Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Küresel Enflasyon ve Stagflasyon Korkusu

Bu yazı 14/04/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

* SDE Ekonomi ve Finans Koordinatörü Prof. Dr. Abuzer Pınar

 

 

Sürekli fiyat artışları olarak tanımlanan enflasyon küresel düzeyde aldı başını gidiyor. Enflasyon oranı aylık olarak hesaplanarak son bir aydaki fiyat hareketleri izlenir. Ekonomik hesapların çoğunluğu yıllık bazda değerlendirildiği için de geçen yılın aynı ayına göre bir hesaplama yapılır ve yıllık enflasyon hareketine bakılır. Diğer bir ayrım da üretici ve tüketici fiyat endeksi. ÜFE ve TÜFE. Birincisi maliyet artışlarına işaret eder, ikincisi ise nihai tüketicinin ödediği fiyat artışlarına. ÜFE’deki artış nihayetinde TÜFE’ye yansır ama zamanı ve ölçüsü değişebilir. Buna döneceğiz.

ABD'de Mart ayında tüketici fiyatları bir önceki yıla göre %8,5 oranında arttı ve son kırk yılın zirvesini gördü. Bir önceki aya göre ise %1,2 arttı. Bu aylık oran aslında ABD’nin yıllık oranı idi. Uzun dönemde yüzde 2 civarında seyreden enflasyon 2020 yılının ikinci çeyreğinde enerji fiyatlarının da düşüşü ile bu aylık oran civarında idi. ÜFE ise %10’un üzerine çıktı.

Kürenin ikinci büyük ekonomisi Çin'de TÜFE açısından henüz bu kadar yüksek artış yok, %1,5. Ancak üretici fiyat endeksi Mart ayında önceki yıla göre %8,3 arttı. Bu da TÜFE’nin önümüzdeki dönemdeki düzeyinin habercisi.

Avrupa’nın lokomotifi olan ve dış fazla veren çok az sayıdaki ülkeden birisi olan Almanya'da enflasyon oranı Mart ayında %7,6 olarak kaydedildi. Aylık enflasyon ise %2,5 oldu. Son 30 yılın en yüksek seviyesi. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde, Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaşın Euro Bölgesi'ndeki ekonomik görünümü bozduğunu ve savaşın uzun sürmesi halinde ekonomik maliyetinin yüksek olacağını söyledi.

AB ile yollarını ayıran ve büyük ekonomilerden birisi olan İngiltere'de de enflasyon %7'ye yükselerek son 30 yılın zirvesini gördü.

Enflasyondaki bu artışlar sonucu gözler merkez bankalarında. ABD merkez bankası Fed harekete geçti ve faiz artışına başladı. İlk adım olarak çeyrek puan arttırdı ama buna karşı ciddi eleştiriler var. Ilımlı faiz artışları ile bu kadar yüksek enflasyonla mücadele edilemeyeceği dillendiriliyor. İngiltere merkez bankası da faizi çeyrek puan arttırdı ama daha fazlası için baskı var. AB merkez bankası izlemede kalsa da çaresi yok, arttıracak.

Peki, neden ABD merkez bankası beklenenden daha düşük düzeyde faiz arttırırken, AB merkez bankası hala ihtiyatlı? Çünkü stagflasyondan korkuluyor.

Stagflasyon kavramı 1970’lerdeki küresel bozulmaya verilen isimdi. Normal şartlarda ekonomilerin doğal bir büyüme seyri vardır. Buna müdahale edilmediği takdirde bu büyüme gerçekleşir ve fiyatlar makul düzeyde seyreder. Bir miktar enflasyon olabilir ama bu ekonomik döngüyü bozacak düzeyde değildir.

Bu arada doğal seyrinde büyüyen bir ekonominin barındırdığı bir doğal işsizlik oranı da vardır ve bu hiçbir zaman sıfır olmaz. Çünkü bir insan işini terk ettiği zaman başka bir iş bulana kadar bir süre işsiz kalır ve bu doğaldır. Ya da belirli iş kollarında belirli mevsimlerde iş yavaşlar ve insanlar mevsimsel olarak işsiz kalabilir. Bu da doğaldır. Ya da yeni mezun olmuş bir genç iş ararken bir süre işsiz kalır. Bu da doğaldır. Bu doğal işsizliği ortadan kaldırmaya kalktığınız zaman enflasyon azar.

Halbuki 1970’lerde hem enflasyon hem de işsizlik yükselmişti. Bu harekete de durgunluk içerisinde enflasyon anlamında stagflasyon denilmişti. Bu dönemin günümüzle benzeşen yönleri var. Petrol şokları ile fiyatlar üç katına kadar çıkmıştı. Bu artış maliyetleri arttırdı, fiyatlar arttı ve bu fiyatlardan mal ve hizmetlere beklenen talep gelmeyince ekonomiler durgunluğa girdi ve işsizlik arttı.

Tartışmalar devam etti. Stagflasyonu açıklamaya çalışan değiş görüşler ortaya atıldı. Çünkü sadece petrol fiyatları ile bu çark bu kadar bozulmamalıydı. Ekonomilerdeki yapısal dönüşüme vurgu yapıldı. Yani bazı sektörlerde işsizlik ortaya çıkarken ve fiyat artışları olmazken, diğer bazı yeni sektörlerde talep ve dolayısıyla fiyatlar yüksek olabilir. Ancak bu sektörler yenidir ve farklı nitelikte işgücü gerektirdiği için hadi deyince işsizlerin tamamı istihdam edilemez. Bunun gibi başka bazı açıklamalar da oldu.

İçerisinden geçtiğimiz dönemde de kanaatimce benzerlikler var. Enerji fiyatları çok arttı ve fiyatlamaları altüst etti. Diğer yandan yapısal dönüşüm göz ardı edilemez. Covid19 musibeti ve Rusya-Ukrayna krizi olmasaydı belki bir süre daha mevcut durum korunabilirdi. Ancak bu sorun olmadığı anlamına gelmez. Bazen ortaya çıkan olağanüstü olaylar süreci hızlandırır. Zaten var olan potansiyel sorunu harekete geçirir. Bunlar uzun vadede çözülecek sorunlar.

Bugünkü tartışma kısa vade ile ilgili. Faizleri arttırarak parayı pahalı hale getirelim, talep azalsın ve enflasyon düşsün. Yavaş hareket edilince enflasyon yavaşlamıyor. Hızlı hareket edilirse de ekonomik faaliyetlerin hızlıca azalması ve işini kaybedenlerin artmasından korkuluyor.

Ekonomi daralırken genişletici maliye ve para politikası uygulamak daha kolay. Zira cömert olmak yetiyor. Lakin enflasyonist ortamda bu politikalar o kadar kolay uygulanamıyor. Yani bir anlamda ya işsizliği ya da enflasyonu tercih edeceksiniz. Bu da bir süre idare eder ancak. Zamanında kontrolsüzce arttırılan paranın sonucu bu. Bedeli de olacak elbette.