Rusya’nın Ukrayna’yı İşgali ve Medeniyetler Çatışması Teorisi
Bu yazı 11/04/2022 tarihinde yayınlanmıştır.
*Prof. Dr. Tevfik ERDEM /SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sadece “Tarihin Sonu” teorisini yeniden tartışmaya açmakla kalmadı esas olarak “Medeniyetler Çatışması” teorisini de tarihin çöp sepetine gönderdi. Samuel Huntington (1927-2008), yaşasaydı bu savaşı bir medeniyet içi çatışma mı yoksa yeni bir teoriyle mi açıklardı bilinmez ancak her halükarda bu işgal ve sonu belirsiz savaş sonrasında teorinin gözden geçirilmesi kaçınılmaz. Çünkü Huntington bu teoride 1992 yılında Ukrayna ve Rusya arasında meydana gelen çatışmalarla ilgili de değerlendirmelerde bulundu.
Harvard Üniversitesinin meşhur siyaset bilimcisi Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması mı? adlı meşhur çalışmasında[1] bir yandan insanlık tarihinin gelişim/çatışma seyrini anlatırken diğer yandan da bu çatışmanın orta vadede alacağı şekil üzerinde durdu.
Öncelikle teorinin önemli iddialarını tekrar hatırladıktan sonra gerçeklerle örtüşmeyen orta vadedeki öngörüleri (Karl Raimund Popperci dille kehanetleri!) analiz etmekte yarar var. Huntington dünya üzerindeki çatışmaları ele alarak işe başlar. Westphalia Barışı'yla birlikte oluşan modern milletlerarası sistemde ilk mücadelenin prenslerle imparatorlar, mutlakiyetçi monarklarla meşrutiyetçi monarklar arasında gerçekleştiğini, Fransız İhtilâli ile birlikte ise, mücadelenin krallar ya da prensler etrafında değil milletler arasında cereyan ettiğini belirtir. I. Birinci Dünya Savaşı sonrası ise, mücadeleler ideolojiler (komünizm, faşizm-nazizm ve liberal demokrasi) arasında gerçekleşmiştir. Uluslararası sistem ile ilgili değerlendirmelerini sanayileşme ve merkezi güç temerküzünü gerçekleştiren Batıyı merkez alarak yapan Huntington, bu zamana kadar anlattığı çatışmaların Batı medeniyetinin iç sınırları içinde geçtiğini belirtir. SSCB’yi de bu sınırlar içine dahil ederek (nihayetinde insanlığın başına bela olan komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerin batı kaynaklı olduğunu da dolaylı olarak teslim ederek!) Soğuk Savaş dönemini de bir iç savaş örneği olarak ele alır ve okur. Türkçe’de “gelen gideni aratırmış” diye bir söz vardır. Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan tehditler Batı medeniyeti için sanki eski güzel günleri (!) aratacakmış gibi bir his ortaya çıkar metin okununca.
Huntington’a göre dünya, mücadelenin kaynağının ideolojik ve ekonomik olmayacağı yeni döneme girmektedir. Milli devletler güçlü aktörler olarak varlıklarını deva ettirecekler fakat küresel düzlemde asıl mücadele, farklı medeniyetlerin aralarındaki fay kırıklıklarında (yani medeniyetleri birbirinden ayıran çatışmaların başlayacağı alanlarda) meydana gelecektir dolayısıyla yeni çatışma biçimi, medeniyetler arasında meydana gelen çatışmalarla olacaktır. Bu durumda eğer bir Üçüncü Dünya Savaşı gerçekleşecekse bu savaş medeniyetler arasında gerçekleşecektir. Ancak hemen karamsarlığa gerek yok çünkü zaten yeni tehdit bellidir.
Tüm medeniyetlerin birbirine girdiği bir çorbadan söz etmez Huntington. Nihayetinde SSCB’nin yani kızıl tehdidin ortadan kalktığı bir dünyada yeni tehdit arayışı için objektifin yöneltildiği iki medeniyet vardır: İslam-Konfüçyüs ortaklığı üzerine kurulu medeniyetler. Diğer medeniyetler Batı, Japon, Hint, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika medeniyetleridir ancak bu medeniyetlerin fay kırıklıkları çok dikkat çekmez çünkü esas mücadele alanı bunlar arasında değildir.
Çatışmaların neden medeniyetler arasında cereyan edeceğini de altı sebeple açıklar:
İlk olarak medeniyetler birbirlerinden tarih, dil, kültür, gelenek ve en mühimi de din yoluyla asırlardır devam eden farklılaşmaya sahiptirler. Örneğin İslam ve Batı medeniyetleri 1300 yıldır çatışmaktadırlar.
İkincisi, küresel iletişim ve ulaşım teknolojilerinin dünyayı gittikçe daha küçük bir yer (küresel köy) haline getirmesi farklı medeniyetlerin etkileşimini gittikçe artırır. Bu etkileşim, benzerlik kadar kendine özgü farklılıkların da güçlenmesine dolayısıyla medeniyet şuurunun artmasına neden olur.
Üçüncüsü, küreselleşme yerel mahallî kimlikleri kökünden koparıp, milli devleti zayıflatırken ortaya çıkan boşluk din tarafından doldurulur. Huntington boşluğun neden din tarafından doldurulduğuna dair geçerli bir açıklama yapmadan, dinin, daha çok orta sınıf beyaz yakalı insanları içine alarak "fundamentalist" hareketler şeklinde ortaya çıktığının altını çizer. Oysa orta sınıf beyaz yakalı insanlar radikal hareketlerden çok daha fazla sistemi daha demokratik yollardan değiştirmeye meyyal ama esas olarak da sistemle bütünleşme ve uyuşmaya çalışan aktör topluluğudur. Sosyolojik olarak orta sınıflar denge ve düzenin sağlayıcısı olan toplumsal kesimdir.
Dördüncüsü, medeniyet şuurunun gelişmesinin arkasında Batılı olmayan ülkelerde elitlerin yerlileşmesi etkilidir. Daha önceki elitler gibi Batılı kurumlarda eğitim almayan yeni elitler Batı dışı kendi medeniyetlerinde ecdad olgusuna (milliyet, etno-dini kimlik olgusuna) yönelişin artmasında etkili olmuşlardır.
Beşincisi, siyasî ve ekonomik değişmeye rağmen kültürde dolayısıyla bağlı bulunulan medeniyette bir değişme olmamıştır. Azeri Azeri Ermeni ise Ermeni olarak kalır. Çifte vatandaşlık mümkündür ancak yarı Katolik ve yarı Müslüman olmak mümkün değildir. Bu da kültürel kimliğin yani ait olunan medeniyet dünyasına bağlılığın parçalanamayacağı anlamına gelir.
Son olarak, 1990’larda sürekli dillendirilen ekonominin küreselleşmesi değil bölgeselleşmesi daha gerçekçidir. Ekonomik bölgeciliğin artması da medeniyet şuurunu takviye edecektir.
Tüm bu sayılanların gelecekte ortaya çıkacak çatışmaların neden başka bir alanda (ideolojik, ekonomik vb.) değil de medeniyetler arasında cereyan edeceğini gösterir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi çatışma sekiz medeniyetin kendi aralarında değil daha çok Batı ile İslam-Konfüçyüs ortaklığı arasında cereyan edecektir. Yani Batı medeniyetinin düşmanı İslam dünyası ve Çin olacaktır. Bu teori ile ABD’nin otoriter rejimleri sonlandırma ve halkları özgürleştirme söylemi ile terör örgütleriyle mücadele etme adına Ortadoğu’yu kasıp kavuran ve halkları terörize eden süreci için kuramsal bir meşruiyet de böylece sunulmuş olacaktır. Ama zaten Huntigton’a göre “İslam kanlı sınırlara sahiptir”, İslam’ın olduğu her yerde bir çatışma ortamının varlığı iddiası Türkiyeli İslam karşıtları için de bir kozdur, İslam’a yüklenmenin kozu. Artık Müslümanlar eli kanlı terörist, İslam’ın kendisi saldırgan bir din olarak sunulur.
Medeniyetlerin Çatışması teorisi Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, aynı medeniyet dairesi içinde yer alanların ideolojik farklılıklarını bir kenara iterek ittifak yapmalarıyla mümkündür ki Huntington bunun örneklerinden birini, Çin ve Tayvan’ın yakınlaşması olarak gösterir.
Bugün Çin ve Tayvan arasında neredeyse savaşa doğru giden gerilimli ilişki medeniyetler çatışması teorisini yanlışlayan bir gelişmedir. Elbette ki tarih bir teorisyenin belirttiği istikamette ilerlemek zorunda değil. Huntington’un yanlışlanmasına neden olan, aslında ABD’nin Çin’i çevreleme politikası olabilir mi? Çünkü Çin ve Tayvan arasındaki gerilim ABD’nin Tayvan’a silah satışı ile gündeme gelmekte[2]. Ayrıca aynı medeniyet içinde yer alan Tayvan ve Çin arasındaki mücadele her an sıcak bir çatışmayı doğuracakmış gibi görünmektedir. Bunda belirtildiği gibi ABD’nin Tayvan’a yönelik silah satışı olduğu gibi Çin’in Tayvan üzerindeki egemenlik talebinin olduğunu da göz ardı etmemek gerekir[3].
Huntington, ülkeler ve gruplar için İdeolojik ittifak kurma imkanı azaldıkça, Soğuk Savaş dönemindeki ideolojinin yerini artık ortak din ve medeniyet kimliğinin aldığını belirtir.
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki savaşta (1992), Rus askerlerin Ermenistan’ın yanında savaşmasının karşılığı olarak Türklerin Azerbaycan’ın yanında olduklarını belirten açıklamalar yaptıklarını belirtir. Ancak o zamanki Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin sadece “sert açıklamalar” yaptıklarını hatırlamak gerekir. 1992’de Azerilerin kaybettikleri bu savaşta ve daha sonra rövanşının yapıldığı savaşta (2020) aynı medeniyet dairesinde yer alan İran, Azerbaycan’ın yanında yer almamıştır. Aynı medeniyet dairesindeki ülkenin yanında yer almadığı gibi Ermeni işgali altındaki Dağlık Karabağ’ın Ermenilerin elinden alınması sonrasında sınırda askeri tatbikat başlatan İran, “komşu ülkelerin sınırlarındaki herhangi bir jeopolitik değişikliğin İran İslam Cumhuriyetinin kırmızı çizgisi” olduğuna dair bir açıklama yapmıştır[4].
Huntington’a göre, Batı ve İslâm medeniyeti arasındaki mücadele 1300 senedir devam etmektedir. İki medeniyet arasındaki çatışma İslam ülkelerindeki artan nüfusun Avrupa’ya yoğun göçüyle birlikte demografik bir sorun halini almıştır. İtalya, Fransa ve Almanya'da Arap ve Türk göçmenlere yönelik ırkçı saldırganlığı da bu eksende yorumlar.
Huntington, medeniyetler çatışmasının İslam ve Batı ekseninde gelişeceğinin bir başka örneğini Sudan'da Papa II. John Paul'ün 1993 Şubatı'nda (Sudan'ın başkenti) Hartum'da, Sudan'ın İslamcı hükümetinin Hristiyan azınlığa karşı yürüttüğü eylemlere hücum eden konuşmasını gösterir.
Yine Tito sonrası Yugoslavya’da Bosnalı Müslümanlar ve Sırplar arasındaki çatışma ayrıca Huntington’un yazısından çok sonra gerçekleşen Sırplar ve Arnavutlar arasındaki Kosova Savaşı (1998-1999), (Huntington bunu kapıya dayanan şiddet olarak izah etmiştir) Batı ve İslam medeniyeti arasındaki çatışma örnekleridir.
Görülen o ki, Huntington 1300 yıldır devam edegelen Batı ve İslam medeniyetleri arasındaki çatışmanın gün yüzüne çıkacağını öngörmektedir. Onun temel tezi, Batı ve diğer farklı medeniyetlere mensup gruplar arasındaki mücadelelerin, aynı medeniyete mensup gruplar arasındaki (örneğin Rusya ve Ukrayna) mücadelelerden daha sık, daha kuvvetli ve daha şiddetli olacağıdır. Farklı medeniyetlere mensup gruplar arasındaki şiddetli mücadeleler küresel savaşlara yol açabilecek en muhtemel ve en tehlikeli tahrik kaynağıdır. Örneğin Azeriler ve Ermeniler arasındaki savaş ya da Balkanlarda, Sırplar ile Arnavutlar ya da Boşnaklar arasındaki savaş. Ancak İkinci Azerbaycan ve Ermenistan savaşı sonrasında yenilgiyi kabul eden Ermenistan şartsız anlaşmaya kararı verdi. Üstelik savaşta yenilen ve anlaşmaya açık davranan Ermenistan Başbakanı Paşinyan tekrarlanan seçimleri kazandı (Türkiye faktörünü bağımsız bir değişken olarak bir kenarda tutarak söylüyorum). Ne var ki yeni bir dünya savaşını çıkaracak olan çatışma aynı medeniyet (Slav-Ortodox) dairesi içindeki iki ülke arasında cereyan etti: Ukrayna ve Rusya.
Huntington aynı medeniyet dairesi içindeki ülkelerin çatışmayacağını iddia etmiyor aynı medeniyete dahil olma durumunun çatışma çıkma ihtimalini azaltacağını söylüyor ve bu tür bir çatışmanın baskın olmayacağını (yani Üçüncü Dünya Savaşı çıkarmayacağını) ima ediyor. Misal, 1991 ve 1992'de, Rusya ve Ukrayna arasında, başta Kırım olmak üzere, toprak, Karadeniz filosu, nükleer silâhlar vb. sebeplerle ortaya çıkan çatışma ihtimali birçok insanı dehşete düşürmüştür. Ancak Huntington, onların Slav olduğunu ve öncelikle asırlardan beri birbirleriyle yakın münasebetlerde bulunmuş iki halk olduğunu vurgular. Meselelerin müzakere yoluyla çözüldüğünü belirtip, devamla: “Eski Sovyetler Birliği'nin başka yerlerindeki Müslüman ve Hristiyanlar arasında ciddî savaşlar olurken, Baltık devletlerindeki Batılı ve Ortodoks Hristiyanlar arasında çokça gerginlik ve biraz çatışma, Ruslar ve Ukraynalılar arasında (ise) hakikatte (herhangi bir) şiddet meydana gelmemiştir” demiştir. Oysa bugün Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş adeta bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatacak diye bir endişe yaygın biçimde uluslararası kamuoyunda paylaşılmıştır. Bugün bu endişenin paylaşılmamasının nedeni, Batı medeniyetinin bu savaşa dışardan sağladığı destekle Rusya’nın adeta hezimete uğratılması, askeri ve ekonomik kapasitesinin baskı altına alınmış olmasıdır. Batı medeniyeti karşısında kıstırılan Slav-Ortodoks medeniyetinin sözcüsü Rusya, Çin gibi diğer medeniyetlerin de sindirilmesi ile küresel bir yalıtılmışlığı yaşamaktadır. Ringe büyük ümitlerle çıkan eski dünya şampiyonunun, mahalle delikanlısı bir boksör karşısında aldığı darbeler sonrası kroke vaziyette ne yapacağını bilemeyen bir boksör gibi son round zilinin çalmasını bekleyen bir Rusya var gibidir sahnede. Tabii aynı medeniyet dairesi içinde yer alan iki ülke arasındaki gerilimin bu noktaya yani bir savaş aşamasına gelmesinin sebepleri üzerinde de ayrıca durmak gerekir. Çünkü aynı ırka ve sosyo-kültürel zemine ve nerdeyse uzun bir dönem kader birliğine sahip olan iki ülkenin Soğuk Savaş sonrası yeni bir çatışma alanı oluşturmasının arkasında Ukrayna’yı böyle bir savaş için cesaretlendirerek teoriyi boşa çıkaranları da görmek gerekir ancak Huntigton bunları göremedi, ömrü vefa etmedi.
Çifte standartlılık, Huntington tarafından medeniyetlerin çatıştığı bir dönemde Batı dünyasının kaçınılmaz olarak takip etmesi gereken bir yol olarak sunulur ancak açıktır ki Batı dünyası sadece medeniyetlerin çatıştığı bir dönemde değil tüm zamanlarda hep çifte standartlılığı uygulamıştır. Batı (ABD), Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanları için insan hakları sloganı atarken Ortadoğu’da yüzbinlerce masum Müslümanın ölümüne sebep olmuş, sayısı bilinmeyen birçoklarının da Guantanamo gibi ismi bilinen ama daha birçok ismi ve yeri bilinmeyen işkence merkezlerinde hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.
“Müslümanlar, Irak'a karşı yürütülen Batılı eylemleri, Batı'nın Sırplara karşı Boşnakları himaye etme ve BM kararlarını ihlâl eden İsrail'e müeyyide uygulama hususlarındaki başarısızlığı ile karşılaştırdılar. İddialarına göre, Batı çifte standart kullanıyordu. Mamafih, çatışan medeniyetlerin dünyası kaçınılmaz olarak bir çifte standartlar dünyasıdır: İnsanlar, kendi akraba ülkelerine bir standart, diğerlerine başka bir standart uygularlar” der Huntington. Belki de gelecek insanlık dönemi, çifte standartlılığın sadece Batılı ülkelerin ve dostlarının lehine işlemediği bir dönem olacaktır. En azından mülteci çocukların saç ve göz renklerine göre muamele görmedikleri bir dünya olacaktır.
[1] Huntington, Samuel P. (1993), Medeniyetler Çatışması mı?, (çev. M. Çalık, Türkiye Günlüğü Dergisi, s.23, ss.33-45
[2]https://www.trthaber.com/haber/dunya/cin-abdyi-tayvana-silah-satmaya-son-vermeye-cagirdi-663676.html
[3] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54644259
[4]https://www.indyturk.com/node/419956/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/i%CC%87ran-azerbaycan-aras%C4%B1nda-askeri-tatbikat-gerginli%C4%9Fi
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya