Psikolojik Savaş Tekniklerinin Yanılgısına Kapılmadan, Rusya’nın Ukrayna Saldırısının Kazanan ve Kaybedenleri
Bu yazı 09/03/2022 tarihinde yayınlanmıştır.
*Doç. Dr. Güray ALPAR-SDE Başkanı
Psikolojik savaş, bir kritik durum ve kriz esnasında iletişim vasıtaları ile diğer psikolojik araçlar kullanarak hedef kitle üzerinde baskı yaratmak veya tutum ve davranışlar üzerinde istendik yönde etki oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu tekniğin Ukrayna Krizinde de taraflar tarafından yoğun olarak kullanıldığı ve bu durumun doğru kararlara ulaşmada bir engel oluşturduğu görülmektedir.
Yapılacak analizlerde bu etkilerin mümkün olduğu kadar ortadan kaldırılması ihtiyacı bulunmaktadır.
24 Şubat 2022 günü sabah erken saatlerde, Rusya Silahlı Kuvvetlerinin Ukrayna’ya yönelik ülke genelinde başlattığı saldırı, II. Dünya Savaşından bu yana Avrupa’daki en büyük konvansiyonel saldırıydı. Şüphesiz bu saldırı, uluslararası hukuka aykırı olarak, komşu bir ülkeye yönelik bir işgal girişimi olarak tüm dünyanın tepkisini çekmekte gecikmedi. İşgal bir anda eski Sovyetler Birliği tecrübesini hatırlatan bir korku havasına neden oldu.
Saldırıların yedinci gününde BM Genel Kurulunda yapılan oylamada, 141 ülke ezici bir çoğunlukla saldırıları kınadı. 5 ülke karşı oy kullanırken 34 ülke çekimser kalmıştı. Bu sonuç uluslararası alanda Rusya’nın yalnız bırakılması anlamını taşıyordu. Ardından ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri başta olmak üzere yaptırımlar birbiri ardına geldi. Bu ise bir anlamda orta ve uzun vadede Rusya’nın zayıflatılmasını amaçlıyordu.
Şüphesiz böyle bir savaşı önleyemeyen BM ve dünya devletleri savaşın kaybedenleri. Savaş nedeniyle enerji kaynaklarına sahip olmayan devletler de artan fiyat artışları nedeniyle kaybetti. Ukrayna’nın komşusu olan devletler de zararda. Ekonomik savaş açıkça Rusya yanında; AB, Çin ve Japonya dahil büyük ekonomileri de vuruyor.
Bunun yanında psikolojik savaş etkileri asgari düzeye indirilerek yapılacak bir tahlilde, krizin kaybeden ve kazananları şu şekilde bir sıralamaya tabi tutulabilir.
Krizin Kazananı:
ABD: Soğuk savaş sonrasında Sovyetler Birliğinin dağılması ile ABD tek dünya gücü olarak kalmıştı. Bu gücün verdiği kaygısızlık durumu ile ABD, Ortadoğu bölgesinde yaratılan sahte düşmanlara karşı kazanamayacağı bir savaşın içine girdi ve 7 trilyon dolardan fazla harcama yapmasına rağmen, bir ilerleme kaydedemeden ve kendi kamuoyunun kabul edebileceği düzeyin üstünde zayiat vererek Afganistan ve Irak gibi bölgelerden çekilmek zorunda kaldı. Çatışmalar esnasında yüzbinlerce çocuk, kadının bulunduğu sivil hayatını kaybetmişti. Girilen her yer yapılan bombardımanlarla harap oldu. ABD imajı da en düşük düzeylere ulaştı. Dahası kendi ülkesi içinde bile kırılmalar yaşadı. Aynı dönem ABD, Avrupa ilişkilerinde de ayrılık ve kırılmaların yaşandığı bir dönemdi.
ABD bütün bu olumsuzlukları yaşarken, Rusya bir askeri güç olarak yeniden ortaya çıktı. Çin ise ekonomik bakımdan ABD’nin gücünü tehdit eder duruma geldi. AB ile Rusya ve Çin ilişkilerinin geliştiği bu ortamda, Rusya’nın Ukrayna saldırısına kadar, ABD’nin içinde bulunduğu durumdan çıkması çok zor görünüyordu. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile ABD için adeta piyangodan çıkan bir can simidiydi. ABD’nin, bazı hususları kendi istediği gibi düzenlemek için Ukrayna’yı kaybetmesi gerekiyordu. Böylece önceden beri tertiplendiği Baltık, Karadeniz ve Akdeniz hattında Avrupa devletlerinin yardımı ile soğuk savaş döneminde olduğu gibi gönüllü ve kendi kontrolünde bir hat oluşturabilirdi.
Zaten daha 2021 aralık ayından itibaren ABD üst düzey yöneticilerinin neredeyse tamamı, Ukrayna’ya saldırması halinde Rusya’ya karşı askeri güç kullanılmayacağından ısrarla bahsetmesi de bu yüzdendi. Hatta Rus saldırısından saatler önce Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki, “Daha kaç defa söyleyeceğim bilmiyorum. Hiçbir durumda Biden Amerikan askerlerini Rusya ile savaşması için Ukrayna’ya göndermeyecek.” diyerek Rusya’ya emin olmaları için mesajlar veriyordu. Bu durum ise yıllar önce Irak lideri Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e girişine yeşil ışık yakma olayına çok benziyordu. Oysa Rus saldırısını önlemek için diplomatik olarak elini önceden belli etmemek dahi yeterliydi.
Bu saldırıdan sonra ise ABD’nin Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan Rusya korkusunu çok iyi değerlendirdiği de söylenebilir.
Bu saldırı ile ABD hiçbir askeri güç kullanma gereği hissetmeden esas olarak;
-Dünya’ya yeni dönemde uğraşacakları bir düşman gösterdi (Rusya).
-AB ülkelerinin savunma harcamalarını artırmasını sağladı.
-Avrupa ülkelerini yeniden kontrolü altına aldı.
-Silah satışlarını artırdı.
-Petrol satışını ve gelirini artırdı.
-Rusya ekonomisine darbe vurma imkanını buldu.
-Enerji hatlarını kontrol altına aldı.
-AB ülkelerinin Çin ve Rusya ile ilişkilerini kesti.
-Büyük ekonomileri bile zarara uğratma fırsatı elde etti.
-Rusya karşısında kamuoyu oluşturdu.
-Rusya’yı zayıflatarak sonraki safha için Çin üzerinde bir üstünlük elde etti.
-Kendi kamuoyunu toparladı.
Kaybedenler:
Ukrayna: Kendisine NATO ve AB üyeliği gibi sözler verilerek umutlandırılan, ancak verilen sözlerin tutulması bir yana, Rusya gibi bir devlet karşısında yapayalnız bırakılan Ukrayna, açıkça savaşın en fazla kaybedenlerinden birisiydi. 2014 yılından başlayarak, Kırım başta olmak üzere; Donetsk ve Luhansk bölgelerini kaybeden Ukrayna, bugünlerde ülkesinin tamamını kaybetme tehlikesini yaşıyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ana gerekçelerinden birisi olan, muhtemel NATO üyeliği ise Ukrayna’ya kaybettirmeye devam ediyor. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski çaresizlik içinde, ülkesi üzerinde uçuşa yasaklı bölge ilan etmeyi reddeden NATO’ya ateş püskürtüyor ve bundan sonra ölecek insanlar nedeniyle NATO’yu sorumlu tutuyor. Ona göre bu karar, Rusya için Ukrayna şehir ve kasabalarının bombalanması için yeşil ışık manasına geliyor. Zelenski’ye göre NATO’nun şimdiye kadar kendileri için yaptığı tek şey “50 ton dizel yakıt” göndermekten öteye geçemedi. Kendilerinin ortak Avrupa için döktükleri onca kanın hesabını, bu yakıtın karşılaması imkânsız. Zelenski, bütün bunlar karşısında NATO üyeliğinden soğuduğunu ve Kırım ve Donbas konusunda Rusya ile uzlaşabileceğini de belirtirken, NATO Ukrayna’yı gözden çıkardı ve yaptığı sadece savaşın Ukrayna’nın ötesine geçmesini önlemeye çalışmak. Ukrayna ise harap bir hale geldi.
Avrupa Birliği (AB): Bu kriz esnasında AB, her ne kadar büyük yaptırımlar uyguladığı konusunda algı yaratmaya çalışsa da çok kötü bir sınav verdi. Oysa Ukrayna aşama aşama Avrupa ile Rusya arasında bir sıçrama tahtası haline getirilen jeopolitik bir tuzağın içine çekilmişti.
AB ve ABD en kritik anda Ukrayna’yı yalnız bıraktı ve Rusya’nın karşısında hedef haline getirdiği bu ülkeyi terk etti. Ardından da dünyanın diğer taraflarından gelen göçmenleri çocuk ve kadın demeden denizlere atarken ve savaştan yanıp kavrulan Ukraynalılar ülkelerinden olurken, medyatik görüntüler eşliğinde Ukraynalılara sözde sahip çıkar göründü. Diğer taraftan aynı savaşın acılarını yaşayan Afrika kökenli insanları, hayvanları bile kabul ettiği ulaşım araçlarına almayarak, değerlerindeki yozlaşmayı bir kez daha tüm dünyaya gösterdi.
Yine dünya, saldırı öncesi Avrupa’nın ekonomik bakımdan iyi durumda olan devletlerinin Rusya’ya koşarak kendilerini ve fabrikalarını doğal gaz konusunda garantiye almaya çalıştıklarına da şahit oldu. Belki de bu ikircikli tavırlarını örtmek için Ukraynalı göçmelere iyi davranma gereğini hissettiler. Ukrayna’ya talep ettikleri uçakları vermezken, sadece Ruslar karşısında biraz daha dirensinler ve Rusları biraz daha zayıflatsınlar diye uçaklara karşı kullanılan Stinger ve tanklara karşı kullanılan Javelin füzelerini vermeleri de gözlerden kaçmadı. Avrupa Ukrayna’nın ölüm kalım verdiği bir dönemde dahi Ukraynalıların kanının akması pahasına durumdan istifade etmek istiyordu ve bu manzaralar Avrupa’nın düşünce tarzını bir kez daha unutulmayacak biçimde hafızalara kazıyordu.
AB devletlerinin bu saldırı sonrası ABD’ne bağımlılığı ve kontrolüne girmeleri ise ayrıca değerlendirilmesi gereken önemli bir konu.
Rusya: Bilinç ve bilinçaltı arasına sıkışıp kalan bireyi ve onu çevreleyen toplumu anlamanın yolu, ilk başta onların davranış ve anlamlandırma yetilerinin altında yatan sebepleri analiz etmeyi zorunlu kılar (Çakır ve Günday, 2017: 181).
Rusya Devlet Başkanı Putin 2007 yılındaki Münih Güvenlik Konferansı konuşmasında, artık ABD’nin dünyada tek süper güç olmadığından bahsetmişti. Putin’in bu konuşmasında sorunları açık bir şekilde dile getirmesi mantıklı görünüyordu ve daha adil bir dünya için bir umut olmuştu (Peskov, 2022). Ancak gelişmeler hiç de öyle olmadı.
Hatırlanacağı üzere her iki dünya savaşında da kazanan İngiltere ve Fransa, kazanmalarına rağmen güç kullanımında hata yaptıkları için dünya gücü olma konumlarını kaybetmişlerdi. Oysa akılcı bir strateji ile her iki dünya savaşına da sonradan dahil olan ABD, dünya gücü haline gelmişti. Putin Rusya’sı da bunun ardından, ABD’nin Ortadoğu’da gereksiz yere girdiği yıpratıcı savaştan ve Avrupa güçlerinin kendi aralarındaki bölünmelerinden yararlanarak, önce Gürcistan, ardından Kırım ve diğer bölgelerdeki kolay başarılarının etkisiyle giderek saldırganlaşan ve her istediğine güç yoluyla ulaşabileceğini düşünen bir yapıya dönüştü. Rusya’nın tarihteki diğer örnekleri gibi benzer bir güç zehirlenmesini uğramaktan kurtulamadığı görülüyordu. Oysa iradesini yerine getirme konumunda olma şeklinde tanımlanan (Weber, 2005) güç, her halde gerekli veya gereksiz olarak kullanıldığında güç olmaktan çıkıp, gücü kullanana da zarar veren bir hale dönüşebiliyordu. Bazıları iyi bilir ki, iyi düşünülmüş bir stratejide, “uzun dönemde gücü hissettirebilme becerisi” önemlidir (Alpar, 2015: 34).
Stratejik amaç, başarmak istediğimiz şeydir. Stratejik konsept ise kaynak ve öncelikleri belirler. Ukrayna saldırısında en azından başlangıçta bir şeyler eksik gibi gözüküyor. Savaştaki en büyük tehlike, beklenilmeyen durumlarda ortaya çıkar. Buna “Sürpriz Etki” diyebiliriz. İyi bir planlama ise bu etkiyi en aza indirebilme becerisindedir.
Bazen bekleneni yapmamak da sürpriz etki sağlayabilir. Dünyaca ünlü komutan ve strateji uzmanı Hannibal, Roma ordusuna karşı ön safa filleri koyarak saldırmıştı ancak Romalı General Scipio fillere karşı başlangıçta bir direniş oluşturmadı ve sıraları kendiliğinden açarak fillerin aradan geçişine izin vererek zafer kazandı (Marhiavelli, 2014: 194, Alpar, 2015: 115).
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Temmuz 2021’de yayımladığı makalede Ukrayna ile yaşanan krize ilişkin ipuçlarını vermişti. Bu anlamda söylem, bireyin iç dünyasını yansıtan sosyal bir eylem olarak anlam inşa etme yanında, kanıtlayıcı olma konumuna da sahip (Arkonaç, 2014: 40-44). Putin’in tarihteki Aziz Oleg’in sözlerinden ilham alarak söylediği “Biz tek milletiz. Kiev bütün Rus şehirlerinin anasıdır” sözü ise günümüzde saldırılar karşısında çıkış arayan Ukrayna başkentinin geleceğinin belirlendiği bir söylemin içinde yer alıyor (Putin, Soci: 2014).
Rusya Ukrayna toprakları konusunda hedefine ulaşsa ve uygulanan yaptırımlar da tam olarak etkili olmasa bile, bu saldırı, soğuk savaş sonrası Rusya ve Ruslar hakkında oluşan kısmı iyi imajı yerle bir etmekle kalmadı aynı zamanda güvensizlik sorununu da en zirveye taşıdı. Kaldı ki Ukrayna’ya Batılı ülkeler tarafından sağlanan hava savunma ve tanksavar silahların direnişte nasıl bir etki sağlayacağı da henüz tam olarak görülmedi. Unutulmamalıdır ki, zayıflar kendilerini değiştiremeyebilirler ancak biraz gayretle güçlülerin hayatlarını çekilmez hale getirebilecek kapasitelere sahip olabilirler (Brezezinski, 2005: 65). Savaş uzadıkça da her iki tarafın zayiatı artacak.
Ruslar, şimdilik dağılmış olan Avrupa ve ABD bloğunu yeniden bir araya getirmiş gibi gözüküyor. Rusların kendisi gibi “Slav” olan bir ülke halkına yaşattıkları ise yıllarca hafızalardan silinmeyecek kırılmalar yarattı. Bu gidişatta her şey olabilir. Dünya yeniden şekilleniyor ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kazananın kaybedebileceği, kaybetti gibi görünenin de ayakta kalabileceği bir düzlemi ve güç değişimlerini yaşıyoruz. Sürprizlere hazır olmak gerekir. Ne barışa ne de savaşa uzakta gibiyiz. Kısaca her şey yeniden başladı.
Kaynakça
Alpar, Güray. (2015): Uluslararası İlişkilerde Strateji ve Savaş Kültürünün Gelişimi, Palet Yayınları: Konya.
Arkonaç, S.A. (2014). Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı: 5, Nisan 2014, s. 38-56.
Brzezinski, Zbigniev. (2005). Tercih, İnkılap Yayınları: Ankara.
Çakır Fahriye, Günday Rıfat. (2017). Vladimir PUTIN’in Valdai Konuşmasının Politik Söylem-Psikoloji Bağlamında İrdelenmesi, Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 7(2), 175-184, Temmuz 2017.
Marhiavelli, Niccolo. (2014). Savaş Sanatı, Çev. Alev Tolga, Say Yayınları: İstanbul.
Putin, Valdimir. (2014). Soci Konuşması ve Temmuz 2021 tarihli makalesi.
Weber, Max. (2005). Economia y Sociedad, Fondo de Cultura Economica: Meksika.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya