Kültür, İletişim ve Etkileşim Açılarından Kafkasya

Stratejik Düşünce Enstitüsü ve TİKA işbirliğinde gerçekleştirilen II. ULUSLARARASI KAFKASYA’NIN GELECEĞİ KONGRESİ’nin İkinci gününde “Kültür, İletişim ve Etkileşim Açılarından Kafkasya” başlıklı oturum düzenlendi.

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Faaliyetler
  3. /
  4. Kongre
SDE Editör | 03 Haziran 2022
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Stratejik Düşünce Enstitüsü ve TİKA işbirliğinde gerçekleştirilen II. ULUSLARARASI KAFKASYA’NIN GELECEĞİ KONGRESİ’nin İkinci gününde “Kültür, İletişim ve Etkileşim Açılarından Kafkasya” başlıklı oturum düzenlendi. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Hülya Kasapoğlu Çengel’in başkanlığını yaptığı oturumda Kafkasya bölgesi halkları arasında kültür ve iletişim hakkında çeşitli konuşmacılar tarafından değerlendirmelerde bulunuldu.

Oturumun ilk konuşmacısı Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (YTB) Başkanı Abdullah Eren “Eğitim Diplomasisinin Kafkasya’daki Rolü” hakkında açıklamalarda bulundu. Bu bölgede var olan ilişkilerin yeniden değerlendirilmesinin çok doğru bir zamanda yapıldığını belirten Eren, bunun Karabağ zaferinin önemli bir konjektörü olduğunu belirtti. Diğer taraftan da devletlerin iki tane itici gücü olduğunu bunların STK’lar ve akademisyenler olduğunu söyledi. Bununla birlikte YTB’nin aslında bir diaspora kuruluşu olduğunu, ilk amacının dünya Türkleriyle ilişkileri güçlendirmek, onları muhafaza etmek, soydaşlarla aktiviteleri yapmak olduğunu açıkladı. Her bölge ve her toplum ile eşit ilişkileri kurmaya çalıştıklarını vurgulayan Eren, Kafkasya’nın çok dilli ve çok milletli bir bölge olduğunu burada da en önemli enstrümanın uluslararası öğrenciler bursu olduğunu söyledi. Bu hususta Kafkasya bölgesi ülkeleriyle çeşitli projeler ve faaliyetler yürütüldüğünü belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Bu kapsamda Türkiye için bir fırsat alanı açıldığını düşünüyorum. Devlet belki yavaş çalışır fakat biz bunu devamlı bir şekilde yapacağız. Türkiye büyük bir ülke ve tüm soydaşlarına kapıları açıktır. Unutmamamız gerekiyor aksi halde biz, biz olamayız.”

Oturumun bir diğer konuşmacısı ise Uluslararası Kültür ve Dil Akademisi Başkanı Prof. Dr. Fahri Temizyürek ise “Kafkasya Halklarının Dilleri Üzerine” değerlendirmelerde bulundu. Kafkasya’nın siyasi ya da coğrafi bir bölgenin adı olmadığını, tarihi ve kültürel bir bölgenin adı olduğunu yani Kafkas kültürü etrafında birleştirilmiş olduğunu belirtti. Temizyürek, Kafkasya halklarının diller bakımından zenginliğine vurgu yaparak Kafkas kültürünü meydana getiren etnik grupların dillerini üç gruba ayırdığını söyledi. Birinci grubu Kafkas dilleri olarak değerlendirdiğini, Kafkasya’ya yerleşmiş olan Abaz, Adige dilleri olduğunu ve Doğu Kafkaslardaki Çeçen, Lezgi dillerinin yer aldığını açıkladı. İkinci grubu ise Türki dilleri olarak nitelendirerek, Orta Kafkaslara yerleşmiş olan Karaçay, Kalkar ve Dağıstan’da yerleşmiş olan Kumuk dili olduğunu belirtti. Üçüncüsünü de İran dilleri olarak Orta Kafkaslarda yerleşik Osetlerin ve Dağıstan’daki Tatların dilinin bu grup içerisinde değerlendirildiğini açıkladı. Buradan yola çıkarak Kafkasya’nın Türkiye için ne kadar stratejik öneme sahip olduğunu vurguladı. Bölgedeki dillerin siyasi ve coğrafi ilişkiler bakımından tarihi perspektiften ele alarak açıklayan Temizyürek sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Kafkasların doğru analiz edilmesinde mensup oldukları dillerin bilinmesi son derece önemlidir. Diller aynı zamanda halkların değer yargılarını, yaşam biçimini, inançlarını velhasıl mensup oldukları kimlikleri öğrenmemizde yol gösterici bir rehberdir.”

Konuşmacılar arasında yer alan TBMM 25, 26. Dönem Mv. ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruhi Ersoy da “Medya, Kültür ve İletişim Stratejisi Açısından Kafkasya’nın Geleceğine Dair Düşünceler” konusunda açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin, Türk Dünyası ve diğer doğal etkileşim alanları arasındaki ilişkilerinin ulaşım ve iletişim sistemlerine bağlı yeni parametrelerle hızla daha ileri noktalara taşınmasına olanak olduğunu söyleyen Ersoy, Kafkas coğrafyası özelinde konu ele alındığında pek çok imkân ve kabiliyetin mümkün olduğunu belirtti. Dünya jeopolitiği açısından bakıldığında ise Kafkasların, Asya’dan Avrupa’ya enerji geçiş hattını oluşturmanın yanında Avrupa, Asya ve Ortadoğu’nun birleştiği bir nokta olduğunu ve bölgenin yer altı ve yer üstü zenginliğiyle devletlerin birbirlerine karşı uyguladığı hâkimiyet mücadelesinin tarih boyunca olduğunu ve günümüzde de devam ettiğini vurguladı. Bahsi geçen coğrafyada, geçmişten günümüze birçok milletinde yaşam alanına ev sahipliği yapmasıyla 37’ye yakın dilin olduğunu söyleyen Ersoy, sahip olunan bu zenginliğin, bölgenin zengin bir kültürel birikime de sahip olmasının yanında bölgedeki istikrarsızlaştırmasına da sebep olduğunu açıkladı. STK’lar başta olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar ve gerekse yine bölge halklarını bilgilendirici ve bilinçlendirici faaliyetlerde bulunulması, bu konuda her türlü diplomasi kanalının etkin olarak kullanılması gerektiğini bildirdi. Ersoy, sözlerine şu şekilde devam etti: “Kafkasya’nın geleceği, Türk-İslam Dünyası’nın geleceğinin de anahtarıdır. Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetlerinin köprüsünü oluşturan Kafkasya’daki ağırlığın Türk-İslam kültürüne ait olması, Kafkasya üzerine planları olan Türk-İslam medeniyeti karşıtı devlet ve milletlerin bunun farkında olması ve bunu engellemek adına çatışma ortamını sıcak tutmasını beraberinde getirmektedir.” Kamu ve kültürel diplomasisinin bu coğrafyada etkin ve pozitif bir şekilde kullanılması gerektiğine vurgu yaparak sözlerini sonlandırdı.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA