Bir vekalet savaşçısı mı, yoksa kendi doğrularının peşinden giden vatanperver samimi bir mücahit mi?
Ahmed Şah Mesut...
Afgan Cihadının efsanevi komutanı...
Cihat meydanlarının (Pençşir) Aslanı...
Siyaset arenasının Şahı...
Kimine göre Afganistan’ın Millî Kahramanı...
Kimine göre Taliban’ın iflah olmaz, amansız muhalifi...
Kimine göre bir vekalet savaşçısı...
Kimine göre de vatansever bir mücahit...
Kime göre ise hem SSCB’ye hem ABD’ye hem de Taliban’a karşı mücadele edecek kadar kendi doğrularının peşinden giden bir lider...
Peki, kim bu Ahmed Şah Mesut?
Gazeteci görünümündeki El-Kaide üyesi iki teröristin, 9 Eylül 2001’de, röportaj yapma bahanesiyle yanına yaklaşarak gerçekleştirdiği canlı bomba eyleminde hayatını kaybetmesinin 22. yıldönümünde, başka yerde bulamayacağınız birinci elden tanıklıklarla gelin, Afganistan’ın bu efsanevi komutanını biraz daha yakından tanıyalım.
Abdullah Azzam: Kahraman ile Bir Ay
Ahmed Şah Mesut, derin hoşgörüsü, kıvrak zekâsı, engin feraseti ve mütevazı kişiliğiyle en büyük muhaliflerini dahi etkilemeyi başarmış biri. Kendisine en ağır şekilde eleştirenlerden biri de Afgan Cihadının ünlü teorisyeni Abdullah Azzam’dır. 1986 yılında Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Takhar vilayetine Şah Mesut ile bir ay kadar zaman geçirdiğinde fikirleri tamamen değişir ve Kahraman ile Bir Ay isimli bir risale kaleme alır(Bu risalenin Türkçeye tercüme edilmemesi, Türk okuyucusunu Afgan Cihadını anlaması açısından büyük bir eksiklik). Azzam, risalesinde, Şah Mesut’un dinine olan sıkı bağlılığını, ibadet ederek sabahlamasını, helal haram karşısındaki titizliğini, meselelere bakışındaki adaletini, insanlarla ilişkilerdeki merhamet ve samimiyetini ve vatanına olan bağlılığını bizlere aktarır.
Şah Mesut: Evimin bir taşında bile beytülmalin bir kuruşu yoktur.
Gelelim, hiçbir yerde duyamayacağınız birinci elden tanıklığa...
Olay Şah Mesut’un şehit olmadan iki yıl öncesine yani Ağustos 1999'da yaşanmıştır. Şah Mesut’un, ömrünün bilhassa son yirmi yılında silah arkadaşı yapmış yakın bir dostunun, benimle paylaştığı anısını dostunun ağzından dinleyelim: "Şah Mesut, savaşın (cihad-ı asgar/küçük cihat) en yoğun olduğu zamanlarda dahi yılın belirli bir dönemini tefekkür etmeye, okumaya ve dinlenmeye ayırırdı yani cihad-ı ekberini (büyük cihadını) hiçbir zaman ihmal etmezdi, hele hele cihad-ı asgarı, cihad-ı ekberin terkine asla bahane olarak görmezdi. Ağustos ayının o kavurucu sıcaklarında mutat olduğu üzere yine inzivaya çekilmiş ve kimse ile görüşmemeye başlamıştı. Ancak benim, o dönem Cephe-i Müttehid’in (Kuzey İttifakı) Siyasi-İdeolojik İşler Başkanı olmamdan kaynaklı bazı önemli konuları kendisi ile paylaşmam gerekiyordu. Evine vardığımda kendisinin birkaç gün kimseyle görüşmeyeceği söylendi. Tam bu sırada kapıdan geçen Emir Sahib’in (Ahmet Şah Mesud’a sevenleri arasında böyle hitap edilir) oğlu Ahmet Mesut’a, geldiğimi babasına haber vermesini söyledim. 5 dakika sonra Emir Sahib beni avluda bekliyordu. Ben kendisine konularımı arz etmeden önce o önce davranarak 'Bana diyeceğin önemli şeyler vardır ama seninle biraz yürüyüp sohbet edelim.' dedi. Bunun üzerine avluda gezinmeye başladık. Çok geçmeden, bana, bin dört yüz yıl sonra Asr-ı Saadeti yeniden yaşatan şu tarihî cümleleri söyledi: Bu evi görüyor musun? Hayatımın geri kalanını sürdürebilmek ve aileme miras bırakabilmek için bu ufacık evi çocuklarımla birlikte ancak yapabildim. Bilesin ki, bu evin bir taşında bile beytülmalin bir kuruşu yoktur. Hatta şu gördüğün küçük bahçeyi, bir miktar aldığım borçla tamamladım. İnşallah ölmeden borcumu geri ödeme fırsatım olur. Bu konuşmamızdan sadece bir ay sonra Hakk’a yürüdüğünde, ailesine bu yarı yapılmış evden başka bir şey bırakmamıştı.
Dost düşman hiç kimsenin varlığından tereddüt etmediği hasleti: vatan sevgisi
Şah Mesut’un, neredeyse düşmanlarının bile ittifak ettiği en önemli hususiyetlerinden biridir vatan sevgisi. Afganistan’da herkes itiraf edemese de onun ömür boyu vatanını kendisine tercih ettiğini, ülkeyi kendine değil, kendini ülkeye feda ettiğini, daha da önemlisi vatan söz konusu olduğunda en amansız muhalifi ile birlikte düşmana karşı mücadele etmekte tereddüt göstermediğini bilir.
Şah Mesut: Ülkemde pakulum (şapkam) kadar toprak kalsa bile mücadeleme devam edeceğim.
Tacikistan eski İslamcı muhalif liderlerinden Devlet Osman, bu konuda şu tarihî olayı bize naklediyor: Taliban ile Kuzey İttifakı arasındaki savaşın sıcaklığını koruduğu günlerdi. Şah Mesut’un yanına gittiğimde onu biraz gergin gördüm ve ne olduğunu sorduğumda bana derdini şöyle anlattı: "Bu Amerikalılar çok hayâsızlar! Dün ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı yanıma geldi ve dedi ki 'Biz Afganistan’da yeni bir teknokrat devlet kurmak istiyoruz. Siz de sonuç olarak Taliban’a karşı savaşıyorsunuz. Bizlere uyun ve kuracağımız hükümete tabi olun.' Ben de kendisine dedim ki, 'Biz de bir milletiz. Siz demokrasiden bahsediyorsunuz. Seçime gideriz sizin adaylarınız da seçime girsin. Halk bizi istemez ve sizin teknokratlarınızı kabul ederse bizim buna bir sözümüz olmaz. Ama siz bu tür davranışlarla ülkemiz üzerinde tahakküm kurmaya çalışırsanız tüm ABD, askerlerinizle beraber gelseniz bile size karşı savaşırım' dedim ve ardından pakulumu (şapkamı) yere atarak dedim ki 'Bu pakulum kadar ülkemde toprak kalsa bile size karşı mücadeleme devam ederim.'
Taliban tarafından dört İranlı diplomatın öldürülmesi nedeniyle iki ülkenin savaşın eşiğine geldiği bir dönemde kendisini ziyaret eden İranlı gazeteci Caferiyan ise Şah Mesut’un benzer sözlerini şöyle naklediyor: Kendisine, siz zaten şuan Taliban’a karşı savaşıyorsunuz. Eğer yarın İran, ülkenin hâkim gücü Taliban’a karşı savaş açarsa siz bizim yanımızda yer alır mısınız, diye sorduğumda onun cevabı şöyle oldu: Benim Taliban ile savaşım bizim iç meselemizdir ve kendine has sebepleri vardır. Bir kardeş kavgasıdır. Ama eğer yarın siz(İran) böyle bir adım atarsanız tüm sorunlarımızı bir kenara bırakıp Taliban ile beraber olup size karşı savaşırım.
Bunca malumattan sonra başlıktaki soruyu bir kez daha soralım: Şah Mesut, bir vekalet savaşçısı mı, yoksa kendi doğrularının peşinden giden vatanperver samimi bir mücahit mi?