Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Alt ve Üst Kültürler, Demokratik Devlet ve Mi̇lli Güvenlik

Mehmet YALBURDAK
16 Temmuz 2024 17:21
A-
A+

Hepimizin bildiği üzere, hemen hemen bütün ülkelerde çeşitli mezhep, din ve etnisiteler birlikte yaşamaktadır. Bunların bir kısmı kimliklerini açıkça ortaya koyarak vakıf, dernek, cemaat, tarikat, siyasi parti, mezhep vb. organizasyonlar halinde açık olarak faaliyette bulunurlarken bazıları da tıpkı ülkemizde defalarca görüldüğü üzere kripto, örtülü veya başka sahte kimliklerle ya da açık kimlikleriyle fakat yabancı güçlerden, örgütlerden açık ya da gizli destek alarak faaliyette bulunmaktadırlar. 

Her toplumun inandığı, o toplumu oluşturan bütün unsurların üzerinde mutabakat sağladığı, tarihinden süzülüp gelen temel değerleri vardır. İşte bu değerler bütününe üst kültürel değerler denilebilir. Bu değerler o ülke ve toplumun betonunu, bütünlüğünü oluşturur. Bu değerler etrafında kümelenme olmazsa, milli bütünlük ve güvenlik zaafa uğrar, toplum daha kolay dağılır. Toplumun bazı kesimleri, bahsedilen değerler ve ülkenin siyasi sistemini beğenmese dahi uymak zorundadır. Aksi halde toplumsal barış sağlanamaz ve ülke bütünlüğü zaafa uğrar. Hiç kimse bu değerler, siyasi sistem ve hukuk kurallarını beğenmek zorunda değildir, ancak beğenmese de herkesin uymak zorunluluğu vardır. Beğenmeyenler teröre başvurmadan, hukuk ve demokratik kurallar içerisinde direnme hakkını kullanabilmelidir. 

Hayatımız hangi inanç, düşünce ve ideoloji üzerine kurulursa kurulsun, hedeflerimize ulaşmak ancak hukuk kuralları içerisinde mümkün olan yollarla örgütlenerek mümkündür. Örgütlenme özgürlüğü kanuna aykırı şekilde kullanılamaz, örneğin devletin bütünlüğünü zaafa uğratacak, siyasi sistemini ortadan kaldıracak, toplumu terörize edecek vb. fikir ve örgütlenme hürriyeti olamaz. Ancak devletlerde hukuk kuralları dairesinde örgütlenme ve fikir hürriyetinin yanında olmalıdır. Ancak bu taktirde toplum nefessiz kalmaz ve bazı unsurların gizli faaliyetlere başvurma oranı azalır. 

Ülkemiz imparatorluk mirası toprakları üzerinde kurulmuş bir ülkedir. Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu'nda 16 asırdan sonra adım adım imparatorluğun kurucusu ve hâkim unsuru olan Türkmenler devlet ve ticaret hayatından dışlanırken, hakimiyet kurulan topraklardan devşirilen ve sarayda çok iyi eğitilerek devlet ve ticaret hayatında etkin konumlara getirilen unsurların etkinliği gittikçe artmıştır. 

Osmanlı imparatorluğu; özellikle 18. yy.'da başlayıp 19. yy.'da hızlanan yıkılma dönemine girildiğinde, sarayda bürokrasi ve siyaset üst düzey görevlileri neredeyse tümüyle gayri Türk ve gayri Müslüman unsurlardan oluşmaktaydı. Bu durum; bilim ve teknoloji alanındaki yeniliklere de ayak uydurulamayıp üretim artırılamayınca, ticaret hayatı yabancı unsurlara, ekonomik hayat ithalata bağımlı hale gelince, artan dış borçlar da ödenemez hale gelmiş, tamamen yabancılarca yönetilen borçlar idaresi kurularak ülkenin tekel, demiryolu, tütün, gümrük ve benzeri gelirlere el konulmasıyla devletin parçalanması kaçınılmaz olmuştur. Bu gidişata karşı koymak üzere milliyetçilik fikri etrafında oluşturulan örgütlerin dahi sistem içindeki kaotik gidiş nedeniyle yanlışlıklar yaptığı görülmüştür. 

Hatta bazı tarihçilere göre; Saraydaki özellikle gayri Türk ve gayri Müslüman unsurlar ve hatta Türk ve Müslüman görünümlü, yabancı ülkeler adına gizli ajanlık yapan kripto görevlilerin etkinliği nedeniyle Osmanlı devleti kısa sürede paramparça olmaktan kurtulamamıştır. Özellikle 19.yy. ortasından itibaren yıldan yıla gittikçe sarayda yüksek seviye bürokrat ve siyasetçiler arasında neredeyse Müslüman ve Türk görevli kalmamıştır. 

Tamamı olmasa da bazı Arap, Arnavut, Kürt Müslüman aşiret ve unsurlar ile müslim gayri müslim başka bazı unsurların başta İngilizler olmak üzere yabancı güçlerce örgütlenerek ayaklandırılmasının Osmanlının parçalanmasında çok etkili olduğu bilinen bir gerçektir. 

Ülkemizde ‘’Türk’’ ismi etnik tek ırka verilen bir isim olmayıp bir üst kimlik ismidir. Anayasamıza göre ülkemize vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk'tür. Tarihte batılıların kimi imparatorluk, kimi hanlık, kimi devlet olmak üzere (beylikler sayılmamıştır) Türk dedikleri unsurlar içinde; Hunlar, Avarlar, Göktürkler, Seyantolar, Kurigurlar, Utrigurlar, Sabirler,  Bulgarlar, Yabgular, Hazarlar, İdil Bulgarları, Tatarlar, Türgişler, Uygurlar, Karluklar, Kırgızlar, Kıpçaklar, Karahanlılar, Peçenekler, Kumuklar, Kalmuklar, Kimek-Kıpçaklar, Yabgular, Karlulkar, Gazneliler, Selçuklular, Harzemşahlar, Aksungurlular, Zengiler, İldenizliler, Salgurlular, Ak Ordalar, Çağataylar, Altın Ordalar, Osmanlılar, Delhiler, Çağataylar, Timur İmparatorluğu, Akkoyunlular, Safeviler, Babürler, Kaçarlar… sayılabilir. 

Günümüzde ise; Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız, Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Tuva, Yakutistan, Altay, Kabartay Balkar, Dağıstan, Hakasya, Karaçay, Çerkez, Çeçenistan, İnguşetya, Adige, Abhazya, Gagavuzya, Sincan Uygur gibi Türk veya akraba topluluklardan özerk bölgeleri sayılabilir. 

Tarihte neredeyse dünyanın her tarafına hâkim olmuş, devletler ve medeniyetler kurmuş batılı doğulu bütün ilim insanlarınca kabul edilen, Dünya’ya ve tarihe dal budak salmış, koskoca bir milletin varlığı kör gözlerin bile kabul ettiği bir gerçek iken, ne acıdır ki; ülkemizde geçmişte ve günümüzde hala temsil noktasında görev yapan, devlet ve milletimizin bağımsızlığından gocunan, rahatsız olan ve “Türk diye bir millet yoktur.” diyecek cesareti kendinde bulan, ulusalcı, milliyetçi, Atatürkçü ve dini görüntülerle; kişi, örgüt, dernek, parti, vakıf, tarikat, cemaat gibi iç düşmanlarımız varken yabancı düşmana ihtiyaç yoktur 

En son 15 temmuzda olmak üzere gerek Osmanlı döneminde gerekse cumhuriyet döneminde devletimizi parçalamak, milli birliğimizi zayıflatmak için PKK, FETÖ vb. örgütler defalarca isyan etmişler, ayaklanmışlar bundan sonrada ayaklanacaklardır.  Bu durumu Türkiye’de yaşayan her kesimden milletimizin dikkatine sunuyorum. 

Bu millet; tarih boyunca devletlerinin sınırları içinde birlikte yaşadıkları her din, mezhep ve etnisite mensubu toplulukları kendisinden ayırmadan, adaletle hizmet etmiş, hatta devlet yönetimini dahi onlara teslim etmiş bir millettir. 

Ülkemizde demokratik rejimin icabından olarak her din, etnisite, mezhepten, görüşten kişi ve kesimlere tam olarak örgütlenme özgürlüğü verilmelidir. Ancak devlet bu örgütlerin hiçbirini özel olarak desteklememeli, kayırmamalıdır. Devletin görevi; hangi kesimden veya görüşten olurlarsa olsunlar her kişi ve kesimin kanunlara uygun faaliyette bulunup bulunmadıklarını sıkı şekilde denetlemek, kanuna aykırı faaliyette bulunanları derhal hukuka havale etmek ve faaliyetlerine son vermektir. 

Denetlemeler; kişi ve kuruluşların etnisitesine, dinine, mezhebine, tarikatına, ideolojisine ve dünya görüşüne bakılmaksızın, tarafsız ve hukuka uygun yapılmalı kanunlara uymayanların derhal faaliyetleri sonlandırılmalıdır. 

Vatan, millet, din ve bağımsızlıkları söz konusu olunca gözünü kırpmadan canını seve seve verecek kadar kahraman bir yapıya sahip olan ve bu yapıları sayesinde tarih boyunca bağımsız yaşamış bu milleti yok sayan, ihanet eden, emperyalistlerin uşaklığını yaparak yedikleri ekmeğin kabına pisleyenlerin dikkatine bazı gerçekleri sunmak istiyorum; 

Yakın tarihte; İngiliz, Fransız, ABD, Rus… benzeri devletler veya uzantılarıyla haince iş birliği yapan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını hızlandıran, bu mübarek millete ihanet eden kişi, kuruluş, dernek, vakıf, cemaat toplulukların torunlarının, bugün; Kuzey Afrika, Orta Doğu, Filistin, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya gibi bölgelerde hala neler çektiklerini düşünüp, devlet ve milletimize ona göre tavır almalarını tavsiye ediyorum. 

Tarihi öğrenip ders alamayanların onu tekrar yaşamak zorunda kalacaklarını bilmelerini salık veriyorum. 

Etnisite, din, mezhep, tarikat vb. şekilde masum ve kanuni görüntülerle, milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı gibi masum görüntülü taleplerin arkasına saklanarak yabancılarla iş birliği yapan, yüce gönüllü bu milleti yok sayan, ya da ajanlık veya benzeri haince iş birlikleri yapanlar.  Belki Türkiye devletine zarar verebilirsiniz. Ama tarihte, bu millete hainlik yapıp arkasından hançerleyenlerin torunlarının hala neler çektiklerini hep gözünüzün önünde bulundurmanızı salık veriyorum. 

Tarihte koskoca imparatorluğun yönetimine neredeyse tamamen hâkim olmuş Rum, Ermeni ve hatta bazı Müslüman unsurların hala emperyalist emellere hizmet ettikleri buna rağmen saygın birer ülke kuramadıkları örnek alınmalıdır. 

PKK gibi kripto Ermeni terör örgütlerinin vaatlerine inanarak bu milletin şefkatli hizmet anlayışı ve koruması olmadan bağımsız devlet olunamayacağı, ancak emperyalizmin, Siyonizm'in uşaklığı ve kapı bekçiliğinin yapılabileceği unutulmamalıdır. Türkiye hariç yanlarında hemen hemen hiçbir İslam ülke ve örgütünü bulamayan “Fi̇li̇sti̇nli̇ler” günümüzün canlı örneği 

Hangi unsur, din ve mezhepten olursak olalım, PKK ve FETÖ gibi hain, ajan, katil, din ve vatan düşmanı, kripto, ABD gibi emperyalistlerin taşeronu örgütlerin vaatlerine uyarsak dininizi de milliyetinizi de ancak sömürgenlerin emrine piyon olarak kullanmaları için verebilirsiniz. 

En önemlisi de bu milleti, vatanını ve dinini seven, milliyetçi, muhafazakâr, ulusalcı, Atatürkçü her kesimin aralarındaki kriptoları ayıklayarak, üretmek ve kalkınmak için topyekûn seferberlik varmış gibi çalışmak zorunluluğu vardır. Aksi halde; ülkemizde çok gerilerde bulunan akıl, ilim, bilişim ve teknolojik seviyeyle, ülkemiz emperyalist saldırılara karşı koymakta zorlanmaktadır. 

Dindar, Atatürkçü, milliyetçi, ulusalcılık iddiasında bulunanlar; bu milleti, dini, mezhebi ve milli değerlerini kullanarak esir etmeye, bölüp parçalamaya çalışanların ellerinden kurtarmak zorunluluğunuzu unutmamalıyız. Bu nedenle de hangi kesimden olurlarsa olsunlar, görüşlerini sevsek de sevmesek de hiç kimseyi ve kesimi ötekileştirmeden, dışlamadan, başkalaştırmadan milli bütünlük ve beraberliğimiz için insanca birlikte yaşama mecburiyetimiz unutulmamalıdır. 

Hemen hemen bütün gelişmiş ülkelerde en az bizdeki kadar alt kültür mensupları vardır. Ancak o ülkelerde hiçbir alt kültür, mezhep vb. farklılıkları olanlar emperyalist güçlerle iş birliği yaparak silaha sarılıp ülkelerine ihanet etmemektedirler. 

Bütün insanlığı “sömürmeye alışmış” batılı güçler, Dünya’yı yeniden şekillendirerek kontrolü ellerinde tutmaya çabalamaktadırlar. Bu maksatla savaşmaktan çekinmediklerini saklamamaktadırlar. “Filistin” savaşında bu insanlık dışı, ahlaksız, katliamcı tavırlarını belli etmişlerd 

Türkiye, böylesi bir geçiş döneminde milli birlik ve bütünlüğümüzü korumak için savaşan taraflardan birisine yakın olmadan barışı savunmalı, “Türk Devletler Teşkilatı'nı” Pakistan, Malezya, Endonezya, Japonya, Güney Kore vb. benzeri birlikte olunabilecek ülkeleri de içine alarak askeri ve ekonomik bir pakt oluşturarak genişletip güçlendirmelidir 

Ülkemiz, geçmişte sömürgen emperyalistlerin defalarca yaşattığı ve tekrar yaşatmak niyetinde oldukları görülen gayri insani “vahşetlerin” karşısına; Yunus Emre, Hace Bektaş, Hoca Ahmet Yesevi̇, Tabduk Emre, Ahi̇ Evran… gibi insanlık örneği dervişlerinin hayat tarzlarını hiçbir peşin hüküm, ötekileştirme, ayrıştırma, ideoloji, mezhep, cemaat, tarikat, ideolojik tavır olmadan insanlığın hizmetine sunmalıdırlar. 

Bu milleti ve vatanını sevenler; kendilerini hangi alt kültürün mensubu hissederlerse hissetsinler, Türk üst kimliğinde bütünleşip gelecek nesillerimize güçlü bir ülke bırakmalıyız. 

Son söz: Hepimizin hainler hariç herkese karşı hoşgörülü ama uyanık olmak, çalışmak, modern teknolojiyi yakalamak için gerekli bütün tedbirleri almak ve dönüşümleri gerçekleştirerek, üretmek ve zenginleşmeye katkı sağlamak zorunluluğumuz vardır.