Merve KARACAER ULUSOY

Merve KARACAER ULUSOY

Tüm Yazıları

Doğal Gaz ve Kıbrıs Sorunu - 2

25 Ekim 2018
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Adanın güneyinde 2010'da keşfedilen zengin doğal kaynakları ile birlikte adanın önemi daha da artmıştır. Adanın 150 km güneyindeki Afrodit adı verilen bölgede Mısır ve İsrail’in hidrokarbon kaynakları bulmasının ardından Kıbrıs Rum Yönetimi Ada’da da zengin hidrokarbon kaynaklarının olabileceği düşüncesiyle arama çalışmaları başlattı ancak arama çalışmalarında Türkiye’yi saf dışı bırakmaya çalıştıkları için Rumlar ve Türkiye arasında bir kriz başlamış oldu.

Türkiye bu duruma tepki gösteriyor. Ankara da bölgede petrol arama çalışmaları başlattı. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ın da Münhasır ekonomik bölge hakkına sahip olduğunu, Rum kesiminin bunu dikkate almadığını savunuyor çünkü Kıbrıs Rum kesimi 2016 yılında kime ait olduğu kesin olmayan bölgede arama yapılması için ihale açtı. Yani, Doğu Akdeniz'deki Kıbrıs sorunu, anlaşma ile belirlenmesi gereken Münhasır Ekonomik Bölge’nin belirlenememesi sonucundan ortaya çıkmıştır.  

Münhasır Ekonomik Bölge (MEB); Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile düzenlenmiştir. MEB; kıyı devletin sahil şeridinden itibaren başlıyor ve 200 millik bir alanı kapsıyor. Yani BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre devletlerin 12 millik karasularının bittiği noktadan itibaren 200 mile kadar MEB ilan etme hakları bulunuyor.

Doğu Akdeniz coğrafyası dikkate alındığında, karşılıklı kıyıların uzunluğu 400 deniz milinden kısadır. Bu nedenle bu bölgedeki devletlerin MEB sınırlarının belirlenmesi için karşılıklı mutabakat gerekmektedir. Türkiye ise bu kapsamda Doğu Akdeniz’de MEB ilanı yoluna gitmemiştir. Ancak, başta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olmak üzere, Mısır, İsrail ve Lübnan, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin bölgedeki haklarını yok sayarak ikili anlaşmalarla MEB ilanı yoluna gitmişlerdir. Yunanistan ise resmi olarak Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmemişse de Avrupa Birliği (AB) desteği ile Meis Adası güneyindeki sahada MEB dikte etmeye çalışmaktadır.

Akdeniz’de doğal gaz bulma tartışmaları sürerken Rumlar Türkiye’nin taraf olmadığı BM Uluslararası Deniz Hukuku sözleşmesi çerçevesinde bölgeyi 13 parsele ayırdı ve uluslararası şirketlere kiraladı. Rum cephesinin sürdürdüğü sondaj çalışmasında doğal gaz yatağı 6. parselde bulundu. Bulunan gaz; 250 milyar m3 civarında. Gazın kalitesi ise katkısız olarak belirlendi yani bulunan gazın %99’u metan ve etan içeriyor. Katkısız gazı işlemek kolaydır ve piyasa değeri yüksektir. Rum yönetimi adına sondaj çalışmalarını İtalyan şirketi ENİ ve Fransız şirketi TOTAL yürütüyor. Bölgenin yeraltı yapısı Mısır açıklarında bulunan dünyanın en zengin doğal gaz yataklarından Zohr’a benzetiliyor.

12 numaralı sahaya ait haklar ABD’nin Noble Energy Şirketi tarafından alınmıştır. Amerikalı enerji şirketi Noble Energy 2011 yılında yaklaşık 127 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bulmuş; ancak maliyetlerin yüksek olmasından dolayı rezervlerin çıkarılmasına yönelik herhangi bir işlem yapılmamıştı. Rumlar Türkiye’yi geçtiğimiz şubat ayında, Güney Kıbrıs Rum kesimi için sondaj aramalarına başlayan İtalyan enerji devi ENİ’ye ait sondaj gemisini bölgedeki askeri çalışmaları gerekçe göstererek engellemekle suluyor. İtalyanların sondaj yaptığı bölgenin bir bölümü Türkiye’nin bölgesiyle kesişiyor. Sondaj bölgesinde Türkiye de hak iddia ediyor.

Rumlar, hem kaynaklardan tek başına faydalanmak istiyorlar hem de Doğu Akdeniz’deki egemenlik sahalarını genişletmeye çalışıyorlar. Bir başka hedefleri de Türkiye’yi büyük devletlerle karşı karşıya getirmek. Örneğin Arama izni verdikleri şirketlerden biri EXXON Mobil, diğeri Noble Energy bunlar Amerikan şirketi, Eni bir İtalyan şirketi, Total bir Fransız şirketi. Doğal gaz arama ruhsatını Batının büyük şirketlerine vererek Türkiye’yi saf dışı bırakmaya çalışıyorlar. AB de bir şekilde Rumlara finansman desteği sağlıyor. EAST MED projesi kapsamında Doğu Akdeniz’de çıkarılacak doğal gazı Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşımayı hedefliyorlar.  Bunun fizibilitesi için milyonlarca Euro ayırıyorlar. Hatta Eylül ayında Güney Kıbrıs, İsrail ve Yunanistan, dışişleri bakanları Kudüs’te yaptıkları toplantı sonrasında EAST MED boru hattı projesi için imzaların atılmasını kararlaştırdı ve rota konusunda görüş birliğine vardı. İmzaların yıl sonuna kadar atılması bekleniyor. Rumlar çoktan boru hattı projesinin haritasını da yayınladı. 

Halbuki, gerek Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında gerek bölgedeki ülkeler arasında iş birliği köprüleri kurulmasına yönelik hareket edilse ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bu gaz ulaştırılsa çok daha maliyetsiz çok daha ulaşımı kolay olacaktır.  Çünkü Dünyadaki kanıtlanmış gaz rezervlerine baktığımızda, Rusya’nın 45 trilyon m3, İran’ın 30 trilyon m3 ve Katar’ın ise 25 trilyon m3 bir kaynağa sahip olduğu görülecektir. Her ne kadar EAST MED projesi kapsamında Güney Kıbrıs, İsrail ve Mısır Gazı Avrupa’ya taşınmak istense de bu üç ülkenin hidrokarbon kaynakları birleşse dahi Rusya, İran ve Katar gazı ile hem rezerv miktarı hem de fiyat bakımından boy ölçüşmesi ve dolayısı ile rekabet edebilmesi mümkün değil.

Türkiye, Mısır, İsrail, Suriye, Lübnan ve Rumların hak talep ettiği Doğu Akdeniz'deki tahmin edilen gaz rezervi: 250 milyar m3 yaklaşık 3 trilyon dolar. Bu da Türkiye’nin 572 yıllık, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğal gaz ihtiyacının karşılanması demek. Tahmin edilen Petrol rezervi ise 4.2 milyar varil. Bu da AB’nin yıllık petrol ihtiyacının yaklaşık 6,5 katı. Ayrıca bölgede gaz hidrat yatakları da bulunduğu tahmin ediliyor. 3.000 kilometrekarelik bir gaz hidrat yatağının ABD’nin 30 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabildiği belirtilmektedir.

Bazı uzmanlara göre Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Akdeniz’e yönelik hedeflerine başarıyla ulaşabilmesinin olmazsa olmaz şartı, Akdeniz’de "Münhasır Ekonomik Bölge" ilan edilmesidir. Diğer bir ifade ile, bazı uzmanlar İsrail, Mısır, Lübnan ve Rum kesiminin kendi MEB’lerini Akdeniz’de ilan ettikleri, hatta kendi aralarında ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları yaptıkları bir ortamda, Türkiye’nin de bu adımı atması gerektiğine inanıyorlar. Uzmanlar; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmediği takdirde, Türk gemileri uluslararası sular olarak belirlenen alanlara geçmeye çalıştıklarında karşılarında, o alanın kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi olduğunu iddia eden devletlerin engelleme girişimleri ile karşılaşacağını savunuyorlar.

Bir diğer kesim de bölgede MEB tanınamayacağını vurguluyor. Kıbrıs Cumhuriyeti devlet olmadığı gibi, adalara da MEB diye bir bölge tanınmıyor. Bunun bir sürü örneği var. Romanya ile Ukrayna arasında ve diğer ülkeler arasında olmuş, Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) Serpent adasını tartışmışlar. Burada paylaşımı yaparken UAD kesinlikle adaya MEB tanımamış. Şu an bizim burnumuzun dibindeki bir Meis adasına dahi MEB tanınıyor, tabii Avrupa Birliği desteğiyle.

Türkiye, TPAO’ya kendi ‘bölgesinde arama çalışmaları yapması için ruhsat verdi. KKTC de Rum kesiminin bu tavrına karşılık çeşitli lisans ve ruhsat alanları belirleyip TPAO’ya yetki verdi. Gelinen son noktada Rum kesimi Kıbrıs adasının etrafında 13 tane ruhsat alanı tanımlamış, KKTC de A dan G ye kadar harfler belirlenmiştir; ancak mevcut durumda bunlar çakışıyor

Bölgedeki bir diğer önemli problem de ABD, Rusya ve Suriye’nin de Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervinden pay istemesi. Türkiye, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin İdlib üzerinden Akdeniz’e uzanan bir hat oluşturmasını engellemek istiyor. Çünkü Irak’ın kuzeyindeki petrolün dünyaya bu hat üzerinden ulaştırılması, aynı zamanda terör örgütü YPG’nin bundan büyük ekonomik çıkar elde etmesi anlamına geliyor. ABD, YPG’yi paravan olarak kullanarak Irak sınırından başlayarak Akdeniz’e kadar kesintisiz bir koridor oluşturmak için İdlib’in bir bölümünü ele geçirmek istiyor. Bu yüzden de Akdeniz’de konuşlandığı konuşuluyor.

Toparlamak gerekirse, Doğu Akdeniz’deki egemenliğimiz açısından kesinlikle Türkiye’yi saf dışı bırakmalarına izin vermememiz ve bu konudaki gerekli tüm adımları biran önce atmamız gerekiyor.

 

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA