Uluslararası “Gençlerin Gözüyle: Geçmişten Geleceğe Balkanlar” Kongresi-Panel

Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde Uluslararası “Gençlerin Gözüyle: Geçmişten Geleceğe Balkanlar” Kongresi’ kapsamında “Balkanların Genel Olarak Değerlendirilmesi” başlıklı panel düzenlendi.

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Faaliyetler
  3. /
  4. Kongre
SDE Editör | 07 Aralık 2022
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Oturum başkanlığını SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan’ın yaptığı panelde anahtar konuşmacı olarak Kur.Alb. (E) İlyas Süpürgeci, “Balkanların Dönüşümü: AB İçin Yeni Bir Jeopolitik Kalkan mı? Yoksa Tampon mu?” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Süpürgeci, bölgenin isminin Bulgaristan’daki Balkan dağlarından aldığını ve Balkanlar bölgesini coğrafi olarak tanımlayarak konuşmasına başladı. Balkan ülkelerindeki farklı milliyetler ve nüfus durumu hakkında da önemli açıklamalarda bulunan Süpürgeci, Balkan ülkelerinde Katolik Hristiyanlığın, Ortodoks Hristiyanlığın ve Müslümanların yaşadığını belirtti.

Süpürgeci Balkanların belirgin özellikleri üzerinde durarak bölgenin İmparatorlukların kesişme noktası olduğunu, Roma İmp. döneminden Yugoslavya iç savaşına kadar bir dizi savaşlar ve isyanlar yaşanarak kanlı bir tarihin söz konusu olduğunu ve bu kanlı tarih içinde 1992-1995’te Boşnaklara yapılan soykırım ve Srebrenitsa Katliamı’nın zihinlerdeki en taze, en acı olaylardan birisi olduğunu söyledi. Aynı zamanda Balkanları, Avrupa’nın bölgesel güç rekabetinde kazananın “Jeopolitik Ödülü” olarak niteleyen Süpürgeci, Balkanları Avrupa’nın güney doğu kapısı, ön Asya’nın savunma kalkanı ve ön Asya’ya atlamak için stratejik yığınak bölgesi olduğunu da belirtti.

Balkanların Geçmişte dünya siyasetine etkileri üzerine de konuşan Süpürgeci, Türklerin Balkanlardaki hakimiyeti ve varlığına dair açıklamalarda bulundu. Büyük küresel güçlerin Balkanlardaki üstünlük mücadelesi hakkında değerlendirmelerde bulunarak son olarak Balkanların kendi coğrafyasında barış, güvenlik, istikrar ve yatırımla birlikte ekonomik gelişme ve refah istediğini belirtti. Balkanların, kaybedilen yılların yarattığı geri kalmışlığı mümkünse bir günde yenmek istemesine nazaran yeni tamponlar veya duvarlar istemediğini söyleyen Süpürgeci, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Coğrafyamız kaderimizdir. Fakat bölge ülkeleri olarak eğer istersek,birlikte, dünyayı değiştirebiliriz!”

Balkanların Geleceği AB Ekseninde Tartışılmamalı!

Panelin ikinci konuşması Bosna Hersek’ten Dajana Barusic de ülkesi ve Balkan bölgesi üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Balkan’ın coğrafi ve stratejik konumu bakımından daima önemli bir bölge olduğunu söyleyen Barusic, Uluslararası gelişmeler ve çalışmalardan özellikle son zamanlarda şahit olduğumuz dünyanın yeni kutuplaşmasından mutlaka payını alan ve etkilenen bir bölge olduğunu da belirtti.

Barusic, Balkanların gerek doğal kaynakları ve daha da önemlisi insan kaynakları açısından çok zengin ve iş birliği ile bölgeyi kalkındırabilecek potansiyele sahip olduğunu belirtti. Fakat bir takım çözülmemiş tarihsel meseleler ve güncel çıkarların zaman zaman Bosna içerisinde, Bosna ile Hırvatistan, Sırbistan ile Karadağ, Sırbistan ile Kosova, Makedonya ile Yunanistan, Yunanistan ile Türkiye arasında diplomatik sorunlara neden olduğunu dile getirdi. Bölgenin de ulusal çeşitliği ve nüfus yapısı itibariyle heterojen olması da çatışmayı destekleyen unsurları oluşturduğunu söyledi.

Balkan coğrafyasının geleceğini AB ekseninde tartışmaktan ziyade ülkeler kendi aralarında nasıl bir birlik sağlayabileceğine odaklanması gerektiğini vurgulayan Barusic, buna dair ne bir vizyona sahip olunması gerektiğini de belirtti. Şuan ki durumda AB’nin önceliğinin kendileri olmadığından AB’nin bölge sorununu çözmesini beklemektense Balkan’da birliğin sağlanması için hep birlikte emek harcanması gerektiğini söyledi. Bunun için Barusic, kontrolsüz beyin göçünü engellemek, istikrarsızlık ve yolsuzluğa karşı gerekli politikaları uygulamak, eğitim ve medya üzerinde kışkırtıcı söylemleri genç nesillere empoze etmeyi bırakmak ve en önemlisi ülkelerin olumlu geleceğe ve barışa açık olmasını sağlamak olduğunu belirtti.

Sırbistan ve Türkiye İşbirliği

Panelin bir diğer konuşmacısı Sırbistan’dan Tanja Cerevicki ise öncelikle Sırbistan'ın geçmişte olduğu gibi bugün de Balkanlar'daki yerinin büyük önem taşıdığına işaret ederek konuşmasına başladı. Ardından Cerevicki, şimdiye kadar Türkiye'de almış olduğu eğitim üzerine edindiği deneyimlerini paylaşarak, burada karşılaştığı Sırplar ve Sırbistan'a yönelik bazı ilginç gözlemlerini anlattı.

Cerevicki, Sırbistan ile Türkiye arasındaki mevcut işbirliğinin (finans, turizm, kültürel alışveriş açısından) iyi olsa da, tarih bilimi ve akademi açısından, her iki taraftaki bilim adamları ve tarihçiler arasında işbirliği ve karşılıklı diyalog üzerinde çalışılması gerektiğini bildirdi.

Belgrad’ın, Osmanlı çalışmaları için güçlü bir merkez olma geleneğine sahip olduğunu söyleyen Cerevicki, burada araştırma potansiyelinin olduğunu ve bu potansiyeli kullanarak karşılıklı işbirliği ile bilimsel konferanslar ve paneller düzenlenebileceğini belirtti. Böylelikle hem Sırp hem de Türk tarafında tarih biliminde geçmişte ortaya çıkan sorunları ve anlatıları çözmek mümkün olacağını da vurguladı.

"Barışın Tesisinde Türkiye'nin, Balkanlar'da, Ortadoğu'da ve Küresel Ölçekte Önemi Artacak"

Panelin son konuşmacısı ise Kuzey Makedonya’dan İsa Kasum oldu. Kasum, Balkanlar hakkında üç soruna değinerek konuşmasını gerçekleştirdi. İlk olarak, Uluslararası Antlaşmalar ile Türkiye ekseninden uzak Prespa Anlaşması, ki Kuzey Makedonya olarak isim değişikliği için ABD ve AB gibi aktörlerin önemli payı olduğunu belirtti. Kasum, Makedonya ülkesi için Prespa Anlaşmasının hükmü referandum ile meşrulaştırmak isteyen siyasilerin, günümüzde ülkenin başsız politikalar üreten ülkeye gelmiş durumda olduğunu söyledi. Dış borçlanmalarla her ne kadar ülke yüklü olsa da uluslararası alanda bir aktör olarak var olmasının sadece Türkiye’yle değil aynı zamanda diğer aktörlerle de işbirliği gerektirdiğini vurguladı.

Kasum, Çin ve Rusya'nın Balkan politikaları ve altyapı yatırımlarının çok önemli olduğunu belirterek, özellikle Çin'in artan Piraeus limanın kontrolü veya demiryolu inşaatının, hızlı tren gibi ulaşımda da Balkanlarda girmeyi başardığını ve ileri safha da ekonomik hafzanın daha da genişletilmiş halini alacağını ifade etti. Türkiye Cumhuriyetinin özellikle Prespa Anlaşması ile saf dışı olmasını hedefleyen Yunanistan'a karşı bir tutum alması için bir fırsat beklediğinin açık olduğunu söyleyen Kasum, her durumda uluslararası barışın tesisinde Türkiye Cumhuriyeti'nin hem Balkanlar için hem Ortadoğu ve hem küresel ölçekte önemi artacağından hiç şüphesinin olmadığını vurguladı.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA