Merve KARACAER ULUSOY
Tüm YazılarıDünya birincil enerji tüketiminin artmasına neden olan temel etkenlerin başında nüfus ve gelir artışı gelmektedir. Nüfus artışı gelişmekte olan sanayi ve kentleşmelere bağlı olarak küresel enerji talep artışına önemli miktarda etki eder. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere OECD dışı ülkelerinin nüfus, GSYİH büyüme oranları ve birincil enerji talepleri OECD ülkelerinin önüne geçmiştir ve 2040 itibariyle önünde olmaya devam edecektir.
Türkiye, enerji talebi artışında Çin’den sonra 2. sırada yer almaktadır. Ne yazık ki var olan enerji kaynakları Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını karşılayamamaktadır. Türkiye doğal gazda %98, petrolde %92, kömürde ise %50, yani toplamda %72 oranında dışa bağımlıdır. Enerji ithalatçısı ve bu alanda dışa bağımlı Türkiye gibi ülkeler için enerji bağımlılığından kurtulmak, ekonomik bağımsızlığa ulaşabilmek açısından oldukça önem taşımaktadır.
Enerji konusunda ne yapmamız gerektiğine geçmeden önce Türkiye’nin enerji görünümünü rakamlarla incelemekte fayda var. BP Dünya Enerjisinin İstatiksel Değerlendirmesi (2018) raporuna göre Türkiye’nin 2017 yılı sonu itibarıyla elektrik üretiminin 295,5 milyar kWh, tüketiminin ise 294,9 milyar kWh olduğu görülmektedir. Ülkemizin yıllık elektrik enerjisi tüketim artış hızı son 15 yılda ortalama %5’in üzerinde gerçekleşmiş ve 2010 yılında 210 milyar kWh olan elektrik tüketimimiz 2017 yılında neredeyse 2 katına ulaşmıştır. Elektrik enerjisi talebindeki artış ise 2017 yılında %6 olarak gerçekleşmiştir.
Ülkemizin petrol ve doğal gaz üretimi incelenecek olursa ham petrol üretiminde yıllara göre fazla değişiklik olmadığı buna karşılık doğal gaz üretim miktarımızın ise değişken bir seyir izlediğini söylemek mümkündür. 2016 yılı sonu itibarıyla 17,9 milyon varil ham petrol üretimine karşılık 381,6 milyon m³ doğal gaz üretimi gerçekleşmiştir. Yine ülke genelinde 2016 sonu itibariyle 27,6 milyon ton ham petrol ve 46,1 milyar m³ doğalgaz tüketimi gerçekleştirildiği görülmektedir. 2002 yılında ham petrol tüketimine baktığımızda 14 yıllık sürecin sonunda ham petrol tüketimi %5,7 artarken, doğal gaz tüketimi ise 2002 yılına kıyasla 2016 yılında 2,7 katına çıkmıştır. Ancak yine de Türkiye’de üretilen doğal gazın tüketimi karşılama oranı %0,8 gibi çok düşük bir düzeyde seyretmektedir.
Dünya Enerji Konseyi raporuna göre dünya kömür rezervlerinin en büyük kısmı (250,9 milyar ton) ABD'de yer almaktadır. ABD'yi 160,4 milyar ton ile Rusya Federasyonu ve 144, 8 milyar ton ile Avustralya izlemektedir. Ülkemiz rezerv ve üretim miktarları açısından linyitte dünya ölçeğinde orta düzeyde, taşkömüründe ise alt düzeyde değerlendirilebilir. Ülkemiz elektrik üretiminde kömür, neredeyse tamamı ithal edilen doğal gaza karşı yerli bir kaynak olarak destek görmektedir.
Elektrik üretimi içinde %34 paya sahip hidroelektrik santraller; çevreye uyumlu, temiz, yenilenebilir, yüksek verimli, yakıt gideri olmayan, uzun ömürlü, işletme gideri çok düşük ve dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olması nedeniyle önem taşımaktadır. Ülkemizin hidroelektrik potansiyeli, dünya toplamının %1’ini, Avrupa toplamının ise %16’sını oluşturmaktadır.
Dünya bor madeni rezervlerinin %73’üne sahip olan Türkiye, bu orana rağmen bor mamulü satışlarında ABD’den sonra 2.sırada yer almaktadır. 21.yüzyılın petrolü olarak tanımlanan bor madeninin tüketimi yaklaşık 4 milyon tondur. Ülkemizin bor satışları 2016 yılında miktar bazında 1,78 milyon ton, değer bazında ise 711 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye’de işletmede olan lisanslı rüzgâr enerji santrallarının kurulu gücü giderek artmış ve 2017 sonu itibariyle 6.353 MW olarak gerçekleşmiştir. Türkiye rüzgâr enerjisi potansiyeli 48.000 MW’dır ve bu potansiyele karşılık gelen toplam alan Türkiye yüz ölçümünün %1,3’üne denk gelmektedir. Bu oranlar rüzgâr enerjisinin verimli olarak kullanılabilmesi için son derece avantajlı bir coğrafyayı ifade etmektedir.
Güneş panellerinde yaşanan maliyet düşüşü ve panel verimlerinin artması ile birlikte 2014 yılında sadece 40 GW olan güneş enerjisiyle elektrik üretimi 2017 yılında 2060 MW olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin yerli enerji kaynaklarından biri olarak önem taşıyan jeotermal enerjinin potansiyeli 31.500 MW olarak değerlendirilmektedir. %78’i Batı Anadolu’da, %9’u İç Anadolu’da, %7’si Marmara Bölgesinde, %5’i Doğu Anadolu’da ve kalan %1’diğer bölgelerde olan jeotermal enerji kaynaklarının %10’u elektrik üretimi için uygun profildedir. Dünya genelinde ise ABD, Filipinler, Endonezya, Türkiye ve Yeni Zelanda jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk beş ülke olarak sıralanmaktadır.
Enerji; bir ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisidir. Ancak; yerli teknoloji yetersiz kalıyor, enerji arzı, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına değil de ağırlıkla ithal kaynaklara dayanıyor, enerji talebi, çevre ve toplum çıkarları doğrultusunda planlanmıyor ve yönlendirilmiyor ise enerji toplumsal ve ekonomik gelişmeye katkı sağlayan bir unsur olmaktan çıkar, ciddi bir soruna dönüşür. Diğer bir ifade ile aşırı dışa bağımlılık, yüksek enerji faturaları, enerji temininde aksama gibi nedenlerle enerji hem ekonomik gelişmenin hem de bağımsızlığın önündeki en önemli engellerden biri de olabilir.
Bu nedenle; enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde ulaştırılması temel bir enerji politikası olmak zorundadır. Türkiye, enerji ihtiyacını karşılamak üzere genelde ithal enerji kaynağı kullanmış, fosil kaynaklı ithalata dayalı yüksek maliyetli yatırımlar yapmış, bu nedenle de enerjideki dışa bağımlılığı ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Peki Türkiye ne yapmalı? Türkiye, öncelikle katma değeri düşük, yoğun enerji tüketen, eski teknolojili ve çevre kirliliği yaratabilen sanayi sektörleri yerine enerji tüketimi düşük, ithalata değil, yerli üretime dayalı, ileri teknolojili sanayi tercih etmelidir. Ayrıca enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yerel ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kaynakların kullanımının artırılması hususunda gerekli adımları bir an önce atmalıdır. Milli enerji hareketini destekleyici stratejileri hayata geçirmeli, yerli yatırımcıların önünü açacak kaynaklar sağlamalı ve yerli teknolojiyi geliştirecek ar-ge çalışmalarını desteklemelidir. Böylece dışa bağımlılığını azaltacak, kendine yeten ve güçlü bir Türkiye modeli ortaya koyabilecektir.
17.09.2018
Güncel Yazıları
Kripto Para Borsalarında Neler Oluyor? Yatırımcılar Nelere Dikkat Etmeli?
26 Nisan 2021
Kripto Para Hakkında Bilinmesi Gerekenler
25 Nisan 2021
Biden’ın Sürdürülebilir Temiz Enerji Planı Kapsamında Çin İle İlişkiler
26 Ocak 2021
Petrol Fiyatlarının Düşmesi Kime Yarar ve Düşük Petrol Fiyatlarına Hangi Ülkeler Ne ..
02 Ekim 2020
Merkez Kur ve Enflasyonda Frene Bastı
25 Eylül 2020
KOVID-19 Sonrası V Tipi Toparlanma Mümkün mü?
29 Mayıs 2020
İnsan Olarak Kalabilmek…
25 Mayıs 2020
FED, Koronavirüs, Parasal Genişleme ve Politikalar
09 Nisan 2020
Çin Dışa Açılırken Batı ve ABD İçine mi Kapanıyor?
02 Nisan 2020
Ekonomik Krizlerden Ekonominin Krizine
31 Mart 2020
Korona Virüsünün Ekonomik Etkileri
31 Ocak 2020
IMF 4. Madde Konsültasyon Raporu: Türkiye
06 Ocak 2020
2019 Yılı Ekonomi Değerlendirme Raporu
02 Ocak 2020
EYT, Sakıncaları ve Çözüm Önerileri
19 Kasım 2019
Zimbabve Ekonomisine Genel Bakış
08 Kasım 2019