Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Müslümanları İtibarsızlaştırmak ve Başörtüsü Açılımı Yapmak

Bu yazı 19/10/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Tevfik ERDEM / İç Politika ve Hukuk Koordinatörü

 

Kılıçdaroğlu’nun “herkesin cumhurbaşkanı” olma iddiasıyla başlattığı başörtüsü açılımı sürecinde cereyan eden olaylar bu açılımın parti başkanlığı düzeyinde kaldığını gösteriyor. Ne partinin tabanından ne destekleyen yazarlarından ne de sanatçılarından bu açılım hakkında müspet şeyler duyulmadı. Hatta böyle bir açılımın hem zamansız hem de gereksiz olduğunu söylediler. Hatta İslamcı mahallenin eski sakinleri CHP’ye müzahir TV kanallarında bugün endişe içinde olanların başörtülüler değil başı açıklar olduğunu söyleyerek eleştirinin ne kadar esaslı olduğunu temellendirdiler. Böyle bir açılımın CHP’ye bir şey kazandıracağından çok kaybettireceği ve aslında yapılanın AKP’nin ekmeğine yağ sürmek olduğu türünden açıklamalar yapıldı.

Başörtüsü açılımının nereye doğru evrildiğini tartışmak yerine aslında parti tabanında hiçbir karşılığı olmayan bu tür bir açılım üzerinden gelişen olaylardan hareketle neredeyse bir yüzyıla yakın bir dönemdir değişmeyen CHP tabanının ve siyasi aktörlerinin Müslümanlar hakkındaki değerlendirmelerine dair bir şeyler yazmak gerektiği kanaatindeyim.

Cumhuriyetin Sosyalist ve sol Kemalist yorumcuları, Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz tamamlanmamış bir modernlik yaşadığını, 1950’li yıllarla birlikte hadi Avcıoğlu gibi diyelim çok partili hayata göz kırpmayla birlikte cumhuriyetin kurucu ilkeleri ve devrimlerinden tavizler verilmeye başlanmıştır. Türkiye’deki darbelerin ve öğrenci ayaklanmalarının arakasındaki ana motivasyon kaynağı bu yarım kalan devrimi tamamlamaktır. Bu perspektife göre, Müslümanlar devrim karşıtı, gerici, ıslah ve iflah olmaları mümkün olmayanlardır. Onların sahip oldukları bu özellikler sadece kendilerini bağlasa sorun yok ancak onların bu gerilikleri ve cahillikleri yüzünden onlar gibi düşünmeyenler de (örneğin Batılılar tarafından) onlar gibi algılanıyor ya da onların verdiği kararlar ya da verdikleri oylar yüzünden sıkıntı yaşanıyor. Müslümanların kendi cahillikleri ve geri kalmışlıkları bir yana ilerici ve çağdaşlara verdikleri zararın engellenmesi gerekiyor. Bu nedenle de aslında eleştirilenler Ak Parti’ye oy veren ve Müslümanlığıyla ön plana çıkan seçmendir.

Ak Partiye yönelik eleştiri de bu seçmenin ortak ve başat özelliği olan Müslümanlık üzerinden yapılır. Onların İmam-Hatipli olması sapkınlıkla, namaz kılması yabancılaşma (alinasyon) ile ilişkilendirilir. Bu tür açıklamaların farklı bir getirisi de vardır kimsenin tanımadığı şarkı söyleyen biri birden bire gündem olur. Artık adı sanı hatırlanmayan komedyen tekrar gündeme gelir.

Müslümanların itibarsızlaştırılmasının kusursuz örneği, Metin Akpınar’ın katıldığı Altın Portakal Film Festivali'nde yaptığı konuşmadır. Bu konuşma Kemalizmin sol yorumunun yüzyıldır değişmeyen retoriği ile yüklü “ham softa kaba yobaz” türünden bir konuşma. Akpınar dinleyicilerine şöyle sesleniyor:

“Seküler, laik, pozitivist, Kemalistsinizdir, ne mutlu bana. Ama bir de karşı tarafta kocaman yüzde 51 var. Bugün Türkiye cahil bir ülkedir. Ben necip Türk Milleti'nin kararlarından ödü patlayan bir sanatçıyım. O yüzden onlar seçebiliyorlar, niye, çünkü (onu seçenlerin) ortalama eğitim seviyesi ilkokul beş. Daha liseden mezun bile olamadılar.”

Akpınar’ın konuşmasından kendisinin hâlâ 1940’lı yılların rüyasını gördüğü anlaşılıyor. Artık (sol) Kemalizmi koçbaşı yaparak sağa sola saldırmak fayda getirmiyor. Sadece Akpınar değil onun gibi diğer Akpınargiller taifesinin bir türlü görmediği görmek istemediği şey hem Türkiye’nin hem de Türkiye’de yaşayan insanların profillerinin değiştiği. Bu gerçeği görmemek ya yobazlıkla ya da gerçeği görebilecek cesarete sahip olamamakla ilgili. Sosyal psikolojinin konusu olan savunma mekanizması, bireyin gerçeklerle yüzleşebilmesini sağlar ya da kendi ruh sağlığına zarar verecek gerçeklerden kaçabilmesini sağlamak için geliştirilir. Bunların ki de böyle, gerçeklerle yüzleşilemediği için muhafazakâr modernleşmeyi “yok sayma” savunma mekanizması geliştiriliyor. Yok sayılıyor çünkü kabul edilirse rahatsızlık verecek bir durum, hem Müslümanlar hem de Müslümanların toplum içindeki pozisyonları.

Akpınar, Ak Parti seçmenini hâlâ ilkokul 5 mezunu olarak tanımlarken aklı sıra onları küçümsüyor, itibarsızlaştırıyor ama farkında değil bunu yaparken eski mesleğini devam ettiriyor yani Müslümanları güldürüyor. Artık eski Türkiye olmadığı gibi eski seçmen kitlesi de yok ancak bunların hiç önemi yok çünkü onlar (Müslümanlar) Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde bile okusalar onların yaptığı her şey paçozlukla, gericilikle vb. ilişkilendirilebilir.

Müslümanları itibarsızlaştırmanın son örneği de, CHP’nin arka bahçesi Halk TV'deki kadın sunucunun Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğrencilerin tanışma iftarına dair söylediği "Yer sofrasında yemek yiyen bir akıldan bilim falan beklemeyin" ifadesidir. Aynı üniversitede rektörü protesto etmek için her gün okul bahçesinde fasulye sırığı gibi dikilen hocalara her gün dikildikleri için övgüler yağdıran mezkur sunucu, öğrenciler iftarı yer sofrasında yapıyor diye onları küçümsüyor.

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki rektör atamalarına yönelik protestolarda sol basın tarafından, “Türkiye’nin en iyi üniversitesindeki öğrenciler rahatsız” şeklinde atılan manşetlerde okulun öğrencileri göklere çıkarılırken şimdi birçok değerlendirmede aynı öğrencilerin küçümsendiği görülüyor.

Daha önce de defalarca dediğim gibi halihazırdaki kabullenememe bir mevzi kaybının acısıdır. Daha önce itibarsız, değersiz, cahil, ikinci sınıf vatandaş olarak görülen insanların çocukları merkezi temsil eden eski seçkinlerin mevzilerini tek tek ele geçiriyor ya da onlarla aynı pozisyonda yer alıyorlar. İşte tahammül edilemeyen bu. Paryalar artık parya değil çünkü Sakarya artık yüzüstü sürünmüyor. Onlar Türkiye için çok daha farklı bir gelecek tasarlıyorlar. Eşitliğin, adaletin ve daha fazla özgürlüğün olduğu daha demokratik bir Türkiye ancak bunu yaparken sahip olduğu değerleri de beraberinde taşıyan bir Türkiye. İşte insanların yüzünü güldürecek olan böyle bir gelecek yoksa Akpınar’ın söylediği değil.