Kıdemli Ulusal Güvenlik Editörü ve Center for the National Interest’te kıdemli araştırmacı Brandon J. Weichert’in The National Interest’te yayımlanan analizinde, Türkiye’nin savunma sanayisinde kaydettiği hızlı ilerleme ve özellikle Tayfun hipersonik füzesi geliştirmedeki başarısının bölgesel güç dengelerini sarsacak nitelikte olduğunu yazdı.
Analiznde Türkiye'nin Tayfun Hipersonik Füzesi’nin İsrail için bir kabus mu olacağını sorguladı.
Tayfun Füzesi: Türkiye’nin Stratejik Gücüne Güç Katıyor
Weichert’in analizinde vurguladığı üzere, 350 mil (yaklaşık 560 km) menzile sahip olan Tayfun hipersonik füzesi, Türkiye’ye bölgedeki birçok rakibinin sahip olmadığı bir üstünlük kazandırırken, şu anda Orta Doğu’da hipersonik silah kapasitesine sahip ülkeler arasında yalnızca Rusya ve potansiyel olarak İran bulunuyor. Yazar bu füze sisteminin Batılı ortaklarla değil, Çin ile de yıllarca süren geliştirmenin sonucu ortaya çıktığını iddia ediyor.
Hipersonik silahlar, özellikle Türkiye gibi yükselen bir gücün ordusu olmak üzere, herhangi bir modern ordu için olmazsa olmaz silah platformudur denilen yazıda, Amerikalıların ne kendi yeterli kabiliyetlerinin ne de bu tür sistemlere karşı güvenilir bir savunmalarının olmamasının önemli bir sorun olduğuna dikkat çekiliyor. Bu durum, Orta Doğu’daki güvenlik dengeleri açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
Türkiye İsrail için Tehdit Görülüyor
İsrail Nagel Komisyonu’nun raporunda Türkiye'nin Filistin Arapları üzerindeki koruma iddiaları nedeniyle İsrail ve Türkiye'nin Orta Doğu'nun bazı bölgelerinde hakimiyet için savaşma olasılığının olduğunun değerlendirdiğinden bahsedilerek Erdoğan yönetimindeki Türk siyasi elitlerinin İslamcı bir yapıya sahip olduğu ve bu nedenle son derece antisemitik ve İsrail'in varlığını sürdürmesine içtenlikle karşı çıktıkları iddia ediliyor.
Türkiye’nin son dönemde, İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarına karşı daha sert söylemler geliştirmesi, iki ülke arasındaki gerilimi artırırken, Tayfun gibi stratejik silahlar bu siyasi tansiyonun askeri bir boyut kazanma riskini de beraberinde getiriyor.
Türkiye’nin Askeri Gücündeki Yükseliş: Neo-Osmanlı Vizyonu
Weichert, analizinde Türkiye’nin yalnızca hipersonik füzelerle değil, aynı zamanda gelişmiş insansız hava araçları (İHA), beşinci nesil savaş uçakları ve deniz kuvvetleri için modern savaş gemileri ile askeri kapasitesini hızla artırdığına dikkat çekiyor.
Bu askeri atılımlar, Türkiye’nin Neo-Osmanlıcı dış politika vizyonuyla paralellik gösteriyor. Ankara, bu vizyon doğrultusunda Orta Doğu’daki etkisini artırmayı hedefliyor ve bu süreçte ABD ve NATO ile olan ilişkilerini yeniden tanımlamaya hazır görünüyor.
Weichert, Türkiye’nin bu kapasitesinin, bölgedeki diğer güç dengelerini zorlayabileceği uyarısında bulunuyor.
Türkiye Artık Kenarda Kalan Bir Güç Değil
Brandon J. Weichert’in analizine göre, Türkiye’nin askeri ve teknolojik kapasitesindeki bu hızlı ilerleme, Ankara’nın artık Orta Doğu’da marjinal bir aktör değil, bölgesel bir güç merkezi haline geldiğini kanıtlıyor.
Türkiye’nin özellikle hipersonik füze teknolojisinde kat ettiği mesafenin, sadece savunma alanında değil, aynı zamanda jeopolitik rekabet sahasında da güçlü bir koz olacağı da analizde vurgulanıyor.