Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde 2010 yılından bu yana süren “Arap Baharı” Bahar’ın Getirdikleri ve Getirecekleri başlıklı çalıştayla değerlendirildi. Yöneticiliğini SDE Başkan Yardımcısı Sinan Tavukcu’nun yaptığı çalıştayın katılımcıları ise Büyükelçi Ergin Soner, Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Cengiz Altınkaya, SDE YİK Üyesi Büyükelçi (E) Umut Arık, Büyükelçi (E) Hulusi Kılıç, SDE YİK Üyesi Tuğgeneral (E) Kürşat Atılgan, Tuğgeneral (E) İhsan Başbozkurt, SDE Başkan Yardımcısı Tümgeneral (E) Dr. Güray Alpar, Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Kuşcu, Kejan Aşireti Lideri Ahmet Kıran, Gazeteci/Yazar Celal Kazdağlı idi.
SDE YİK Üyesi Büyükelçi (E) Umut Arık:
“…Batının amacı istikrarsızlığı desteklemek ve bölgedeki petrol yataklarını kontrol altına almak istemesi. Dünya tek kutupluluktan çok kutupluluğa sonra da değişken kutupluluğa dönüştü. ABD ise bölgede İsrail’i rahatlatacak bir ortam oluşturmak istiyor. Ve bölgemizde yaşananlar Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karşı bir harekettir aslında ve Türkiye de bunu engellemek istiyor. Türkiye illa biriyle hareket etmek zorunda değildir. ABD ile Rusya ile hareket edeceğim, İran ile anlaşmamız var aman bozulmasın anlayışı ile olmaz. Türkiye diplomasi kıvraklığını göstererek gerektiği yerde gerektiği zamanda stratejik kararlar almalı ve uygulamalı…”
SDE Başkan Yardımcısı Tümgeneral (E) Dr. Güray Alpar:
“2003’te Condoleezza Rice ‘22 ülkenin sınırları değişecek’ demişti. Arap baharından 7 yıl önce bu sözleri söylemişti. Her olayın arkasında bunu planlayan bir kesim vardır. Bu ülkeler bölünerek kontrol altına alınmak isteniyor. Bir de “İslam Dünyasını birbiriyle nasıl düşman haline getirebiliriz?” düşüncesi var. Bunun içinde Şiiliği kullanarak bölmeye çalışıyorlar. İranlı Komutan Kasım Süleymani Esad bırakıp kaçacakken onu ikna ediyor. İran’ın kendine gelmesi lazım. ‘Sünni ülkelerin başkentlerini ben yönetiyorum’ diyebilmek için neler yapıyorlar? Böyle ucuz politikalarla bir yere gidilmez. İran İslam dünyasını bölmekten kaçınmalı…”
“…Bir işe başlamadan önce durum muhakemesi yapmak çok önemli. Uygulamaya geldikten sonra “zorluklar çıktı önüme” diye yakınmak yanlıştır. Hesap etmemiz lazım. Türkiye’nin askeri hareketleri siyaset ve diplomasi ile desteklenmeli. Suriye ile ilgili yapılan anlaşmalar uygulanamıyor görüyoruz. Ayrıca Suriye konusunda iç cephe de kuvvetli tutulmalı…”
Gazeteci/Yazar Celal Kazdağlı:
“…Arap Baharı aslında 2010 yılında başlamadı bana sorarsanız biraz daha geriye gitmemiz gerekir. 2002’de Türkiye’de kitleler bir özne olarak sahneye çıkma iradesini ortaya koyarak Ak Parti’yi seçtiler. Türkiye’deki bu uyanış bölgedeki diğer ülkelere örnek oldu ve bölge ülkelerini Türkiye’nin peşinden götürdü. Ancak o ülkelerde muhalefetin bir arada duramaması nedeniyle kitleler özne olup sahaya çıkamadılar…”
“…Muktedir odaklar kalmadı artık dünyada. Kitlelerin harekete geçtiği bir dönemdeyiz. Kırılma dönemindeyiz. Yeni devletler ve devlet rejimlerinin ortaya çıkacağı bir dönemdeyiz. Dünyada alınan kararları uygulatabilecek tek bir güç yok artık. Ülkeler kendi güçlerine güvenerek ne yapacaklarsa yapacaklar…”
Kejan Aşireti Lideri Ahmet Kıran:
“…İnsanların duygusal bağları bizimle ama bunu Batı dünyası istemiyor. Ancak Türkiye bunları göz ardı ederek bölge halklarına hem insani hem iktisadi anlamda yakın durmak zorunda…”
Tuğgeneral (E) İhsan Başbozkurt:
“…Kaddafi diktatördü evet ama petrolünü kendi halkı için kullanıyordu. Ondan sonra Libya’da petrol kime gidiyor belli değil…”
“…Ortadoğu’yu tamamen bir askeri üsse dönüştüren Batılı ülkeler, bölgedeki askeri varlıklarını her geçen gün daha da artırıyorlar. İşte “Ekmek, onur, özgürlük” diye başlayan Arap Baharının sonucu budur...”
“…Türkiye bölgede yaşanan gelişmelere seyirci kalmamak ve daima proaktif olmalıdır. Askeri kapasitesi başta olmak üzere bütün kurum ve kurumların kapasitesini yükseltmelidir. Stratejisi ve planlarını Misak-ı Milli beka sınırlarına göre sürekli güncellemelidir. Milli ve stratejik silahlarını geliştirmeye devam etmelidir. Komşumuz İran ve Irak’la her şeye rağmen ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Ortadoğu ve Afrika stratejisini geliştirmeliyiz…”
Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı Cengiz Altınkaya:
“… Dünyanın bugünkü değerleri içinde bir ülke ebediyen ayakta kalacaksa oradaki demokrasi tam demokrasi olacak. :Bunu göremeyen ülke yönetimleri sonuçlarına katlanamadılar ve mahvoldular. Burada egemen güçleri bir kenara atamayız ama bölgedeki bu ülkeler demokrasiyi kendileri sağlayabilseydi, Batı ülkelerine fırsat verilmezdi…”
SDE YİK Üyesi Tuğgeneral (E) Kürşat Atılgan:
“...Bu coğrafya 110 yıl önce bizim toprağımızdı. Sonra da kukla devletler tarafından yönetildiler. Bizden sonra kurulan ülkelerin tamamı diktatörlük rejimleri. Dar bir elit zümre ülke kaynaklarını kendi taraftarlarına peşkeş çekti.
1970’lerde başlayan 1980’lerde gelişen bir psikoloji oluştu bu halklarda ve siyasal İslam hareketi doğdu. 90’lı yıllarda kötü idare edilen Türkiye’de de 2000’li yılların başlamasıyla siyasal İslam hareketini temsil eden bir parti iktidara getirildi. Ve Türkiye’deki bu değişim sonrası diğer bölge halklarında da bir umut belirdi. Ve sonrasında Arap Baharı başlamış oldu.
Türkiye elbette gönül coğrafyası ile işbirliği yapmalı ve coğrafyaya ekonomik, politik yönden hâkim olmalıdır...”
Büyükelçi (E) Hulusi Kılıç:
“…Bu ülkeler Batı tarafından cetvelle kurulan ülkelerdir. Batının Müslüman dünyasını yönetme çabasıdır bunlar. Arap Baharı denilen sürece o ülkelerdeki halk “Kıyam” diyor.
"...Arap kızlarına tecavüz edilirken ses çıkarmayanlar, Türk askeri Arap kızların namusunu korumak için harekete geçtiğinde Türkiye’nin Suriye’de ne işi var diyorlar?...”
Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Kuşçu:
“…Türkiye kendi menfaatlerini gözetecek politikalar izlemeli. Türkiye arık edilgen değil etken bir devlettir. Bu coğrafyayı bırakmamamız lazım. 2011’de Suriye’nin 22 milyon nüfusu vardı ve bu nüfusun 4 milyonu Türk’tü. 4 milyon Türk’ün 2 milyonu ise Halep’teydi. Halep’te ancak 1 milyon kaldı ve bunların büyük bir bölümü asimile oldu diyordu...”
SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan:
“…İki kutuplu bir dünya vardı. Kafkaslar, Orta Asya Balkanlar, Doğu Avrupa Sovyetler Birliğinin tasallutu altındaydı. Buralar özgürlüklerine kavuşmak istediklerinde Avrupa ve ABD bunlara destek oldu. Rakip güç dağıldığı için destek oldular. Fakat Orta Doğu Afrika gibi ülkeler bizzat Avrupa ve ABD tarafından desteklendiği ve yönetildiği için ve bu Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi Kuzey Afrika ve Orta doğuya gelecekken kendilerini doğrudan etkileyeceği için ABD buna destek olmadığı gibi karşı çıktı. Ben asla Arap Baharının arkasında ABD ve Avrupa olduğuna inanmıyorum. Onlar olsaydı Mursi’yi destekler ne olursa olsun iktidarda kalmasını sağlarlardı. Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümetini desteklerlerdi tam tersine Hafter’i destekliyorlar… Arap Baharı Büyük Ortadoğu Projesi karşıtı bir halk hareketiydi. BOP ile Suriye işgal edilecekti Afganistan ve Irak’tan sonra. Esad’ı devirmek istiyor ama güdümlü bir yönetim getirmek istiyorlardı. Ancak Arap Baharı ile halkların bu yönetimleri değiştirebileceği gerçeği ortaya çıkınca bu defa Esad’ı korumaya ve örtülü desteklemeye başladılar. Arap Baharını arkasında ABD ve Avrupa2nın olduğunu düşünmüyorum ayrıca ABD’nin düzen kurma kabiliyetini kaybettiğini düşünüyorum. Eğer düzen kurma kabiliyetine sahip bir ABD olsaydı bugün terör örgütü olarak gördüğü Taliban’la tekrar masaya oturmak zorunda kalmazdı…”