Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Ölümü Gösterip Sıtmaya Razı Etme: Bitmeyen Diyet

 Bu yazı 05/03/2023 tarihinde yayınlanmıştır.

*Prof.Dr. Tevfik ERDEM/ SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü

 

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 3 Mart tarihinde altılı masayı yıkmakla kalmayıp adeta paramparça eden açıklaması sonrasında bütün şimşekler ona yöneldi.

Akşener’in yaptığı sadece masayı dağıtmak değil, Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin de kaybedilmesinin ilanı anlamına geldiği için bu kayba sebep olan kişi olarak görülmeye ve gösterilmeye başlandı. Bunca emek, toplantı, çaba, farklılıkların bir araya gelmesi, parlamenter sistem vb. her şey çöp kutusuna gitmiş oldu.

Oysa CHP, 2018 seçimleri öncesi İyi Parti’ye 15 vekil vererek onları hem siyasetin aktörü haline getirmiş hem de hazine yardımı alma fırsatı vererek klasik sol sağ ayrımını da ortadan kaldırmıştı. İyi Parti’nin bu hale gelmesinde CHP’nin verdiği desteğin unutulması nankörlük olarak yorumlandı. Oysa İyi Parti, CHP’ye en azından İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirleri kazandırmakta büyük destek sağladı ama yine de diyetini ödeyememiş gibi görünüyor. Sadece CHP mi yaptı bunu hayır, HDP de sürekli elinde bir sopa, “İyi Partili vekiller eğer meclisteyseler bilecekler ki HDP seçmeni sayesinde buradalar” diyerek diyete diyet ekledi. İyi Parti sanki kendi başına ve kendi seçmeniyle bir yere gelememiş de CHP ve HDP seçmenleri aracılığıyla bir yerlere gelmişti. Her seferinde yüzüne vurulan bu diyeti yerel seçimlerde ödediğini düşünüyordu ama nedense muhatapları buna hiç inanmıyor gibiydi. Masayı dağıtma hikâyesi de bu anlamda Ömer Seyfettin’in Diyet adlı hikâyesindeki Koca Ali’nin dramına benziyor.

Peki İyi Parti ve Genel Başkanı bütün okları üzerine çekecek kadar suçlu mu? Gerçekten masayı dağıtan Akşener mi? Bu zamana kadar söylediğinden farklı bir şey mi söyledi? Yoksa muhataplarının bencilliği ve ülke menfaatleri yerine kendi menfaatlerini ön plana çıkarmalarından rahatsız olduğu için mi masayı dağıttı, bir bakalım.

Akşener, her seferinde K. Kılıçdaroğlu ile seçimi kazanmalarının mümkün olmadığını söyledi. Bu ilk günden son güne kadar dile getirilen iddianın arkasında ortaya konan anket sonuçları vardı. CHP’ye yakın bir iki araştırma şirketi dışında Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında kazanma ihtimali görünmüyordu. Oysa Kılıçdaroğlu dışındaki diğer iki aday (Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu) her ankette Kılıçdaroğlu’ndan daha yüksek oy alarak kazanıyor görünüyorlardı. Açık uçlu sorularda bile anket sonuçları böyle çıkıyordu. Akşener’in her fırsatta “kazanan bir adayla seçime girmemiz gerekir” sözünün muhatabının kim olduğunu herkes bildiği için Akşener’in suçlanması çok da anlamlı değil.

Masanın dağıtılmasından sadece İyi Partililer ya da sadece Akşener mi sorumlu? Elbette ki hayır. Bu zamana kadar aday olmak için fırsat kollayan, “çağrılırsam gelirim, yedek kulübesindeyim” diyen ya da sosyal medya ve anket şirketleri tarafından cilalanan ama bu konuda ser verip sır vermeyenler de suçlu. Onlar ‘istemem yan cebime koy’ tarzını son âna kadar devam ettirip Akşener ve diğer muhalifleri ümitlendirdikleri için de suçlu. Üstelik bu iki belediye başkanından (İmamoğlu ve Yavaş) sadece İyi partililer, sadece CHP’liler değil, altılı masa içinde yer almayan partilerin mensupları bile ümitliydi. Muhalefetin geniş bir cephesi Erdoğan karşısında kazanacak aday(lar)ın bu ikisinden biri olduğuna o kadar çok inanıyorlardı ki. İmamoğlu’nu II. Atatürk, Mansur’u, sessiz kahraman olarak nitelerken Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması için sosyal medyada sık sık kampanya başlatıyorlardı. “Aday olma demokrat dedem” diye başlayan hashtag’leri 5’li masa ve CHP’liler ne kadar çabuk unuttu anlamak mümkün değil. Hatta CHP içinde bile Kılıçdaroğlu ile seçimi kazanmanın mümkün olmadığını düşünen ciddi bir kitlenin varlığı dillendiriliyordu. Bu kesim özellikle İstanbul BB başkanının güçlü bir aday olduğunun altını çiziyorlardı.

Akşener CHP’nin adayı Kılıçdaroğlu’nun dayatılmasına karşı çıkarken kendilerinin bir noter vazifesi görmediklerini ve bu seçimi kazanmak için yola çıktıklarını bir yol kazası yaşamak istemediklerini her fırsatta söyledi, defalarca söyledi. Kılıçdaroğlu’nun kazanma olasılığının azlığının arkasında onun liderlik vasfı sorunu yer alıyordu. Bu sorun sadece iktidar taraftarlarınca değil CHP’ye müzahir bilim adamı ve sanatçılar tarafından da sık sık dile getiriliyor ve paylaşılıyordu. Akşener masayı dağıtınca, demokrat dedem birden ‘süper Mario’ya dönüştü. Ama mağdur edilmiş bir şekilde. Oysa defalarca birçok parti tarafından dillendirilen husus sadece İyi Parti tarafından rezerv olarak dile getirilmişti zaten. Çünkü burada kaybedecek olan İyi Parti idi. Yani adı sanı bilinmeyen hiçbir özgül ağırlığı olmayan DP liderinin şartsız destek vermesi sonrasında hiçbir kaybı yok, olmayacaktı da oysa İyi Parti sadece seçimi değil, masadaki ağırlığını, milletvekili sayısını kaybedebilecekti.

Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimine Kılıçdaroğlu ile girilirse bu seçimin zaferi yine CHP’ye ve Kılıçdaroğlu hanesine yazılacak ayrıca İyi Parti gölgede kaldığı gibi HDP yine İyi Parti’yi tehdit edebilecekti. Bu İyi Parti’nin oy kaybı anlamına gelen bir sonuç ortaya koyabilirdi. Kılıçdaroğlu ile kazanamayacağını düşünen partililer oy kullanmaya gitmediğinde vekil sayısına da sirayet edebilecek bir durum ortaya çıkabilecekti. Böylece Akşener ölüm kalım mücadelesi içinde olduklarının farkında olarak açıklamasını yaptı.

Bunlar, Akşener’in masayı dağıtan açıklamasından (15.30) saatler sonra (23.40) tweet atarak Kılıçdaroğlu’nun yanında olduklarını açıkladılar. Bu zamana kadar herhangi bir açıklama yapmadılar. Bu açıklama yani Kılıçdaroğlu yerine ya da onun karşısında aday olmayacaklarına dair yaptıkları açıklamayı hiç değişmeyecek bir açıklama olarak okumak mümkün mü? İtici kuvvetlerin gücüne bağlı zira S. Demirel’in dediği gibi “Cumhurbaşkanlığı makamı hiçbir faninin reddedebileceği bir makam değil.” Hele bir de yetkileri arttırılmış bir makamı reddetmek nasıl bir duygu acaba. Baykal’ın kaseti sonrasında Kılıçdaroğlu’na genel başkanlık için aday olacak mısınız? diye sorulduğunda verdiği cevabın “hayır” olduğunu hatırlayan var mı?

“CHP'yi sarsan kaset depremi sonrası Baykal istifa etti. Genel başkanlık koltuğuna kimin oturacağı tartışılırken CHP'de bir isim öne çıktı: Baykal’ın 53 yıllık arkadaşı, 10 yıllık genel sekreteri, partinin ikinci adamı Önder Sav... Kaset iddialarıyla yara alan siyaset yoldaşı Baykal’ın CHP’ye artık katkısının olmayacağına ilişkin cesur bir karar alan Sav, 2-3 kez ‘aday değilim’ açıklaması yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nu iki günde örgütün de adayına dönüştürdü[1].”

Yani CHP içinden ya da dışından çıkabilecek birileri Türkiye’de iktidarı değiştirmek için Kılıçdaroğlu dışında birini aday olarak gösterebilir, hem de iki gün içinde. CHP içinde böyle bir değişiklik olur mu bilinmez ancak görünen o ki 5’li masa içinde artık hiç kimse Kılıçdaroğlu’na karşı müdür atarken bana danışılacak diye efelenemeyecektir. Sağ siyasetçilere karşı biriken sol nefret şimdi artık bir nefret suçu gibi her tarafa yayılacaktır. 5’li masanın iç tartışmalarında kol kırılıp yen içinde kalmayacak gibi görünüyor. Bu süreçte adeta sinirleri alınmış bir Budist rahip edasıyla topluma hümanizm ve optimizm pompalamaya çalışan Kılıçdaroğlu nereye kadar bu tavrını sürdürecek belli değil. CHP’de fırtına öncesi sessizlik var. Tüm oklar Akşener’e çevrilmiş durumda. CHP’nin nefret nesnesi, seçimi kaybetmenin temel aktörü, Ak Parti ile gizli anlaşma yapma ihtimali … gibi senaryolarla şeytanlaştırılan Akşener’in açıklaması siyasette deprem etkisi yaptı ancak görünen o ki bu açıklama toplumdaki ölü fayları da harekete geçirecek. Statlarda başlayıp basketbol maçlarıyla devam eden ve sokak yürüyüşleri ile provası yapılan “hükümet istifa, istifa edin ulan!” türünden ölü fayları hareketlendirme gayretleri seçime yaklaştıkça demokratik olmayan yollarla iktidarı değiştirmek isteyenlerin temel tercihi olacak gibi ancak bu kez içimiz rahat.

 

[1] https://t24.com.tr/haber/baykal-nasil-gitti-kilicdaroglu-nasil-geldi,79700