Sinan TAVUKCU

Tüm Yazıları

Netanyahu’nun “Nimet ve Lanet” Kavramları Üzerinden Ortadoğu’yu Dizayn Projesi

11 Ekim 2024, Cum
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Binyamin Netanyahu, gerek 22 Eylül 2023 tarihinde gerekse 27 Eylül 2024 tarihinde BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmaları iki kavram üzerine inşa etmişti: Nimet ve Lanet.

Nimet ve Lanet tasnifi üzerinden “Yeni Bir Ortadoğu” kurgulayan Netanyahu, bunu dini bir referansa dayandırıyordu. 2023 yılında düzenlenen 78’inci BM Genel Kurulundaki konuşmasına[i] şu sözlerle başlamıştı:

“Bayanlar ve baylar,

Üç bin yıldan fazla bir süre önce, büyük liderimiz Musa, İsrail halkına Vaat Edilen Topraklara girmek üzereyken seslendi. Orada birbirlerine bakan iki dağ bulacaklarını söyledi: Büyük bir bereketin ilan edileceği yer olan Gerizim Dağı ve büyük bir lanetin yeri olan Ebal Dağı. Musa, halkın kaderinin “bereket” ve “lanet” arasında yapacakları seçimle belirleneceğini söyledi.

Aynı tercih, çağlar boyunca yalnızca İsrail halkı için değil, tüm insanlık için yankı bulmuştur.

Bugün böyle bir seçimle karşı karşıyayız. Sınırsız refah ve umut dolu tarihi bir barışın “nimet”lerinden yararlanıp yararlanmayacağımızı veya korkunç bir savaşın, terörizmin ve umutsuzluğun “lanet”ine mi maruz kalacağımızı belirleyecek.”

Netanyahu kürsüden, İsrail’in kurulduğu 1948 haritasını göstererek düşman Arap ülkeleri ile çevrili izole edilmiş küçük bir ülkenin geleceğini sağlama almak için Mısır ve Ürdün ile barış yaptıklarını, 2020 yılında ABD’nin büyük destek verdiği İbrahim Anlaşmaları ile dört Arap devletiyle (Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas) de dört barış anlaşması imzaladıklarını anlattı. Ona göre, Arapları ve Yahudileri birbirine yakınlaştıran İbrahim Anlaşmaları tarihin bir dönüm noktasıydı.

Tabi, bu dört Arap ülkesinin her birinin İbrahim Anlaşması imzalamasının kendilerine mahsus gerekçeleri vardı. Anlaşmaları, dönemin ABD başkanı Donald Trump’ın baskısı altında imzaladıkları biliniyor. BAE, ihtiyacı olan 100 milyar dolarlık uçak, helikopter ve silah alımına geçit verilmesi, Sudan terör devleti ile suçlanmaktan kurtulmak istemesi, Fas’da Sahra’daki egemenliğinin ABD tarafından kabulü dolayısıyla anlaşmaya taraf olmuştu.

Bugün anlaşmaların bereketini herkesin gördüğünü söyleyen Netanyahu, paylaşılan nimetleri coşkuyla şöyle anlattı:

“Ülkelerimiz ticaret, enerji, su, tarım, tıp, iklim ve daha birçok alanda işbirliği yapmaktadır. Son üç yılda bir milyona yakın İsrailli Birleşik Arap Emirlikleri'ni ziyaret etti. İsrailliler her gün 70 yıldır yapamadıkları bir şeyi yaparak zamandan ve paradan tasarruf ediyorlar. Arap Yarımadası üzerinden Körfez, Hindistan, Uzak Doğu ve Avustralya'daki varış noktalarına uçuyorlar.”

Ama projenin başarıya ulaşmasında hala bir eksik vardı: Suudi Arabistan. Onun da tarihi barışa dahil edilmesi gerekiyordu. Netanyahu konuşmasında bu hayalini şöyle ifade etmişti:

“Şimdi İsrail ile Suudi Arabistan arasında barış yaptığımızda neler olacağına bir bakalım. Tüm Orta Doğu değişiyor. Düşmanlık duvarlarını yıkıyoruz. Tüm bu bölgeye barış olasılığını getiriyoruz. İsrail, Suudi Arabistan ve diğer komşularımız arasında yeni bir Orta Doğu'nun nimeti.”

Konuşmanın yapıldığı 2023 Eylül’ünde, Washington ve Tel Aviv, hedeflerine ulaşmanın eşiğinde olduklarından ve Suudi Arabistan'ın normalleşmeyi kabul etmeye ikna edilebileceğinden son derece emindiler.

Projenin hayata geçmesinde İran’ın rolü

Netanyahu, beş yıl önce (2019) BM Genel Kurulu’nda yaptığı şu konuşmaya atıf yaptı.

"İran'ın ortak tehdidi, İsrail ile birçok Arap devletini, hayatım boyunca görmediğim bir dostluk içinde, daha önce hiç olmadığı kadar yakınlaştırdı."

"İsrail'in Mısır ve Ürdün'ün ötesinde diğer Arap komşularına da barışı yayabileceği gün yakında gelecek."

5 yıl sonra gelinen noktada, İran tehdidi ile Arapları bir barış anlaşmasına ikna etme planı başarılı olmuştu.

Bu projede Filistin’in yeri

Netanyahu 78’inci BM Genel Kurulu’nda "Yeni Orta Doğu" diye tanımladığı bir haritayı kaldırdı. Ürdün Nehri'nden Akdeniz'e kadar İsrail'i gösteren haritada Filistinlilere ait bir toprak bulunmuyordu. Bütün Filistin toprakları İsrail’e aitti. 

Netanyahu konuşmasında, Arap dünyasının sadece %2'sini oluşturan Filistinliler direnişe devam ettiği müddetçe, %98'i teşkil eden daha büyük Arap dünyası sonunda Yahudi devletini boğabilir, dağıtabilir, yok edebilir dedi. Dolayısıyla, Filistinlilerin Arap dünyasının büyük bir bölümünün Yahudi devletiyle uzlaştığını gördüklerinde, İsrail'i yok etme fantezisinden vazgeçip, İsrail ile gerçek bir barış yolunu benimseme olasılıkları daha yüksek olacaktır. Filistinliler daha geniş bir barıştan büyük fayda sağlayabilirler. Sürecin bir parçası olmalılar ancak süreç üzerinde veto hakları olmamalıdır.

2023 Eylül’ünde Netanyahu, Arapların ve dünyanın Filistinlileri terk ettiğini, Filistin davasının gündemden düştüğünü ve parçalanmış Filistinlilerde direniş ruhu kalmadığı kanaatinde olmalıydı.

Bir nimet olarak IMEC Projesi

Eylül 2023'te Yeni Delhi'de düzenlenen G20 zirvesinde ABD başkanı Joe Biden tarafından ilan edilen “Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC)” projesi, İbrahim Anlaşmalarının bir uzantısı olarak nimetlerin taksim edildiği bir proje olarak ortaya konuldu.

Netanyahu bu başarıyı BM Genel Kurulu’nda şöyle ifade etti:

“İki hafta önce, başka bir nimetin ufukta göründüğünü gördük. G20 Konferansı'nda, Başkan Biden, Başbakan Modi ve Avrupa ve Arap liderleri, Arap Yarımadası ve İsrail boyunca uzanacak vizyon sahibi bir koridor için planlarını duyurdular. Hindistan'ı deniz bağlantıları, demir yolu bağlantıları, enerji boru hatları ve fiber optik kablolarla Avrupa'ya bağlayacak.

Bu koridor deniz dar geçitlerini atlatacak ve iki milyardan fazla insanın mal, iletişim ve enerji maliyetlerini önemli ölçüde düşürecek.

Ülkem için ne tarihi bir değişim! Görüyorsunuz, İsrail Ülkesi Afrika, Asya ve Avrupa arasındaki kavşakta yer alıyor. Ve yüzyıllar boyunca ülkem, başka yerlerde yağma ve fetih kampanyalarında içinden geçen imparatorluklar tarafından defalarca işgal edildi. Ancak bugün, düşmanlık duvarlarını yıktığımızda, İsrail bu kıtalar arasında bir barış ve refah köprüsü olabilir.

Sadece İsrail ile komşularımız arasındaki engelleri yıkmayacağız. Asya'yı BAE, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail ve Avrupa'ya bağlayan yeni bir barış ve refah koridoru inşa edeceğiz. Bu olağanüstü bir değişim, devasa bir değişim, tarihin bir başka dönüm noktası.

Bölge ülkeleri Filistin, Türkiye, Irak, İran, Katar ve Umman projeden dışlanmışlardı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Türkiyesiz bir koridor olmaz” derken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, “Şu bilinmelidir ki bölgemizde Türkiye'nin dahil olmadığı enerji ve dağıtım koridorlarının etkin ve sürdürülebilir olması mümkün değildir” sözleriyle ABD-İsrail projesine tepki göstermişlerdi.

Projeleri çöp yapan Aksa Tufanı

İsrail-ABD ittifakının Ortadoğu’da nimet dağıtımına dayalı olarak kurguladığı İsrail-Arap barışı, Hamas’ın 7 Ekim 2023 günü İsrail’e yönelik başlattığı “Aksa Tufanı” saldırısı ile bir anda boşa çıktı.

Uzunca bir hazırlık eseri olduğu çok açık olan bu saldırıdan İsrail istihbaratının ve ordusunun haberdar olmaması, ağır maliyetli bir baskına uğramaları İsrailliler için utanç vericiydi. Saldırılarla, 70 yıldır yaratılan yenilmez İsrail Ordusu, her şeyden haberdar olan MOSSAD, Şin-Bet algısı paramparça oldu. Kendisini, güçlü, yenilmez devletinin koruduğuna inanan İsrail vatandaşlarının şok ve travmalar yaşamasına sebep oldu.

Toprakları 75 yıldır İsrail işgali ve terörü altında bulunan Hamas’ın bu huruç hareketi, yok edildiği varsayılan Filistin Davasını yeniden dünya gündemine oturttu. İsrail buna, okulların, hastanelerin, ibadethanelerin, pazar yerlerinin, meskenlerin içindekiler ile birlikte vurulduğu, binlerce sivilin uluslararası insancıl hukuka aykırı olarak öldürüldüğü katilamlarla cevap verdi.

İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Zirvesi

Aksa Tufanı’nın ardından 11 Kasım 2023 günü Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, 57+5 ülkenin temsil edildiği, İslam İşbirliği Teşkilatı(İİT) ve Arap Ligi(AL) Üyesi Devletlerin Devlet ve Hükûmet Başkanları Liderler Zirvesi gerçekleştirildi. Zirvede alınan kararlar, normalleşmenin muhatabı Arap dünyasını Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı bir konuma yerleştirdi.

Zirve sonrasında yayınlanan 31 maddelik bildiride; işgal altındaki tüm toprakları kurtarma konusunda verdikleri meşru mücadelede KARDEŞ FİLİSTİN HALKININ yanında yer alındığı vurgulanarak, Filistin halkının 4 Haziran 1967 sınırlarında kurulmuş, tek bir coğrafi birim teşkil eden topraklarının tümünde bağımsız, egemen ve başkenti Kudüs-ü Şerif olan devlete sahip olmalarının şart olduğu ilan edildi.

Bu bildiri ile İsrail-Arap barışı rafa kalktı, Filistin davası bütün Müslüman devletlerin ve Arap devletlerinin merkezi davası haline geldi.

Netanyahu’yu heyecanlandıran IMEC projesi ise, gerçeklikten uzak ölü doğmuş bir proje olarak arşivde yerini aldı.

Netanyahu’nun 79’uncu BM Genel Kurulu konuşması

Bir yıl sonra 27 Eylül 2024’te BM Genel Kurulu’na hitap eden İsrail başbakanı Netanyahu’nun konuşmasında[ii], bir yıl önceki coşku yerine öfke ve hayal kırıklığı hakimdi. Konuşması sırasında pek çok BM üyesi ülke temsilcisi kendisini protesto ederek salonu terk etti.

Genel Kurul öncesinde,  Filistin'i devlet olarak tanıyan ülke sayısı 145’e ulaşmış, Güney Afrika hükûmeti Uluslararası Adalet Divanında(UAD) İsrail aleyhine soykırım davası açmış, Uluslararası Ceza Mahkemesi(UCM) Başsavcısı Karim Khan 10 Eylül’de, UCM’den İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etmişti.

Asabı bozuk Netanyahu konuşmasına yine Musa’nın sözleriyle başladı. 7 Ekim saldırısından bahsederek, Bu vahşi katiller, düşmanlarımız, sadece bizi yok etmeye değil, aynı zamanda ortak uygarlığımızı yok etmeye ve hepimizi karanlık bir tiranlık ve terör çağına geri döndürmeye çalışıyorlar. Geçen yıl burada konuştuğumda, Musa'nın binlerce yıl önce İsrail halkının önüne koyduğu aynı zamansız seçimle karşı karşıya olduğumuzu söyledim, çünkü biz Vaat Edilmiş Topraklara girmek üzereydik. Musa bize, eylemlerimizin gelecek nesillere bir ‘nimet’ mi yoksa bir ‘lanet’ mi miras bırakacağımızı belirleyeceğini” söyledi.

Bir yıl sonra yaşadığı hayal kırıklığını şu sözlerle dile getirdi: “Suudi Arabistan ile İsrail arasında bir normalleşme anlaşması her zamankinden daha yakın görünüyordu. Ama sonra 7 Ekim'in laneti geldi. Gazze'den binlerce İran destekli Hamas teröristi kamyonetler ve motosikletlerle İsrail'e girdi ve hayal bile edilemeyecek vahşetler işlediler…”

İsrail’in “yedi cepheli bir savaşta İran'a karşı kendini savunurken, lütuf ile laneti ayıran çizgiler bundan daha açık olamazdı.” diyen Netanyahu, geçen yıl sunduğu haritanın bir lütuf haritası olduğunu söyleyerek ikinci bir haritayı kaldırdı. “Şimdi bu ikinci haritaya bakın. Bu bir lanetin haritası. Bu, İran'ın Hint Okyanusu'ndan Akdeniz'e kadar yarattığı ve dayattığı bir terör yayının haritası. İran'ın habis yayı uluslararası suyollarını kapattı.” dedi.

Haritada, siyah renge boyalı Suriye, Irak, Lübnan ve İran Lanetliler arasında yer alırken yeşil renkli Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Sudan, Hindistan ve BAE Nimet ekseninde gösterilmişti.

İsrail başbakanı, iyi ve kötü arasındaki bu savaşta, sorumlu hükümetleri İran'ın saldırganlığına karşı İsrail'e, İsrail’in savaşına katılmaya davet etti. “Dört yıl önce İbrahim Anlaşmaları ile döşediğimiz yolu devam ettirmeliyiz” dedi.

Her şeyden önce İsrail ile Suudi Arabistan arasında tarihi bir barış anlaşmasına varılması gerektiğine vurgu yapan Neyanyahu, Geniş Bir İbrahimi İttifakın ABD’yi, İsrail'in mevcut Arap barış ortaklarını, Suudi Arabistan'ı ve barışın nimetini seçen diğerlerini de içereceğini,  Amerikan desteği ve liderliğiyle bu vizyonun insanların düşündüğünden çok daha kısa sürede gerçekleşebileceğine inandığını söyledi.

İsrail’in beklentisini boşa çıkaran Suudi Arabistan’ın tutumu

Binyamin Netanyahu, hala hayata geçireceğini düşündüğü Yeni Ortadoğu Projesi’nde bütün umudunu Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşeceği beklentisine bağlamış durumda.

Ancak, gerek Şubat ayında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, gerekse Ağustos ayında Suudi Arabistan Şura Meclisinin açılış oturumunda konuşan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın açıklamalarında, “1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti tanınmadıkça, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları durmadıkça ve tüm İsrail işgal güçleri Gazze Şeridi'nden çekilmedikçe İsrail ile diplomatik ilişki kurulmayacağı” ilan edildi.

Sonuç

İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu’nun BM Genel Kurulu’nun 78 ve 79’uncu toplantılarında yaptığı konuşmalarda bölge ülkelerini Nimet ve Lanet ekseninde tasnif etmesi ve bütün gelecek planlarını bunun üzerine inşa etmesi dikkat çekicidir.

Netanyahu, Lanetin temsilcisi İran tehdidiyle Sünni Arap ülkelerini ABD-İsrail himaye ekseninde toparlamayı planlamıştı ve 2020’de İbrahim Anlaşmaları ile başlayan süreç tam da istedikleri doğrultuda gidiyordu.

Joe Biden tarafından 2023’te ilan edilen IMEC koridoru ile, bölgede oluşacak ekonomik rantlardan kendileriyle uzlaşan Arap ülkelerine nimetten pay vererek kontrolleri altında tutacaklarını hesaplıyorlardı. Barış projesinin bütün Arap dünyasında kabul görmesi için son olarak İsrail’i resmen tanımayan Suudi Arabistan’ın da İbrahim Anlaşmalarına dahil edilmesi gerekiyordu. Netanyahu 22 Eylül 2023 tarihinde yaptığı konuşmasında bunun çok yakın olduğunu dile getirmişti.

Bu süreçte, İsrail ile Arap dünyası arasındaki barış önünde en büyük engel olarak görülen Filistin meselesi gündemden düşmüş, unutulmuş görünüyordu.

Ne var ki, bu konuşmadan 14 gün sonra gerçekleşen 7 Ekim Aksa Tufanı ile bütün tasarımlar, hayaller tuzla buz oldu. Hamas, işgalci İsrail’e karşı düzenlediği saldırılar ile Filistin Davasının diri ve ayakta olduğunu gösterdi. İsrail’in kitlesel soykırım yaparak karşılık verdiği bu savaşta, Arap dünyası ile İsrail arasındaki normalleşmeye dair bütün ilişkiler sona erdi. Arap ülkeleri, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekildiği, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının şart koşulduğu bir duruşta birleştiler.

Birçok devlet tarafından iki devletli çözüm gündeme getirilmeye başlandı. ABD dışişleri bakanı Blinken bile 3 Kasım'da İsrail'de yaptığı konuşmada, "ABD, uygulanabilir en iyi yolun, aslında tek yolun, iki devletli çözümden geçtiğine inanmaya devam ediyor" demek zorunda kaldı.

Hamas’a karşı ilan ettiği hiçbir askeri ve siyasi hedefi gerçekleştiremeyen başbakan Netanyahu, bir yılın sonunda savaş oklarını kendince lanetin merkezi ilan ettiği İran ve vekil güçlerine yöneltti. Halbuki İran, Hamas-İsrail savaşından özenle uzak durmaya, direniş eksenini de uzak tutmaya çalışmıştı. Ancak Netanyahu, başlattığı savaşı sürdürmek, Gazze katliamlarına suskun kalan Batı dünyasını arkasında tutmak için İran’ı hedefe oturtmak zorundaydı.

İsrail’in Filistin, Lübnan, Suriye ve Yemen’e düzenlediği saldırılarının İran’a da yönelerek bir dünya savaşına dönüşme ihtimalinin arefesindeyiz. Kesin olan şu ki, Netanyahu’nun İsrail-Arap Barış Projesi çökmüştür, ABD desteğiyle bile tekrar eski haline gelmesi mümkün değildir.

Arap ülkelerinde, şii İran tehdidinin kendilerini ABD-İsrail kucağına itmek üzere kurgulanmış üçlü bir danışıklı dövüş olduğu kanaati yaygınlaşmıştır.

Bölgedeki İslam ülkeleri arasında, hiçbir hukuk ve ahlak kuralı tanımayan İsrail’in ancak güçle durdurulacağı kabul edilmektedir. Netanyahu’nun İsrail’i merkezine koyduğu barış projesi Yahudiler ile Arapları bir araya getirmek isterken bütün İslam dünyasını kendi karşısında birleştirecek bir sonuç üretmiştir.

Lanet ve Nimet kavramları, Netanyahu’nun kullanımının tersine bir anlam kazanmaktadır.

İsrail ve işbirlikçileri işledikleri zulümle vicdan sahibi herkesin Lanetini üzerlerine çekerken, hızla çökmekte olan Batı merkezli küresel sistemin yerine daha adil yeni bir dünya düzeninin Nimet olarak ortaya çıkması insanlığın beklentisidir.

 

Dipnotlar

[i] Netanyahu'nun 78.BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasının tam metni

https://www.timesofisrael.com/full-text-of-netanyahus-un-address-on-the-cusp-of-historic-saudi-israel-peace/

[ii] Netanyahu'nun 79.BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasının tam metni

https://www.timesofisrael.com/full-text-of-netanyahus-un-speech-enough-is-enough-he-says-of-hezbollah-also-warns-iran/

 

 

Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA