Bir süre önce Almanya'da darbe girişimi olduğu basına yansıdı.
Darbe hikâyesinin anlatımını Almanya Federal İçişleri Bakanlığı ve Alman haber ajansı dpa söyle duyurdu, dünyaya: “Federal Almanya Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini ortadan kaldırmak ve 1871 Alman İmparatorluğu'nu örnek alan bir devlet oluşumu amacıyla terör örgütü kurmakla suçlanan gruba yönelik ülke çapında bu sabah, 11 eyalette düzenlenen operasyonda, darbe planı olan ve aşırı sağcı olduğundan şüphelenilen 25 kişinin gözaltına alındı. Aşırı sağcı olduğu ve eski ordu mensuplarından oluşan bir grubun parlamento binasını basarak hükümeti devirmeyi planladıkları tespit edildi.”
Almanya Federal Savcılığının talimatı doğrultusunda, 3 bin polis tarafından 11 eyalette 130 noktaya operasyon yapılmış. Aşırı sağcı 'Reich Vatandaşları' na yönelik yapılan operasyonda onlarca Alman vatandaşı, 'terör örgütüne üyelikle' suçlaması ile gözaltına alınmış. Aralarında bir Rus vatandaşının da bulunduğu 3 kişi örgüte destek vermekle itham ediliyormuş. Vitalia B. adlı Rus asıllı kadından, Heinrich adına Moskova ile bağlantı kurması talep edilmiş.
Federal savcılar, grubun Almanya'nın yeni lideri olarak atamayı planladığı Heinrich XIII P. R.'nin, hükümeti devirdikten sonra ülkede yeni düzen kurulması için müzakere etmek amacıyla Rus yetkililerle temasa geçtiğini, bu konuda kendisine Vitalia B. adlı bir Rus kadının yardımcı olmuş. Rus kadının Prens Heinerich’in eşi olduğu söyleniyor… Almanya'da darbe yapıp mevcut devlet düzenini değiştirmek için hareket eden ve mevcut Alman hükümetini tanımayarak kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak tanımlayan grup üyeleri terör örgütüne üyelikten yargılanacak.
Almanya'da Federal Başsavcılığın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınanlar arasında, yargıç olarak görev yapan ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Parti (AfD) eski milletvekili Birgit Malsack-Winkemann ile örgütün lideri olduğu düşünülen Heinrich XIII Prens Reuss var.
Darbecilere ve Liderine yakından bakalım…
Prens Heinerich ve Şukerası Kimdir?
Alman Prens XIII. Heinrich Reuss; Heinrich I. Prince Reuss (1910-1982) ve Mecklenburg Woizlawa -Feodora Düşesi'nin (1918-2019) altı çocuğundan biri. 71 yaşındaki Prens (Henry XIII PR) soylu-aristokrat Reuß ailesinden… Ailenin 700 yıllık tarihi var. Henry XIII 4 Aralık 1951'de Büdingen'de doğmuş. Prens Heinerich XIII Reus, ailenin 20. Yüzyılda doğan 13. Erkek üyesi Prens meslek olarak nitelikli mühendis ve emlak girişimcisi... Frankfurt am Main'de yaşıyor. Aile Doğu Thüringen eyaleti içerisinde yer alan toprakları yönetmiş bir aile.
Henry XIII Prens Reuss Almanya ile ilgili politik düşüncesi 2019’da katıldığı Worldweb forumunda söyle özetliyor: “Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana egemen bir devlet değildir, Müttefikler tarafından yönetiliyor ce gayri meşrudur.” Prens Heinerich, özel web sitesinde kendisini, ailenin aristokrat armasıyla takdim ediyor. Üzerinde kraliyetin kürk mantosuyla büyük fotoğrafı ve fotoğrafın altında "Tanrı'ya güveniyorum" yazısı dikkat çekiyor. Almanya’daki etkili komplo teorisyenlerinden biri olarak görülüyor. Prinz Reuss’un büyük babaları bugünkü Thüringen eyaletinin doğusunu 1920'ye kadar yönetmiş… Ailenin erkek torunların tamamı bugüne kadar Heinrich adını taşıyor. Heinrich Reuss, takipçileri tarafından "gelecekteki devlet başkanı" görüyorlar.
Reichbürger Örgütü Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımayanlardan müteşekkil bir hareket… İmparatorluk Vatandaşları; monarşist, cumhuriyetçi, aşırı sağ, antisemitik dünya görüşüne sahip gruplardan oluşuyor. Hareket, mevcut devlete vergi vermeyi, para cezalarını ödemeyi veya mahkeme emirlerine ve idari kararlara uymayı reddeden bir tutumu benimsiyor. Hareket, baskın bir ırkçılığı ve komplo teorilerini benimsemiş bir zihniyete sahip…
Almanya Federal Cumhuriyet'in, Müttefik kuvvetler tarafından kontrol edilen, kendi politik gücü olmayan “Amerika'nın bir kuklası” olduğunu iddia ediyor. Reichsbürger Hareketi'nin ülkede yaklaşık 21 bin üyesi bulunuyor ve bunların yaklaşık yüzde 5'i şiddete meyilli. 2021'de 1011 suçtan sorumlu tutulmuş. Onlarca kişi gözaltına alınmış.
Schatten (Gölgeler) Operasyonu kapsamında gözaltına alınanlar arasında aşırı sağcı Almanya için Alternatif partisi’nin eski milletvekili Birgit M.-W.’de bulunuyor. Federal Meclis Reichstag'a baskın düzenleyip yönetimi ele geçirmeyi ve 1871 Alman İmparatorluğu'nu (İkinci Reich) örnek alan bir devlet kurmak istiyorlarmış! Kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger bewegung) olarak tanımlayan grup üyeleri “terör örgütüne üyelikten” yargılanacak.
Reichsbürger nedir?
Kendilerini “Alman İmparatorluğu Vatandaşı” (Reichsbürger) olarak gören ve İç İstihbaratın 2021 raporuna göre, 21 binden fazla kişinin yer aldığı grubun yüzde 5'ini aşırı sağcılar oluşturuyor. 2 bin 100 üyesi şiddet kullanmaya hazır olan grubun Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımadığına yer verilen rapora göre, üyelerden bazıları monarşi altındaki Alman İmparatorluğu fikrine bağlıyken, bazıları da Nazi taraftarı. Ortak özellikleri, Almanya'nın hala askeri işgal altında olduğuna inanmaları…
Almanya medyasında yayınlanan günlük, haftalık ve aylık gazete ve dergilerde, tv, youtube ve sosyal platformlarda darbe girişimi sonrası yazılan makaleler ve analizlerde eylemlerinden bahseden yok. Yukarda sıralanan suçlamalar hemen hemen tamamı “düşüncelerinden hareketle” yazılan çizilenler… Yani düşünceleri böyle; dolayısıyla düşüncelerinden hareketle “darbe girişiminde” bulunmuşlar!
ZDF, ARD, Deutschewelle, Deutsche Presse Ajans gibi devletin resmi haber ajanslarının köpürterek yaptığı yayın akışlarındaki ve analizlerindeki suçlama metinlerine bakıldığında, darbe girişiminin somut olmaktan öte soyut düşüncelerine dayandığı kanaati dikkat çekici… Konuyla ilgili geçilen haber yazılarda darbe yapacak grubun “niyetleri, düşünceleri” okunmuş! Fiili darbe eylemden ziyade, örgütlerin, duygu ve düşünce dünyalarının tehlikeli hikâyesi anlatılıyor. Reuters, AFP, BBC, Deutsche Welle ve DPA’ın Dünya’ya servis ettiği haberleri öne çıkardılar. Haber analizlerinde “Rusya’nın darbenin arkasında olduğu” iddiasını dikkat çekiciydi.
Prens Heinrich'nin, hükümeti devrildikten sonra ülkede yeni düzen kurulması için müzakere etmek amacıyla Rus yetkililerle temasa geçtiğini, bu konuda Vitalia B. adlı bir Rus kadının yardımcı olduğu” iddiası, Almanya’da olduğu gibi İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda’da basının öne çıkardığı haberlerdi. Fransa’nın ciddi gazetelerinden Le Figaro da “Almanya’da Irkçıların Darbe Girişimi” başlığını öne çıkardı.
İsviçre’de yayınlanan “Neue Zürcher Zeitung” Prens Heinerih’in biyografisine geniş yer verdi. BBC “Almanya’da darbe planladıkları iddia edilen kişiler gözaltına alındı” başlığında, “Heinrich adına Vitalia B’nin Moskova ile bağlantı kurmasını talep ettiğini” yazdı. “Der Spiegel” dergisi ise, “darbe girişiminin arkasında Rus parmağı olduğuna” işaret etti.
Rus Büyükelçiliği, Almanya'daki "terörist" veya "yasadışı" örgütlerle bağlantıları olduğu iddialarını yalanladı. Büyükelçilik, "Almanya'daki Rus diplomatik ve konsolosluk kurumlarının terör gruplarının veya diğer yasadışı oluşumların temsilcileriyle hiçbir teması yoktur" açıklamasında bulundu. Öte yandan Alman Compact haber sitesi operasyon için “sahte darbe” başlığını kullandı. Frankfurt Allgemeine Zeitung ise operasyonu “fantezi” olarak yorumladı. Stuttgarter Nachrichten ise operasyonda ele geçirildiği iddia edilen silahlarla ilgili “hırsız tabancası” yorumunda bulundu. Çoğu 60 yaş üstü olan 25 kişinin gözaltına alındığı operasyonda üç bin güvenlik personelinin görev almasını ise “devlet komedisi” olarak nitelendi.
Alman gazeteci Jürgen Elsässer operasyona ilişkin dikkat çeken değerlendirmesi şu şekilde: “Bu bir medya şovudur. Alman medyası bir gün önceden bu operasyondan haberdardı. Basına yansıyan haberlerden anlıyoruz ki basın güzel görüntüler almak için hazır beklemiş. Bu gerçek bir tehdit değil, kocaman bir medya şovu.” Bundan dolayıdır ki yazının başlığına “Almanya’da Darbe Söylentisinin Şifrelerinin Tarihi ve Sosyolojik Arka Planı” adını verdik.
Darbe Düşüncesinin Tarihi ve Sosyolojik Arka Planı
Yaşanmışlıklar vardır yaz yağmurları gibi,
ömürleri kısa olduğundan hatırlanmaz.
Yaşanmışlıklar vardır bahar yağmurları gibidir,
kendilerine has ömürleriyle her defasında hatırlanır.
Yaşanmışlıklar vardır, ömrün bizzat kendisi olduğundan bütün mevsimlerdedir,
asla unutulmaz…
geçmişte kalan, sadece tarih değildir!
Im Westen nichts Neues-Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok tabiri, meşhur Alman yazar Erich Maria Remarque'nın kitabının ismi. Konusu Birinci Dünya Savaşı’nın korkunçluğunu ve anlamsızlığını ele alan bir roman. Roman, Birinci Dünya Savaşı'na, gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin, savaşın gerçekliği altında nasıl ezildiklerini son derece çarpıcı bir biçimde okuyucuya sunar. Savaş’taki Batı cephesi, Almanya-Fransa sınırındaki 800 kilometre uzunluğunda bir cephedir. Birçok noktasında da tek bir mermi atılmadan aylar geçtiği söylenir.
İroni midir, gerçek midir bilinmez ama…
Cephelerdeki komutanlardan birisinin siperleri dolaşırken bir askere 'Hiç Alman vurma fırsatın oldu mu?' diye sorar! Askerin, “Siper duvarının üstünden sık sık başını çıkaran kel, uzun sakallı yaşlıca bir beyefendi gördüğünü” söyler. Komutan, 'Peki onu neden vurmadın?' dediğinde, askerin hayret nidasıyla, 'Vurmak mı? Ama komutanım, adamın bana hiçbir zararı olmadı ki!' şeklindedir.
Erich Maria Remarque’nin Roman’ına konu olan Birinci Dünya Savaşı sonrası Paris Versay Antlaşmasıyla Alman İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilir.
Yeni Bir Almanya Cumhuriyeti Kurulur
Savaşı kaybeden İmparatorluk Almanya’sı, Orta Almanya’da yer alan ve anayasal meclisin toplandığı Weimar kasabasında kurulur. Weimar Cumhuriyeti, Alman İmparatorluk döneminin sonu 1918 ile 1933 Nazi Almanyası’nın arasındaki Almanya hükümetine verilen isimdir. Weimar Cumhuriyeti dönemi siyasi çalkantı ve şiddet, ekonomik darlık, sosyal özgürlükler ile karmakarışık zorluklar dönemin karakterini sembolize eder. Weimar Cumhuriyeti Almanya’sı 1920 de silahlı işçi ayaklanmalarını, başarısız Kapp-Lüttwitz askerî darbesi gölgesinde hayatını devam ettirmeye çalıştı.
Hitler’in emekli General Ludendorff gibi bazı subayları da yanına alarak Bavyera eyaletini ele geçirmeye, 1923 de Münih’te bir birahanede topladığı iki bin kişiyle darbe yapmaya kalkması dönemin önemli olaylarındandır. Aynı yıllarda İtalya’da Mussolini’nin Roma Yürüyüşü, yenilmiş, ezilmiş halkların imzalanan Versay Antlaşması’nın ağır şartlarına bir isyan olarak görülmekteydi.
Dönemin Kıta Avrupa vasatında ekonomiden politikaya, sosyolojiden psikolojiye kadar dengesizliğin İtalya’da ırkçı Benito Musolini’nin faşizm’ine ve Almanya’da Adolf Hitlerin Nazizm’ime evirildiğini biliyoruz. Hitler kendi iktidarını Almanya’nın Üçüncü (Reich) İmparatorluğu olarak tanımlar. Adolf Hitler İkinci Dünya Savaşını başlattı, on milyonlarca insan öldü ve başka on milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu.
Avrupa özelinde Almanya viraneye döndü… Hitler Berlin’de kafasına bir kurşun sıktı. Almanya savaş sonrası kuşatılmış, bölünmüş ve siyasal anlamda müstemleke haline getirilmiş yeni bir Federal Batı Almanya Cumhuriyeti olarak hayatına devam etti. Savaş sonrası Avrupa’da yeni bir jeopolitik tasarımla bir düzen inşa edildi. Dünya iki kutba ayrıştı adına da “Soğuk Savaş” denildi. Doğu ve Batı bloğu, “Demirperde ve Özgür Dünya” diye tanımlanarak; NATO ve Varşova Paktı oluşturuldu.
Atlantik ötesi öncülüğünde Anglo-Amerikan düzeni tarafından kırk yıl boyunca “Komünizm gelecek!” öcü masallarıyla “Rus-Sovyet yayılmacılığına karşı Avrupa’nın güvenliğini koruma ve gözetleme” tezi işledi. 90’ların başında Soğuk Savaş bitti. Varşova hattı dağıldı, duvarlar yıkıldı, ülkeler birleşti ve yeni ulus devletler kuruldu… Sovyetler Birliği ise tarihin çöp sepetine atıldı.
Tekrar Tarihe Dönelim
Almanya'nın II. Dünya Savaşı sonrasında Müttefik Devletlerce işgal ve kontrol edildiği dönemde, Amerikan, İngiliz, Sovyet ve Fransız güçlerinden oluşan Müttefik Tetkik Yönetimi, 1945-1949 arası ülkeyi idare etti.
İngilizler Ren bölgesini, Hannover, Schleswig-Holstein ve Hamburg'u...
Amerikalılar Orta ve Güney Almanya ile Bremen'i…
Fransızlar Saarland ve Yukarı Ren'i…
Sovyet kuvvetleri ise Elbe'nin doğusunu ve Königsberg'i (günümüzde Kaliningrad)..
Polonyalılar, Doğu Prusya'nın geriye kalan bölümünü, Pomeranya'yı, Brandenburg'u ve Oder ile Neisse ırmaklarının doğusunda kalan eyaletleri işgal etmişlerdi.
ABD, Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği'nin 17 Temmuz ile 2 Ağustos 1945 tarihleri arasındaki Potsdam Konferansı'nda aldıkları karara göre Almanya, tek bir ülke gibi yönetilecekti.
Ama bu karar hiçbir zaman uygulamaya geçmedi! Müttefikler'in her biri işgal altındaki bölgeyi kendi kurallarınca yönetti. Birleşik Krallık, ABD ve Fransa ile Sovyetler Birliği arasındaki görüş farklılıkları birlikte yönetme imkânını oluşamadı. Almanya doğu ve batı olmak üzere ikiye bölündü. Berlin'in bir bölümü Sovyet bölgesinde kaldı.
Haziran 1948'de…
Sovyetler Birliği, Berlin ile Batı Almanya arasındaki ulaşımı kesince, ABD, Birleşik Krallık ve Fransa yeni bir Alman Hükûmeti (Bundesrepublik Deutschland) oluşturdular. Almanya'nın federal bir cumhuriyet olmasının ardından, Ağustos 1949 seçimleri yapıldı… Konrad Adenauer, Almanya Federal Cumhuriyeti'nin ilk şansölyesi oldu. Sovyetler Birliği de Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin (Deutsche Demokratische Republik) kurulmasını sağladı. Doğu Almanya, Doğu Berlin'i başkent ilan etti. Buna karşılık Batı Almanya, başkentini Bonn yaptı.
Batı Almanya, Federal Parlamenter Cumhuriyeti ilan etti ve Birleşik Devletler, Fransa ve İngiltere ile iş birliğine giderek pazar ekonomisine ağırlık verdi. Ülke, 1950'lerin başından itibaren hızla ekonomik gelişme içine girdi. Bu dönemi iktisadi gelişimde Alman Ekonomik Mucizesi (Wirtschafswunder) olarak adlandırdılar.
Batı Almanya 1955'te NATO'ya katıldı
1958'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun altı kurucu ülkesi arasında yer aldı. Doğu Almanya, Varşova Paktı'nı imzalayarak Sovyetler Birliği'nin askerî ve politik kontrolündeki Doğu Bloku ülkelerinden biri oldu. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile Almanya’nın yeniden birleşmesi, 3 Ekim 1990’da gerçekleşti. Yapılan anlaşmalarla bu devletleri kuran dört büyük güç, haklarından vazgeçti ve Almanya “sözde” tam bağımsızlığına kavuştu.
Alman Derin Devleti ve Milliyetçi Unsurlar Neden Rahatsız?
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'da kurulan Ramstein-Veri Toplama üssü, halen ABD Hava Kuvvetleri'ne hizmet veriyor ve 53 bin personel ile bu ülkenin kendi toprakları dışındaki en büyük üssü olma özelliğini taşıyor. ABD’nin Ramstein dışında Almanya’da 87 üssü daha bulunuyor. Bu üslerde toplam 34 bin 500 asker mevcut. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’yı ABD’den sonraki en büyük karargâh haline getiren ABD, Orta Doğu ve Afrika’daki askeri operasyonlarını halen Almanya’dan yönetiyor.
ABD Afrika Komutanlığı’nın merkezi Stuttgart da!
Amerika, İngiltere, Fransa ve Hollanda askerleri Almanya’da konuşludur.
Üstelik… Alman halkına bu işgalin masrafları ödettiriliyor. Nitekim Almanya, son 2012-2019 yılları arasında Almanya’da üstlenen ABD askerleri için yaklaşık 243 milyon Euro ödemede bulunmuş.
Ayrıca… Almanya Devleti NATO bünyesinde ABD’nin üsleri için 480 milyon Euro’luk ödeme yapıyor.
Hülasa… Hem Almanya işgal ediliyor hem de işgalin ortaya çıkardığı masrafı, Almanya’dan tahsil ediyorlar! Alman kamuoyu-üsler ve daha önce kullanılan alanlar ABD’nin kontrolünde kalmaya devam ettiği sürece-ABD’nin “ihtiyaç durumunda” her an geri dönebileceğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla, ABD’nin Almanya’da elde ettiği askeri avantajlardan kolaylıkla vazgeçmeyeceği ortadadır.
Neden mi? Almanya’nın askeri olarak ABD’nin “arka bahçesi” olmaktan çıkması, aynı zamanda ABD’nin dünya üzerindeki savaş politikalarının geriletilmesi anlamına geliyor. Görünürde Alman devleti ve hükümetleri bu durumdan çok rahatsız değilmiş gibi davranmayı şimdilik uygun buluyorlar. Bu işgali sonlandırma bakımından, ekonomik olarak belki dev, Almanya; ancak siyasi ve askeri güçleri cücedir.
ABD’den bağımsız hareket edebilecek bir Almanya devletinin-kendi güvenliğini ABD’ye bağımlı kalmadan sağlayabilmesi için- öncelikli olarak kendi ordusunu kurması gerekecek. Bu husus kamuoyunda zaman zaman gündeme getiriliyor.
Kuşkusuz Almanya’nın güncel sorunu sadece üsler ve ülkesinde yerleştirilen askerler değildir. ABD ve İngiltere’nin; Rusya - Ukrayna savaşını bahane ederek Almanya’yı Moskova’ya karşı yaptırım uygulamaya zorlaması… Efsane Alman sanayisinin enerji tedarikinde ciddi sorunlara yol açıyor! Almanya’ya Rusya’ya yaptırımlar yapmayı dayatan İngiltere’nin tuzu kuru. İngiltere'nin doğal gaz depoları şu an dolu… Ayrıca… Rusya, bu ülkenin ihtiyacının sadece yüzde 5'ini karşılıyor.
O nedenle İngiltere; Rusya'dan gelecek doğal gaza diğer Avrupa ülkeleri kadar bağımlı değil. Rusya Federasyonu'na bağlı doğalgaz şirketi Gazprom; Almanya’nın ihtiyaç duyduğu doğalgazda en büyük tedarikçisiydi. Avrupa'nın en büyük ekonomisi Almanya, ihraç ettiği doğal gazın büyük çoğunluğunu kendi kullanıyor. Almanya’nın yaptırımlara mecbur bırakılması; gelecekteki doğal gaz ithalatını büyük sıkıntıya soktuğu muhakkak.
Batı ile Moskova arasında artan siyasi gerilimlere rağmen Almanya’nın Rusya ile ticareti geçen yıl 2020’ye göre yüzde 34,1 artarak 59,8 milyar avroya yükselmiş... Almanya, Rusya’ya ağırlıklı olarak makine, motorlu taşıtlar kimyasal ve eczacılık ürünleri ihraç ediyor. Jeopolitik gerilim nedeni ile bu ekonomik ilişkilerin kesintiye uğraması, Alman ekonomisinin karşı karşıya kalabileceği en büyük tehlike. Çünkü… Almanlar ekonomik güçle, tam bağımsızlıklarına kavuşabileceklerine odaklanmışlar.
Alman derin devleti ve Alman milliyetçiliği yeni bir yol arayışında mı?
Geçmişinde İmparatorluk hafızası bulunan… Kıta Avrupa’sında “Avrupa Hâkimiyeti ve dahi Dünya Hâkimiyeti” iddiaları, tayallülleri olan… Ciddi bir geleneği, kadim bir kültürü, zengin edebiyatı ve politik dile sahip… Çalışkan, üretken bir milletin devleti; sıradan bir devlet değildir. Dolayısıyla Alman Devletinin de kendisine has refleksleri vardır, belirgin kırmızı çizgileri olan bir devlettir. Son iki yüz yıldır geç kalmışlık psikoloji içerisinde “Avrupa hâkimiyeti ve dünya hakimiyeti” kavgasında yenilmektedir. Her yenilgi sonrası bir durgunluk, kargaşa, keşmekeş dönemi ve daha sonra tekrardan yine geç kalmışlık ruh haliyle “hâkimiyet” mücadelesine girmektedir.
Almanya siyasal tarihi bunun acı fakat canlı tanığıdır. Geç kalmışlık, gecikmişlik psikozu Almanya tarihinde önemlidir. Almanya, 1950’lere kadar “gecikmişlik” ruh haliyle hareket etmiştir. Onlara göre son iki asırdır Fransa ve İngiltere yol almış ve kendileri geç kalmışlardır. Geç kalmışlık; panik ve acelecilik insanın bireysel hayatında görülür-görünmez ölümcül kazalara sebebiyet verirse; devletler için de benzer ölümcül sonlar gerçekleşebilir. “Şartların gereği kendi kadim beka anlayışını bir süreliğine daha aheste aheste nadasa bırakma stratejisi güdüyordur” diye düşünüyorum!
O nedenledir ki… Alman Devletinin içindeki derin akıl, bir süreliğine daha med-cezir oyununun gereklerini yapacaktır. Bilindiği gibi medcezir gelgit manasındadır. Met kelimesi uzatma ve çekme, cezir kelimesi ise suyun sığlaşması, çekilmesi anlamına gelmektedir. Kim bilir, belki de Alman sessiz ve derin aklı; ucuz aristokratları yem olarak verme ihtiyacı duymuştur. Bu ve benzeri darbe vs oluşumların/girişimlerinin tarihsel ve sosyolojik arka planını iyi okumak gerekiyor.
Soru şudur: Avrupa’nın ortasında, ABD’nin gölgesi altındaki bir ülkede darbe nasıl olabilir? Bu girişimi sadece Nazi Almanya’sı özlemi gibi görmek veya değerlendirmek ne kadar doğrudur? Acaba işin içinde başka hesaplar mı var? Alman Devleti, darbe haberlerini servis ederek ve köpürterek ABD’nin ülke üzerindeki hegemonyasını kırmaya mı çalışıyor? Darbede yer aldıkları iddia edilenlerin “ülkelerine duydukları sevgi ve niyetlerini iyi anlamak” gerekiyor mu? Onların haklarında fezleke hazırlayan federal savcıların ABD çıkarlarına hizmet etmedikleri, ülkede yuvalanmış CIA merkezinden sevk ve idare edilmedikleri ne malum?
Radikal muhalif gurupların yöntemlerini bir tarafa bırakarak…
Ülkelerini ABD ve İngiltere’nin hegemonyasından kurtarmak istemelerinin nesi yanlıştır? Bu tür tutuklanmalar, toplumda nefret mi, sempati mi oluşturur? Provakatif uslubuyla bilinen anti Amerikancı ve anti emperyalist Alman sol-muhafazakarların hırçın çocuğu Jurgen Elsässer “Darbecilere darbe yapıldı” anlamına gelen darbe operasyonuyla ilgili yorumunda… “Almanya için facia anlamı taşıyan yeşil-sol-liberal hükümetin Atlantikçi Rusya politikasının kendi zaaflarını kapatmak için” yaptığını söylüyor.
“Önümüzdeki aylarda Almanya muhtemel elektrik kesintileri, enerji darboğazı, derin ekonomik buhran ve milyonlarca mülteci Ukraynalılar sebebiyle büyük krizlerle karşı karşıya kalacak. Bu koşullarda bir halk hareketini örgütleyip önderlik edecek kadroların sindirilmesi ve peşinen itibarsızlaştırılması…” Jurgen Elsässer göre “Operasyonun en somut gerekçesi kurgusal ve vatanseverlere karşı cadı avıdır”
Bu bağlamda… Yine aşırı sağ söyleme sahip "Avusturya Ülkeler Birliği" olarak adlandıran, mevcut devlet karşıtı grubun lideri Monika Unger'in 'paralel devlet' oluşumu adı altındaki darbe girişiminde öne çıkartılan söylemi “Avusturya hükümetin gayri milli oluşu” şeklindeydi. Altı çizilmesi gereken bahsi-diğer husus da… Gerek Avusturya, gerek Almanya’daki darbecilerin bir ortak özelliği ırkçı, faşist ideolojiye mensubiyetleri ve hepsinin de yabancı karşıtı ve Müslüman düşmanı olmalarıdır. Bu ise, bu konu kontekstinden ayrı bir husustur…
Geçmişte kalan, sadece tarih midir? Yaşadıklarımız, geleceğin tarihine müdahale süreçleri midir? Tarih nedir, tekerrür mü eder, yoksa kendisini mi tekrarlar? Trajik Avrupa tarihinin tekerrür ettiğine değil belki, ama benzerini ürettiği yıllara, aylara, günlere, hadiselere ve eylemlere mi tanıklık ediyoruz?
Konuşulması, yazılması, gözlemlenmesi gereken budur!