“Aksa Tufanı” adı verilen, Hamas’ın 7 Ekim 2023 günü İsrail’e yönelik başlattığı saldırı bütün dünyayı şok etti. Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın Gazze'den fırlattığı 5000 roketle başlayan saldırıda, Hamas güçleri İsrail yerleşim yerlerine havadan ve karadan girdiler. Bazı askerî üs ve karakolları ele geçirip pek çok İsrailli asker ve sivili öldürdüler, bir kısmını esir alarak Gazze’ye getirdiler.
Uzunca bir hazırlık eseri olduğu çok açık olan bu saldırıdan İsrail istihbaratının ve ordusunun haberdar olmaması, yatakta baskına uğraması İsrailliler için utanç vericiydi.
Bugün itibariyle 800 İsraillinin öldüğü açıklanan saldırılarla, 70 yıldır yaratılan yenilmez İsrail Ordusu, her şeyden haberdar olan MOSSAD, Şin-Bet algısı paramparça oldu. Kendisini, güçlü, yenilmez devletinin koruduğuna inanan İsrail vatandaşlarının yaşadığı şoklar, travmalar olayın sıcaklığı azaldıkça daha da artacaktır. Üstün İsrail devleti algısıyla sindirilen çevre halklar da artık korku barajını aştılar.
Vereceği karşılık ne olursa olsun, bu saldırılar karşısındaki acziyet, hem İsrail devleti hem de Yahudiler için yeni bir dönemi başlatacak görünüyor.
Biz yazımızda, Aksa Tufanı’nın ABD’nin bölgede oluşturmaya çalıştığı, İsrail’in içinde yer aldığı Arap devletleriyle entegrasyon modeline muhtemel etkisinden bahsedeceğiz.
ABD-Arap devletleri stratejik ortaklığı
Afganistan ve Irak işgalinden sonra ABD’nin İran ile münasebetlerinden rahatsız olan Sünni Arap devletleri ABD’nin Şii hilaline yol verdiğine Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Lübnan’ı İran nüfuzuna terk ettiğine kanaat getirmişlerdi.
Sünni Arap devletleriyle İlişkileri düzene koymak için Barack Obama yönetimi, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi devletlerinin liderleriyle 15 Mayıs 2015’te Camp David’de bir zirve toplantısı yaptı. Toplantıda ABD tarafı; Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Kuveyt’ten oluşacak Orta Doğu Stratejik İttifakı (Middle East Strategic Alliance/MESA) olarak adlandırılan yeni bir askeri ittifak kurma niyetini açıkladı ve oluşuma destek vereceğini bildirdi. “KİK ile ABD Stratejik Ortaklığı” kuruldu.
Zirvede ilk defa gündeme gelen MESA projesiyle ABD, Ortadoğu’dan askerlerini çekme, boşluğu kendisinin dizayn edeceği bir Arap NATO’su ile doldurma planını masaya getirmişti. İsrail’i tanıyan Mısır ve Ürdün’ü KİK üyesi Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Kuveyt’in yanına katarak zamanla içinde İsrail’in de yer alacağı askeri bir güce dönüştürmeyi planlıyordu. Bu aynı zamanda, İran’a Şii yayılmacılığının önünü açan, bölgede güçlendiren ABD’nin, bu defa Şii yayılmacılığını dizginleyecek ve onunla çatışacak bir Sünni Arap Ordusu oluşturma projesiydi.
ABD’nin 2015’ten itibaren yeni stratejisi, tek rakip olarak gördüğü Çin’in yükselişini durdurmaktı. Bunun için askeri planı, Ortadoğu’daki müttefikleri ile kendi kontrolünde bir savunma entegrasyonu kurup bölgede etkisini devam ettirerek güç azaltma ve Hint-Pasifik’e güç aktararak asıl rakibi Çin’i çevrelemeye dayanıyordu.
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ve Hint-Pasifik'e askeri olarak odaklanan ABD için Ortadoğu eski önemini yitirmişti. Afganistan'dan İsrail'e kadar Orta Doğu'nun büyük bölümünü kapsayan ABD Merkez Komutanlığı (CENTOM) operasyon alanındaki ABD birliklerinin sayısı 2008 yılına göre yüzde 85 oranında azaltılmıştı.
Askeri entegrasyon projesi
Kasım 2018'de ABD, “kolektif entegre savunma doktrini” ışığında, tüm müttefik güçleri koordine etmek üzere “Birleşik Askeri Komutanlık” kurdu.
ABD için bölgede inşa etmeye çalıştığı savunma entegrasyonuna İsrail’in dahil edilmesi büyük önem taşıyordu. Bu bir yandan Arap devletlerinin İsrail’i tanıması diğer taraftan İsrail’in güvenliğinin sağlanması bakımından önemliydi.
2020 Eylül ayında İsrail ile BAE ve Bahreyn arasında Abraham Anlaşmalarını imzalattı. Körfez-İsrail savunma işbirliğini ilerletmek için 2021 Ocak ayında İsrail EUCOM yetki alanından çıkarılıp CENTCOM sorumluluk alanına taşındı. İsrail, BAE ve Bahreyn 2021 Kasım ayında Kızıldeniz’de ortak tatbikat yaptılar.
Bunu takiben 31 Ocak-17 Şubat 2023 tarihlerinde ABD önderliğinde 60 ülke ve uluslararası örgütün katılımıyla Kızıldeniz'de 18 günlük deniz tatbikat yapıldı. İsrail, BAE, Bahreyn, Suud, Umman bu tatbikata dahil olurken İsrail ile resmi ilişkileri olmayan Kuveyt ile Katar katılmadılar.
ABD entegrasyon projesinin iyi gittiğini düşündüğü sırada, 10 Mart’tan itibaren Çin’in arabuluculuğu ile yapılan görüşmelerde Suudi Arabistan ile İran’ın diplomatik münasebetleri başladı, 29 Mart’ta Suudi Arabistan Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) diyalog ortağı olma kararı aldı. Üstüne, BAE Mart ayında Birleşik Deniz Kuvvetleri’ne (CMF)’den katılımını geri çekti.
İran’ın Suudi Arabistan ile yakınlaşmasından rahatsız olan ABD, Nisan ayı başında Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns’u apar topar Riyad’a gönderdi. Burns burada yaptığı görüşmelerde söz konusu yakınlaşmadan duydukları hoşnutsuzluğu ve hayal kırıklığını dile getirdi, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'a, Riyad'ın İran ve Suriye ile yakınlaşması karşısında ABD'nin kendisini “gafil avlanmış” hissettiğini söyledi. Abraham Anlaşmaları ile İsrail’i Arap devletleri ile kaynaştırma hesabı yapan ABD, çok kısa süre içerisinde meydana gelen gelişmeler karşısında şaşkınlık içerisine düşmüştü.
Haziran ayında İran, Suudi Arabistan, BAE ve Umman'ın Basra Körfezi'nde deniz güvenliğini artırmak üzere Çin'le koordinasyon içinde ortak bir deniz gücü kurulması görüşmelerine kadar varan yeni ilişkiler Ortadoğu’da ABD hakimiyetine dayalı düzenin hızla değişmekte olduğunu gösteriyordu.
Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru
2023 Eylül ayında Hindistan’da yapılan G-20 zirvesinde gündeme gelen "Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru" İsrail’i de içine alan entegrasyonun ticari ayağı olarak ABD tarafından önerildi. Hindistan'dan başlayan koridor BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasını izleyerek Avrupa'ya ulaşacak bir yol olarak tasarlanmıştı.
Her ne kadar Hindistan’ın bu projeyi besleyecek kapasitesi olmadığı, yol güzergahının emniyetini sağlayacak güçlü devletler olmadığı, ölü proje olduğu söylense de bu yol dünyanın gündemine girdi. Yaşanan Aksa Tufanı, bağımsız bir Filistin Devleti kurulmadan güvenli bir ticari yol tesis etmenin imkansızlığını ortaya koydu.
Aksa Tufanı’nın entegrasyon planına etkisi
Çin ile ticari, siyasi ilişkilerini genişleten Körfez Arap devletleri bir yandan İranla diğer yandan İsraille de normalleşme yolunda hızlı adımlar atıyorlardı. Suudi Arabistan’a Eylül ayı içerisinde üç İsrailli bakanın ziyareti, iki ülke arasında normalleşme sürecinin hızlandığı şeklinde yorumlanıyordu.
Ne var ki, Aksa Tufanı ile bütün beklentiler berhava oldu. Arap ülkelerinin kamuoyunda yükselen tepkilerin kısa sürede dinmesi ve yöneticilerin normalleşmeye kaldığı yerden devam etmeleri mümkün görünmüyor. The Jerusalem Post haberine göre (08.10.2023), Suudi Arabistan bütün müzakerelerden çekildiğini açıklamış.
Sonuç
Askeri Entegrasyon modeliyle Ortadoğu’dan güç azaltarak çekilen ve Hint-Pasifik bölgesine odaklanan ABD nasıl Körfez’deki aleyhe gelişmeler karşısında şaşkınlığa uğramışsa, Doğu Akdeniz’de de kendisini sıkıntılı günler bekliyor.
Nitekim, İçişleri Bakanlığı önündeki PKK saldırısının ardından 4 Eylül günü açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bundan sonra PKK'nın Irak ve Suriye'deki tüm tesislerinin meşru hedef konumunda olduğunu belirterek 3. taraflara uzak durmaları uyarısında bulunmuş, kamuoyu bundan ABD’nin kastedildiğini anlamıştı. Görünen o ki, bu süreç ABD’nin PYD/YPG’den desteğini çekmesi ve Suriye’den çıkmasına kadar devam edecek.
Öte yandan, ABD’nin kurguladığı Arap devletleri ile İsrail’in güvenlik ortakları olacakları askeri entegrasyon modeli ve Abraham antlaşmaları ile Arap devletleri ile İsrail’in normalleştirilmeleri çabaları Aksa Tufanı ile büyük darbe yemiş durumda. Basra Körfezi’nde insiyatifi kaybeden ve gafil avlanan ABD, gösterdikleri istihbarat zafiyeti ile İsrail ile birlikte Doğu Akdeniz’de de gafil avlanmışa benziyor.
Irak'tan Afganistan'a, Suriye ve Libya’ya kadar Ortadoğu’da başarısızlıklarla sonuçlanan ve askeri olarak yenilerek çekilen ABD’nin yeni bir Büyük Ortadoğu Projesi gerçekleştirmeye ne niyeti nede mecali bulunmaktadır.
İsrail’in bu gerçeğin farkında olarak bölge ülkeleri ve Filistin temsilcileri ile birlikte masaya oturup yeni gerçekliğe göre durumunu ve konumu tayin etme zamanı gelmektedir.