Sinan TAVUKCU

Tüm Yazıları

NATO Bildirisi: Aslında Çok Kutupluluğa Meydan Okuma

13 Temmuz 2024, Cmt
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, 9-11 Temmuz tarihlerinde ABD'nin başkenti Washington DC'de gerçekleştirildi. NATO’nun kuruluşunun 75’inci yılının kutlandığı zirvenin ikinci gününde bir Sonuç Bildirisi yayınlandı.

Ukrayna’ya NATO’ya katılma vaadi

Bildiride, beklendiği gibi Ukrayna-Rusya savaşı merkeze alınmıştı.

İttifakın Ukrayna'yı "NATO üyeliği de dahil olmak üzere tam Avrupa-Atlantik entegrasyonuna giden geri dönüşü olmayan yolda" desteklemeye devam edeceği, müttefiklerin gelecek yıl içinde Ukrayna'ya asgari 40 milyar avroluk askeri yardım finansmanı sağlamayı planladığı kaydedildi.

Bu açıklama ile, seçildiğinde Putin ile konuşarak savaşı bir günde bitireceğini söyleyen muhtemel ABD başkanı Trump’un Ukrayna politikasının önünün kesilmek istendiği açıktı. Ukrayna’nın İttifak ile “siyasi açıdan bütünleştiği” vurgulanan açıklamada, müttefikler kabul ettiğinde ve koşullar karşılandığında Ukrayna'ya İttifak'a katılma davetinin gönderileceği de vaad edildi.

Rusya ve müttefiklerine verilen ültimatom

Bildiride Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik işgali, Avro-Atlantik bölgesinde barışı ve istikrarı paramparça ettiği, küresel güvenliği ciddi şekilde baltaladığı vurgulanarak şiddetle bir dille eleştirildi ve “Rusya, derhal bu savaşı durdurmalı ve BM Genel Kurulu kararları çerçevesinde Ukrayna'dan tüm kuvvetlerini tamamen ve koşulsuz olarak geri çekmelidir” ültimatomu verildi.

Rusya, nükleer silah sistemlerine olan bağımlılığını artırmakla, yeni nükleer sistemler geliştirmekle ve dünya dışı uzayda nükleer silah yerleştirerek küresel tehdit yaratmakla suçlanıyordu.

Bildiride, Rusya'nın saldırganlığını destekleyen ve böylece Ukrayna'daki savaşını uzatan her türlü yardımı sağlayan ülkeler kınandı. Çin, Kuzey Kore, İran ve Belarus kınanan ülkeler arasındaydı. Kınanan ülkeler arasında Çin’in özel bir önemi vardı. NATO’ya göre Çin, 'sınırsız ortaklık’ olarak adlandırdığı ilişki ile Rusya'nın savunma endüstriyel tabanına büyük ölçekli destek sağlayıp Ukrayna'ya karşı savaşına kesin katkı sağlıyordu. Çin'e, Rusya'nın Ukrayna’daki savaşına her türlü maddi ve siyasi desteği durdurması çağrısı yapılırken Çin'in uzay yetenekleri ve nükleer cephaneliğinin hızla genişlemesiyle ilgili NATO’nun endişeleri de dile getirildi, Pekin'in Avrupa-Atlantik güvenliğine sistemik zorluklar yaratmaya devam ettiği ifade edilerek aba altından sopa gösterildi.

Avrupa Birliği, NATO için eşsiz ve vazgeçilmez bir ortak

Bildiride, NATO-AB işbirliğinin olağanüstü düzeylere ulaştığı, Avrupa Birliği’nin NATO için eşsiz ve vazgeçilmez bir ortak olduğuna dikkat çekildi. NATO’nun transatlantik ve küresel güvenliğe olumlu katkı sağlayan daha güçlü ve yetenekli bir Avrupa savunmasının değerini tanımakta olduğu ve NATO ile karşılıklı olarak uyumlu olması gerektiği vurgulandı.

Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgelerinin stratejik önemi var

Bildiride, Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgelerinin İttifak açısından stratejik öneme sahip olduğuna işaret edilerek, NATO'nun bölgenin güvenliğine ve istikrarına güçlü bir şekilde bağlı olduğunun altı çizildi. NATO’nun Karadeniz’de sürekli güç bulundurma isteği dile getirildi.

Terörle mücadele

Terörle mücadelenin, NATO'nun kolektif savunması açısından vazgeçilmez olmaya devam ettiği ifade edilen bildiride, “Teröristler ve terör örgütleri tarafından ortaya konan tehdit ve zorluklara kararlılıkla karşı koymaya devam edeceğiz.” denildi.

Ancak, müttefiklerin terör anlayışı ve terörist kabul ettikleri birbirinden farklılık gösteriyor. Başta ABD olmak üzere NATO’nun önde gelen bazı devletleri Türkiye ile savaşan terör örgütü PKK/YPG’ye ve FETÖ’ye her türlü desteği sağlıyor. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan zirve dönüşünde gazeteciler yaptığı açıklamada, “Müttefiklerimizden teröre karşı verdiğimiz mücadelede samimi dayanışma beklediğimizi burada bir kez daha vurguladım.” sözleriyle NATO müttefiklerimizi bu konuda samimi, dürüst olmaya çağırdı.

NATO bildirisinde çok kutupluluk tehdit olarak algılanıyor

Bildirinin merkezinde Ukrayna-Rusya savaşı olsa da, bildirinin ruhuna sinen esas husus, tek kutuplu dünyaya düzenine karşı ortaya çıkan çok kutupluluğun Avro-Atlantik cenahını rahatsız etmesiydi.

Bu sebeple bildiride,  Rusya ve Çin arasındaki derinleşen stratejik ortaklık ve kurallara dayalı uluslararası düzeni baltalama ve yeniden şekillendirme yönündeki karşılıklı güçlendirici girişimlerin derin bir endişeye neden olduğuvurgulandı. “Çin Halk Cumhuriyeti'nin beyan ettiği hırslar ve zorlayıcı politikaları çıkarlarımızı, güvenliğimizi ve değerlerimizi tehdit etmeye devam ediyor” cümleleriyle asıl hedefe Çin konulmuştu.

2.Dünya savaşından sonra kurulan ve sömürgeci Batılı devletlerin küresel hegemonyasını devam ettirmek için tasarlanan, adına da kurallara dayalı uluslararası düzen denilen yapıyı ne pahasına olursa olsun devam ettirme isteği bildiride, “Avro-Atlantik entegrasyonu için demokratik değerler, hukukun üstünlüğü, iç reformlar ve iyi komşuluk ilişkileri hayati önem taşımaktadır ve bu yöndeki ilerlemeye devam etmekteyiz.” diye ifade edildi.

Gazze savaşı dolayısıyla, Batı’nın demokratik değerler, hukukun üstünlüğü sözlerinin safsatadan ibaret olduğu gözler önüne serilmiş, bununla beyaz adamın üstünlüğünün ve müreffeh yaşama hakkının korunmasının kastedildiği anlaşılmıştır.

Bildiride, Rusya’nın, BM Şartı da dahil olmak üzere “uluslararası hukuku bariz şekilde ihlali” ettiği belirtilerek, Rus kuvvetlerinin ve yetkililerinin insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve diğer uluslararası hukuk ihlalleri için cezasız kalmasının söz konusu olamayacağı” vurgulandı. Ne var ki, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi NATO üyesi devletler,  Gazze’de on binlerce kadın ve çocuğun katledildiği İsrail soykırımına her türlü askeri ve siyasi destek vermekten, soykırım işbirlikçisi olarak uluslararası hukuku ihlal etmekten çekinmiyordu.

Son dönemlerde BRİCS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’ne üyelik taleplerinin artması, Asya’da Avro-Atlantik hegemonyaya yeni alternatifler çıkması NATO’nun patron devletlerini öfkelendirmişti.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın kurduğu BRİCS’e Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin kabulüyle grubun toplam nüfusu, dünya nüfusunun yüzde 45'ini oluşturan 3,54 milyara ulaşmıştır. Türkiye dahil 30'dan fazla ülkenin BRİCS’e katılma istekleri jeopolitiğin hızla değiştiğini, dünyanın daha çok kutuplu hale dönüştüğünü ve orta güçlerin Batı liderliğindeki düzene meydan okumada daha iddialı hale geldiğini göstermektedir.

Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan, Hindistan, Pakistan ve İran’ın üyesi bulunduğu Şanghay İşbirliği Örgütü de Avrasya kara parçasının yaklaşık %80’ini kapsayan coğrafyada, 3.8 milyar kişilik nüfusa sahip, üyeleri ile toplam 27 trilyon dolar büyüklüğünde bir ekonomik gücü temsil eden bir teşkilat haline gelmiştir. ŞİÖ, şu anda dünya petrol rezervlerinin %20’sini ve doğal gazının %44’ünü kontrol etmektedir. Bu örgüte de Türkiye dahil pek çok ülke üye olmak istemektedir.

Avro-Atlantik ittifakına rakipler çıkması ve yeni oluşan Batı dışı küresel örgütlere üyelik talebinin artması karşısında Avro-Atlantik bu oluşumları kendi hegemonyasına tehdit olarak kabul etmiştir.

Bildiride, “NATO'nun caydırıcılık ve savunma duruşu, nükleer, konvansiyonel ve füze savunma kabiliyetlerinin uygun bir karışımına dayanmaktadır ve uzay ve cyber kabiliyetlerle desteklenmektedir. Güvenliğimize yönelik tüm tehditlere karşı askeri ve askeri olmayan araçları orantılı, tutarlı ve entegre bir şekilde kullanarak karşı caydırılık yapacağız ve seçtiğimiz şekilde, zamanlamada ve alanlarda yanıt vereceğiz.” ifadesiyle küresel hegemonyadan vazgeçmemek için silahlı gücü NATO’nun sorumluluk alanının küresel ölçekte genişletileceği ve her türlü araçla savaşılacağı ilan edilmiştir.

Bildiride, Çin'in uzay yetenekleri ve nükleer cephaneliğinin hızla genişlemesiyle ilgili NATO’nun endişeleri dile getirilmiş, Pekin'in Avrupa-Atlantik güvenliğine sistemik zorluklar yaratmaya devam ettiği vurgulanarak NATO’nun görev sahası Transatlantik’ten Pasifik’e genişletilmiştir. Bu nedenle, NATO üyesi olmayan Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore gibi ABD müttefikleri Zirveye özel olarak davet edilmişlerdir.

Çok kutupluluk ve Türkiye’nin tutumu

İttifakın 32 üyesinden birisi olan Türkiye, çok kutupluluğu tabii bir süreç olarak görmekte ve yükselen güçlerin savaş yöntemiyle önünün kesilmesine karşı çıkmaktadır.

Çok kutuplu bir dünyanın engellenmesine yönelik bu girişimlere karşı Türkiye’nin tutumu en net şekilde, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin davetine icabetle 3-5 Haziran tarihlerinde Çin'e gerçekleştirdiği resmi ziyarette yaptığı açıklamalarda ortaya konulmuştur.

Hakan Fidan Wang Yi ile düzenlediği ortak basın toplantısında;

"Egemen güçlerin önceki yüzyılda kurmuş oldukları pazarların daha adil, rekabet edilebilir pazar şartlarında yeniden el değiştiriyor olması kabul edilmesi gereken bir sonuçtur. Buradan savaşa varan, daha farklı yıkımlara varan neticelerin üretilmemesi gerekiyor. Dünyamızdaki refah, herkese yetecek kadar vardır. Medeni bir biçimde, adil bir biçimde, uluslararası kurallara uygun, eşit ve herkese uygulanan kuralları içine alan bir ekonomik rekabet sistemi ile ekonomik kalkınma modellerine ve pazarları aramaya devam etmemiz gerekiyor. Buradaki başarısızlık başka şekilde izale etmeye çalışılırsa, buradaki adil rekabetin yerine biz küresel mücadeleyi, kutuplaşmayı hatta savaş tehdidini ortaya koyarsak, burası gerçekten küresel bir faciaya bizi götürür. Onun için Çin'in ekonomik kalkınmasının adil biçimde oluyor oluşunu desteklememiz gerekiyor. Bu türden küresel bir istikrarsızlık ortaya koyan çabalara destek vermediğimizi ifade etmek istiyorum." demiştir.

Zirve dönüşünde gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "NATO ile Rusya arasında doğrudan bir çatışma ihtimali kuşkusuz endişe vericidir. Bu sonuca yol açabilecek her türlü adımdan bilinçli olarak kaçınılmalıdır." sözleriyle NATO’nun Rusya’ya karşı topyekün bir savaş çağrısı yapan bildirisine Türkiye adına rezerv koymuştur.

Sonuç

29 Mart 2022’de, henüz savaşın beşinci haftasında, Ukrayna ve Rusya heyetleri barış görüşmeleri için İstanbul’da bir araya gelmiş, müzakerelerde aşağı yukarı anlaşma sağlanmıştı. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, “İstanbul'da her konuda anlaşmıştık. Ukrayna müzakere grubunun başkanı da imzasını attı. Bu belge bizde” açıklaması ile savaşın ikinci ayı içerisindeyken bitebileceğini ama dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson'un Ukrayna’ya yaptığı baskı sonucu anlaşmanın hayata geçirilemediğini açıklamıştı. O günden bugüne 500 binden fazla insan savaşta öldü ya da yaralandı.

Putin, Mart ayındaki Çin ziyaretinde gazetecilere yaptığı açıklamada, bir kez daha İstanbul Anlaşması’nın Ukrayna ile barış müzakereleri için temel oluşturabileceğini söyledi.

Ne var ki, NATO ittifakı Ukrayna-Rusya savaşını bitirmek istemiyor. Tıpkı, İsrail’in Hamas karşısında askeri bir başarı kazanmayacağı ortaya çıkana kadar Gazze’de İsrail soykırımını durduracak bir ateşkes istemedikleri gibi…

Washington'daki NATO zirvesinde konuşan ABD başkanı Joe Biden, Rusya’nın askeri-endüstriyel kompleksini savaş temeline oturtarak silah üretimini önemli ölçüde artırdığını, NATO'nun geride kalmayı göze almasının mümkün olmadığını söyleyerek ABD silah sektörüne yeni siparişler verdirme derdindeydi.

Geçen üç yılsonunda, gücü ve morali tükenmiş olan Ukrayna’nın bu savaşı kazanma ihtimali görünmüyor. Ancak, Avro-Atlantik’in kodamanları daha çok silah satışı için, daha çok Ukraynalının ölmeye devam etmesinden yanalar. Tırmandırılan savaşlarla küresel hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD, NATO bünyesindeki müttefiklerini, birçoğu istemese de, Karadeniz’e, Pasifik’e savaşmaya sürüklüyor.

Bildiri, Üçüncü Dünya Savaşı çığırtkanlığı yapmasına rağmen ne AB ülkelerinin küresel bir savaşı kaldıracak ordusu ve silah sanayisi var, nede cepheye gönderecek askeri. Daha ötesi, müttefikler NATO’nun devam edip etmeyeceği konusunda bile emin değiller…

 

Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA