Sinan TAVUKCU
Tüm Yazılarıİran Dini Rehberi(Veliyy-i Fakih) Ali Hamaney’in yeni Suriye hükümetine karşı Şii unsurları ayaklanmaya teşvik ederek ülkeyi kaosa sokma tehdidinin hemen ardından Suriye’nin Şam, Hama ve Humus şehirlerinde sokaklar karışmış, Tartus’da 17 güvenlik görevlisi pusuya düşürülerek öldürülmüştü.
Esed rejimi devrildikten sonra en üst düzeyde ve alenen yapılan ayaklanma çağrıları hem diplomatik değildi hem de dış politikasında “takiyye”yi esas alarak gerçek niyetini gizlemeye önem veren İran için çok alışık açıklamalar değildi.
İran dini lideri Ali Hamaney, olaylardan 4 gün önce, Tahran'daki İmam Humeyni Hüseyniyesi'nde bir gruba hitap ederken “Suriye’de güçlü ve onurlu bir hareketin ortaya çıkacağını öngörüyoruz. Çünkü bugün Suriyeli gençlerin kaybedecek bir şeyleri kalmadı. Okulları, üniversiteleri, evleri ve sokakları güvende değil. Bu yüzden kararlılıkla harekete geçip, güvensizliğin mimarlarına karşı durarak onlara galip gelmeliler.” diye konuşmuştu.
Hamaney konuşmasında, "Lübnan'daki iç karışıklıklar ve savaştan Hizbullah gibi büyük bir fırsat açığa çıktı. O dönemde Hizbullah Genel Sekreteri Abbas Musevi'nin şehadeti Hizbullah'ı zayıflatmadı aksine güçlendirdi. Direnişin bugünü ve yarını da bu şekilde olacaktır." sözleriyle, benzer bir durumun Suriye'de de yaşanacağını ima etmişti.
Ali Hamaney’in açık tehdidine karşı Suriye'nin yeni Dışişleri Bakanı Esad Hasan el-Şibani, "Suriye'de kaos çıkarmamaları konusunda onları uyarıyoruz ve son açıklamaların sonuçlarından onları sorumlu tutuyoruz" açıklaması yaptı.
El-Şibani’nin açıklamasının ardından İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, çarşamba günü Telegram kanalında yayımlanan kısa bir röportajda gülümseyerek "Hem bizim hem de Suriye'de zafer kazanıldığını düşünen diğerleri için şu anda bir yargıya varmak için çok erken olduğunu düşünüyorum" sözleriyle dini Rehberin tehditlerini sürdürdü.
İran Suriye Devrimini hazmedemedi
Suriye milli güçlerinin 27 Kasım'da Beşşar Esed rejimine karşı başlattığı operasyonun sonucunda, 8 Kasım’da Şam düştüğü gün Esed ailesiyle birlikte Rusya'ya kaçtı. Ne İran ne de Rusya’nın, 2012’den bu yana bir milyon insanı katletmek ve ülke nüfusunun yarısını topraklarından kovmak pahasına ayakta tutmaya çalıştıkları dikta rejimini devam ettirmeye güçleri yetmedi, zalim rejim 11 günde çöktü.
İran, Lübnan’daki vekil gücü Hizbullah’ı İsrail saldırılarına karşı korumadığı gibi direniş ekseninin “altın halkası” olarak nitelediği Suriye’deki Nusayri rejimini de ayakta tutmayı başaramadı. Üstelik Suriye’de ciddi bir askeri varlığı bulunmasına rağmen.
Jusoor Araştırma Merkezi’nin 3 Temmuz 2024’te yayınladığı bir rapora göre, 2024 yılı itibariyle Suriye'deki İran askeri mevzilerinin sayısı 529'du ve İran, Suriye'deki en büyük askeri varlığa sahip ülke konumundaydı. İran'ın Suriye'deki mevzileri 52 askeri üsten ve 117'si Halep'e, 109'u Şam kırsalına, 77'si Deyrizor'a, 67'si Humus'a, 28'i Hama'ya, 27'si İdlib'e, 20'si Kuneytra'ya, 17'si Lazkiye'ye, 16'sı Dera'ya, 14'ü Rakka'ya, 13'ü Süveyda'ya, 9'u Tartus'a, 8'i Haseke'ye ve 7'si Şam'a dağılmış bir şekilde 477 askeri noktadan oluşmaktaydı.[i]
Ne var ki İran, Suriye içindeki bu kadar büyük askeri varlığına, kumandası altındaki 150 binden fazla olduğu ifade edilen vekil güçlere ve ülke içindeki yaygın istihbarat ağına rağmen harekete geçen muhalefete karşı koyamadı, askerlerini ancak Rusya’nın taşıması ile Suriye dışına çıkarabildi. İran Devrim Muhafızları Ordusu(DMO)'nun Suriye’deki en üst rütbelisi Tuğgeneral Pourhashemi 28 Kasım'da Halep'te operasyon odasında öldürüldü. Bunlar, kolay yutulacak askeri başarısızlıklar değildi.
Artık “Direniş Ekseni” unutturulmak istenen bir söyleme dönüşüyor
1980’li yılların başından beri Devrim Muhafızları eliyle, Lübnan, Irak, Suriye, Yemen ve başka diğer ülkelerdeki Şiileri doğrudan dini rehberin(Veliyy-i Fakih) politik emirlerine hizmet ettirmek üzere eğiten, silahlandıran ve yöneten “Direniş Ekseni” doktrini Lübnan’dan sonra Suriye’de de çöktü.
Dini lider Ali Hamaney, 23 Aralık’ta Tahran'daki İmam Humeyni Hüseyniyesi'nde yaptığı konuşmasında, “Sürekli İran’ın bölgedeki vekil güçlerini kaybettiğini söylüyorlar! Bu da başka bir hata! İslam Cumhuriyeti'nin vekil gücü yoktur. Yemen savaşıyor; çünkü Allah’a inanıyor. Hizbullah savaşıyor çünkü imanın gücü onu sahaya çıkarıyor; Hamas ve İslami Cihad savaşıyor çünkü inançları onları buna zorluyor. Bunlar bizim vekil güçlerimiz değil. Bir gün harekete geçmek istersek vekil bir güce ihtiyacımız yok.” demişti.
İşler iyi giderken direniş ekseni ve eksene bağlı güçlerle övünülürken şimdi dini rehberin vekil güçlerle araya mesafe koyma çabası ve ilişkilerini inkar etmesi manidardır. Çünkü, hezimete uğrayan Şii Hilali Projesi için ülkenin kıt kaynaklarından yapılan 50 milyar doları bulan harcamalar, binlerce asker kaybı ülke içi muhalefet tarafından şiddetli eleştiri konusu yapılıyor ve savunulamıyor. Bu durumda en iyisi ilişkileri inkar etmek!
Ancak Hamaney bir hafta sonra (1 Ocak), eski Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani'nin ölüm yıl dönümünü anmak için düzenlenen törende yaptığı konuşmada tam tersine Direniş Ekseni ve Vekil güçlere sahip çıktı, Kasım Süleymani'ye bölge genelinde İran yanlısı vekil güçleri kurduğu için övgüler dizdi. "Bazı insanlar, uygun analiz ve anlayış eksikliğinden dolayı, bölgedeki son olaylarla birlikte türbeyi savunmak için dökülen kanın boşa gittiğini iddia ediyor. Çok büyük bir hata yapıyorlar; kan boşa gitmedi" sözleriyle Devrim Muhafızlarını yoğun eleştirilerden korumaya çalıştı.
Önceki konuşmanın muhatabı yatıştırılmaya çalışılan öfkeli halk, sonraki konuşmanın muhatabı ise başarısızlığı tescillenmiş Devrim Muhafızları idi. Dini rehberin bir yandan muhalefetin eleştirileri diğer taraftan müesses nizamın sahipleri olan Devrim Muhafızları arasında denge kurmaya çabaladığı görülüyor.
İran’ın içinde ciddi eleştiriler yükselirken İran’ın diğer ülkelerdeki vekil güçleri de Hamas-İsrail savaşının başlangıcından bu yana kaçak dövüşen İran’ın sergilediği politikadan, Hizbullah-İsrail savaşı sırasındaki etkisizliğinden rahatsızlık duyuyorlardı ve İran’a karşı derin bir güven kaybı oluşmuştu. Hamaney’in konuşmasında reddetmeye çalıştığı “Sürekli İran’ın bölgedeki vekil güçlerini kaybettiğini söylüyorlar!” vurgusu da aslında bu gerçeğe işaret etmekteydi.
Buna ilaveten, İran’ın askeri-istihbari gücü ve kapasitesi de tartışılmaya başlandı. Suikast sonucu düşürüldüğü konusunda hem fikir olunan helikopter kırımında kendi cumhurbaşkanını koruyamaması, yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine davet edilen HAMAS siyasi lideri İsmail Heniye’nin Devrim Muhafızları’na ait bir misafirhanede bir suikastle şehid edilmesi, sınırları içinde ve dışındaki üst düzey DMO komutanlarını saldırılardan koruyamaması, İran yönetiminin acziyetine yada bir İsrail-ABD saldırısından korunmak için kendi eliyle kurduğu Direniş Ekseninden vazgeçtiğine yorulmaya başlandı. DMO tarafından dağıtıldığı bilinen çağrı cihazlarının patlatılması ile Lübnan’da 6-7 bin Hizbullah unsurunun İsrail tarafından iki hamlede etkisiz hale getirilmesi ise bu şüphelere tüy dikti.
İran’ın Saddam Hüseyin sonrası Irak’a, Beşşar Esed sayesinde Suriye’ye ve ülkedeki Şii nüfus üzerinden Lübnan’a yerleşmesi tamamen ABD ve İsrail planlarıyla uyumluydu ve buna izin verilmişti. Çünkü tüm İslam dünyasını saran Arap Baharı benzeri İslami uyanışa karşı İran Devrim Muhafızları Ordusu ve vekil güçleri, bu uyanışı yok eden bir silahlı baskı unsuru, set olarak tercih edilmişti. Öte yandan, bölgede yayılmasına izin verilen Şii hilali, Arap ülkelerini ABD’nin kucağına atan ve İsrail ile barışa ve müttefikliğe zorlayan bir tehdit vazifesi de görüyordu.
Irakta, Suriye’de ve Lübnan hattındaki vekil güçler ile yerleşik Müslüman halklar, İran’ın batı ile yaptığı bu işbirliğini son İsrail-Gazze, İsrail- Hizbullah, İsrail- Lübnan, İsrail- Suriye devrimi ile birlikte tamamen çözmüş ve İran rejimine karşı güvenlerini kaybetmişlerdir. Velayet-i Fakih rejiminin, tarihteki Pers imparatorluğunu diriltme ideali için Arap Şiileri kullandığı kanaati yaygınlaşmıştır.
Vekil güçlerin duygusal kopuşunun farkında olan Veliyy-i Fakih, çaresizlik içerisinde ilişkilerini canlı tutmak için, “türbeyi savunmak için dökülen kanın boşa gitmediğini” söylemekte, bölgedeki mevcut milislerinden Yeni Suriye yönetimini başarısız kılmak için harekete geçmelerini açık açık istemektedir.
Ancak, Suriye Devrimi İran’ın bir iç karışıklık çıkarma hamlesini zaten beklemekteydi ve hazırlıklıydı, bu durumu çok kolay aşacak, hatta avantaja dönüştürecektir. Ama, İran’ın uluslararası hukuka aykırı bu müdahaleci tutumunun Suriye’deki devrimden rahatsız olan İsrail’e, ABD ve PKK/YPG’ye büyük imkan sağladığı açıktır. Tabii ki bu tehditlere Türkiye de hazırdır.
İran Türkiye’yi de tehdit ediyor
Dini lider Ali Hamaney'in danışmanı olan Ali Ekber Velayeti, Kayhan gazetesinde kaleme aldığı bir yazıda, "Suriye, merhum Hafız Esad döneminden şimdiki Beşşar Esed dönemine kadar 50 yıldır Siyonistlere ve onların destekçilerine karşı direnmiştir” cümleleri ile 54 yıl boyunca halkına zulüm ve işkence uygulayan, yabancı işbirlikçileri eliyle halkın yarısını topraklarından eden, uyuşturucu patronu bir tiran ailesini savunmayı sürdürmüştür.
Velayeti aynı yazıda, Türkiye’yi de şu cümlelerle açıkça tehdit etmiştir. "Türkiye ve bölgedeki diğer bazı hükümetlere cevabımız şudur: İran'ın kudretini kendileriyle kıyaslamasınlar", "Şimdi Türkiye yetkililerine tavsiyemiz şudur: İran’a uzlaşma tavsiye etmek yerine, sizler kendi izlediğiniz yoldan dönün."
Ne kendi yeteneği ile askerini Suriye’den çekebilen nede çağrılarına rağmen Irak’tan Suriye’ye savaşmak için vekil güç getirebilen İran’ın bürokratının “kudret gösterisi”ne sadece gülümsemeyle karşılık verilebilir. Türkiye, elbette ki Halep’in, Şam’ın çocuklarının evlerine geri dönmelerine, toprak bütünlüğünü koruyarak devletlerini yeniden inşa etmelerine ve işgal güçlerini topraklarından çıkarmalarına destek vermeye devam edecektir. İran tarafından uzaktan parmak sallamalar da henüz 45 yıllık bir devletin ergenliğine verilecektir.
İran’ın kaos tehdidinin arkasında Suriye’ye yerleştirdikleri vekil güçlerin çıkarılması korkusu yatıyor
Devrim Muhafızları Ordusu Dış Operasyonlar Birimi Kudüs Gücü tarafından 2012 yılından itibaren Suriye’de rejim yanında savaşmak üzere binlerce silahlı yabancı milis getirilmiştir.
Bu milislerin silahaltına alındığı 20’nin üzerinde örgütün en önemlileri, Arap Şiilerden oluşan Lübnan Hizbullah’ı, Afgan Şii Hazaralardan oluşan Fatimiyyun Tugayı, Pakistanlı Şiilerden oluşan Zeynebiyyun Tugayı’dır. Hindistan, Somali ve Fildişi Sahili gibi Afrika ülkelerinde yaşayan Şii nüfus içinden gönüllüler de Suriye’de savaşmaya getirildi. Ayrıca çok sayıda Irak’tan gelen Şii grup ta Suriye’ye doluşuverdi.
Sayıları 150-200 bin civarında tahmin edilen ve İran Devrim Muhafızlarının sahadaki komutanları tarafından komuta edilen, maaşları İran tarafından ödenen bu Şii milislerin bir kısmı aileleriyle birlikte Suriye içine dağılmış ve evlerinden çıkarılan Suriyelilerin mülklerine el koymuş durumdalar.
Bu milislerin durumu, Filistinlilerin mülklerine el koyan “Siyonist yerleşimci”lerden farklı değildir ve gasp ettikleri yerlerden çıkartılacakları kesindir. İran’ı korkutan en önemli hususlardan birisi budur.
En üst düzeyde, dini rehber tarafından yeni Suriye yönetiminin bir iç savaşla tehdit edilmesi muhtemelen bu yabancı milislerin Suriye’de kalmasını sağlamaya yönelik, pazarlık amaçlı olabilir. Aksi takdirde, Suriye’ye taşıdığı yüzbinlerce mültecinin dönüş yükü ile yüz yüz kalacaktır. Bunlar, mülteci olarak İran’da ezik bir hayat yaşayan diğer Afgan mültecileri gibi olmayacak, İran hesabına savaşmanın karşılığını isteyeceklerdir.
Eline kan bulaşmış İran rejimi ayakta kalabilecek mi?
Zafiyete ve güç kaybına uğramış İran’ın birinci ağızlarından yapılan üst perdeden açıklamalar, Irak, Suriye ve Lübnan hattında tutmaya çalıştıkları tükenmişlik sendromu yaşayan milislere moral verme maksatlıdır.
Öte yandan, İran nüfusunun çok büyük bir kısmı perişan vaziyette, geçim sıkıntısı içinde yaşamaktadır. Hamasetle idare edilme çizgisi geçilmiş hızla patlama noktasına yaklaşılmaktadır. Petrol, doğal gaz rezervleri bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden birisinin vatandaşına benzin-gaz veremeyecek duruma düşmesi rejimin başarısızlığının açık göstergesidir. Halkın yüzde 60’ı, dini rehberin seçimi boykot etmenin haram olduğu fetvasına rağmen ısrarla sandığa gitmemekte, sandığa gidenlerin yarısı da reformcu adaya oy vermektedir. Temmuz ayında yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimleri rejime ve rehbere olan güvenin yüzde 21’e düştüğünü ortaya koymuştur. Kendisi yokluk içinde kıvranan halk, başarısız Şii Hilali Projesi uğruna, bütçesinden yaklaşık 50 milyar doların başka ülkelere aktarılmasının hesabını sormaya başlamıştır.
Nitekim, İran'ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi 26 Aralık’ta, acil reformlar yapılmadığı takdirde Tahran'ın çökebileceği veya rejimin devrilebileceği uyarısında bulunarak, halkın öfkesini dile getiren diğer reformcu isimlere katılmıştır. Yine, BM Genel Kurulu'na katılmak için geçen yıl ABD'ye giden cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, 27 Eylül 2024’te ABD'de yaşayan İranlılarla yaptığı toplantıda, "Ülkede bir şey olursa İran diye bir ülke kalmayacak, Kürdistan, Azerbaycan, Belucistan ve Huzistan'ın her biri kendi başına hükümet olacak." sözleriyle, bir karışıklık halinde İran'ın bölünme riskiyle karşı karşıya olduğunu ifade etmiştir.
Tahran için, Büyük İran Projesi olarak bilinen Pers Devleti’ni yeniden kurma hedefinin en önemli ayağı Akdeniz’e açılmaktı. Bir yandan azınlık Nusayri rejimini Suriye’de kan dökerek iş başında tutan, diğer taraftan Şii Hizbullah örgütünü Lübnan devleti içinde hâkim duruma getiren İran’ın bu stratejisi yenilgiye uğramıştır.
Ayakta kalması için destek verdiği diktatör Beşşar Esed’ın ordusu ve yardımına gönderdiği 150 binden fazla Şii milis eliyle, Suriye halkını katliam ve işkenceye uğratıp bir milyona yakının yok edilmesinin müsebbibi İran’ın, bu kadar ağır suçu ve vebali varken, İran üst yönetimi tarafından Suriye’yi karıştırmayı hedefleyen açıklamaları, bu bölgede ve kendi ülkesi içerisinde İran devletinin ve rejiminin sonunu getirecektir.
Artık rejimin kendisiyle hesaplaşma vakti gelmiştir.
Dipnot
[i] 2024 ortalarında Suriye'deki yabancı güçlere ait askeri mevzilerin haritası https://jusoor.co/tr/details/2024-ortalar%C4%B1nda-suriyedeki-yabanc%C4%B1-g%C3%BC%C3%A7lere-ait-askeri-mevzilerin-haritas%C4%B1
Güncel Yazıları
İran Devlet Aklı Buharlaştı mı Yoksa Çaresiz mi?
06 Ocak 2025
Suriye Operasyonunun Arka Planı, Hakan Fidan’ın Bölgesel İttifak Önerisi ve Kurtuluş ..
18 Aralık 2024
Suriye’de Düşmekte Olan Diktatörlük ve Çökmekte Olan Şiaizm
06 Aralık 2024
Ukrayna Savaşının Körüklenmesi Trump’a Yönelik Küreselci Darbedir
21 Kasım 2024
IKBY Seçimleri ve Bölgenin Geleceği
14 Kasım 2024
Gazze Savaşı ABD Donanmasını da Vurdu -ABD Donanması “Yorgun”, Mürettebat “Tükenmişli..
12 Kasım 2024
Japonya’yı Erken Genel Seçim Sonrası Siyasi Kaos mu Bekliyor?
06 Kasım 2024
Netanyahu’nun “Nimet ve Lanet” Kavramları Üzerinden Ortadoğu’yu Dizayn Projesi..
11 Ekim 2024
ABD ve İngiltere Dış İstihbarat Başkanlarının Ortak Makalesine Yansıyan Ruh Hali: Yal..
10 Eylül 2024
İslam Dünyası’nda Yeni Bir Savunma Güvenlik Ekseni Doğuyor
03 Eylül 2024
Bangladeş Halk Ayaklanması Hint Kıtası’nda Dengeleri Değiştirecektir
06 Ağustos 2024
Soykırım İşbirlikçisi ABD Kongresi'nde Netanyahu’nun Boş Konuşması
25 Temmuz 2024
İran Cumhurbaşkanlığı Seçimi İkinci Turunda Halkın Yönetime Olan Sürprizi
19 Temmuz 2024
NATO Bildirisi: Aslında Çok Kutupluluğa Meydan Okuma
13 Temmuz 2024
Fransa’da Sol İktidar Avro Bölgesi'nin İstikrarını Bozar mı?
10 Temmuz 2024