Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Paris'te Son Tango

Köksal Çiftçi

Sinemaseverler Bernardo Bertolucci’nin 1972’de vizyona giren bu önemli yapıtını mutlaka hatırlayacaktır. Filmin başrolü Marlon Brando ile yıldırım bir aşkın dramatik sonucu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve halkı arasında “tutku” ile başlayıp nefret ile biten bu ilişki de senaryolara taş çıkartacak nitelikte.

Terör alarmının en üst seviyede oluşuna rağmen, gösteriler kar, kış, yağmur, rüzgâr dinlemeden 15 Aralık günü devam etti. Sayıları azalmakla beraber, Sarı Yelekliler ülke genelinden yine işbaşındaydı. Beşinci perdesi yaşanan protestolarda yine polis şiddetine karşı yağma ve yangın görüntüleri vardı. Vali talimatıyla alıkoymalar, izinsiz arama-tarama ve çok sayıda gözaltılar, belli ölçüde işe yaramış olsa da ülke imajını zedeleyen kareler şeklinde dünya medyasına bir kez daha yansıdı.

İktidar, başta ek vergi ve zamlar konusunda, geri atmış olmasına rağmen krizin özüne yönelik çözüm emaresi gözükmüyor. O zaman akla bu soru geliyor: Nedir bu nefretin sebebi? Cevap ortada: Emmanuel Macron. Baş döndüren, engel tanımayan bir yükselişin neticesinde, 39 yaşında Fransa’nın en genç Cumhurbaşkanı olmayı başardı Macron. Fakat son aylarda yaşananlar, toplumda pişmanlıktan öte, zaman zaman kine dönüşen hissiyatın ağır bastığını gösteriyor. Daha önce yazdığımız gibi ne mahsun ne kendiliğinden geliştiğine inandığımız, bu gösterileri mümkün kılan altyapı tam da bu duygunun yaygın olmasından kaynaklanıyor. Tutku gibi başlayıp şiddetli geçimsizliğe dönüşen bu süreçte neler yaşandı, özetle ele almakta fayda var.

1- “Mükemmel Damat” profilli Başkan

Birçok diploması bulunan Emmanuel Macron Fransayı yöneten kadroların yüzde 90 gibi E.N.A (Ecole Nationale de l’Administration) mezunu. Ögrencisi iken âşık olduğu Fransızca hocası Brigitte Macron (54) ile, yaş farkına rağmen evliliğiyle sergilediği uyumlu ve modern bir çift görünümünün halkın hoşuna gittiğini söyleyebiliriz. Emmanuel Macron, entelektüel boyutuyla dikkat çeken bir isim. Ne okurluğu ne yazarlığı bilinen Nicolas Sarkozy ve François Hollande gibi son iki başkanın ardından Fransızlar için önemli bir özellik şüphesiz. Tarih ve Ulusal Kimlik konularında çalışmaları ile tanınan hümanist filozof Paul Ricoeur ‘ün (1913-2005) önce asistanı daha sonra samimi dostu olması, Macron’un avantajlarından biri.

Meşhur Rothschild bankasında yüksek yöneticilik yapmış ama siyasete “sol kulvardan” girmiş bu “yeni nesil” siyasetçi, dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. 2006 ila 2009 yıllar arası merkez sol partisi (Parti Socialiste) üyeliği bulunan Macron, François Hollande Cumhurbaşkanı seçilince (2012), saray kabinesinde genel sekreter yardımcısı oldu (2012-2014). 26 Ağustos 2014 tarihinde ekonomi ve sanayinden sorumlu, geniş yetkilere sahip, genç ve dinamik bir bakan olarak siyaset sahnesindeki yerini aldı Macron. Rivayetlere göre, François Hollande’ ın gönülsüz atadığı bakanlıkta, önemli ve liberal meyilli reformlara imza atarak adından sıkça bahsettirir oldu. Dönemin başbakanı, tecrübeli siyasetçi, Emmanuel Valls’ ile olan rekabetinden kazançlı ve güçlü çıkmayı başaran Emmanuel Macron çekim merkezi olmaya başlamıştı bir kere. O günlerde başlayan medyanın ilgi ve alakası Sarı Yelekliler krizine kadar devam edecekti. Basında “ölüleri dirilten” muamelesi görüyordu artık. “Solun sağında duran” ve “sağın solunda bulunan” hemen herkesi etrafına toplamayı başaran Emmanuel Macron rengini 2016 yılının başından itibaren belli etmeye başladı. “Hem sağ hem sol ; hem liberal hem sosyal” söylemiyle merkeze oturarak Fransa siyasetine, on yıllarca yön veren, solunda sosyal demokrat (Parti Socialiste), sağında muhafazakar (Les Républicains) partilerini kısa sürede yıpratmayı başardı. Ayrıca, toplumun büyük kısmını, hızla yükselen ırkçı Ulusal Birlik Partisinin liderine karşı en etkili duvar olacağına inandırdı. Arkasına aldığı bu rüzgâr ile Ağustos 2016 yılında hükümetten ayrılarak, ismi kendi baş harflerinden oluşan “En Marche” hareketini kurarak “Yürüyüşe” geçti. Siyasi tarihine yeni bir “Brutus” vakası olarak yazılan bu gelişme görevdeki Başkan Hollande’ ın yeniden aday olmasını imkânsız kıldı.

2017 Cumhurbaşkanlığı seçiminin Muhalefet açısından çok çalkantılı geçeceğini kimse henüz tahmin etmiyordu. Özellikle, kazanmasına kesin gözüyle bakılan muhafazakâr aday François Fillon’un oylamaya birkaç ay kala değişik skandallarla ikinci tura kalmasının önüne geçildi. Söz konusu skandallara sebep olan bilgileri kimin sızdırdığı bugün hâlâ bilinmiyor.

Bu şartlarda, üstelik ikinci tur canlı yayın tartışmasında Marine Le Pen’i milyonlar karşında ezip geçtikten sonra, yüzde 66 gibi yüksek oy oranıyla zafer elde edecekti genç siyasetçi. Siyasi mazisi yok denecek kadar az olan Emmanuel Macron artık Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanıydı. Ancak kendisinin de tecrübe edeceği üzere zirvenin iklimi daha zor, rüzgârı daha sert esecekti.

2- Fransız Jüpiter ya da Tahtsız Kral

Köklü değişiklikler ve hayati reformlar yapacağını vadederek kazandı Macron. Son iki başkan halkı derin hayal kırıklığına uğratmıştı. O nedenle Fransızların başarısızlığa tahammülü kalmadığını kendisi gayet iyi bildiğini söylüyordu. Oysa yumurtalar üzerinde yürümesi gerektiğini unutarak “filozof başkan” içerik olarak attığı yanlış adımların, şekil olarak ettiği bazı sözlerin, sergilediği tavırların, yerleşik düzeni rahatsız edecek sivri çıkışların bedelini şu günlerde ödüyor herhalde.

“Halkı iyi idare etmenin yegâne yolu, ona iyi bir gelecek vadetmekten geçer. Lider umut tüccarı olmalıdır.” Napoleon Bonaparte’ ın bu sözünden hareketle Macron’ un iyi bir lider olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira “hem liberal hem sosyal” diye sunulan iki ayaklı programın birinci kısmı hızla uygulanırken ikinci ayağı unutuldu. Konuyu anlatmak için aşağıdaki birkaç örnek yeterli sayılabilir:

  • Yüksek gelirli kesimden alınan I.S.F. (Impôt Sur la Fortune) vergisinin kaldırılması,
  • İş yasasının işverenler lehine değiştirilmesi,
  • Emekli maaşlarında kesintiler,
  • Devlet yardımlarındaki çeşitli kısıtlamalar,
  • Enerjide zamlar
  • Hayat pahalılığı
  • Birde bunların üzerine tuz biber olan akaryakıta öngörülen zam. Listeyi uzatmak ve detaylandırmak mümkün.

Yoksulları unutan, bu “topal” ekonomik politika, “zenginlerin iktidarı” izlenimi yaratırken, Macron “bankerlerin ve patronların” başkanı olmakla suçlanır oldu. Bu temel politik tercihlerin yanı sıra, yeni cumhurbaşkanı, yönetim tarzı ve üslubuyla da eleştirilerin hedefi haline geldi.

Son dönemde, Macron ismiyle en çok yan yana gelenler “kibirli, mağrur” sıfatları oldu. Kendi yakıştırmasıyla siyaseti bir “Jüpiter” edasıyla yürütmek isteyen “seçilmiş kraldan” bazı inciler:

İş aradığını söyleyen bir gence:

“İş çok, bu sokaktan karşı sokağa geçseniz bulursunuz.”

“Devlet yardımlarına manyak para akıtıyoruz...”

Çalışma ofisinde çekilen bir videoda:

“Tembel ve alaycılara hiçbir tavizim olmaz”

Atina da bir açıklamada:

“Tren istasyonunda türlü insanlar var, başaranlarda hiçbir şey olamayanlarda”.

Bir açılış töreninde, yine bir vatandaşa:

“...Takım elbise giyebilmek için çalışmalısınız.”

Böyle provokatif cümleleri sık sık kuruyor gözü pek Başkan. Fakat sokakta etkisi yıkıcı oluyor ve “dip dalganın” değirmenine su taşıyor. Bunun en çarpıcı örneğini “Alexandre Benalla” olayında yaşadık. Halk ile Başkan arasında kırılma ve dönüm noktası olmuştur bu hadise. İnternette yayınlanan bir videoda, daha sonra Cumhurbaşkanın yakın çevresinden Alexandre Benalla olduğu anlaşılan bir kişi, 1 Mayıs yürüyüşü sırasında iki göstericiyi kıyasıya dövüyor. Bunu yaparken polis olmadığı halde resmî kol bandı taşıyor ve hatta gerçek memurlara talimatlar veriyor. Sonra başka karanlık işleri ortaya çıkan bu zata Emmanuel Macron, olay patlak verir vermez, kol kanat gererek şu cümleyi kuruyor:

“Her şeyden sorumlu benim, gelsin beni alsın almak isteyen!” Dokunduğunu altına çeviren adam, o sözler ile baltayı taşa vurmuştu. Paçasını tutan medyada fırtına tersine esmeye başladı ve şiddetini artırarak bugünlerde devam ediyor. Son olarak resmin bütününü görebilmek için, Macron’un sistemin uç sinirlerine dokunan bazı çıkışlarını hatırlatmak gerekiyor:

“Fransız kültürü yoktur, Fransa da çok çeşitli kültürler vardır” yahut “Sömürgeciliği her zaman bir barbarlık olarak kınamışımdır ve sömürgecilik Fransız tarihinin bir parçasıdır...” benzeri açıklamalar, toplumdan ziyade belli odaklarda ciddi rahatsızlık yarattı. Daha önce konusunu ettiğimiz, ilk icraat olarak, Genel Kurmay eski başkanı Pierre de VİLLİERS’in görevden alınması, zaten derin devlet ile arasını yeterince açmıştı.

Fakat son dönemde AB’yi, ABD bağımlığında kurtarmaya yönelik söylem çerçevesinde, Almanya ile ortak hareket etme arzusunun çokça konuşulduğu bir gerçek. Hatta işi Avrupa Ordusuna kadar götürünce Trump’ın yıldırımları, eski dostu Emmanuel’in üzerine çaktı. Neticede anlaşılan o ki Emmanuel Macron bugünden sonra koltuğunu koruyabilse bile, hizmet ve reform açısından seçimle kazandığı görevi kullanamayacak. Bu kadar geri adımdan sonra otoritesi kalmayan bir başkanın icraatları çok kısıtlı olacaktır. Şu sıralar filozof Başkan, Paul Ricoeur’ ü kenara koyup, Şeyh Edebali’ ye kulak verse kendisi için daha faydalı olur:

“Milleti yaşat ki Devlet yaşasın”!!