Meralarımızın Kullanımında İsraf, Verimlilik ve Hayvancılığımız
Bu yazı 07.09.2024 tarihinde yayınlanmıştır.
*Mehmet YALBURDAK
Meralarımızın Kullanımında İsraf, Verimlilik ve Hayvancılığımız
Dünya ve Türkiye’de Yem Bitkileri Üretimi ve Meralar
Bir hayvancılık işletmesinde toplam giderlerin yaklaşık %70’i yem giderlerinden oluşmaktadır. Yem giderlerinin yaklaşık %80’inin kaba %20’sinin kesif yemden oluşması hayvancılık işletmelerinde en ekonomik beslenme oranı olduğu üzerinde genel mutabakat sağlanmaktadır. Toplumumuzun yeterli ve dengeli beslenebilmesi için günlük ortalama protein miktarı ihtiyacının % 40’ının (30-35 g) hayvansal, % 60’nın ise bitkisel kökenli olması gerekmektedir. Bu nedenle, yem bitkileri üretiminin artırılması konusunda alınacak tedbirler hayvanların beslenmesi açısından büyük önem taşıdığı gibi ülke ekonomisi ve sağlıklı beslenme için de çok önemlidir.
Yem bitkileri üretiminin artırılması ve hayvancılık maliyetlerinin en aza indirilmesi için meralarımızda verimliliğin artırılması ve mera hayvancılığının geliştirilmesi en ekonomik hayvancılık türüdür. Ancak; ülkemizin çoğu yerinde çayır mera alanları aşırı ve ağır otlatmalar nedeniyle hayvanların beslenmesinde yetersiz kalırken, mevcut yem bitkisi üretim alanları da henüz istenen seviyeye ulaşamamış, böylece; hayvancılığımız yeteri kadar gelişememekte, et ve süt ürünlerinde maliyetlerimiz toplumumuzun satın alma gücünü aşmakta bu nedenle de toplumumuz dengeli beslenememektedir.
Hayvancılık; öncelikle otlar, kaba yemler, samanlar ve işlemeden elde edilen yan ürünler de dahil olmak üzere çeşitli diğer yem kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Temel maddeleri ot ve yapraklardır. Bunları sap, saman, yaprak veya şeker kamışı üst kısımları gibi bitkisel atıklar takip eder. Şu anda FAO verilerine göre küresel olarak hayvancılık için kullanılan toplam araziler 3,3 milyar hektar olup, bu da dünya kara alanının yaklaşık %26'sına ve Dünya tarım alanlarının yaklaşık %70'ine karşılık gelmektedir.
Dünya’da hayvan yemi üretimi için kullanılan toplam alan yaklaşık 0,55 milyar hektardır, bu da 1,384 milyar hektar olan toplam küresel ekilebilir arazinin %40'ıdır. Ekilen alanların yarıdan fazlası tahıl yetiştirmek için kullanılıyor ve domuzlar ve kümes hayvanları gibi tek mideli hayvanlar üretilen tahılların üçte ikisini tüketiyor. Hayvancılık için ayrıca, toplam yaklaşık 0,26 milyar hektar ekilen yağlı tohumlar ve tahılların ezilmesinden elde edilen yan ürünlerden de yem elde edilebilmektedir. İnsanlığın sağlıklı beslenmesi için gerekli proteinin en az %33’ü hayvansal ürünlerden elde edilmelidir. Bunun içinde gerekli olan; tahıl silajı, yonca ve pancar yemi üretimine Dünya’da toplam sadece 0,06 milyar hektar alan kullanılmaktadır.
Kısacası, hayvan yemi ile insan gıdası için üretilmesi gerekli bitkisel ürünler için ekilip dikilen arazi dağılımı bölge ve iklim özelliklerine göre optimize edilerek paylaştırılmalıdır. Bu arada insanların tüketimi için üretilen tarımsal ürünlerin atıkları veya işlenmesinden elde edilen yan ürünlerin de hayvan yemi ihtiyacının karşılanmasında optimizasyon sağlanabilirse yem maliyetleri önemli oranda düşürülebilir.
Dünya’da hayvan yemleri ihtiyacının karşılanması için alınan tedbirler çoğu ülkeyi küresel ölçekte soya fasulyesi gibi ürünlerin üretimini yapan ABD gibi ülkelere bağımlılığı ortadan kaldıramamaktadır. Yani günümüzde hayvan yemi açığı, soya ve soya türevi ürünlerin ithalatıyla kapatılmaktadır. Örneğin kaliteli yem üretme konusunda ülkemiz kadar çok fazla sıkıntısı olmayan AB ülkelerinin bile ihtiyaç duydukları yem kaynaklarında kendi kendine yeterliliğin 2022 yılında %77 civarında olduğu ve kolza ve ayçiçeği gibi diğer yağlı tohumlardan elde edilen yan ürün kullanımının artırılması için çaba gösterildiği halde 28 milyon ton soya fasulyesi ithal edildiği görülmektedir. Hayvancılık için, yüksek kaliteli bir besin kaynağı olan soya fasulyesi ile diğer hayvan yemi bitkileri; besin yoğunluğu, sindirilebilirlik, lezzet, fiyat düşüklüğü, bulunabilirlik, bakımından rekabet edememektedir.
Ülkemizin de; mısır, soya fasulyesi ve benzeri yem ürünlerinin üretimini artırmak veya bunlarda dışa bağımlılığı azaltmak maksadıyla alternatif yemlerin kullanımının artırılması veya hayvancılık politikamızın dönüştürülüp ülke yem şartlarına uyumlu hale getirilmesi gereklidir.
Özellikle kaba hayvan yemi konusunda ülkemizin en büyük problemi; ekimin yetersizliği veya sahip olduğumuz Çayır ve meralarımızdaki verim düşüklüğüdür.
Ülkemizde ekilip dikilen tarım alanlarında işletme genişlikleri; tarımda verimlilik, maliyet ve üretimin önündeki en önemli handikaplardan birisidir. Tarımsal İşletmeler büyüklüklerine göre gruplara ayrıldığında; örneğin Avrupa Birliği’nde işletmelerin yaklaşık olarak yarısının 5 ha’dan küçük, %32,2’sinin 5–20 ha arası, %20’sinin ise 20 ha ve daha geniş olan işletmelerden oluştuğu görülmektedir. Türkiye’de ki durum incelendiğinde ise; işletmelerin üçte ikisine yakınının (%64,8) 5 ha’dan küçük olduğu ve neredeyse tamamına yakınının (%94,2) 20 ha’dan küçük olduğu görülmektedir. 50 ha ve üzeri olan işletme sayısı ise toplam işletme sayısının %1’ine ulaşamamaktadır. Türkiye‘ de toplam işletmelerin sadece %0,73’ü 50 ha ve üzeri genişliğe sahipken AB’de bu oran %5,1’dir. AB’de işletmelerin sayı olarak sadece %5,1’i 50 ha ve üzeri genişliğe sahipken bu alanlar toplam tarım alanlarının %60,60’ını kapsamaktadır. Oysa Türkiye’de bu oran ancak 20 ha ve altındaki işletmelerin alanları için geçerlidir (%65,83). Ayrıca ortalama işletme genişlikleri ele alındığında; Türkiye’de ortalama işletme genişliğinin 6,3 ha olduğu, Avrupa Birliği’nde ise ortalama işletme genişliğinin 20,7 ha olduğu bilinmektedir. Tüm bu veriler, Türkiye’de küçük aile işletmelerinin çokluğunu, AB’de ise uzmanlaşmış büyük işletmelerin çokluğunu gözler önüne sermektedir. Bitkisel üretim konusu ele alındığında; AB’de, ekilebilir araziler üzerindeki en önemli ürünlerin tahıllar olduğu anlaşılmaktadır.
Ekilen arazilerin bitki türlerine göre dağılımı iklime göre de farklılıklar göstermektedir. Örneğin; Güney Avrupa’nın iklim koşulları sebze ve meyve üretimine daha uygun olduğu için bu ürünler genel olarak Akdeniz ülkelerinde yetiştirilmektedir. Bu çalışmada bitkisel üretim açısından karşılaştırması yapılan ürünler her iki taraf içinde önemli olduğu düşünülen ayrıca Eurostat tarafından hazırlanan çalışmalarda da ele alınan ürünlerdir. Bunlar buğday, mısır, çeltik, şeker pancarı, ayçiçeği, domates, patates, elma, portakal, üzüm ve zeytindir. Buğday yaklaşık olarak %60’lık pay ile gerek Türkiye’de ve gerekse AB’de tahıllar içerisinde en önemli üretime sahip olan üründür. AB’de ortalama buğday işletmesi genişliği 7,05 ha, Türkiye’de ise bu rakam 0,36 ha’dır. Türkiye tarım işletmelerinde genişliğin verimliliği düşürecek ve maliyeti yükseltecek seviyede küçük olmasının sebebi; sanılanın aksine tarımdan geçimini sağlayan nüfusun gelişmiş ülkelere kıyasen hala çok fazla olması ve sektördeki işletmelerin örgütsüzlüğündendir.
Türkiye; fauna ve flora çeşitlilikleri bakımından tarıma elverişli bir ülke olmasına rağmen tarımsal işletmelerin aile işletmeleri niteliğinde küçük ölçekli işletmelerden oluşması ve sulama, ıslah ve benzeri altyapıdaki eksiklikler ile ortalama işletme genişliğinin AB ülkelerine kıyasla küçük olması, tarım arazilerinin çok parçalı yapısı ve toplam arazilerin yeterli olmasına rağmen verimliliğin istenilen düzeylere ulaşamaması gibi temel sorunlar nedeniyle sahip olduğu bu elverişli koşulları tam anlamıyla değerlendirememektedir. Nitekim, domates ve elma gibi meyve sebze grubundaki ürünlerin toplam üretiminde 1. sırada olmamıza rağmen İtalya gibi bazı ülkelerin birim başına üretim miktarı hala Türkiye’den fazladır. Buğday, ayçiçeği ve şeker pancarı üretimi değerlendirildiğinde ise, Fransa gibi bazı ülkelerin birim alan başına verimliliklerinin %33’üne kadar düşülmektedir. Bu nedenle rekabet gücümüz hala çok gerilerdedir.
Diğer taraftan, tarımsal üretim koşullarının yanı sıra üreticilerinin örgütlenme sorununun çözülmesi ile üretimin toplulaştırılması sayesinde maliyeti düşürmek, işleyip katma değerini yükseltmek, depolama ve ambalajlama imkanlarını iyileştirilmek, fire oranını düşürmek ve standart ve sınıflandırma işlemlerinde ki eksiklikleri gidermek, üretim sonrası aşamalarda da daha başarılı bir yapıya ulaşabilmek ve böylece rekabet gücümüzün daha da artırılması mümkündür.
Ülkemizde tarım işletmelerindeki yetersiz genişlik verimlilikle birlikte değerlendirildiğinde meralarda da hayvan başına düşen mera genişliği hususunda problem görülmektedir.
Bilindiği üzere hayvancılık konusunda verilerle değerlendirme yapılırken hayvan varlıkları büyükbaş ya da küçükbaş hangi cinsten olursa olsun kolay hesaplama yapabilmek açısından büyükbaş hayvan birimine (BBHB) çevrilir. Aşağıdaki tablodaki hesaplamalar da Birleşmiş Milletler Dünya Gıda ve Tarım Teşkilatı’nın BBHB’ne dönüştürülmüş 2022 yılı verilerinden oluşturulmuştur.
Meralar; ülkelerin, Ekosistemi, hayvan ve doğal bitki besin kaynağı çeşitliliği, erozyon önleyicilik, arılar, Kuşlar ve Böcekler, sürüngenler, Kemirgenlerin varlığını devam ettirme, yaban hayata ev sahipliği, otlak hayvancılığı ile düşük yem maliyetini düşürme demektir.
1940 yılında ülke toprak varlığımızın yarısından (44 milyon hektar) fazlası mera iken günümüzde hayvan varlığımız 3 katına yakın artmasına rağmen meralarımız 14,6 milyon hektara yani 1/3’üne kadar düşmüştür. 1998 yılında yasalaşan 4342 sayılı Mera Kanunu ve bu kapsamda çıkarılan yönetmelik ile mevcut mera alanlarının ıslah edilmesi amacıyla kiralanmasına olanak tanınmasına rağmen bürokratik koruyuculuk refleksleri meralarımızın saha fazla verimle işletilmesinin önündeki önemli bir engeldir. Bu amaçla, her ilimizde Mera Kanunu kapsamında oluşturulan mera komisyonları başkanlığında ülkemiz mera varlığının tespit, tahdit, tahsis ve ıslah çalışmalarının hızla devam ettiği bilinmektedir. Ancak son yıllarda çıkan yeni yasalar, mera alanlarının madencilik, turizm, konut, sanayi vb. başka maksatlarla kullanımını kolaylaştırmakta ve otlakların tahribatını hızlandırmaktadır.
Türkiye Büyükbaş Hayvan Birimi Cinsinden Hayvan Sayısı ve BBHB Başına Mera Varlığı
Yukardaki tabloda da görüleceği üzere BBHB olarak hayvan başına düşen mera genişliği ülkemizde 7,92, Dünya’da 12,58, tablodaki ülkelerde ortalama 19,12, Afrika Kıtası’nda 27,08, Amerika’da 15,60, Asya’da 22,15, Avrupa’da 14,93, Çin’de 19,49, İran’da 53;48, Rusya’da 66,20 ve Avustralya-Yeni Zelenda’da 81,63 dekardır. Ancak, hayvan başına düşen mera genişliğinin yanı sıra, dekar başına düşen ot verimliliği ile hayvan başına düşen et ve süt verimliliği asıl belirleyici unsurdur.
Görüldüğü üzere BBHB başına düşen mera genişliğimiz dünya ve tablodaki ülkelere kıyasen yetersizdir denilebilir. Bunu yanında birim alan başına düşen ot verimimizde çok düşüktür. Diğer taraftan ülkemizde verimliliği çok düşük olduğu için neredeyse atıl denilebilecek olan mera genişliğimizin yanında neredeyse mera varlığımız kadar da mera statüsünde olmayıp hiç değerlendirilemeyen atıl arazi varlığımız vardır. Meralar, kullanılabilecek durumda olan atıl araziler ve nadas alanları mümkün olabilecek en yüksek verimliliğe yükseltilip birlikte değerlendirilmedikçe hayvancılığımıza çözüm bulma imkanı görülmemektedir. Örneğin Fransa’da sağılan sığırlarda ortalama süt verimi Türkiye’dekinin 2,66 katı olduğu dikkate alındığında ülkemizde hayvan başına düşen mera genişliği 3 dekarın altına düşmektedir. Ülkemizdekinin 10 katı civarında olan Fransa meralarındaki ot verimi de dikkate alındığında ülkemizde BBHB başına düşen mera genişliği 1 dekarın bile çok altına düşmektedir. Ülkemiz meralarında öncelikle verimliliği yükseltecek tedbirleri alıp meraların mümkün olduğunca sulanması, hayvanlarımız ve meralarımızın ıslahı, otlatma programları yapılıp, bu programlara uyulması için sorumlu ve denetleyici işletmelerden oluşan örgütler kurulup, uymayanlara cezai müeyyideler getiren mevzuat düzenlemeleri yapılmadıkça hayvancılıkta gelişmiş ülkelerle rekabet şansımız mümkün olmayacaktır. Otlatma programları yapıldıktan sonra bu programlara uymayan işletmelere yapılan mera tahsisleri derhal iptal edilmelidir.
Hayvancılıkta diğer bir sıkıntımız da; hayvan ırklarımızın et, süt verimliliği ve küçükbaş hayvanlarımızda ikizlik oranının düşük olmasıdır. Bilinmelidir ki hayvancılıkta verimlilik; kaliteli, dengeli ve yeterli beslenmeyle de doğrudan ilgilidir. Kısaca hayvan ırklarımızın ıslahına ihtiyacımız vardır, ancak ıslah edilse dahi yeterli ve dengeli beslenmedikçe verimlilik yine düşecektir. Diğer taraftan yeterli ve dengeli beslenmenin maliyeti de önemlidir. Günümüzde yem açığının kapatılmasında kullanılan tane/fabrika yemi kaynaklarının pahalı olması ve bu kaynakların maliyetlerinin et ve süt gibi hayvansal ürünlerin maliyetlerini ve birim fiyatlarını arttırmasından, dolayı halkımızca yeterli et satın alınıp tüketilememektedir. Sorunun çözümünün yoğun yem kaynaklarından ziyade, kaba yem kaynaklarımızda aranması gerekmektedir.
Tarım Bakanlığı 2022 yılı “yem bitkileri üretimi, mevcut durumu ve iklim değişikliği kapsamında alınacak önlemleri değerlendirme” çalıştayında yapılan tespite göre kaliteli günlük yem ihtiyacı hayvan canlı ağırlığının %10’una eşdeğer miktarda yeşil ot veya %2.5’i kadar kuru ot verilmesi önerilmektedir. Bu çalıştayda yapılan tespitlere göre bir hayvanın (1.00 BBHB) yaşama payı besin madde ihtiyacını karşılamak için yaklaşık 12.5 kg/gün kaliteli kuru ot tüketmesi gerekmektedir. Buna göre, ülkemizde bulunan 18.460.000 HB’ne eşdeğer hayvan varlığının yaşama payı ihtiyaçlarının karşılanması için, yıllık 84.224.000 ton kaliteli kuru yem gereksinimi bulunmaktadır. Hayvanlarımızın kaliteli kaba yem gereksinimleri iki ana kaynaktan temin edilmektedir. Bu kaynaklardan biri; çayır, mera ve yaylalardan biçilme veya otlatma yoluyla, diğeri ise tarım alanlarında yetiştirilen yem bitkilerinden elde edilen kaba yemlerdir. Ancak, ülkemizde üretilen toplam kuru ot miktarının, yem bitkileri tarımından 11.417.000 ton ve çayır-mera alanlarından ise yine Tarım Bakanlığı’nın bölgelere göre ot verimi verilerine göre toplam 10.273.000 ton olmak üzere 21.690.000 ton düzeyinde kaldığı görülmektedir. Diğer taraftan kalitesiz de olsa yaklaşık 20 milyon tonda bitkisel üretim ve orman atıklarından elde edilen yaprak, ot, sap, saman, kavuz gibi kuru yem olduğu tahmin edilmektedir. Böylece, kalite dikkate alınmaksızın toplam kuru yem üretimi 42 milyon tonu bulmakta, bu durumda ortaya çıkan kaba yem açığı miktarının 42 milyon tondan fazla olduğu anlaşılmaktadır. Toprak kaynaklarımız ele alındığında, üretim kaynakları içinde hayvan yemi olarak çayır ve meralarımızın çok büyük önem taşıdığı, dolayısıyla hayvancılığımızın esas itibariyle doğal meralara dayalı bir hayvancılık olması gerektiği ortaya çıkmaktadır (Karadağ ve ark., 2016). Hayvanların yeteri kadar kaliteli kaba yemle beslenememesi sonucu; et, süt vb. hayvansal ürün miktarlarındaki düşüşün yanında, hayvanlarımızda stres ve beslenmeye bağlı hastalıklar gibi problemler de ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerden dolayı hayvancılık işletmelerinde öncelikle kaba yem bitkileri üretiminin arttırılması gerekmektedir (Mut ve ark., 2016).
Yukardaki verilerden de görüleceği üzere; ülkemizde yem bitkileri tarımı ve çayır-mera alanlarımızın, genişlik bakımından olmasa bile verimlilik bakımından mevcut hayvan varlığımızın bile yeterli, dengeli ve et ve süt verimliliğine yönelik beslenme ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde olmadığı görülmektedir. Tarım politikalarının öncelikle en önemli ve temel hedefi “kendine yeterlilik” ilkesinin sağlanabilmesi olmalıdır. Türkiye geneli kaliteli kaba yem üretiminin, mevcut hayvan varlığımızın ihtiyacını karşılayamadığı ve yem kalitesi de dikkate alındığında oluşan açığın yaklaşık %70’leri geçtiği yukardaki verilerden de görülmektedir. Ülkemiz hayvancılığının en önemli sorunu haline gelen kaliteli kaba yem temininin sağlanması amacıyla, temel yem kaynağı durumundaki çayır ve mera alanları ile tarla tarımı içerisindeki yem bitkileri kültürünün geliştirilmesi için bazı önlemlerin en kısa sürede alınarak, dikkatle uygulanması önem arz etmektedir. Mevcut yem bitkisi açığının orman atıklarına, buğday samanına, anız ve nadas otlatmaları gibi ilkel ve yetersiz besleme koşullarına dayalı uygulamalar ile hayvancılığımızın gelişme şansının bulunmadığı unutulmamalıdır. Ülkemizin iklim koşulları, çayır-meraların durumu değerlendirildiğinde yem bitkileri ve mera varlığımız ile ilgili yapılması gereken çalışmalara öncelik verilmesi gerektiği gürülmelidir. Ülke genelinde düzenlenecek olan eğitim çalışmaları ile yem bitkileri ekimi teşvik edilmeli ve üreticilere yem bitkilerinin önemi ve yetiştirme teknikleri hakkında güncel bilgiler aktarılması sağlanmalıdır.
Meralardaki asıl önemli problem; yönetim ve sürdürülebilir verimlilik, kontrol ve ıslah problemidir. Mera, kışlak, yaylaklarımızla ilgili yapılacak yapısal reform, hukuki düzenleme ve örgütlenme ile yönetim ve işletme probleminin halledilmesi gereklidir. Kısaca; meralarımızın, ıslah, işletme, yönetim ve denetimlerinin sorumluluğu sürdürebilir verimlilik dikkate alınarak düzenlenmelidir. Ülkemizin kırsal kesimindeki toplumsal yapısı mera kanununun amacına ulaşılmasında engel teşkil etmektedir.
Meralarımızın önemli bir diğer işlevi de; su, rüzgar, çığ vb. erozyonu önlemek, kısaca; sel, fırtına, çığ vb. felaketlerin yol açtığı toprak kaybını azaltmak olarak tanımlamak mümkündür. Erozyonu önleyen veya zararını minimize eden etken toprağın üstündeki doğal bitki örtüsüdür. Dünya yüzey alanın dörtte birini kaplayan otlaklar, bu anlamda yaşamın devamı ve dünyanın geleceği için de hayati rol oynamaktadır.
Ülkemiz kurak ve yarı-kurak iklim kuşağında yer almaktadır. Genel olarak yağışlar yetersiz ve mevsimlere göre düzensizdir. Sonuç olarak düzensiz ve az da olsa yağmur ve kar sularıyla kazanılan suların toprak altında (taban suyu) veya toprak üstünde korunması hayati önem taşımaktadır. İşte bu noktada devreye yine otlak alanlar girmekte ve yeryüzüne düşen suların havzalarda toplanmasına vesile olmaktadır. Tabanda toplanan sular, akarsuları besleyerek yeryüzünün su yaşam döngüsüne katkı sağlamaktadır.
Yem Bitkileri Ekilen Alanlar ve Yeşil Yem Bitkileri Üretimi
TÜİK ve Tarım Bakanlığı verilerine göre aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, ülkemizde; yem bitkisi olarak toplam 2,750 milyon hektar korunga, burçak, mısır, buğday, çavdar, fiğ, üçgül, yonca, yulaf, tritikale, sorgum, mürdümük ve çeşitli çeşitli çim ve çayır tipleri ile şalgam ve hayvan pancarı gibi yumru yem bitkileri ekilmekte ve dekar başına 2,43 ton, toplamda ise 67 milyon ton yeşil yem bitkisi üretilmektedir. Ülkemizde yem bitkileri hasadı, taşınması, depolanması ve tüketimi sırasında aşırı fire olmaktadır.
Yukarda da bahsedildiği üzere; ülkemizde, yem bitkileri tarımından 11.417.000 ton ve çayır-mera alanlarından kuru ot verimi verilerine göre toplam 10.273.000 ton olmak üzere bitkisel üretim ve orman atıkları hariç toplam 21.690.000 ton düzeyinde kaldığı bilinmektedir. Türkiye’de yem bitkileri ekim alanı genişliği sahip olduğumuz toprak varlığımıza oranla çok yetersizdir. FAO verilerine göre çoğu gelişmiş ülkede yem bitkisi ekilen arazi genişliği toplam ekilen arazi varlığının %25’si ile 62’si arasında değişmektedir. Türkiye’de aynı oran %13 (2,750 milyon hektar/20,900 milyon hektar) civarındadır. Meralarımızın genişlik ve verimlilik açısından yetersizliği, atıl arazilerimizin (12,966 milyon hektar) haddinden fazla geniş olması, nadas alanlarımızın bile yem bitkisi ekilen arazilerimizden daha fazla olması, yem bitkisi yetersizliği ile birlikte değerlendirildiğinde yem bitkisi üretim politika ve uygulamaları böyle devam ettiği sürece yem ihtiyacımızın karşılanma oranının çok düşük ve hayvancılığımızın potansiyeline oranla geri kalmaya devam edeceği görülmektedir.
Yem bitkileri ekiminden elde edilen yeşil yem bitkileri kuru ota dönüştürüldüğünde yaklaşık dekar başına verimlilikte de yetersizlikler olduğu görülmektedir.
Türkiye Yem Bitkileri Ekimi
Mera Islah Çalışmaları ve Sürdürülebilir Verimlilik
Daha önce yapılan ıslah çalışmalarından bilindiği üzere yapılan ıslahlar meralarımızda; ot verimi-üretimi ve hayvan sayısını artırmakta, üreticilerin hayvanlarına verdiği ilave yemleme masraflarını azaltmaktadır.
Ancak yapılan ıslah çalışmaları; hayvancılarımızın beklentilerini karşılamakta olduğu halde, otlatma mevsim ve planlarıyla ilgili yeterli bilgi ve sorumlu örgütlenme olmaması, bu planlara uymamanın herhangi bir müeyyidesinin bulunmaması gibi nedenlerle sağlanan verimlilik artışı sürdürülebilir olamamaktadır. Eğer önceden hazırlanan otlatma düzenini uygulayabilecek işletmecilerden oluşan örgütlenme yapılamıyor, otlatma düzenlendiği şekilde kontrol edilemiyorsa ıslahın yapılmasına gerek kalmamaktadır.
Bu nedenle, mera ıslahı planlanıyorsa, öncelikle; meralarla ilgili mevzuatın yenilenmesi, ıslah edilen meraların otlatma programı, yoğunluğu ve hangi işletmelerin kaçar hayvanının otlatmadan ne kadar faydalanacağı programlanıp bu programa uyulup uyulmadığını kontrol edecek, uymayanlara cezai müeyyideler uygulayacak, meradan faydalanacak hayvancılık işletmelerinin kurduğu ve ülke çapında yaygınlaşan mera işletme yönetiminde sorumlu olacak örgütler kurulmalıdır.
Eğer otlatma düzenlenemiyorsa, o merada ıslah sonucu sürdürülebilir verimlilik artışı sağlanamamaktadır bu nedenle ıslaha gerek kalmamaktadır.
Çünkü ıslahtan sonra hayvancılık işletmelerinin merayı kullanma durumlarında herhangi bir değişiklik olmamaktadır. Diğer taraftan örgütlenme sonucu verilecek eğitimlerle mera alanlarının otlatma dışında erozyon kontrolü, meraların fauna ve flora korumaya katkısı, su tutma vb. fonksiyonlarının olduğu konusunda farkındalık yaratılmalıdır.
Hayvancılığımızın gelişmesi kaba yem bitkileri üretimimize bağlıdır. Yeterli ve kaliteli kaba yem üretimi yapılamadıkça hayvancılık geliştirilemez. Günümüzde kaba yem bitkileri de öncelikle çayır ve meralardan, yem bitkileri ekiminden ve kalitesizde olsa bitkisel ve orman atıklarından olmak üzere 3 kaynaktan sağlanmaktadır. Doğru dürüst besin değeri olmayan orman ve bitkisel atıklar yem kaynağı olarak değerlendirilmekten vazgeçilmeli, kaliteli yem bitkileri üretimi artırılmalı, bunun birinci kaynağı olarak da öncelikle hemen hemen atıl durumda olan meralarımız değerlendirilmelidir. Yemden faydalanma, üreme ve hayvan sağlığı açısından kapalı işletmelere göre çok daha faydalı olan meralarımız azot ve mineral madde bakımından da son derece zengindir. Meralardan otlatma şeklinde faydalanılırsa, hayvancılık işletmelerinde; maliyet 1, silo yemi ile beslemede 2, tane veya kesif yemle 3 katından fazla oluşmaktadır. Meralarımızın hayvancılıktaki önemi ve geliştirilme mecburiyeti bu maliyet farklılıklarından bile açıkça görülebilir.
Meralarımızın; sayısız bitki ve hayvan türlerinin korunup yaşamasına katkısı, ekosistemin korunması, co2 gazının fotosentezle sera etkisini ve küresel ısınmanın olumsuz etkilerini azaltması, toprağı humusça zengin hale getirmesi, yağışların hızla akıp gitmesine ve erozyona engel olması, taban sularını tutarak toprağın sudan daha uzun süre faydalanması, akarsuların daha dengeli beslenmesi ile doğal su dengesine olumlu katkısı gibi sayılamayacak olumlu etkileri vardır.
Yem bitkileri üretiminin artırılması konusunda meralarımız çok önemli bir kaynak olduğuna göre, hem meraların ıslahı yoluyla hem de hayvancılık işletmelerinin örgütlenmesi ile yem bitkileri ekimi yoluyla kaba yem verimi mutlaka artırılmalıdır. Tarım bakanlığı verilerine göre Türkiye’de dekar başına ortalama kuru ot veriminin yükseltilmesi sadece ıslah yoluyla olmamaktadır. AB ülkeleri örneğinde olduğu gibi hayvancılık işletmelerinin örgütlenip meralarımızı ıslah etmeleri ve verimliliğin sürdürülebilir olmasını sağlayacak işletme modellerine göre meralarımız işletilmelidir. Verimlilik artışı sağlayacak; çeşitli bakım, sulama, gübreleme, yabancı ot savaşı, toprak su muhafaza yöntemleri, ıslah ve alınacak diğer uygun amenajman planları, otlatma denetim metotları, 4342 sayılı mera kanununda yönetim ve işletme konusunda yapılacak değişiklikler ot verimliliği mutlaka hızla yükseltilmelidir.
14,6 milyon hektar olan mera, yaklaşık 3 milyon hektar olan nadasa bırakılan araziler ve neredeyse meralarımızın genişliği kadar (13 milyon hektar) atıl arazi, toplam olarak 30 milyon hektar arazi varlığımızın mümkün olduğunca en fazla oranda birlikte değerlendirilmesi ve verimliliğin artırılması yoluyla halihazırda 42 milyon ton olan tüm kuru ot üretiminin 200 milyon tona kadar yükselebileceği, bununda bitkisel ve orman atıkları gibi kalitesiz ot kullanmadan 55 milyon baş civarında BBHB’nin kaba yem ihtiyacını karşılayacağı aşikardır.
Diğer taraftan Mera Kanunu 1998 yılında çıkarılmasına rağmen hala meralarımızın tam olarak tespiti, tahdidinin yapılması ve sorumlu köy veya belediye tüzel kişiliklerine tahsisi yapılamamıştır. Yapılsa dahi verimli işletilmesi için gerekli düzenleme ve örgütlenme ile yanlış otlatmaya uygulanacak müeyyideler belirlenmemiştir. Meraların ıslahı ve verimli işletilmesi için gerekli düzenleme ile meraların ıslahından ve işletilmesinden sorumlu üretici birlikleri kurulup sorumlulukları belirlenmelidir. Başarılamayacaksa; yem bitkileri verimliliğini yükseltebilecek özel hayvancılık işletmelerine belirli sürelerle sınırlı olması kaydıyla kiralanması ve tahsisi yapılmalıdır. Ancak; konut, madencilik, turistik tesis vb. yatırımlar için meralarımızın amaç dışı kullanımı için tahsis ve kiralama yapılmamalıdır.
Dikkat edilecek bir diğer önemli düzenleme de Büyükşehir yasası oldu. Bu yasa ile büyükşehir sınırları içinde kalan köy tüzel kişilikleri ortadan kaldırılarak ilgili büyükşehirlerin mahalleleri haline dönüştürüldü, mahalle haline getirilen 16 bin civarındaki köylere ve belediyelere ait meralarında dahil olduğu taşınmazlarda ilgili belediye ve kamu kurumuna devredildi. Bir başka değişiklikle ise kentsel dönüşüm alanları içinde kalan meralar imara açılarak yapılaşma sağlanmıştır.
Yem bitkileri üretimindeki yetersizlik hayvancılığımızı her yönüyle yabancı ülkelere bağımlı hale getirmektedir.
Ülke savunması kadar önemli olan hayvancılığın geliştirilmesi artık ülkemiz için acil, elzem bir mahkumiyet halini almıştır. Et ihtiyacımız; yerli et üretimi ile karşılanamamakta ihtiyacın karşılanması veya fiyatların dengelenmesi için zaman zaman ithalata başvurulmaktadır. İthal edilen her ton et yerli üretimi baltaladığı gibi fiyatları da düşürmemektedir. İthalata ödenen kaynakların yem üretimini desteklemek üzere kullanılması gerekmektedir. Ülkemizde et fiyatlarının yüksekliği nedeniyle milletimiz protein bazlı beslenememektedir. Türkiye’de kişi başına et tüketimi çoğu gelişmiş ülkenin 1/3’ü kadar tahıl tüketimi de 3 katıdır. Yapılan araştırmalara göre Bu beslenme tarzı Türk toplumunun zeka seviyesini geriletmekte ve bu nedenle teknolojinin geliştirilmesi zorlaşmakta ve böylece kalkınma yolunda rekabet etmemiz imkanı azalmaktadır.
Yürürlükteki mevzuata göre yıllık olarak GSYH’mızın %1’i tarıma destek olarak verilmelidir. Tarım destekleri mutlaka üretim planlamasının bir aracı olarak kullanılmalı ve tek tek işletmeler muhatap alınmadan, işletmelere kurdurulacak örgütler muhatap alınarak destekler verilmeli, bu örgütlere üye olmayan işletmelere destek ödemesi yapılmamalıdır. Çoğu yıllar tarım destekleri %1 oranına ulaşamadığı gibi yapılan ödemeler geciktiği için enflasyon nedeniyle değeri aşınmakta ve yapılan desteklemeler daha da yetersizleşmektedir. 2020 yılı için yaptığım hesaplamalara göre; verilen destekler, Türk çiftçisinin kullandığı traktör ve biçerdöverlerin yıllık akaryakıt tüketimlerinden alınan vergileri bile karşılayamamaktadır.
Meralarda Dekar Başına Verimlilik Değeri
Yukardaki tablodan da görüldüğü üzere ülkemiz meralarında dekar başına hayvancılık üretimi değerleri iyi durumda görülmektedir. Ancak bilindiği üzere meralarımızda üretilen kaba kuru yem tüketilen toplam kuru yemin %25’i civarındadır bu nedenle yukardaki tabloda görülen 172 dolar olan dekar başına hayvancılık katma değeri dörde bölündüğü zaman meralarımızdan kaynaklanan hayvancılık katma değeri 43 dolara düşecektir ki meralarımızın hâlihazırdaki verimlilik seviyesi ile tabloda görülen ülkelerin pek çoğundan daha düşüktür. Yukardaki bir başka tabloda yem üretiminin ihtiyacımızın ne kadarını karşıladığını açıklamıştık. Maalesef hayvan varlığımızın yem ihtiyacının çok düşük oranı meralardan karşılanmaktadır. Bu nedenle öncelikle ülkemiz et hayvancılığı maliyetinin uygun seviyelere düşürülmesi açık işletme veya mera hayvancılığının geliştirilmesine bağlıdır. Aksi takdirde, hayvancılık ürünleri maliyetinin yüksekliği rekabet şansımızı azaltacaktır. Bu durum ülkemizde beslenme sorunu halinde kendisini göstermektedir.
Yem Bitkileri Üretiminin Seyri
Son yıllarda hayvan sayılarımız, bunun içinde verimliliği yüksek kültür ırkı hayvan oranı, yem bitkileri ekim alanları ve üretim miktarı, et ve süt üretimi hızla artmıştır. Ancak yem bitkileri üretimi miktarı buna rağmen ihtiyacımızı karşılayamamaktadır. Hayvan sayımızdaki artışlar da nüfus artışımızın ihtiyacını karşılayamamaktadır. Kaba yem bitkisi üretimimiz zaten yetersiz olan mevcut hayvan sayımızın yem ihtiyacını bile karşılamaktan uzak olup, bunun sonucu olarak da Türk toplumunun özellikle et ihtiyacı karşılanamamaktadır. Türkiye’de nadasa bırakılan topraklara yem bitkileri ekilmedikçe, meralar ve diğer atıl topraklarımız mümkün olduğunca ıslah edilip, modern işletme gerekliliklerine uygun yönetilip işletilmedikçe, kaliteli sürdürülebilir kaba yem ihtiyacının uygun maliyetle karşılanması mümkün görülmemektedir. Ancak; özellikle kaba yem bitkileri ihtiyacımız uygun maliyetlerle karşılandıktan sonra hayvan varlığımızın da tam olarak ıslah edilip sayısının artırılmasıyla toplumumuz yeterli ve dengeli beslenebilecektir. Bu nedenle; iklim şartlarımız ve toplumsal yapımıza uygun olarak oluşturulacak uzun dönemli tarım politikaları ve bunun ayrılmaz parçası olan sürdürülebilir yem bitkileri politikası ve hayvancılık politikası oluşturulmalıdır. Aksi taktirde, katma değeri düşük, rekabet gücü olmayan, uygun maliyetli bir üretimin sürdürülebilirliği mümkün değildir. Ancak; sürdürülebilir verimlilikle, ıslah edilmiş meralar ve diğer atıl araziler üzerinde, basınçlı teknolojik ve dijital sulama ve toprak işleme sistemleriyle, ıslah edilmiş tohum ve hayvan cinsleri ile bitkisel üretim ve hayvancılığın ihtiyacımızı karşılayıp gıda bağımsızlığımızı sağlayabileceği açıktır.
Bu nedenlerle uzun vadeli; kaba ve kesif yem bitkileri tohumları ve bitkileri politikası belirlenmeli, buna uygun hayvancılık politikası tespit edilmeli, bölgelere göre farklı ıslah ve destek politikaları uygulanmalı, bu politikaların sürdürülebilir olarak uygulamaya yansıtılması, girdilerin daha uygun fiyatlarla temini, üretilen yem bitkilerinin işlenip ambalajlanarak daha uzun süreli saklanması, maliyetlerin düşürülmesi için işletmelerin behemahal örgütlenmesi ve toprak toplulaştırılması yetersiz olduğuna göre optimal genişlikte tarım işletmelerinin oluşturulabilmesi için örgütlenme ile üretimin toplulaştırılması gerekmektedir.
Ülkemizde daha çok kırmızı et üretimi ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Bu nedenle meraların ıslahı ve uygun işletme modellerinin uygulamaya yansıtılması ile birlikte mera hayvancılığına uygun olan küçükbaş hayvancılığın teşvik edilmesi gereklidir. Et ihtiyacımızın karşılanması, hayvanlarımızın ot ihtiyacının karşılanması ile mümkündür.
Tarımda sektöründe; sanılanın aksine hala potansiyelinin üstünde atıl işgücü vardır. Sektördeki hem işgücü hem de nüfus yoğunlaşması, örgütsüzlüğün olumsuz etkisiyle birlikte sektördeki kişi başına düşen geliri Türkiye ortalamasının %25’ine kadar düşürmektedir. Bu durum tarım sektörünü geçim kapısı olmaktan uzaklaştırmakta ve üretimi azaltmaktadır.
Meralar, Nadas Araziler ve Atıl Arazilerin Islahı, Sulanması ile Yem Bitkisi Üretim Artışı ve Kalkınma
(TÜİK, TARIM BAKANLIĞI, DSİ GEN. MÜD. FAO, )
Kuru ot Ağustos 2024 fiyatları 220 USD/ton, arazi sulama maliyeti 760 USD/dekar ve ıslah maliyeti 30 USD/dekar, toplam yatırım 790 USD/dekar olarak alınmıştır.
DSİ ve Tarım Bakanlığı yıllık yatırım programlarından sulama ve mera ıslah projelerindeki ortalama yatırım maliyetlerinden aldığım verilere göre hazırladığım yukardaki tablodan da görüleceği üzere ülkemizde mera ve yem bitkisi ekiminden halihazırda 22 milyon ton kuru ot üretimi yapılmaktadır. Birim alan başına kuru ot verimi TÜİK’in dekar başına 2430 kg olan yeşil yem bitkileri üretimi dörde bölünerek bulunmuştur. Sulanıp ıslah edildiği takdirde; meralar, atıl araziler, nadas alanları ve halihazırda yem bitkisi ekilen alanlardan toplam 200 milyon ton kuru ot üretim potansiyelimiz vardır. Yem bitkisi ekilen alanların sulama ve ıslaha ihtiyaç duymadığı, meralar ve atıl arazilerin sulama ve ıslaha ihtiyacının olduğu, nadasa bırakılan alanların ise sadece sulamaya ihtiyaç duyduğu varsayımıyla yukardaki tabloda görüleceği üzere toplam 242 milyar dolar yatırım yapılması gerekmektedir. Yapılacak yatırımlarla kuru ot üretimi mevcut yıllık 22 milyon tondan yaklaşık 200 milyon tona yükselmekte olup yıllık miktar olarak 178 milyon ton, değer olarak da 39 milyar dolar kaliteli kaba ot üretim artışı sağlanabilecektir. Kesin hesaplamaları yapabilmek için; saha çalışmalarına dayalı fizibilite çalışmaları yapılması gerektiği bilinmekle beraber 242 milyar dolarlık yatırımla kuru ot üretiminin 55 milyon BBHB’nin kaliteli ot ihtiyacını karşılayacak miktara yükselecektir. Yukardaki tabloda görüleceği üzere sulama ve ıslah yatırımlarının sadece kuru ot üretimini artırmasının GSYH’mıza ilave katkısı yıllık 39 milyar dolar olacaktır.
Halihazırdaki kuru ot üretimi 22 milyon ton ile toplam 6,3 milyon BBHB beslenebildiği 18.6 milyon hayvan varlığımızdan kalan 12.300 bin hayvanımızın tane ya da kesif yem veya bitkisel ve orman atıklarıyla beslendiği ortaya çıkmaktadır. Bu beslenme şekliyle hayvancılığımızda verimlilik çok düşük seviyelerde kalmaktadır.
Hayvan beslenme oranları %80 kaliteli kuru ot %20 kesif ya da tane yem olacağı varsayımıyla BBHB başına yıllık kuru ot tüketimi 3,65 ton alınabilir. Örnek vermek gerekirse büyükbaş hayvanlarda Fransa’da sağılan hayvan başına Türkiye’dekinin 2,66 katı süt verimi olmaktadır. Kısaca yapılan yatırımlarla hayvancılığımızda oluşacak olan verim artışı ile yatırımları geri ödeme süresi daha da kısalacaktır.
Yapılacak toplam yatırımlarla kaliteli kuru ot üretimi 55 milyon BBHB sayısının kuru ot tüketimini karşılayabilecektir. FAO 2022 verilerine göre ülkemizde üretilen sütün değeri 8,73 milyar dolardır. Islah ve sulama yatırımları ile sağlanacak üretim artışı ile 55 milyon BBHB’nın kuru ot ihtiyacı karşılanabilecek ve süt üretimi de 2,66 kat artabilecektir. Hayvan sayısında ve süt üretiminde oluşabilecek artışla sadece süt üretiminin ekonomimize sağladığı katma değerin 8 kat artarak 69 milyar dolara ulaşacağı görülmektedir.
Kısaca; sadece kuru ot ve süt üretiminde toplam yıllık artışın GSYH’mıza sağladığı katma değer bugünkü tarım sektörümüz toplam katma değerinin neredeyse iki katına yükselerek 108 milyar dolara ulaşacaktır.
Türkiye’nin bütçe imkanları çerçevesinde yapılacak değerlendirmeyle 242 milyar dolarlık yatırıma kaynak bulunamayacağı açıktır. Ancak; yapılacak yatırımlar en az 5 yıla yayılarak, hayvancılık işletmelerimize sağlanacak ot üretim artışları ve bunun işletme maliyetlerini ne kadar azaltacağı, sektörün karlılığını ne kadar yükselteceği izah edilerek daha fazla kaynak katılımında bulunmaları sağlanabilir.
Diğer taraftan; hayvan varlığımız kuru ot üretim artışını tüketecek sayıya çıkarılırsa en az 36 milyon BBHB daha artırılması gerekmektedir. Bunun içinde en fazla 108 milyar dolarlık hayvan alımı yatırımı daha gerekmektedir. Bu sayı Uruguay, Almanya, Fransa, Avustralya, Yeni Zelenda vb. hayvancılığı çok gelişmiş ülkelerle toplu anlaşmalar yapılarak 5-10 yıl içinde yıllık 4 ile 7 milyon başlık partiler halinde vadeli olarak temin edilebilir. Hayvan alım yatırımı da dahil edilirse ıslah, sulama ve hayvan alım yatırımlarının tamamı verim artışı ile kısa süre içinde geri ödenmesi mümkün olacaktır.
Atıl arazilerimizin genişliği yüzölçümümüzden; ekilen, orman, mera, yerleşim yerleri, yollar, işyerleri, sanayi arazilerimiz ve içsular çıkarıldıktan sonra bulunmuştur. Atıl arazilerimizin ne kadarının ıslah edilip sulanıp yem bitkisi üretilebilir hale getirileceği ancak saha çalışmalarıyla tespit edilebilecektir. Bununla birlikte, yeni toprak işleme ve sulama teknolojileriyle tamamına yakınında yem bitkileri üretilebileceği tahmin edilmektedir.
Diğer bir alternatifte; mümkün olursa büyükbaş hayvan cinslerimizin verimliliği düşük olan neredeyse yarısının verimliliği yüksek ırklarla ıslah edilmesi halinde hayvan ithal giderlerimiz azalacak, GSYH’mıza sağlayacağı katma değer daha da artacaktır. Ancak, çok özel uzmanlardan oluşan bir ekip kurularak çok detaylı planlama ve projelendirme yapılıp uygulamalar günübirlik takip edilmelidir.
(Not: çalışmada; Prof. Dr. Zeki Acar, Prof. Dr. Mustafa Tan, Prof. Dr. İlknur Ayan, Prof. Dr. Özlem Önal Aşçı, Prof. Dr. Hanife Mut, Prof. Dr. Uğur Başaran, Dr. Erdem Gülümser, Dr. Mehmet Can, Dr. Gülcan Kaymak’ın birlikte yaptıkları çalışmadan da faydalanılmıştır.)
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya