Savaşın Yeni Cephesi Polonya
Bu yazı 08/08/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
*Alper TAN/SDE BAŞKAN YARDIMCISI
Neden bu başlığı koyduğumuzu ifade etmeden önce Polonya’nın tarihine kısaca bir göz atmakta fayda var. 1569’da kurulan ve Polonya-Litvanya Birliği adını taşıyan bir zamanların Avrupasının güçlü devleti, 1795’te Prusya, Avusturya İmparatorluğu ve Rusya arasında üçe bölünerek ortadan kaldırıldı. 1795-1918 yılları işgal altındaki Polonya’nın devletsiz yıllarıydı. Avrupa devletleri arasında bir tek Osmanlı Devleti Lehistan’ın ortadan kaldırılmasını kabul etmedi.
Polonya-Litvanya Birliği’nin en geniş sınırları
1815 tarihli Viyana Kongresi’nde Polonya toprakları işgalciler arasında yeniden dağıtıma tabi tutuldu. Toprakların % 80’i Rusya’nın, % 10’u Avusturya ve % 8’i Prusya’nın elinde kaldı. 1871’e gelindiğinde Prusya’nın yerini Alman İmparatorluğu aldı.
1815-1848 yılları arasında ortaya çıkan her bağımsızlık isyanı Ruslar tarafından kanlı şekilde bastırıldı. Polonyalı vatanseverler Osmanlı topraklarına sığındılar. 1914’te başlayan 1.Dünya Savaşının neticesinde Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya’nın dağılması Polonya’nın tekrar doğmasına giden yolu açtı.
1919 yılında Versailles Barış Antlaşması’nda tanınan sınırlar içinde Polonya Devleti tekrar kuruldu. Rusya’da gerçekleşen 1917 Sosyalist Devrimi'yle iktidarı ele geçiren Bolşevikler Polonya'nın bağımsızlığını kabul etti ve Lenin Polonya'nın bağımsızlığını onayladı.
Anlaşma, halkının çoğunluğu Beyaz Rus ve Ukraynalı olması dolayısıyla Doğu Polonya topraklarını Rusya'ya bırakıyordu. Halbuki bu topraklar, 1772 Polonya’sının toprakları idi. Polonya Rusya'da çıkan iç savaştan istifade edip toprak kazanabilmek için fırsatı değerlendirmek istedi. Bağımsızlığını Sovyet hükûmeti sayesinde kazanmış olmasına rağmen Polonya, Ukrayna ve Belarus topraklarına saldırdı. Böylece 1919-1921 arasında SSCB-Polonya Savaşı oldu. Batılı devletlerce desteklenen Polonya, Kızıl Ordu'yu yendi ve 1921'de Riga Antlaşması'yla doğu sınırını da çizdi. Ne var ki Riga Anlaşması İkinci Dünya Savaşı’nda SSCB’nin Polonya’yı işgal etmesine gerekçe olacaktı.
Polonya, Sovyetler’le Almanya arasındaki anlaşmazlıkların dışında kalacağını umuyordu. Fransa, Romanya ve İngiltere ile savunma antlaşmaları yaparak muhtemel bir savaştan uzak kalmaya çalıştı. Almanya ile de saldırmazlık paktı imzaladı. İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Almanya ile SSCB de 23 Ağustos 1939'da kendi aralarında bir saldırmazlık paktı imzalamışlardı. Fakat Alman Ordusu savaş ilan etmeden 1 Eylül 1939'da Polonya'yı istila etti. Hitler’in 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırısı II. Dünya Savaşı’nı başlattı. Sovyetler de Polonya’nın doğusundan girdi.
Polonya toprakları ikiye bölünerek Almanya ve SSCB'ye bağlandı. Bunun üzerine Paris'te bir Polonya sürgün hükûmeti kuruldu. Polonyalılar Fransızlarla beraber Almanlara karşı savaştılar. Sürgün hükûmeti daha sonra Londra'ya taşındı. Alman işgali altındaki Polonya'da çok sayıda Yahudi'nin yaşadığı gettolar kapatıldı. Polonya'da 1941'den itibaren büyük bir Yahudi soykırımı yaşanmaya başlandı. Toplama kamplarında 3 milyon Yahudi öldürüldü.
Alman orduları Polonya üzerinden SSCB'ye saldırıya geçti. Bunun üzerine SSCB, Polonya sürgün hükûmetini tanıdı ve Polonyalı savaş esirlerinden bir ordu kurulmasını onayladı. Polonya'nın işgaliyle başlayan ülke çapındaki direniş hareketi İkinci Dünya Savaşı sürecinde giderek gelişti. 1944 sonbaharında Varşova ayaklanması başladı. 2 ay süren çarpışmalar hezimete dönüşerek Varşova şehrinin %90’ının Naziler tarafından tamamen yok edilmesi ve halkın toplama kamplarına sürülmesiyle sonuçlandı.
Ayaklanma bastırıldıktan sonra Ocak 1945'te Kızıl Ordu Varşova'ya girdi. Mart 1945'te de Polonya topraklarındaki Alman işgali sona erdirildi.
Sovyetlerle de doğu sınırları konusunda anlaşmaya varıldı. Böylece Polonya bağımsız bir devlet olarak yeniden Avrupa haritasında yerini aldı ama topraklarının yüzölçümü 1939 öncesine göre küçülmüştü. Eski topraklarını Almanya'dan geri almasına karşılık, daha fazlasını Sovyetlere bırakmak zorunda kalmıştı.
1939’da 35 milyon olan Polonya’nın nüfusu, 1939-1946 yılları arasında ölümler ve göçler sebebiyle 26 milyona düşmüştü. II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Polonya Ulusal Birlik Hükûmeti, ABD ve İngiltere tarafından tanındı. Ancak, hepsi de savaş sırasında bağımsızlık mücadelesi vermiş olan çeşitli partiler arasında anlaşmazlık başladı. Sonunda komünist bir siyasetçi olan Boleslaw Bierut cumhurbaşkanı oldu ve Polonya’nın imtihanı hiç bitmedi. 1947’de SSCB’ne bağlı Polonya Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Ülke, Soğuk Savaş boyunca komünist rejimle idare edildi.
Polonya, Doğu Avrupa ülkeleri arasında komünist düzenin yıkıldığı ilk ülke oldu. 25 Kasım 1991'de bağımsızlığını ilan eden Polonya Parlamentosu, Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını onayladı. Ülkedeki Sovyet askerleri çekildi. Polonya, 1994’te Avrupa Birliği’ne aday, 1999’da NATO üyesi ve 1 Mayıs 2004’te Avrupa Birliği üyesi oldu. 2014 Ukrayna-Rusya krizinde Polonya, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımadı.
Polonya’nın toplum yapısına gelince...
Polonya, Avrupa’nın halkı en dindar ülkesidir. Katolik olduğunu söyleyenler %90'a, düzenli olarak kiliseye gittiğini beyan edenler %80'e ulaşmaktadır. Polonya Parlamentosu’nun başkanlık kürsüsünün arkasında Hıristiyanlığın en önemli sembolü olan Haç, Anayasa’da ise ilgili her bölümde Katolikliğe atıflar vardır. Bu anlamda, Katolikliğin, devletin resmî dini olarak kabul edildiği söylenebilir. Polonya-Litvanya birliği döneminde de ülkeye müdahaleler hep mezhepler üzerinden oldu. Rusya ve Prusya katolik olmayanları destekleyip himaye ederken Avusturya ve Fransa Katoliklerin yanında yer aldı.
Kilise; devlet, siyaset ve toplum hayatında ciddi bir nüfuza sahiptir. Bazı katolik papaz ve din grupları, siyasete açıkça girmekte ve bugünkü koalisyon iktidarının bazı partilerini desteklemektedir. Bugün Polonya'da hiçbir kişi ya da resmî veya özel kurumun, Katolikliği açıkça reddetmesi ya da eleştirmesi düşünülemez. Kilise ile açıkça ters düşen bir partinin siyasi yaşamda yer sahibi olması neredeyse imkânsızdır. Papa II. Jean Paul'e incitici eleştiriler yönelten bir gazeteci, mahkeme tarafından suçlu bulunmuştur. Resmî kurumların devlet ile kilise ilişkisini, 1989 yılı yasaları düzenlemekte ve Roma Katolik Kilisesi'nin radyo-televizyon programları yapmasına, ayrıca okul, hastane ve tarihi değeri olan binaları işletmesine izin vermektedir.
1978 yılında Polonyalı bir kardinal olan Karol Wojtyła, II. Jean Paul adı ile 'Papa' seçilmiş ve 2 Nisan 2005’te ölünceye kadar bu görevi ifa etmiştir. II. Jean Paul, tarihte en çok konuşan, en kalabalık insan gruplarına seslenen Papa olarak da anılır. Papa, 2000 yılında Roma'da yapılan 'Jübile' (Papa'nın Genel Af Yılı) etkinliklerinde 8 milyon kişiye seslenme imkânı buldu. 27 Nisan 2014'te ise halefi I. Franciscus tarafından Roma'da büyük bir ayinle Katolik Kilisesi Azizi olarak ilan edilmiştir.
Polonya’da 5.000’den fazla Müslüman Tatar da yaşamaktadır. 1989 yılından itibaren, başka Müslüman göçmenler de ülkeye yerleşmiş, ülkede yaşayan Müslümanların sayısı daha da çoğalmıştır.
Rusya’nın Ukrayna’ya 2022 yılının şubat ayında başlattığı savaştan sonra 14 milyon civarında Ukrayna Vatandaşı komşu Polonya topraklarına sığınmıştır. Bu durum Polonya için çok ciddi bir handikap oluşturmaktadır.
Rusya-Ukrayna Savaşı Polonya’nın silahlanma projelerini de hızlandırdı. Ukrayna Savaşı başladığından beri Polonya yoğun şekilde silahlanıyor. Bu durum, Soğuk Savaş’ta Sovyetlerin Avrupa’ya muhtemel bir saldırısına karşı Batı Almanya’nın üstlendiği tampon rolünü hatırlatıyor.
Polonya, Avrupa ülkelerinin, Rusya ile ilişkilerin tamamen koparılmasını ve Moskova’ya boyun eğdirilmesini istiyor. Varşova, Rusya’nın zaferi sayılabilecek herhangi bir durumun Avrupa’nın güvenliğine zarar vereceğini ileri sürüyor. Onun için Rusya’ya karşı AB yaptırımlarının ağırlaştırılmasında ısrar ediyor.
Rusya korkusuyla, Ukrayna Savaşı başlayıncaya kadar bütçesinin %2’sini savunmaya harcayan Polonya bu savaştan sonra savunma harcamalarını %3 seviyelerine çıkarmak zorunda kaldı.
Patriot hava savunma sistemi, Türk Bayraktar TB2 SİHA’ları ve 32 adet Amerikan F-35 bombardıman uçağının satın alınması da dahil bir dizi büyük proje hayata geçiriliyor.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle birlikte Polonya bir cephe devleti olmuştu ama Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri bu görüşü paylaşmıyorlardı. Son gelişmeler ışığında bu görüş hızla değişmeye başladı. 1970’lerden sonraki Batı Almanya gibi Polonya'nın bir cephe devleti olduğunu düşünenlerin sayısı artıyor.
Kanlı savaşları sürekli olarak ekonomik kazanca çevirmeye çalışan Amerika Birleşik Devletleri, Rus tehdidini ileri sürerek (kullanarak) Polonya’ya yoğun bir şekilde silah satıyor. Ukrayna’ya silah teslimatlarının çoğu Polonya üzerinden yapılarak bu ülke Moskova’nın hedefine oturtuluyor.
Varşova ayrıca doğu sınırına 100 bin kadar ABD askerinin konuşlandırılmasını bekliyor. Başbakan Yardımcısı Jaroslaw Kaczynski, Rus tehdidine karşı Polonya’da ABD’nin nükleer bombalarının depolanmasını bile dile getirdi.
Amerikalı üst düzey görevliler Polonya ile sürekli temas halindeler. Başkan Joe Biden, Ukrayna savaşıyla ilgili en önemli konuşmasını Varşova Kraliyet Kalesi'nde yapmıştı.
Putin’in Wagner üzerinden kurguladığı oyun neticesinde Rus güçleri Polonya’nın diğer komşusu Belarus‘a yerleştirildi. Bu hadiseden kısa süre önce ise Moskova, taktik nükleer silahların bir kısmını Belarus’a sevk ettiğini açıklamıştı.
Görünen o ki Polonya nükleer silahlar da dahil olmak üzere ülke olarak Rusya’nın namlusunun ucunda hedefe konulmuş durumda. Peki Polonya’nın üyesi olduğu NATO ve müttefikleri olan Avrupa ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletleri bu ülkeyi Rus saldırılarından koruyabilirler mi? Polonya kendisini cesaretlendiren ülkelere güvenerek Rusya ile savaşa tutuşursa neticesi ne olabilir?
Şunu açıkça ifade etmeliyiz ki ABD’ye güvenerek yola çıkan devletlerin hiçbirisi umduğunu bulamamıştır. Bunun son örneği Ukrayna‘nın içine düştüğü durumdur. ABD’nin Akdeniz politikaları iflas etmiştir. Washington, Akdeniz’deki tüm iddialarından vaz geçmiştir. Afganistan’dan kaçarcasına çekilmiş, Irak’ta kurduğu sistemi ise sürekli suçladığı İran’ın insafına terk etmiştir. ABD’ye bel bağlayarak vekâlet savaşı yürüten Libya’daki aktörler büyük bir hezimet yaşamışlardır. Amerikan askerlerinin de görev yapmakta olduğu Batı Afrika’daki Fransa yanlısı yönetimler halk destekli askeri gruplar tarafından tek tek devrilmektedir.
2008 yılındaki Rus işgali sırasında Gürcistan, kuzey topraklarını kaybederken ABD aciz bir şekilde eli kolu bağlı beklemiştir. ABD, Azerbaycan’ın Karabağ operasyonları sırasında Ermenistan‘ı koruyamamış ve uzaktan seyretmiştir. Hem 2014’teki Kırım işgalinde hem de 2022 Şubat ayında Rus işgali sırasında Ukrayna’yı koruyamamış sadece Kiev yönetimine yüksek fiyattan bol miktarda silah satarak savaşı ticarete dönüştürmüştür.
Eski bir süper güç olarak ABD artık aciz bir devlettir ve ona güvenerek yola çıkanlar yolda kalmaktan kurtulamayabilirler.
ABD’ye güvenerek Çin’e meydan okuyan Tayvan yönetimi ve yine ABD ve Avrupa ülkelerine güvenerek Türkiye’ye meydan okuyan Yunanistan hükumetlerinin bu gerçeği görmelerinde fayda vardır.
Umarız ki bu saydığımız ülkelerde yeni cepheler açılıp yeni savaşlar başlamasın. Muhtemel savaşların olması halinde ise saldırıya maruz kalan devletlerin en büyük güvencelerinin kendi halkları ve kendi milli güçleri olacağını bilmeleri gerekir.
Hızla meydana gelen gelişmeler gösteriyor ki Ukrayna’dan sonra savaşın yeni cephesi Polonya toprakları olacak. Böylece sıcak savaşın kavurucu ateşi Avrupa’nın kalbini yakmaya başlayacaktır. Böyle bir gelişme NATO başta olmak üzere ABD ve Avrupa devletleri bakımından yeni sınamaları gündeme getirecektir. Ve böyle bir savaş muhtemelen NATO’nun sonunu getirecek, Avrupa’nın Atlantik ötesi ile olan ittifakını da ağır bir şekilde bozacaktır. Çünkü NATO, Polonya’yı koruyamayacak ABD ve Avrupa ülkeleri NATO müttefiki olan Polonya için ellerini ateşe sokmayacaklardır.
Böyle bir gelişme İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası düzenin tamamen iflas ettiğinin herkes tarafından anlaşılması manasına gelecektir. Bu da çok kutuplu dünyaya geçiş ve yeni küresel sistem arayışlarını yeni bir aşamaya getirecektir.
Polonya, ABD ve Avrupa devletlerine güvenerek savunma planlaması yaparsa büyük hayal kırıklıkları yaşayabilir.
Amerikan dış istihbarat servisi CIA’in gayriresmî yan kuruluşu olan düşünce merkezi Stratfor’un da kurucusu Macaristan asıllı Amerikalı Yahudi yazar George Friedman’ın 2009 yılında yayımlanan “Gelecek 100 Yıl” isimli kitabında 2020 ve 2030’larda Avrasya’da üç ana gücün ortaya çıkacağını belirtip, bunları Türkiye, Polonya ve Japonya olarak sıralanmıştı.
Friedman kitaptaki tahmininde “Polonya askeri ittifakı, "Polonya Bloğu"na liderliğini sürdürecek olup Polonya ve müttefikleri Polonya-Litvanya Birliği zamanında olduğu gibi büyük bir güç olacak. Şimdi önemli bir askeri güce sahip olan Polonya, ekonomik nüfuzunu eskinin Avrupa Rusya'sına genişletecek ve İdil Nehri Vadisinin önemli ekonomik bölgesindeki nüfuzuyla Türkiye ile rekabet etmeye başlayacak” diyordu.
Polonya, Rusya ile ciddi bir savaşa girerse bu kitapta ifade edilen Polonya ile ilgili öngörüler de büyük ihtimalle çökmüş olacaktır.
Bütün bu savaşlar, karışıklıklar, kaoslar, askeri müdahaleler ve toplumsal olaylar olurken diğer taraftan alternatif yeni bir küresel düzen hızla şekilleniyor.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya