Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Türkiye’nin Libya’ya Desteğiyle Akdeniz’de Değişen Dengeler
02 Ocak 2020 18:05

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Libya tezkeresi görüşülürken Stratejik Düşünce Enstitüsü'nde “Türkiye’nin Libya’ya Desteğiyle Akdeniz’de Değişen Dengeler” çalıştayı gerçekleştirildi. Büyükelçi Ergin Soner’in başkanlık ettiği çalıştaya çok sayıda asker, uluslararası hukukçu, diplomat ve alanında uzman akademisyenler katıldı.

SDE Başkanı Muhammet Savaş Kafkasyalı, “Türkiye’nin Libya’ya Desteğiyle Akdeniz’de Değişen Dengeler” çalıştayında yaptığı konuşmada Akdeniz’in tarihten bu yana önemine vurgu yaptı, “Akdeniz ne zaman Türk gölü haline geldi, Batı için karanlık bir dönem başladı” dedi.

SDE Savunma ve Güvenlik Kurulu Başkanı Tümgeneral (E) Dr. Güray Alpar, Libya ile sağlanan mutabakatla Türkiye’nin kazanımlarına işaret etti:  

“Libya ile imzaladığımız mutabakattan önce bizi Seville Haritası dedikleri bir harita ile Antalya körfezinde 41.000 kilometrekarelik bir yere sıkıştırmışlardı. Fakat mutabakattan sonra, 189.000 kilometrekarelik bir alan kazanmış olduk.”

Güray Alpar; Mısır, Yunanistan ve İsrail’in neler kaybettiğini ise “Rum kesimi Yunanistan, Mısır, İsrail, Fransa, ABD gibi ülkelerle bir araya gelip güçlerinin ötesinde tehditler savuruyorlar. Bir ülkenin hedefi kendi gücüyle doğru orantılı olmalı. Türkiye ile anlaşmamalarının zararı yine Yunanistan ve Rum kesiminin ekonomisine oluyor.  Mısırlı diplomatlar mevcut anlaşmaları imzalamaması konusunda Sisi’yi uyarmış çünkü kayıplarının farkındalar fakat Sisi onları dinlemeyip bu anlaşmaları imzaladı. İsrail, Türkiye ile anlaşma imzalamazsa 4.600 kilometrekare bir kaybı olacak” sözleriyle anlattı.

Alpar, ülke güvenliğinin sınırlarla başlamadığını söyleyerek “Dış çemberleri tutamazsak iç çemberleri tutamayız. Osmanlı döneminde de bu böyle olmuştur. Libya, Türkiye’nin emniyetini uzaktan sağlıyor. Çok kritik bir bölge ve stratejik bir koridordur. Libya ile anlaşma olmazsa ne olur? Ege gider, Akdeniz gider, yalnızca küçük bir bölgede kalmış oluruz. Araya girdiğimiz zaman Yunanistan’ın Rum kesimi, Mısır ve İsrail ile bağlantısı kesilmiş oluyor. Milli menfaatlerimiz ve geleceğimiz ile doğrudan bağlantılı olan bu konuya ağırlık vermemiz gerekiyor. Libya’dan alacağımız bir üs Türkiye’nin emniyetine katkı sağlayacaktır. Kaddafi’nin Kıbrıs’ta bize verdiği desteği de unutmamak gerekir. Kıbrıs çıkarması sırasında bize 2 milyon ton yakıt sağlamış ve daha birçok yardımda sağlamıştır. Türkiye’nin güvenliği Libya’dan geçer” açıklamasında bulundu.

Kıdemli Albay (E) Mithat Işık ise Libya’ya askeri destek sağlayacak Türkiye’nin burda yürütülen savaşta nasıl bir yol izleyebileceğini anlattı. Işık, “Libya’daki savaşa baktığımız zaman her iki tarafın da gayrinizami taktikler ve teknikler ile hareket ettiğini görüyoruz. Dağılıp toplanarak verilen hedefi imha ediyorlar. Bizim buraya gidişimizde şu anda dünyanın en tecrübeli askeri kuvvetleri olmamız da etkilidir. ABD, Vietnam’da “bir timi 12 kişiden oluştur, bu 12 kişi 750 kişiyi eğitir” diye bir doktrin oluşturmuştu. Biz bunu Irak’ta 1000 kişiye çıkardık. Onları eğitip yöneterek savaştırıyoruz. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin askeri yapılarını birleştirip teşkilatlandırdığımız zaman bunların muharabe gücünün oldukça artacağını görürüz. Bir özel kuvvet taburu 72 kişidir ve bir tugay düzeyinde iş yapabilir. Bizim orada yapacağımız oradaki milis unsurları teşkilatlandırmak, eğitim vermek ve kısmen düzenli ordu haline getirmek. Halk desteği de gayrinizami harbin en önemli unsurlardandır. Kurtarılan insanlarla sarmaş dolaş olunması hem o insanlardan asker kazandıracak hem de halkın desteğini artıracaktır” dedi.

SDE Ekonomi ve Finans Koordinatörü Prof. Dr. Levent Aydın Libya ekonomisine ilişkin konuştu:

“Libya öyle bir ekonomiye sahiptir ki burada ekonomi enerji demektir. Enerji ekonomiden çıkarıldığında ne tarımı ne sanayisi kalıyor. Nüfusu çok genç ve hizmet talep eden bir kesim. Kişi başına düşen gelir de nüfusu az olduğu için 10.000 dolara yakın, neredeyse bizimkiyle aynı. Özellikle Libya ile olan bağımız, enerji ithal eden bir ülke olmamız hasebiyle de büyük önem teşkil ediliyor. LNG olarak doğal gaz sıvılaştırılarak Libya’dan Türkiye’ye getirilebilir. Bugün Libya’dan fazla enerji ithal etmiyoruz.  Libya’da da Türkiye’de Türk Petrolleri’nin olması gibi devlete ait bir petrol şirketi var. Bu şirket çok kilit bir rol oynuyor. Jetlerin kalkması için yakıt veriyor. Ayrıca petrol ve gaz dağıtımı, lisans dağıtımı bu şirketin inisiyatifinde. Bu ulusal şirketin bütün sahalarında ABD’li şirketler var. Yabancı düşmanlığından bahsetmiyorum fakat bu şirketlerin oradaki halkı eğitmek, onları daha demokratik hale getirmek için herhangi bir projeleri yok. Oradaki petrolü kullanmak ve oraları kendi yönetimlerinde tutmak istiyorlar.”

Aydın, Doğu Akdeniz’de anlaşabilme potansiyelimiz olan Libya’dan başka bir ülke olmadığını söyledi, Libya’nın milli davamızı Mavi Vatan’da sürdürebilmemiz için stratejik bir önemi olduğunu söyledi.

Dr. Kürşad Tosun ise kıyıdaş ülkelerle gerekli anlaşmaların yapılmasının bölgedeki tüm ülkeler için faydalı olacağını belirtti:

“Belki de Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli olaylarından birine şahitlik ediyoruz. Stratejik ve diplomatik yaklaşımlarla, bunlar işe yaramadığı takdirde gerekirse askeri yaklaşımlarla bu konuda elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Enerji ihraç eden bir ülke olmamız hayal değil diye düşünüyorum. Bu konuda diplomatik çerçevede ciddi adımlar atılmalı. Ceyhan’ın enerji merkezi olması gibi, Türkiye’nin şu anda vizyonunda bulunan hamlelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Uluslararası ilişkilerdeki karşılıklı bağımlılık ilkesi ile bazı ihtilafların törpülenebileceğini temenni ediyorum. Suriye, İsrail, Mısır gibi bölgedeki başat ülkelerle ilişkilerimiz iyi olmamasına rağmen yalnızca bu alanda işbirliği yapılabilirse Türkiye böyle bir modelle ilerleyebilir. Bunun bir örneğini geçmişte ABD ve Rusya’nın uzay alanında yaptığı işbirliğinde görüyoruz.”

TİKA Başkan Danışmanı Ali Maskan  çalıştayda yaptığı konuşmada  konunun siyasi ve tarihsel boyutu ile Türkiye’nin bölgedeki toplumsal avantajını değerlendirdi. Maskan, “Eskiden de Akdeniz’e hakim olan tüm ticaret yollarına hakim olacak diye düşünülürdü. Cebelitarık’tan Kızıldeniz’in sonuna kadar bizim çok ciddi bir egemenlik alanımız var. Zanzibar Adası’ndaki Sultan Abdulhamid’in 1907’ye kadar görüşmeleri vardır. Osmanlı’nın son devirlerinde bile buralarla bağlantısı vardı. Bunlarla bugünkü ilişkilerimiz için çalışmalar sürüyor. Eğer biz hem Akdeniz hem Kızıldeniz’de bir hakimiyet kurmak istiyorsak zor da olsa Mısır ile ilişkilerimizi toparlamamız gerekiyor. Mısır’da da çok ciddi tarihsel ve kültürel altyapıya sahibiz. Sisi ile bu altyapı ortadan kalkmış gibi görünse de daha önce Mısır’ın birçok yöneticisinin Türk olduğunu görebiliriz. Olayı bir güç dengesi ve medeniyetler mücadelesi olarak görmek lazım. Bizim kültürel ve tarihi olarak bölgede büyük bir güce sahip olduğumuzu hatırlamamız gerekir” dedi.

“Anlaşmayı imzaladığımız Libya’daki hükümetin başarısız olması için çok büyük uğraşlar veriliyor” diyen Maskan,   “Bizim asker çıkarmamızın en büyük nedeni anlaşma imzaladığımız hükümetin ayakta kalmasını sağlamaktır. Bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamadan uluslararası camiada “yeni bir Amerikan modeli mi çıkıyor?” algısını ortaya çıkarmadan, halkları da birbirine kırdırmadan bu süreci tamamlayabileceğimizi düşünüyor ve temenni ediyorum” diye konuştu.

Büyükelçi Hulusi Kılıç’a göre Libya ile yapılan anlaşma bizi karaya hapsetme emelleri olan Batı’nın planlarını bozdu. Medyayı doğru yönlendirmemiz gerektiğine dikkat çeken Kılıç, Libya halkının desteğinin bu süreçte çok önemli olduğunu söyledi.

Çalıştayda konuşan ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ise olaya Partilerüstü yaklaşmanın önemli olduğunu belirterek “Temel soru şu: Türkiye bu coğrafyada olmalı mı? Cevap: evet. Biz burayı etki alanımızda görüyoruz ama onlar da bizi kendi etki alanında görüyor. Fakat Türkiye’ye karşı oluşturulan cephe başarılı bir şekilde devre dışı bırakılmıştır. Türkiye devre dışı bırakılacak, etkisiz bir ülke değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Bugün konuştuğumuz anlaşma, Türkiye’nin satrancın başına geçmiş ve hamle yapmaya başlamış olduğunun göstergesidir. Diğer bir konu ise Türkiye’nin çıkarlarıdır. Türkiye’nin devre dışı kalması mümkün değildir. Dünyanın küresel dengesinde oluşan değişimleri iyi izlemek gerekiyor. Bizim dışımızda neler oluyor, bizim dışımızdakiler bize nasıl bakılıyor? Bunların hepsini takip etmek gerekiyor. ‘Türk’ adı bile yetiyor. Bu bizim bir markamız. Olumlu veya olumsuz… Fakat bütün büyük devletlerin tarihi kanla yazılmıştır. Yönetmeye alışmış bir toplumun evlatlarıyız. Hem büyük bir zorluk hem büyük bir güçtür bu”  dedi.

Bağcı, sözlerini şu şekilde bitirdi:

“Halkın iradesini kazanmak oldukça önemli. Türkiye’nin halklarla bir sorunu yok, yöneticilerle sorunu var. Yöneticilerle olan sorunları çözmek gerekir. Türkiye’nin bir şeye dikkat etmesi gerekir: yeni Osmanlıcılık tartışmalarını kesinlikle gündeme getirmemelidir. Çok büyük laflar etmemek lazım. Büyük hamleler yapalım, bırakalım başkalarını konuşsun. Batı’nın yaptığı gibi yumuşak güçle ve yumuşak söylemlerle ilerlemeliyiz. Türkiye ideolojik anlamda yalnız kalabilir ama stratejik olarak yalnız olmamalıdır... Türkiye’nin işi hiçbir zaman kolay olmadı, hiçbir zaman da kolay olmayacaktır. Bu zorlukları bilerek mücadele etmeliyiz.