Mevcut Uluslararası Camiadan Medet Bekleme Yanılgısı
Bu yazı 31/08/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
*Alper TAN/SDE BAŞKAN YARDIMCISI
Dünyada çok sayıda bölgede ülkeler arası sınır sorunları yaşanıyor. Bu problemler yer yer sıcak çatışmalara veya savaşlara dönüşüyor. Bu meselelerin çözümü içinse “uluslararası” kuruluşlar göreve davet ediliyor, onlardan medet bekleniyor. Çünkü uluslararası müesses nizamın öğretisine göre “Birleşmiş Milletler Barış Gücü savaşların yıkımına maruz kalmış coğrafyalarda barışın ve huzurun kalıcı olarak yerleşmesini sağlamak için çalışan Birleşmiş Milletler kuruluşu bir yapılanmadır. Çeşitli ülkelerin askeri birlikleri, polisleri ve sivil personelinden oluşan Birleşmiş Milletler Barış Gücünün amacı, ateşkes anlaşmalarının tatbikini sağlamak ve denetlemektir. Barış gücü, insanların emniyetinin sağlanması, ihtilaflı taraflar arasında itimat artırıcı önlemler alınması, idarede gücün paylaşılması, seçimlerin yapılmasına katkıda bulunulması, yasaların uygulanmasının sağlanması, ekonomik ve sosyal gelişme gibi değişik alanlarda hizmet vermektedir.” Öğreti yani BM’nin Amentüsü böyle diyor.
Ancak burada son derece kritik, adalet ve eşitlik beklentisini ortadan kaldıran mühim bir kurala dikkat çekmek istiyoruz. BM üyesi olan ülkeler, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı onaylarken, “Ülkeler arası barış ve güvenliğin himayesi görevini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne vermiştir” maddesine de onay vermiş oluyor. BM Güvenlik Konseyi, 5’i daimi olmak üzere 15 üyeden oluşmaktadır. Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri daimi üyeler olup bunların, gelen karar tekliflerini tek başlarına VETO etme hakları vardır. Bu ülkeler, II. Dünya Savaşı'nın galipleri olan büyük devletler ya da onların halefi olan devletlerdir. BM üyesi 190 devlet, bir konuda EVET dese bile bu daimi üyelerden biri HAYIR derse karar alınamıyor. BMGK’deki 10 geçici üye sadece göstermeliktir ve belli aralıklarla değişmektedir. Kararlar üzerinde önemli bir etkileri bulunmuyor.
Uluslararası nizamı temin etmesi, barışı koruması veya tesis etmesi beklenen catı teşkilatın bizzat kendisi zaten adaleti, barışı, huzuru temin için değil İkinci Dünya Savaşı’nın galibi veya onların devamı vasfını taşıyan “5 devletin ulusal çıkarlarını” korumak ve genişletmek üzere yapılandırılmıştır.
Böyle bir sistemden veya kuruluştan “barış” beklemek, “adalet” beklemek boş bir beklentidir, beyhude zaman kaybıdır. Bu güne kadar yaşanan tecrübeler onlarca kez bunu göstermiştir.
BM, iç karışıklıklar ve çatışmalar başlayan Sudan'a 2005 yılının Mart ayında Barış Gücü göndermiştir. Bu operasyonda 799 uluslararası sivil memur; 2,234 mahalli memur; 592 askeri gözlemci; 8,734 asker; 680 polis; 185 BM gönüllü memuru; toplam 13,224 kişi görev yapmıştır. BM Barış Gücü’nün 6 yıllık “görev”inden sonra Sudan bölünmüş ve ülkenin güney kısmı, Güney Sudan adıyla 9 Temmuz 2011’de bağımsızlığını ilan ederek Birleşmiş Milletlerin 193. üyesi olmuştur. Sudan’daki Hristiyanlara BM gözetiminde ve korumasında bir devlet kurdurtulmuştur. BM Barış Gücü, Sudan’a “barış” değil “bölünme” getirmiş olup ayrılan Güney Sudan halkı da huzur ve barışa erememiş, fakir ve çaresiz şekilde kıvranmaktadır.
BM, eşitlik, barış, refah ve istikrar konusunda yüksek beklenti oluşturan yaldızlı ve parıltılı uygulamaları resmi söylemlerinin tam tersine fiilen 5 daimi ülkenin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu husus bir gizli bilgi de değildir. Yukarda da hatırlattığımız gibi BM üyesi olan ülkeler, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı onaylarken “Ülkeler arası barış ve güvenliğin himayesi görevini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne vermiştir.” Yani üye ülkeler bu zulmü, adaletsizliği zaten en başta kabullenmiş oluyorlar. Aksi halde BM’ye üye olamıyorlar.
BM, Barış Operasyonları yaparken, barışı hedeflemiyor. Oradaki krizi kendi kontroluna alarak BMGK daimi üyelerinin ulusal çıkarları istikametinde yönetip, ilgili ülke veya ülkeleri de kontrol altında tutmak ve yönlendirmek istiyor. Kriz ne kadar uzun sürerse ilgili ülkeyi, yönlendirmek de o kadar uzun sürer. Bu da krizli ülkeleri daimi üyelere muhtaç halde tutar. Sorun çözülürse bu ülkeler daimi üyelere o kadar da ihtiyaç hissetmez, özgürleşir. Kısacası BM, krizleri çözmek için değil galip devletler (daimi üyeler) lehine krizi kullanmak için çalışır. BM’nin üzerine oturduğu temel kuruluş felsefesi budur.
Zalimden adalet beklemek
Şimdi bu noktada örneklere bakarak konuyu daha kolay anlayabiliriz.
Keşmir krizi
1947’de Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasından bu yana Jammu ve Keşmir krizi devam etmektedir. İngiltere oraları terk etmek zorunda kalınca Hindistan ve Pakistan arasına Keşmir “bombasını” bırakarak gitmiştir. 76 yıldır Hindistan ve Pakistan, savaş, çatışma, siyasi gerilimler ve diplomatik savaş halindedir. Kaynaklarını silaha ve savunmaya yoğunlaştırmaktadır. Keşmir meselesinin çözülmesi için uluslararası camia göreve davet ediliyor. Peki kim bu uluslararası camia? 5 daimi üyeden biri olarak İngiltere’nin de içinde bulunduğu kuruluş ve onun resmi ya da fiili uzantıları. Öyleyse Hindistan ve Pakistan’ı belli bir kontrollü dengede tutmak üzere zaten kendisinin ürettiği bu elverişli ve kullanışlı mevzuyu İngiltere niçin çözsün ki? Zaten çözmüyor.
Bu güne kadar bu kriz sebebiyle 100 binden fazla Keşmirli hayatını kaybetti. Pakistan ve Keşmir halkı 76 seneden beri çözümü uluslararası camiadan beklemek yerine kendi mücadelesini verse daha az insan ölecek ve Keşmir meselesi de çoktan çözülmüş olacaktı belki de. Burada maksat savaş kışkırtıcılığı yapmak değil. Savaş dışında da yöntemler var. Alternatif yöntemler aramak ve bulmak yerine çözümü başkalarından bekleme kolaycılığından kurtulmamız gerekiyor. Sorundan çıkar sağlayanlar o sorunu çözmezler. Eğer onların çözmesini istiyorsanız en az o kadar veya daha fazla başka bir bedel ödemenizi beklerler.
Kıbrıs meselesi
Yaklaşık 70 seneden bu yana problem devam ediyor. Türkiye ve Yunanistan garantör devlet ama konunun dışında olması gereken İngiltere de garantör devlet. Adanın güneyinde büyük bir İngiliz üssü var. İngiltere kültürel olarak Rumlara ve Yunanlara daha yakın. Londra’nın BM’de veto yetkisi var. Bu şartlarda uluslararası camianın Kıbrıs’ta çözüm istemesini ve adaya barış getirmesini hangi mantıkla bekleyebilirsiniz? 2004’te Annan Planı’nı referandumda reddeden Rumların o camia tarafından ödüllendirilerek bütün Kıbrıs’ı temsilen nasıl AB üyesi yapıldığını unuttuk mu?
Filistin meselesi
1948’de İngiltere, Filistin toprakları üzerinde kukla bir İsrail (Yahudi) Devleti kurdu. Bu topraklar 1517’den 1917’de İngilizler tarafından işgal edilinceye kadar tam 400 sene Osmanlı topraklarıydı. 1917’de bu coğrafyada yaşayan Yahudilerin genel nüfus içindeki oranları sadece %6 idi. 1948’e kadar başka ülkelerden Filistin’e Yahudi nüfus sevk edildi. Vatanı ve nüfusu olmayan böyle sahte bir devlet bu bölgede İngiliz çıkarları için son derece elverişli bir aparat olacaktı. Öyle de oldu.
BM, Filistinli Müslümanlara yönelik hukuk tanımaz İsrail politikalarına ve işgallerine karşı yaptırım, kınama veya başka nitelikte bin civarında karar çıkardı. Tel Aviv bunların birini dahi ciddiye almadı ve hiç uygulamadı. Peki BM buna mukabil ne yaptı? Hiçbir şey!
Bosna Hersek örneği
1990’larda Sırplar, Hırvatlar ve Boşnak Müslümanlar arasında kanlı çatışmalar başladı. BM sözümona “barış” için müdahale etti. BM Barış gücü, Boşnakların elindeki silahları toplayıp Sırplara göz yumarak (geri planda destekleyerek) Müslüman soykırımına muhafızlık etti. Soykırımda, Barış Gücünün başındaki Fransız komutan ve Barış Gücündeki Hollandalı askerlerin de dahli vardı. Soykırımdan sonra Fransız komutanın soykırımcı katil Sırp komutanla kadeh tokuşturarak kutlama yaptıklarına dair görüntüler ortaya çıktı. BM’nin egemen devletleri Balkanları kontrol altında tutabilmek için Bosna Savaşı’nı kullandılar. Sonra da Bosna Hersek’e BM tarafından ucube bir üst yönetim kurarak çözümsüzlüklerden çıkar sağlamaya devam ediyorlar.
Karabağ örneği
Sovyetler’in dağılmasından sonra kurulan Ermenistan, Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümünü işgal etti. İşgali Ruslar, Avrupa devletleri ve ABD desteklediler. Azerbaycan, uluslararası camianın, Karabağ topraklarını bir şekilde Ermenistan’dan alarak Bakü’ye teslim etmesini bekledi. Bekleyiş 30 sene devam etti. Uluslararası camia meseleyi uyutarak ve unutturarak Ermenistan’ın işgalinin kabullenilmesini sağlamaya çalıştı. Sonuçta mesele kılıçla çözüldü ve herkes sustu.
Uluslararası Camianın (sistemin) çöktüğünü artık herkes görüyor ve kabulleniyor. Kendisi zaten kan ve zulüm üzerine kurulmuş adaletsiz bir felsefeye dayanan böyle kuruluşlardan çözüm bekleyerek zaman kaybetmeye ve önümüze çıkan fırsatları kaçırmaya hakkımız yok.
Keşmir’in özgürlüğü için yeni çözümler bulmalıyız. Filistin’i hürriyetine kavuşturmak için neşter vurmalıyız. Kıbrıs Türk Devleti’ni kısa zamanda çok sayıda ülkeye tanıtmalıyız. Dünyanın diğer kriz konuları için de benzer yolları bulmalıyız.
Ölüden medet beklenmez. Uluslararası Camiadan medet bekleme tembelliği, kolaycılığı veya çaresizliğini hızla terk etmeliyiz. Çözümü başkasından beklemeden kendimiz üretmeli ve sonuç almalıyız.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya