Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
“Türkiye’nin Güvenlik Alanında Kendine Özgü Bir Stratejik İletişim Modeli Olmalı”
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sezer Akarcalı “Keşmir krizi: Barışa yönelik tehditler ve uluslararası toplumun rolü” başlıklı kongrenin “Yeni Bir "Yeni Bir Uluslararası Güvenlik Mimarisi" çalıştayında konuştu
06 Aralık 2019 10:51

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sezer Akarcalı Stratejik Düşünce Enstirüsü ve Lahor Barış Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen “Keşmir krizi: Barışa yönelik tehditler ve uluslararası toplumun rolü” başlıklı kongrenin “Yeni Bir "Yeni Bir Uluslararası Güvenlik Mimarisi" çalıştayında konuştu. Akarcalı, “stratejik iletişim nedir ve neden önemlidir?” sorularına yanıt verdi.

“Stratejik iletişim yeni güvenlik küresel ortamında hedef kitlenin kararlarını etkilemeye başladı. Niyet ve nitelikleri analiz etmede çok teknik noktalar devreye girdi. ABD güvenlik harekât konseptinde 2006 yılından itibaren yeni bir alan yarattı. Bu alan operasyonel yeteneklerini stratejik iletişimle buluşturduğu güvenlik alanında bir modeldi. Ve bunun için önce ABD kendi küresel güvenlik örgütüne model olmak üzere stratejik savunma konseyini savunma bakanlığı içinde kurdu. Bu stratejik savunma konseyi operasyonel alana girmeden önce güvenlik politikalarında ve eylemlerinde dünya kamuoyunun zihinlerini kendi amaçları ideolojileri ve bakışları doğrultusunda yumuşatmaya ve etkilemeye başladı. 2008 yılından bu yana bu model çok etkin bir şekilde kullanılıyor.”

NATO’nun da Amerika Birleşik Devletleri gibi stratejik iletişimi benimsediğini söyleyen Prof. Dr. Akarcalı, “Çünkü NATO’nun geleneksel stratejisi çift kutuplu dünyada çok net ve basitti. Karşıda bir Sovyetler vardı, buna yönelik oluşturduğu stratejiler klasik iletişim içinde devam edip gidiyordu. Ama Sovyetler çöktükten sonra güvenlik hedefleri ve politikaları yerinden oynadığı için NATO’nun artık kendini yeniden meşrulaştırması ve güvenlik kavramını yeniden tarif etmesi, yeni güvenlik alanlarında operasyonel faaliyet yapabilmesi için o alanlardaki kriz merkezlerini krizlerini kendine göre toparlaması gerekiyordu. Bunun içinde dünya kamuoyunu iknası söz konusuydu. Irak’ta bu böyleydi. Afganistan’da böyleydi, Suriye’de böyle Keşmir’de de böyle…”

Akarcalı, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:

“Acaba güvenlik adına tarif edilen ve bizim önümüze konan kavramlar stratejik iletişim modeliyle kabul ettirilen kavramlar gerçekten güvenlik sorununu çözüyor mu? Yoksa bu stratejik modeli geliştirerek alan kazanan egemenlerin amaçlarına hizmet ederek küresel dünyayı yeniden paylaşmaya katkıda mı bulunuyor. Türkiyenin kendine özgü bir stratejik iletişim modeli olmazsa biz NATO’nun bu modellerini takip eden ve güvenlik tariflerini bunların istediğine göre yapan bir ülkeye dönüşürüz. O zaman da biz ne Suriye’ye bir cevap üretiriz ne Afganistan’a, ne Kudüs’e ne de Keşmir’e bir cevap üretebiliriz.”

Dünya kamuoyuna “NATO vazgeçilmezdir” kodunu bu stratejik iletişimin yaydığını söyleyen Akarcalı, bunun üzerine zihinsel operasyonlar yapıldığını savundu. NATO’nun bu operasyonu ülkelerin medya organlarını ele geçirerek yaptığını söyledi.

“NATO’nun medyayı yönetmesi başlı başına bir program olarak gündeme gelmiştir. NATO operasyonel medya yönetimini gündemine almıştır. Bunu için de hedef ülkelerdeki elit tabakadaki karar vericilere yönelik bir zihinsel bombardıman başlamıştır. Bir ülkenin gazetecilerini, akademisyenlerini ele geçirirseniz ve onlar üzerinden güvenlik konusunda tanımları kavramları kendi ülkelerinde dağıtırsanız zaten alanı yumuşatmış olursunuz”

Peki, “Keşmir sorunu için ne yapılmalı stratejik iletişim modeliyle?” sorusunu soran Akarcalı şu şekilde cevap verdi:

“2005’te BM’nin ‘self determination (kendi kaderini tayin etme)’ kararının bu stratejik iletişim modeliyle dünya kamuoyunun gündemine oturtulması ve lazım. Olayın Keşmir lehine çözülmesi için bütün uluslararası hukuk kararları gündeme getirilerek dünya kamuoyu vicdanı yaratılmalıdır. Keşmir konusunda bir dünya kamuoyu yok. Dünyanın vicdanına seslenerek bir alan yaratmak lazım. Keşmir sorununu sadece Müslümanların değil herkesin bir sorunu olarak sunmakta fayda var.”

 

Prof. Dr. Sezer Akarcalı'nın konuşmasını izlemek için tıklayınız.