Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

ABD'nin Suriye'den çekilmesi ve Sebepleri

Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından "ABD’nin Suriye’den Çekilişi Üzerine Stratejik Düşünceler" Paneli düzenlendi. Panelde ABD'nin uyguladığı doktrinler çerçevesinden tarihsel süreçte askeri, siyasal ve ekonomik etkileri tartışıldı.
SDE Editör
28 Aralık 2018 14:12
A+
A-

Programın moderatörlüğünü yapan SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan açılış konuşmasına son gelişmeler çerçevesinde, ABD’nin Suriye’den çekilme kararına ilişkin önemli sorular sorarak başladı. Tan,  geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Trump’ın, yaklaşık 25 bin tır silahla terör örgütü YPG ve diğer unsurlarını donattığı halde, sanki oraya tamamen yerleşecekmiş gibi bir hazırlık içerisinde olmasına rağmen ani bir kararla Suriye’den askerlerinin çekileceğini açıkladığını belirterek, “O günden beri bu konu Türkiye’de ve dünyada tartışılıyor. Bu gerçekten bir çekilme mi? Taktik mi? İnanılacak bir şey mi? ABD ne yapmaya çalışıyor? Acaba Suriye’den Irak’a çekilip, Suriye’yi Irak’tan karıştırmaya devam mı edecek? Yoksa aşamalı olarak önce Irak’a sonra eve mi dönecekler? Onların dönmesi halinde Suriye’de nasıl bir durum ortaya çıkacak? Bu soruları değerlendireceğiz” dedi.

SDE Başkan Yardımcısı Sinan Tavukcu, “Suriye’nin Yakın Tarihi ve ABD’nin Suriye Politikası ”başlıklı sunumunda, ABD’nin Suriye’ye ilişkin müdahalesindeki kilit noktaları ve tarihsel bağlamda ABD dış politikasında doktrinler ve uygulamaları değerlendirdi.

 “ABD dış politikasını doktrinlerle şekillendiren bir devlettir”

Tavukcu konuşmasına giriş yaparken, “Bu savaş sebebiyle Suriye’ye müdahale eden çok ülke oldu. Bunlardan bir tanesi Amerika Birleşik Devletleri, diğeri Rusya, İran ve Avrupa Birliği Ülkeleri… Ben burada olaya daha çok Amerika Birleşik Devletleri ekseninden bakmaya çalışacağım” dedi. ABD’nin dış politikasını doktrinlerle şekillendiren bir devlet olduğuna vurgu yapan Tavukcu, “Yani dünyanın değişen gelişmelerine paralel olarak doktrinler geliştirir ve o doktrinler çerçevesinde hareket eder. İlk doktrin 1823 yılında hayata geçen Monreo Doktrini idi..” dedi. Amerika’nın bu doktrin ile Avrupa’yı kıtadan uzak tutmak istediğini söyleyen Tavukcu, bu politikaların Avrupa’yı bir yandan kıtadan uzak tutarken, diğer yandan Latin Amerika dâhil Amerika kıtasını hâkimiyet altına alma projesi olarak devam ettiğinin altını çizdi. Tavukcu, “ABD 2. Dünya Savaşı’na kadar Monreo Doktrini’ni devam ettirdi” dedi.

Tavukcu Sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“ABD’nin bölgeye gelişi 2.Dünya Savaşı’ndan sonra oldu”

“2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın dengeleri değişti. İki kutuplu bir dünya ortaya çıktı. Dünya Batı Bloğu ve Demir Perde Ülkeleri olarak iki eksene ayrıldı. 1991’de Sovyetlerin çöküşü ile tamamlanacak olan Soğuk Savaş Dönemi yaşanmaya başlandı. Soğuk Savaş Dönemi ile birlikte Amerika’nın doktrinini değiştirdiğini görüyoruz. Bunda en büyük etken İngiltere oldu. Savaştan bitkin çıkan İngiltere Ortadoğu’da kurduğu düzeni devam ettirecek güçte değildi. ABD’yi bölgeye müdahil olmaya, kendi rolünü üstlenmeye, özellikle de Türkiye ve Yunanistan’ı Sovyet yayılmacılığından korumaya ikna etti ve 1947 yılında misyonunu ve liderliğini Amerika’ya devretti.”

“Bu yeni politika Truman Doktrini ile şekillendirildi. ABD, Türkiye ve Yunanistan başta olmak üzere bölgeyi komünist yayılmacılıktan korumak üzere bölgeye geldi. Bunu yaparken de özellikle Marshall Yardımlarını kullandı. Yani Amerika’nın bölgeye ilk gelişi askeri gücü kullanmaktansa parasal ve ekonomik gücü kullanma vasıtasıyla oldu.”

Ortadoğu’da çöküşü hızlı olan sistem: Baasçılık

“ABD bölgeye geldiğinde bir İsrail faktörü vardı. Amerika’nın diğer bir hedefi İsrail’i ayakta tutmak ve muhafazasını sağlamaktı. İsrail’in 1967’den sonra Mısır Hava Kuvvetleri’nin 5’te 3’ünü yok etmesi ve ek olarak, Gazze ve Sina’yı ele geçirmesi üzerine Arap Dünyası müthiş bir hayal kırıklığına uğradı ve Pan Arabizm çöktü. Arapları tek bir elden sosyalist bir yöntemle yönetme fikrinin yerini Baasçılık fikri aldı. Yani her ülkenin kendi milliyetçiliğine dayalı, seküler, sosyalist yöntemli bir yönetim tarzıydı. Suriye’nin şu an içinde bulunduğu durumu şekillendiren diktatöryel yapı, buradan geldi. Baas Partisi Irak ve Suriye’de ortak örgütlendi. Daha sonra ayrıldılar. Bu süreçte büyük idareler vardı. Suriye ile Mısır birleşik bir devlet kurdu. Ancak Abdulnasır’ın iki ülkeye hâkim olma isteği nedeniyle 1966’da, kuruluşundan 3 yıl sonra bir iç darbe oldu. Esed’in de içinde bulunduğu subaylar grubu bu devlet yapısından çekildiler.”

“Mısır 1970’li yıllardan itibaren Rusya ekseninden çıktı ve Amerikan eksenine girdi. Dolayısıyla ülkeler yer değiştirmeye ve savrulmaya başladılar. Mesela en önemli savrulan ülkelerden bir tanesi İran’dı. Devrilen Rıza Şah Amerika’nın bölgede güvendiği en önemli adamdı. 1979’daki Humeyni Devrimi ile beraber Amerika’nın politikası çöktü ve ülkede tekrar her şey harman oldu. Bu arada 8 yıl süren İran-Irak savaşı yaşandı. Arkasından Irak’ın savaş maliyetlerini karşılayamayınca Kuvety’i işgali ve Körfez Savaşının yaşanması geldi. Böylece Amerika bölgeye askeri olarak da yavaş yavaş gelmeye başladı.”

ABD’nin Önleyici Savaş Doktrini ve Suriye Politikası

“Amerika bölgeye sadece kendisi değil, başta İngiltere ve diğer NATO ülkeleri olmak üzere koalisyon güçleri oluşturarak geldi. Amerikan doktrinindeki en önemli değişiklik Bush Doktrini ile birlikte gerçekleşti. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezlerinin teröristlerin eline geçen uçaklarla vurulması sonucunda üç bine yakın insan öldü. Bu arada 1991’de Sovyetler Birliği dağılmıştı. Soğuk Savaş bitmişti. Amerika bu saldırıları bahane ederek, bunun neticesinde önleyici savaş doktrinine geçiş yaptığı bir döneme girdik.”

“Fakat bu doktrin beklendiği sonucu vermedi. Bu savaşın hemen ardından ilk olarak Afganistan’a müdahale etmişti. 17. Yılını dolduran bu savaşta ABD resmi rakamlara göre 2.400 askerini kaybetti. Trilyon doların üzerinde harcama yapıldı. Taliban’ı yok etmek için girdiği Afganistan’da Taliban ile barış müzakereleri yapıyor. Taliban’la anlaşarak oradan çekilmeyi düşünür noktaya geldi. Aynı şekilde 2003’te Irak’a müdahalesi de öyle oldu. 2011 Aralık ayında Amerika askerlerini Irak’tan kaçırmak zorunda kaldı. Geride yıkılmış ve yakılmış bir Irak bırakıldı.”

“Suriye sürecinde önce Avrupa Birliği sonra Amerika ilk tepkiyi gösterdiler ve Baas Rejimi yöneticilerinin mallarını dondurdular ve Esed’in gitmesi gerektiğine dair hükümde bulundular. Bu arada Türkiye Suriye ile öncesinde iyi ilişkiler dönemi başlatmıştı. Sürekli itidal tavsiyesinde bulundu. Ama Rusya ve İran’ın Suriye üzerindeki nüfuzları nedeniyle tavrını muhaliflerden yana kullandı.”

“ABD’nin Suriye savaşı batı tarafından DAEŞ ile savaş olarak algılandı. Suriye halkının talepleri ve rejimin hareketleri ikinci planda kaldı. Mesela Şam’daki kimyasal saldırıda çoluk çocuk 1400 kişi öldürüldüğü halde çok da ilgilenilmedi. Batı bütün hedefini DEAŞ üzerine yönlendirdi.”

“Amerika YPG’nin savaşma ve yenme kabiliyeti olmadığını, Türkiye’nin bölgeden unsurlar toplayarak bir ordu oluşturma ve savaştırma kabiliyetini ve artık diplomasi ile bir süreç oluşturamadığını gördü. Cumhurbaşkanımızın dirayetli duruşu ve Fırat’ın Doğusuna ilişkin açıklamalarına, Amerikan Başkanı’da biz bölgeden çekiliyoruz diyerek cevap verdi.”

SDE Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Kürşat Atılgan, “Askeri Açıdan Suriye Harekâtı ve Fransa, İngiltere ve Almanya’nın Suriye Politikası”nı değerlendirdiği sunumunda Suriye’nin coğrafi ve demografik açıdan Türkiye ile olan ilgisine vurgu yaparak,  “Suriye coğrafyası bizim aşağı yukarı 101 yıl önce terk ettiğimiz bir coğrafya. Birinci Dünya Savaşı’nda aslında yenildiğimiz tek cephe… İngiliz güçleri Şam’a girdiğinde oradaki Türk askerlerinin durumuna yürek dayanmaz diye İngiliz kaynakları yazar. Yani bizim bu coğrafyadan çekilişimiz büyük bir hezimetle olmuştur” dedi.

Atılgan sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Askeri açıdan önemli bir prensiptir. Eğer savunmanızı sınırlarınıza dayandırdıysanız, o muharebeyi kaybetmek zorundasınız. Kaybetmişsiniz demektir. Dolayısıyla savunmanız sınırlarınızdan çok daha ileride olmak zorundadır. Bu coğrafyada yaşayan insanların tamamı 100 yıl önce bizim vatandaşlarımızdı. Onların çektikleri ıstıraplara bizim kayıtsız kalmamız imkânsızdır. Bu noktada tarihi hafızayı yoklamak gerekir. Bu coğrafyayı Türklere vatan yapmak için Fırat’ta boğulan Süleyman Şah’ı unutmayınız.”

“Suriye çok enteresan bir ülkedir. Türk Kültürünün en yoğun olarak etkisinde kalmış bir devlettir. Sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik yapısı hakkında çok tartışma yapılmamaktadır. Suriye 2011’den önce 23 milyonluk bir nüfusa sahipti. Bunun yüzde 10’luk kısmı Hıristiyan, Hıristiyanların yüzde 6’lık kısmı ise Ortodoks… O nedenle Greek Ortodoks, Suriye- Yunanistan-Güney Kıbrıs ilişkileri geçmişte çok sıcaktır.”

Nusayrilik, Fransızların Şiilik içerisinde legalleştirdiği bir yapı

“Nüfusun yüzde 9’u tarihi olarak Nusayri dediğimiz, ancak Fransızların Şiilik içerisinde legalleştirdiği Alevi dediğimiz bir nüfustur. Bu tamamen Fransızların Suriye’de yer edebilmek için oluşturduğu bir tabirdir. Nusayrilik ile bizim bildiğimiz Türkmen-Alevilik arasında çok ciddi farklar vardır. Yüzde 1-2 Dürziler vardır. Nüfusun geri kalanı ise Sünnilerdir.”

“Amerika askeri harcamaları çok ciddi boyutlarda olan bir ülke… Dünyadaki askeri harcamaların boyutu aşağı yukarı 1.7-1.8 trilyon dolar… Obama döneminde savunma bütçesi azaltılmaya çalışıldı. Ama azaltılamadı. Bütün dünyanın harcadığı bu paranın yüzde 40’ının ABD tek başına harcıyor. 2019’da bu rakamın artması bekleniyor.”

SDE Uzmanı Doç. Dr. Murat Bayar, “ABD ve Trump Yönetiminin İç Dengeleri Bakımından Asker Çekme Kararı” başlıklı sunumunda ise ABD’nin çekilme açıklaması üzerindeki söylem farklılıklarına vurgu yaparak, “Amerikan askerlerinin yavaş ve oldukça koordineli bir şekilde çekilmesi gündeme geliyor. 19 Aralık tarihinde gerçekleştirilen çekilme açıklaması ile 23 Aralık arasındaki çekilme açıklaması arasında, ciddi bir söylem farkı var” dedi.

Bayar sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Çekilme kararı yeni bir karar değil”

“Çekilme kararı yeni bir karar değil, 2018’in Mart ayında Başkan Trump yaptığı açıklamada, “Artık DAEŞ yenilmek üzere ve ben Pentagon’a çekilmesi için gerekli hazırlıkları başlatmasının talimatını verdim.” Mart ayı ile Aralık ayı arasındaki sürede hiçbir şey yapılmadığı görülüyor. Burada akla gelebilecek ilk soru ise, Başkan böyle bir talimat verdiğinde bu neden yerine getirilmedi? Eylül ayında New York Times Gazetesinde imzasız bir mektup yayımlandı. Mektuptaki kişi, “Ben Trump Yönetimi içerisindeki direnişin bir parçasıyım.” Diyor ki, “Biz Trump Yönetimi içerisinde, bazı bakanlıklarda ve bürokraside önde gelen kişiler olarak ortak hareket ediyoruz ve Başkan’ın ülkeye zarar vereceğini düşündüğümüz planlarını engelliyoruz. New York Times bu kişinin teyidini yaptı ancak ismini açıklamadı.”

“Bu noktada Amerika’da ekonomi konusunda da farklı bir tezahürünü görüyoruz. Başkan Trump şu an FED ile ciddi bir çatışma içerisinde. Diyor ki, “Siz faizleri yükselttiğiniz zaman yatırımı ve harcamaları zorlaştırıyorsunuz.” Şu anda da FED Başkanı’nı görevden almanın yollarını alıyor.”

Tam anlamıyla bir çekilme mi?

“ABD’nin buradaki temel çıkarı Ortadoğu petrol ve doğalgazının dünya pazarına katılımını devam ettirmek. Bazı uzmanlar diyorlar ki bu zaten tam anlamıyla bir çekilme olarak tanımlanamaz. Zaten toplamda çekilen asker sayısı 2 bin ve bu askerlerin gittiği yer yanı başındaki Kuzey Irak… Irak’ta ABD’nin zaten 40 bin kadar askeri var. Amerika bu hareketle bölgedeki operasyonel kontrolü yine sağlamış olacak diyorlar. Diğer yandan Suriye’nin kaybedilmesi meselesinde Suriye zaten ABD’nin hiçbir zaman müttefiki olmadı. Zaten sahip olmadığınız bir şeyi kaybedemezsiniz şeklinde bir değerlendirme var. Ayrıca Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’nin geleceğine ilişkin farklı görüşleri var. Amerika’nın oradaki mevcudiyeti bu farklılıkları gölgeliyor. ABD oradan çekildiğinde bu farklılıklar net bir biçimde ortaya çıkacaktır diyorlar. Öte yandan ABD’nin Suriye’deki varlığının DAEŞ’i güçlendirdiğine dair değerlendirmeler yapanlar var.”

“Bu çerçevede değerlendirildiğinde çekilme kararının uygulanması bence Başkan Trump’ın ne kadar süre başka kalacağı ile alakalı. Çünkü karşısındakiler çok güçlü. Bunun içinde Pentagon, Basın ve Think-Tank kuruluşları var. Bu durumda Türkiye ne yapmalı dersek? Bu süreçte yani Trump’ın Başkan olarak kalacağı iki sene içerisinde Türkiye’nin güvenliği sağlayacak şekilde çözüme ulaşması önem arz ediyor.”

 

 

 

İlgili Görseller
İçeriğe Yorum Yapabilirsiniz.