Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle iklimlerin, ticarete konu olan malların, insanların ve askerlerin geçiş kavşağı üzerinde bulunan bir ülkedir. İklimlerin geçiş noktasında olduğu için faunası ve florasında çok çeşitlilik ve zenginlik görülmektedir. Bu yönüyle avantajlı bir coğrafya olmasına rağmen askeri geçiş köprüsü olması nedeniyle de risklere sahiptir, bu nedenle kalkınmak ve güçlü olmak zorunluluğu vardır.
Türkiye; Nüfus yoğunluğu bakımından Dünya’nın neredeyse iki katı, Afrika kıtasının 2,36 katı, Avrupa kıtasının 3,3 katı, Asya’nın %74’ü, Amerika kıtasının 4 katı, Almanya’nın %46’sı, Çin’in %74’ü kadar nüfus yoğunluğuna sahip bir ülkedir. Ancak; toprak, işgücü ve sermaye gibi üretim faktörleri verimliliklerine göre ölçüldüğünde verimli nüfus yoğunluğu azalmaktadır.
Tabloda da görüleceği üzere, listede olmayan ülkelerle de birlikte genel bir değerlendirme yaparsak; gelişmişlik seviyesi, nüfus yoğunluğu, kalkınma seviyesi, yüksek teknoloji üretimi arttıkça ülkeler topraklarını daha yüksek oranlarda değerlendirmekte, işlenmeyen, atıl toprak oranı azalmaktadır. Rusya ve İran gibi nüfus yoğunluğu az, yüzölçümü fazla ülkelerde ise değerlendirilmeyen, atıl toprak oranı fazladır. Ülkemiz bu manada gelişmişlik seviyesi ile uyumlu olarak ortalarda bir yerde bulunmaktadır.
Ülkeler ve Kıtalar Toprak Kullanımı ( 2022, Fao, Dünya Bankası, Kgm, TÜİK)
Ülkeler ve Kıtalar Toprak Kullanımı ( 2022, FAO, Dünya Bankası, KGM, TÜİK)
1.Kara toprak alanı,
2.Toplam ekip dikilen tarım yapılan,
3.İşlenen kara toprak yüzdesi,
4.Çayır-mera,
5.Çayır-mera kara yüzdesi,
6.Orman,
7.Orman kara yüzdesi,
8.Yol ve yerleşim yerleri toplamı,
9.Yol ve yerleşim yerleri kara yüzdesi,
10.Toplam değerlendirilen toprak,
11.Değerlendirilen kara yüzdesi,
12.Değerlendirilmeyen toprak,
13.Değerlendirilmeyen kara yüzdesi
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) verilerinden faydalanılarak yol genişlikleri ile 70.000 km toplam yol uzunluğu ile çarpılmış 1.160.000 hektar yollar toplamı ve ev başına 430 m2 arazi alınarak 36 milyon konutla çarpılmış ve böylece çıkan 1.550.000 hektar ile yollar ve kentsel araziler toplam olarak 2.710.000 hektar hesaplanmıştır.
Diğer taraftan yaklaşık 77 milyon hektar olan kara toprak varlığımızın sadece %27’si (21 milyon hektar) sürekli olarak ekilip dikilip işlenmekte, tarım yapılmakta, %19’u (14,7 milyon hektar) mera, %29’u (22,5 milyon hektar) orman, %3,5’u (2,7 milyon hektar) yerleşim yerleri-yollar, %21’i (16,2 milyon hektar) nadasa bırakılan, hiç değerlendirilmeyen, işlenmeyen, atıl alanlardan oluşmaktadır. Diğer taraftan yüzölçümümüzün %2’si (1,6 milyon hektar) iç sulardan oluşmaktadır.
Toplamda; topraklarımızın %79’u olan 61 milyon hektarı ekilip dikilerek, mera veya orman olarak, yerleşim yerleri ve yollarda kullanılarak değerlendirilip kullanılmaktadır. Ancak, toplam kara alanımızın %21’ine tekabül eden 16,2 milyon hektar arazi hiç değerlendirilememekte, nadasa bırakılmakta ya da tamamen atıl, üretim dışı kalmaktadır. Hiç değerlendirilemeyen arazi oranı; Brezilya’da %14, Çin’de %17,6, İran’da %65, Rusya’da %37, Almanya’da %13, Dünya’da %32’dir. Yeni toprak işleme ve sulama teknolojilerinin tarımda daha fazla kullanılması ile hiç değerlendirilemeyen toprakların çok daha azalacağı bilinmelidir. Diğer taraftan imar planları ve kentleşme politikalarında ki tutarsızlıklar da işlenemeyen, tarımsal üretime katılamayan toprak alanını artırmaktadır.
Toprak kullanımı konusunda dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de nüfus yoğunluğudur. Gelişmiş ülkelerin çoğunda nüfus yoğunluğu ülkemizden çok fazla olduğu için tarım toprağının oran olarak daha çok kısmı yerleşim yerlerine ayrılmakta ve ekim dikim alanları yerleşim alanları lehine daralarak değerlendirilebilecek alanlar azalmaktadır. Buna rağmen verilere bakıldığında gelişmiş ülkelerin çoğunda toprak israfının ülkemizden daha az olduğu görülmektedir. Bu konuda Fransa, Almanya ve aynı seviyede gelişmiş ülkelerin çoğunda eğer kişi başına düşen toprak bolluğu yoksa dağlık araziler bile orman, bağ veya bahçe olarak değerlendirildiği için arazi israfının azlığı çıplak gözle dahi farkedilebilmektedir. Bu ve benzeri ülkelerde bitkisel üretim, orman ve meralarda verimliliğin çok yüksek olması yanında bitkisel üretime hayat hakkı tanınmayan belirli rakımların üstündeki dağlık araziler hariç atıl arazi bırakılmamaktadır.
Kişi Başına Arazi Kullanımı ve İşletme Büyüklükleri
1.Nüfus
2.Kırsal Nüfus
3.Yüzölçüm
4.Kara Alanı
5.Değerlendirilen Alan
6.Değerlendirilmeyen Alan
7.Yözölçüm Kişi/Dekar
8.Kara Alanı Kişi/Dekar
9.Değerlendirilen Arazi Toplam Nüfus Kişi/Dekar
10.Değerlendirlmeyen Arazi Kişi/Dekar
11.Kara Alanı Kır Nüf Kişi/Dekar
12.Değerlendirilen Arazi Kır Nüfusu Kişi/Dekar
13.Değerlendirilmeyen Arazi Kır Nüfusu Kişi/Dekar
Bilindiği üzere her sektörde işletmelerde optimal kapasite verimliliğin yüksekliği, birim üretim maliyetinin düşüklüğü için çok önemlidir. Yukarıdaki tabloda ülke ve kıta yüzölçümleri, kara alanları, ekilip dikilerek işlenen, tarım yapılan, mera ve orman olarak üretimde kullanılıp değerlendirilen veya değerlendirilmeyip atıl kalan araziler ve bu arazilerin toplam nüfus veya kırsal nüfus başına kaç dekar olduğu hesaplanmıştır.
Toplam nüfusa göre kişi başına düşen işlenen arazi miktarı dekar olarak; Dünya’da 11, Asya’da 5, ülkemizde 7, Yeni Zelenda ve Avustralya toplamında 161 dekardır. Kır nüfusuna göre kişi başına düşen üretimde kullanılan, değerlendirilen arazisi Dünya’da 26, Asya’da 10, Amerika’da 144, ülkemizde 31, ABD’de 129, Brezilya’da 268, Rusya’da 287, Avustralya ve Yeni Zelenda toplamında1.225 dekardır. Arazi sahipliği açısından bakıldığında Anglo Amerikan grubu ülkelerin kanada, Avustralya ve yeni Zelenda ile birlikte değerlendirildiğinde Dünya’ya nasıl hakim oldukları ve nüfuslarına kıyasla tarım potansiyelleri ile toprak sahipliğinin yüksekliği görülmektedir. Bu kıyaslamalar yapıldığında ülkemizin kullanılmayan, atıl bırakılan bir dekar toprağının olmaması gerektiği daha iyi anlaşılacaktır.
Üretimde kullanılmayan atıl araziler açısından bakıldığında ise sırasıyla kırsal kesimde yaşayan kişi başına arazi israfı yine dekar olarak Avustralya-Yeni Zelenda da 676, Rusya’da 170, İran’da 51, Dünya’da 12, Ülkemizde 8, Asya’da 3 dekardır. Ancak Avustralya ve Yeni Zelenda’da nüfusun azlığı toprakların büyüklüğü ile birlikte değerlendirildiğinde toprak israfının verilerde görüldüğü gibi olmadığı anlaşılır.
Tarımda verimliliği etkileyen önemli ve bir diğer faktör de işletme büyüklüklerinin yetersiz olması nedeniyle birim alan başına maliyetlerin yükselmesi, verimliliklerin ve dolayısıyla üretimin düşüklüğüdür. Ülkemizde; kırsal kesimdeki nüfus başına ekilip dikilen, üretim yapılan tarım arazisi olarak yaklaşık 10 dekar arazi düşerken, fiilen tarım yapılan araziler, meralar ve ormanların toplamından oluşan değerlendirilen araziler dikkate alındığında bu alan 30 dekar olmaktadır.
Diğer taraftan; AB’de işletme büyüklüğü 150 dekar iken bu alan ülkemizde 50 dekar olup o da ortalama beş parçadan oluşmaktadır. Yıllardır arazi toplulaştırılması yoluyla işletmeler optimal büyüklüklere yükseltilip bu sorun çözülememiştir. Bu nedenle çiftçilerimizin örgütlenerek toprak toplulaştırılması yoluyla çözülemeyen sorun üretim toplulaştırılması yoluyla çözülmelidir.
Toprak varlığımızın ne kadarının ne oranda kullanıldığı konusunda ki genel bilgilendirmeden sonra, toprak kullanımımız konusunu, bu bölümde; topraklarımızın israfı, verimlilik ve kalkınma ilişkisi, bundan sonraki bölümde meralarımız, israf, verimlilik, hayvancılığımız ve kalkınma, tarımla ilgili son bölümde de ormanlarımız israf, verimlilik ve kalkınma şeklinde üç ayrı inceleme halinde ayrıntılarıyla değerlendirilecektir.
Tarım Sektöründe Çalışan Başına Düşen Gelir ve İstihdam
FAO ve Dünya Bankası 2022 yılı verilerine dayanarak yaptığım hesaplamalara göre; ülkemizde toplam nüfusun %23,2’si tarımdan geçimini sağlamakta, buna rağmen toplam istihdamın ise %17,2’si tarım sektöründen sağlanmaktadır. Bunun anlamı; gelişmiş ülkelerde tarımda makineleşmenin daha fazla olduğu ve makine kullanımının optimalleştirildiği, israfın azaltıldığı, tarımdan geçinen nüfusun ve istihdamın çok daha az, birim alan ve kişi başına verimliliğin çok daha fazla olduğu, bunları sağlayacak örgütlenmeler yoluyla girdi kullanımında tasarruf sağlayacak, verimliliği yükseltecek, üretim maliyetlerini azaltacak üretimde toplulaştırmalar yapılabildiği ve böylece tarımdan geçimini sağlayanların kişi başına gelirlerinin diğer sektörlerden daha az olmadığı görülecektir.
Gelişmiş ülkelerin çoğunda imalat ve hizmet sektörlerinin ekonomi içindeki payı çok arttığı için Tarımın GSYH içindeki payı oran olarak düşüktür. Bunun anlamı o ülkelerin tarımda geri kalmışlığı anlamına gelmemektedir. Söz konusu ülkelerde tarım da çok gelişmiştir ancak; genel olarak çok gelişmiş olan ekonominin toplamı içindeki tarımın GSYH oranının az olduğu görülmektedir. Örneğin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde tarımın GSYH içindeki payı %6,5’lar civarında iken, gelişmiş ülkelerin bazılarında %1’lerin altına düşmektedir. Örneğin Almanya’da bu oran %1’in altına düşerken ABD’de %1’ler civarındadır. Bu Türkiye’de tarımın çok gelişmiş olması değildir. Ancak; ülkemizde sanayi ve hizmetler sektörü gelişebileceği potansiyele ulaşmadığı için verimliliği ve üretimi çok düşük olsa bile tarımın GSYH içindeki oranı gelişmiş ülkelere göre yüksek görünmektedir.
Diğer taraftan, tarımın yanında gıda sanayiinin GSYH’la içindeki oranı da ilginç değişiklikler göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde gıda sanayiinin payı tarımın payını %50’lere varan oranlarda geçtiği halde gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde gıda sanayinin GSYH içindeki payı Türkiye’de olduğu gibi tarımın payının üçte birine kadar düşerken İran, Nijerya gibi ülkelerde 4’te hatta 5’te birine kadar düşmektedir. Bunun özet olarak anlamı imalat sanayiinin geri kaldığı ülkelerde gıda sanayileri de geri kalmış olup geliştirilmesi halinde GSYH’ya sağlayacakları çok daha fazla katkının olduğu anlamına gelmektedir.
Bu konuda ülkemizden örnek vermek gerekirse tarımda değerlendirilmeyen atıl toprakların değerlendirilmesi, mümkün olan en yüksek seviyede yeni sulama teknolojileri ile sulama yapılması (önceki bölümde izah edilmişti) sulama, tohum, fide, fidan, toprak veya hayvan ıslahı yoluyla tarımın GSYH’mıza en az on kat daha fazla katkı sağlayabileceği anlamına gelirken, gıda sanayiimizin de geliştirilmesi halinde en az tarım kadar hatta daha fazla katkı sağlayabileceği görülmektedir. Kısaca; tarım ve gıda sanayimizin potansiyellerinin tam olarak geliştirilmesi halinde, sadece gıda sanayi ve tarımın birlikte toplam olarak bugünkü toplam GSYH’mız kadar daha ekonomimize katkı sağlayabileceği açık olarak görülmektedir.
Ülkemizde tarım ve gıda sanayiindeki yeteri kadar gelişmemişlik bu alandan geçimini sağlayanların ülkemiz ekonomisinde ortalama kişi başına düşen milli gelirinin dörtte biri civarında bir gelir elde etmelerine yol açmakta, bu nedenle tarım geçim kapısı olmaktan çıkarak sektörün gelişiminin önünü tıkayan unsurlardan birisi haline gelmektedir. Bu husus toprak verimliliği konusunda verilerle daha detaylı olarak açıklanacaktır.
Verilerle açıklamak gerekirse; ülkelerde gelişmişlik seviyesi artıp sanayileşme yükseldikçe tarım kesimindeki nüfus ve istihdam oranı düşmektedir. Örnek olarak Almanya’da üretimde değerlendirilebilen toprak alanı ülkemiz verilerinin yarısından az iken tarım sektöründe istihdam sayısı ülkemiz tarım sektöründeki istihdamın onda biri kadardır. Değerlendirilebilen toprak miktarı ile mukayese edildiğinde bu durum ülkemizde hem gizli işsizliğe, hem de çalışan başına düşen gelir yetersizliğine sebep olmakta, bu durum da tarımın gelişmesinin önünde en büyük engellerden birisi olmaktadır.
Yukardaki tablodaki verilerde de görüleceği üzere; Türkiye’de ‘’köyler boşaldı’’ bu yüzden tarımda üretim yükselmiyor tespiti doğru değildir. Yine Almanya ile kıyaslarsak ülkemizde tarımda 5 milyondan fazla çalışan varken Almanya’da toprak büyüklüğüne göre 2,5 milyon çalışan olması gerekirken 531 bin çalışan vardır. Bu durum ülkemiz ekonomisinin hemen hemen her sektöründe olduğu gibi işgücü, makine ve toprak israfını göstermektedir. Almanya’da tarımda çalışan sayısı toplam çalışan sayısının yüzde 1,24’ü iken Türkiye’de yüzde 16,6’sıdır. Bu durum tarımdaki israfımızın açık göstergesidir. Ancak sadece israfla kalmamakta tarımdaki nüfus yığılmasının da sebebi haline gelerek geçim zorlaşmakta böylece tarım sektörü geçim kapısı olmaktan çıkarak üretimi engellemektedir.
Yukardaki tabloda, Avustralya, Kanada, Y. Zelenda, ABD ve Fransa gibi ülkelerde de Almanya ile aynı durum hatta o ülkeler için daha olumlu manada görülmektedir.
Ülkeler ve Kıtalarda Temel Ürünlerde Birim Arazi Başına Verimlilik ve Üretime ve Kalkınmaya Etkisi
Ancak; verimlilik dikkate alınmadan salt toprağın kullanılıp kullanılmadığına, ya da nasıl kullanıldığına dair verilerle yapılan yorumlar topraklarımızdan alabileceğimiz ürünleri hangi oranda alabildiğimiz, kısaca topraklarımızı ne oranda kullanıp değerlendirebildiğimiz, üretim yapabildiğimiz konusunda yanıltıcı olabilmektedir.
Aşağıdaki tabloda; en geniş arazilerde ekip yetiştirdiğimiz tahıl ve bakliyat grubu ile ilgili dekar başına ürün verimlilik verileri görülmektedir. Tahıl grubunun içinde en çok ekim yapılan buğday verimliliğini değerlendirdiğimizde; ülkemiz sadece Tayland ve Afrika kıtasından daha verimli, kalan bütün ülke ve kıtalardan verimsiz olduğu görülmektedir. Bunun yanında buğday üretiminde dekar başına verimliliğimiz; yeni Zelenda’nın 1/3’ünden, Fransa’nın %40’ından, Çin’in ve Meksika’nın %50’sinden daha az, Afrika hariç bütün kıtalardan daha az olduğu görülmektedir. Ekilip dikilen toplam yaklaşık 21 milyon hektar arazimizin tahıl ekilen 12 milyon hektar %57’lik kısmından tablodaki ülkeler ortalamasının sadece %69’u kadar ürün elde edebiliyoruz. Yani 435 kg/dekar olan aşağıdaki ülkeler ortalama verimliliğini 12 milyon hektar yerine 8 milyon hektardan, Fransa verimliliğini yakalamamız halinde ise 5 milyon hektardan elde edebileceğimiz anlamına gelmektedir.
Kısaca yukarda açıklamaya çalıştığımız topraklarımızı kullanmamaktan dolayı yaptığımız israfın yanında, verim düşüklüğü nedeniyle de ciddi oranlarda toprağımız dolaylı olarak israf edilmektedir.
Tahıl ve bakliyat verimliliklerinde de buğdayda görülen durum hemen hemen aynıdır.
Ülkemizde meyve ve sebze grubunda verimlilik problemi bulunmamaktadır. Ancak tüm ürünlerde dekar başına verimlilikte de iddialı seviyelere yükselememekteyiz. Dekar başına 562 kg olan tüm üretimimizin ortalama verimliliği Fransa’nın %77’si, Çin’in %59’u, Yeni Zelenda’nın %31’i kadar olup, neredeyse G. Afrika, Meksika gibi ülkelerle eşittir.
Meralar ve ormanlarımızın da ne kadar değerlendirilebildiği açıklandıktan sonra toplam verimlilik ölçütlerine göre toprak varlığımızın ne kadarının verimli olarak değerlendirilebildiği daha sonraki yazılarımızla verilere dayalı olarak açıklanacaktır.
Kısa bir ifadeyle; yulardaki tabloda görülen ülkelerin tarımda çalışan kişi başına düşen 22.674 USD olan milli gelir, ekonomimizde 11.369 USD7çalışan olduğu dikkate alınırsa tarımda topraklarımızın yaklaşık yarısı değerlendirilemeyip atıl kalmakta ve böylece ülkemizin kalkınması için bu topraklardan faydalanılamamaktadır.
Ülkeler ve Kıtalara Göre Tahıllar, Bakliyatlar ve Tüm Ürünlerde Dekar Başına Kg Cinsinden Verimlilik FAO 2022