza’sında ki özellikle Tuna Yolu’nda Avrupa içlerinden de gelen yük trafiğinin bu boğazları kullanmak zorunda olduğunu biliyoruz. Bu yönüyle de Türkiye önemlidir.

Gelişmişlik farkları ve düzeylerine sahip ülkeler arasında ülkenin özel konumunun belirlenmesini belirleyen unsurlardan bir tanesidir. Türkiye, Asya- Avrupa-Afrika kıtaları arasında bir kavşak noktasındadır. Ülke topraklarının %3’ü Avrupa’da, %97’si Asya kıtasındadır. Afrika’ya da çok yakın mesafedeyiz. Bu yüzden eski dönemlerden beri tarihi yollar üzerinde yer almışızdır. Örneğin İpek Yolu ve Baharat Yolları gibi. Bunlar dönem dönem önemini artırmıştır. Örneğin Ümit Burnu Yolu’nun bulunması, Akdeniz ticaretinin öneminin azalmasına yol açarken, Süveyş Kanalı’nın açılması tekrar Akdeniz’de ki ticaretin artmasına sebep olmuştur. Bu yönüyle baktığımız zaman Türkiye konum itibariyle önemlidir.

Sahip olduğu matematik konuma bağlı olarak iklim çeşitliliği vardır. Güneyde sıcak ve ılıman bir iklim varken, orta ve doğu bölgesinde daha karasal bir iklim vardır. Karadeniz kıyıların daha nemli bir iklim vardır. Buna bağlı olarak tarımsal verimlilik çok fazladır. Birden fazla iklimin görüldüğü ülkelerde tarımsal verimlilik fazladır.

Türkiye’nin jeopolitik konumu çok önemlidir. Bir ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları, nüfus kriterleri, yönetim biçimleri ve siyasi blokları önemlidir. Özellikler yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerinde konuşacağız. Jeopolitik konumdan bahsederken beşeri faktörler de oldukça önemlidir.

 Jeopolitiğin Tanımı    

Jeopolitik; Jeo “yer” anlamına gelmektedir. Politika ise “şehir devletlerden gelir, polis olarak adlandırılır.”

Keiffer’e göre Jeopolitik; bir devletin sosyal, politik ekonomik ve stratejik unsurlarının bu devletin dış politikasının tayin ve izlenmesine uygulanmasıdır. Hartshorne’a göre jeopolitik; coğrafyanın politikaya uyarlanmasıdır ve değeri ve önemi hizmet etmesi için düzenlemiş siyasal amaca verilen değere bağlıdır. Suat İlhan’a göre jeopolitik; bugünkü ve gelecekteki politik güç politik hedef ilişkisini coğrafi gücü esas alarak inceler. Hedefleri ve hedeflere ulaşma şart ve aşamalarını belirler. jeopolitik coğrafyanın bütün türleri ve verileri ile aktifleştirilmesidir. Mehmet Gönlübol’a göre jeostrateji; uluslararası politika ve strateji konumlarının coğrafya verilerine göre anlatılması demektir.

Temelinde baktığımızda coğrafya muhakkak jeopolitiğin içinde bulunmaktadır. Jeopolitik, coğrafi alandaki etkileşimleri ve bunlardan kaynaklanan güç mücadelesini incelemektedir. Ulusların hakim olduğu alanların genişliği ve yerin etkisi bilim insanlarınca sistematik olarak incelenmiştir. Ve jeopolitik teorilerin gelişmesine imkan sağlamıştır. Bunları klasik jeopolitik teoriler ve güncel jeopolitik teoriler olmak üzere gruplandırırız. Örneğin; kara hakimiyet teorisi, deniz hakimiyet teorisi. Özellikle 2. Dünya Savaşı öncesi teorileri klasik teoriler olarak adlandırırız. Bu teorilere baktığımız zaman Türkiye’yi de görüyoruz. Kara hakimiyet teorisi ve deniz hakimiyet teorisi gibi. Güncel teorilerde pek çoğunda Türkiye’yi görüyoruz.

Jeopolitiğin Kapsadığı Alanlar

Jeopolitik, ekonomiden kültüre, kimlik politikalarından göçe varıncaya kadar birçok alanda farklı disiplinlerle çalışan bir alandır. Yani sadece bir bilimin alt alanı değildir. Pek çok konuda jeopolitik alanda çalışmalar vardır.

Ve ülkeler için mutlak öneme sahip olan enerji bu bakımdan jeopolitiğin ilgi alanına girmektedir. Enerji jeopolitiği, güncel jeopolitik çalışmaların öne çıkan bir çalışma alanıdır. Çünkü özellikle Sanayi Devrimi’nin sonrasında ilk etapta kömür, daha sonra petrol daha sonra da doğalgaz ve nükleer enerji temelli çalışmalar çok önemlidir.

Bugün ülkelerin kendi aralarında yaşadığı pek çok çatışmada biz bu enerji sorununu görüyoruz. Enerji kaynaklarına sahip olabilmek ya da enerji kaynaklarına kendi sahip değilse dahi ülkelerin mevcut enerji kaynaklarını kendi ülkelerine daha rahat aktarabilmek üzere bir politika izlediklerini görüyoruz. Enerji jeopolitiği, enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeleri enerji arz-talep dengesini inceleyen ve küresel enerji dengesinin gelişmesini içeren jeopolitiğin bir alt dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Enerji jeopolitiği, enerji kaynaklarının bulundukları bölgeleri, enerjideki arz-talep dengesini, ithalat-ihracat ilişkisini, enerjinin temiz ve güvenlikli sevkiyatını kapsamaktadır.

Güvenlikli sevkiyat çok önemlidir. Baktığımız zaman daha önce Körfez Savaşında da görmüştük. İran-Irak Savaşında da görmüştük. Hürmüz Boğazı dünya enerji jeopolitiği için çok önemli. Çünkü Basra Körfezi’nden dünyanın en büyük enerji sevkiyatı yapılmaktadır petrol anlamında. Son yıllarda doğalgaz da devreye girmiştir. Hürmüz Boğazı, Süveyş Kanalı ve Babülmendep Boğazı çok önemlidir. Yemen Babülmendep Boğaz’ını kontrol ediyor. Bu boğazlarda enerji sevkiyatının kesintiye uğramaması gerekir. 4-5 yıl önce Süveyş Kanalı’nda bir gemi karaya oturdu. Ve petrol fiyatları hemen arttı. Bir kanalın tıkanması bile petrol fiyatlarını hemen artırabiliyor. Böyle kritik yerdeki olaylar enerji piyasalarını çok ciddi şekilde etkiliyor.

Enerjinin politik alandaki etkileri, 19. Yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıksa da esas olarak 1950’li yıllar, enerji jeopolitiğinin küresel olarak önem kazandığı dönemdir. Çünkü enerji tüketimi artıyor. 1950’lerde genişlemeye başlayan dünya ekonomisi, merkez ve çevre ülkeler için küresel politikayı ve işbirliğini zorunlu kılmıştır. Enerjiye olan talep artışı ülkeleri enerji temelli zorunlu ekonomik ilişkiler kurmaya itmiştir. Çünkü eğer bu enerji kaynağına sahip değilseniz almak zorundasınız. Ya da siz sahipseniz ve başka geliriniz yoksa bunu satmak zorundasınız. Bu yüzden de ithalat ve ihracatta enerji en büyük kalemdir. Petrolün özellikle bu noktada 1960 ve 1970 yıllarında mutlak belirleyici olduğunu belirtmek gerekir. Örneğin Winston Churchill çarpıcı bir şekilde bu durumu şöyle açıklamıştır: “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir.”

1973 yılında Arap- İsrail savaşının (Yom Kippur) ardından yaşanan petrol krizi ülkeler arası gerilime ve çeşitli politikaların izlenmesine yol açmıştır. Modern dönemin enerji güvenliği anlayışını şekillendiren olay 1973 petrol kriz olmuştur. Doğalgaz daha sonraki süreçte devreye giriyor. Doğal gazda ise Rusya ve İran gibi ülkelerin zengin rezervlere sahip olması, diğer ülkeler karşısında onlara potansiyel bir güç yaratmaktadır.

Avrupa’nın Rusya’ya Enerji Bağımlılığı

Bugün mesela Rusya’nın bana göre gücünün en önemli sebebi çok zengin petrol, doğalgaz ve kömür gibi kaynaklara sahip olmasıdır. İhracat sürecine baktığımızda Rusya, teknoloji ürünleri ihraç etmiyor. Rusya’nın asıl ihracatı doğal hammadeler. Bu onlara güç kazandırıyor. Nitekim biz bunu Rusya-Ukrayna Savaşı’nda gördük. Ve Avrupa ülkeleri özellikle Rusya’ya yakın ülkeler neredeyse %100 oranında Rusya’ya bağlıydılar. Batıya doğru gittikçe bu oran azalıyor. En az Fransa, İngiltere gibi ülkelerin bağımlılığı var. Ve bu savaş Avrupa ülkelerini alternatif arayışlara itiyor. Burada Türkiye’nin önemi devreye giriyor. Rusya üzerinden değil de en azından bir kısmını Türkiye üzerinden aktarma düşünülüyor.

Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar, bu krizler sonrasında özellikle artışa geçiyor. Petrol ve doğalgazda dışarıya bağımlı olmak ülkeleri ciddi anlamda sıkıntıya sokabiliyor. Hürmüz Boğazı, Süveyş Kanalı ya da Malakka Boğazı gibi yerlerde yaşanan sorunlar, enerji jeopolitiğini ön görülemeyecek düzeyde etkileyebilmektedir. Buralarda herhangi bir sıkıntı varsa enerji fiyatları yukarı doğru devamlı bir şekilde artış içerisindedir.

Petro-Politikin Önemi

Petro-Politik kavramı, dünyaca tanınmış ABD’li siyaset bilimci ve siyasetçi Henry Kissinger bir konuşmasında “Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin; besini kontrol edersen insanları kontrol edersin” şeklinde bir ifadeye yer vermiştir. Petrolün ne kadar önemli olduğunu buradan çok rahat bir şekilde anlayabiliriz. Bugün özellikle gelişmiş ülkeler için bu kavram çok önemlidir. Enerjide dışa bağımlıysanız bu önem daha da artıyor. Bu sebepten dolayı özellikle fosil iki enerji kaynağından dolayı dünyanın durumuyla ilgili bir değenlendirmek yapmak istiyorum.

Günümüzdeki En Önemli Fosil Kaynaklar Petrol ve Doğalgaz Rezervleri

Bunlardan birincisi Petrol diğeri Doğalgaz. Günümüzde fosil enerji kaynakları dünya birincil enerji kaynakları tüketiminin %70’ini, yenilenebilir enerji %30’unu oluşturur. Günümüzün en önemli fosil enerji kaynaklarından olan küresel petrol rezervleri 2020 yılında 1,73 trilyon varil olarak açıklanmıştır. Orta Doğu bölgesi, dünya petrol rezervlerinin %48,3’lük bölümüne sahiptir. Orta Doğu’yu, %18,7’lik rezerv miktarı ile Orta ve Güney Amerika takip etmektedir.

Petrolün Bazı Kıtalarda Azalan Ömrü

Biliyorsunuz ki Venezuela son rezerv artışlarıyla birlikte en önemli ülke. 300.9 milyar varil rezerve sahiptir. Daha sonra Suudi Arabis’tan gelmektedir. Dünyada mevcut koşullar altında petrol rezervlerinin yaklaşık 54 yıllık bir ömrünün kaldığı hesaplanmaktadır. Mevcut rezerv artışları olmaz ise uluslararası istatisteklere göre 54 yıllık bir petrolün rezerv ömrü kaldı. Ancak bu Asya Pasifik bölgesi için 16 yıl iken, Avrasya’da 24 yıl, Kuzey Amerika’da ise 24 yıldır. Çin, Hindistan ve Japonya gibi bölgeler petrole çok daha fazla bağımlı. Ortadoğu bölgesinde 75 yıllık rezerv vardır. Bu çok daha önem kazanacak. Orta ve Güney Amerika’da ise 144 yıldır. Özellikle çok fazla petrol tüketen Avrupa, Amerika ve Çin’in rezervlerinin bu kadar az kalması Ortadoğu ve Latin Amerika’nın ilerleyen yıllarda enerji açısından öneminin daha da artmasına neden olacaktır.

Yaklaşık 30 yıl sonra Ortadoğu ve Güney Amerika çok daha önemli hale gelecektir. Kuzey Amerika’da 30 yıl sonra petrol kalmayacak. Asya-Pasifik Bölgesi’nde 16 yıl sonra petrol kalmayacak. O zaman Çin, çok daha fazla petrolü Arabistan’dan ve İran’dan satın alacak. Amerika, Venezuela’dan ve Kanada’dan daha fazla petrol alacak. Oralardaki petrol daha erken bitecek. Dünya petrol rezervleri artmaya devam ediyor. Ama çok fazla bir artış söyleyemeyiz. Özellikle karalar için. Denizlerde bir miktar daha fazla artış olabilir. Çok ciddi bir artıştan söz etmemiz mümkün değildir.  

Dünyada aslında rezervler itibariyle ilk sırada olmamasına rağmen ABD en fazla petrol üreten ülke. Bu yüzden zaten çok daha hızlı bir şekilde rezervleri eriyecek. ABD, 2020 itibariyle 760 milyon ton yılı petrol üretmiş. Toplam üretimin %17’sini yapmış. Daha sonra Rusya Federasyonu daha sonra da Suudi Arabistan geliyor. En büyük rezerve sahip olmasına rağmen İlk 10’da Venezuela bulunmamaktadır. İhracatçılara baktığımızda ilk sırada Suudi Arabistan bulunmaktadır. 352 milyon ton petrol satmış 2019 verilerine göre. Petrol ihracatına baktığımızda hemen hemen hepsi komşumuz. Yani Rusya, Suudi Arabistan, Irak gibi ülkeler komşumuz. En çok alan ülkelere baktığımızda Çin 1. Sırada yer almaktadır. 2019 verilerine göre 505 milyon ton petrol satın almış. Daha sonra Hindistan ve ABD gelmektedir. ABD hem çok fazla üretiyor ama yinede yetmiyor hem de çok satın alıyor. En çok petrol alan ülkeler enerji bakımından zayıf ama gelişmiş ülkelerdir. Onların petrole ihtiyaçları daha fazla oluyor.

Petrolün dünya üzerinde 5-6 tane önemli kanalı vardır. Bunlar içerisinde en önemlisi Hürmüz Boğazıdır. Daha sonra Malakka Boğazıdır. Babülmendep Boğazı, Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı da çok önemlidir.

İkinci önemli kaynağımız Doğalgaz. Dünya Doğalgaz Rezervlerinin Dağılışı: 2019 yılında, 190,3 trilyon m3 olan dünya doğal gaz rezervleri, 2020 yılında %1,3 azalarak 188,1 trilyon m3  olarak kaydedilmiştir.

Doğalgazın Azalan Ömrü

Burada ise özellikle 3 ülke çok önemli. Rusya, İran ve Katar. Katar çok küçük bir ülke ama dünya doğalgaz rezervleri bakımından 3. sırada. Rusya’ya baktığımızda %37.4, İran %32.1, Katar %24.7’lik bir rezerve sahip. Küresel rezerv ömrünün 48,8 yıl olduğu hesaplanmaktadır. Ortadoğu Bölgesi’nde 110 yıllık bir rezerv var. Avrupa’nın 15 yıllık ömrü kaldı. Kuzey Amerika’nın 14 yıl doğalgaz ömrü kaldı. Asya-Pasifik bölgesinin 25 yıl ömrü kaldı. 30 yıl sonra birçok yerde doğalgaz kalmayacak. Bu ülkeler doğalgazı Ortadoğu Bölgesi’nden alacak. Yani Rusya ve Türk Cumhuriyetlerinden alacaklar.

Yine ithalat ve ihracatta benzer bir durum var. ABD rezervlerde ilk 3’te bile değil. Ama en fazla doğalgaz çıkaran ülke. Daha sonra Rusya Federasyonu gelmektedir. İhracata baktığımızda en fazla doğalgazı dünyaya Rusya satıyor. İthalata baktığımızda ise Çin’i görüyoruz ilk sırada. Daha sonra Japonya ve Almanya gelmektedir. Türkiye’de burada yüksek yerlerde sıralamada buluyor. 47 milyar metreküp alım yapmışız.

Son zamanlarda ülkemizde doğalgaza dayalı bir elektrik üretimi izledik. Daha sonra bu yanlış farkedildi. Bir miktar azaltıldı bu oranlar. Özellikle son 3-4 yıldır yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlar yapıyoruz. Rüzgara, güneşe ve termik santrallere yatırımlar arttı. Çevre kirliliği açısında en kirlisi termik santrallerdir. Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığını azaltmak için İran ve benzeri ülkelerden doğalgaz alıyoruz. İthal maden kömürü alıyoruz. Rusya’dan doğalgazı alımını azalttık ama kömür alımını çoğalttık. 2020 yılında, doğal gaz ticareti, bir önceki yıla göre %5,3 azalarak 940,2 milyar m3 olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılında boru hatları ile gerçekleşen ticaret -%10,6 düşüşle 452 milyar m3’e gerilerken, LNG ticareti %0,6 artarak, 487,9 milyar m3’e ulaşmıştır.

Türkiye’nin Alternatif Enerji Kaynakları Arayışı

Türkiye’de son zamanlarda doğalgaz arama çalışmaları hız kazanmıştır. Doğalgaz zengini bir ülke olmadığımız için. Mevcut rezervlere baktığımızda neredeyse 1.5 yıl yetecek petrolümüz var. Türkiye’nin karalar içerisinde arama faaliyetleri devam ediyor ama doğalgaz ve petrolde denizler içerisindeki aramalarımız yoğunlaştırıldı. Karadeniz’de bu keşifler yapıldı. Ege ve Akdeniz’de arama faaliyetleri devam ediyor. Karadeniz’de toplam 540 milyar metreküplük bir keşif yaptık. Şuanda Türkiye’nin yıllık tüketiminin 40-45 milyar metreküp olduğunu düşündüğümüz zaman yaklaşık 10-12 yıllık bir keşif yapıldı.

Türkiye’nin Petrol ve Doğalgaz Hatları ve Jeostratejik Konumu

Türkiye’de doğalgaz ve petrol rezervlerimiz çok değil ama özellikle rezervleri çok fazla olan coğrafyalara çok yakınız. Biri Ortadoğu diğeri Hazar Havza’sı. Ve bu gaz ve petrolün özellikle ticaret piyasalarına ulaştırılması için en uygun güzergahlar üzerindeyiz. Bu yönüyle de bakıldığın çok güzel çalışmalar yapıldı. Bunun ilki Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’dır. Yıllık 70 milyon ton kapasitesi vardır. Daha sonra Bakü-Tiflis-Ceylan Boru Hattı’dır. Hat arada Ermenistan olduğu için kuzeyden gelmektedir. 50 milyon ton yıllık kapasiteye sahiptir. Maalesef Kerkük-Yumurtalık hattı dönem dönem kesintiye uğruyor. Siyasi problemler ve saldırılar yüzünden olabiliyor.

Türkiye’de 2 tane inşa edilmiş petrol boru hattı vardır. Aynı şekilde Türkiye üzerinden aktif olarak giden doğalgaz boru hatları da var. Bunların bir kısmı kendimiz için bir kısmı da Türkiye üzerinden Batı ülkelerine ihracat yapılması için. Türkiye enerji jeopolitiği anlamında bakıldığında çok önemli bir ülke. Ama tabii ki rakip olan ülkeler de bundan rahatsız. Doğu Akdeniz’de bulunan İsrail ve Mısır’a ait olan gazın ihracı için de en uygun güzergahlarından birisi de Türkiye’dir. Ama bu iki ülkeyle siyasi anlamda problemlerimiz olduğu için bu ülkeler alternatif güzergahlar araştırmaktadır. Girit Adası üzerinden Avrupa’ya gitmesi gibi bir çalışmaları var. Ama mevcut şartlarda Türkiye en uygun şartlardaki ihraç koridorudur. Türkiye enerji sektörünün vazgeçilmez unsurlarından biri olarak petrol ve doğalgaz rezervlerinin bileşkesinde bulunduğundan ötürü bir takım arkadaşı niteliğindedir. Kendisi üretici değildir ama üretim hattınız üzerinde olması Türkiye’nin önemini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin bu kadar önemli role sahip olmasında güvenilebilir olması, istikrarlı olması etkili olmuştur. Bulunduğumuz coğrafyada pekçok ülke buna sahip değildir. Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı toplamda 1876 kilometre uzunluğa sahiptir.

Yine doğalgaz hatlarına baktığımızda;

Rusya Federasyonu-Doğalgaz Batı Boru Hattı,

 İran Doğalgazı Boru Hattı,

Rusya Federasyonu - Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı,

Türkiye Yunanistan Doğalgaz Boru Hattı,

Bakü Tiflis Erzurum Doğalgaz Boru Hattı

bulunmaktadır.

Özellikle TANAP’tan bahsetmek isterim. İhraç temelli bir hattır. Haziran 2012 yılında imzalanan anlaşma ile 4 etaptan oluşan proje 2018 yılında tamamlanmıştır.

Doğu Akdeniz Sorunu ve Yapılan Anlaşmalar

Kısaca Doğu Akdeniz Doğalgazından bahsetmek isterim. Rezerv, Kıbrıs adasının güneyinde geniş bir alanda yer almakta ve ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölgesine(MEB) tekabül eden kısımları ile adlandırılmaktadır. Türkiye resmi olarak sadece Libya ile antlaşma yapmıştır.

Ama diğer ülkeler kendi aralarında bu antlaşmaları yaptılar. Mısır’ın ve İsrail’in Güney Kıbrıs ile var. Türkiye’nin çizmiş olduğu Münasır Ekonomik Bölge sınırları ile özellikle Güney Kıbrıs’ın çizdiği bölgelerle çakışma göstermektedir. Bu sebepten dolayı zaman zaman problemler olmaktadır. Burada özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı bir Seville Haritası var.

Onların planlarına göre Türkiye’ye çok küçük bir alan planlanmış. Ama Türkiye’de KKTC ile yaptığı anlaşma ile onun da haklarını koruyarak kendi alanlarının güvenliğini sağlamıştır. Libya ile yapılan antlaşma, Türkiye’nin son zamanlarda yaptığı en önemli anlaşmalardan biridir.

Sonuç olarak baktığımızda, son yıllarda Ortadoğu, Akdeniz ve Hazar Bölgesinde enerji haritası yeniden çizilmekte ve Türkiye, bu haritanın merkezinde, sisteme yön veren bir mekanizma olma yolunda ilerlemektedir. Türkiye’nin Avrupa’ya açılan en büyük “Enerji Kapısı”, yeni projeleri de beraberinde getirecektir.

Son olarak bizim enerjide dışa bağımlılığımız 2022’de 95 milyar dolar. İhracatımız ise 15 milyar dolar. Enerjide dışa çok bağlıyız. 2021 yılında daha az ithalat yapılmıştır. Yıl itibariyle fiyatların oynaması bunda etkilidir. Bizim toplam ithalat-ihracat dengesindeki en büyük sıkıntımız enerji konusudur.

 

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA