Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Şuursuz Körlük ve Gerçek Güç: Avrasya Bölgesinde Medeniyetler Çatışmasını Körüklemek mi? Yoksa Barış ve İstikrarı Sağlamak mı?

Bu yazı 17/10/2023 tarihinde yayınlanmıştır.

*Doç. Dr. Güray ALPAR/Yazar

 

Avrasya bölgesinde yaşanan/yaşatılan çatışmalar bir türlü dinmek bilmiyor. Özellikle son dönemde İsrail’de yaşanan krizde, hayatını kaybeden ve yaralanan silahsız siviller, kadınlar ve küçücük çocuklar ortada katledilirken, insanlığın aldığı çatışmaları körükleyici tavırlar inanılır gibi değil. Bir şuursuz körlüğü ve bunalımı yaşıyoruz. Sosyal medya dahil, propaganda araçlarının yarattığı sahte bir ortamda oluşturulan algılarla bilinçsiz yığınlara büründük, duygularımızı ve değerlerimizi kaybettik. Geçmişte de vahşeti yaşadık ama sanırız insanlık, tarihin hiçbir döneminde bu kadar insanlığında uzaklaşıp tanınmaz bir duruma düşmemişti/düşürülmemişti.

Bu olaylarda, bazıları tarafından bir güç merkezi olarak tanımlanan, ABD yöneticilerinin tavrı ise bölgede akan kanı ve acıları durdurmak yerine, deyimi yerindeyse “yangına körükle gitmek”, yani olayları daha da tırmandırmak yönündeydi. Ancak bu yönelimin yukarıda bahsedilen şekilde bilinçsiz değil, kendi amaçlarını ve güç merkezi olma konumunu devam ettirecek gerekçelere dayandığı muhakkaktı.

Aslında, kaynak ve birikim itibarıyla, Avrasya dışındaki bir bölgede oluşan güç merkezinin fazla kalıcı olamayacağı tarihi bir gerçek. Daha önce de belirttiğimiz şekilde, böylesi bir oluşum sadece ve sadece Avrasya bölgesindeki güçlerin birbiri ile çatışması ile ya da Avrasya bölgesinden bazı müttefikler edinilmesi ile mümkün olabilir. Zaten ABD’nin de bir güç merkezi konumuna gelmesi, Avrasya’daki güç unsurlarının (Özellikle; İngiltere, Fransa ve Almanya) birbirlerini sürekli çatışmalarla tüketmesi sonucu gerçekleşmişti. Sonrasında ise ortaya çıkan/çıkartılan Sovyet korkusu ise bazı ülkeleri ABD yanında tutmuştu.

Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından bu korku da ortadan kalkınca, ABD’nin varlığı da sorgulanmaya başladığında, imdada konuyla ilgili fikirler veren Huntington gibi sözde aydınlar yetişti. Onlara göre, mademki düşman ortadan kalkmıştı ve rakipsiz kalan ABD yıkılmaya mahkumdu, o halde yeni düşmanlar yaratılmalıydı (Huntington, 1996). Özellikle 2001 yılı sonrası yaratılan bu sözde düşmanı, yok etmek için Ortadoğu Coğrafyası yakılıp yıkıldı. Milyonlarca insan bombalanarak öldürüldü, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu yüzbinlerce sivil hayatını kaybetti. İnsanların evleri yerle bir edildi, göçmen durumuna düşürüldü. Buna rağmen başarılı olunamadı, çünkü başarılı olması zaten mümkün değildi. Zaten bırakın Doğu’yu, Batı kamuoyu dahi yaratılan bu hayali düşmana hiç inanmamıştı.

Sonrasında ise başka düşmanlar arandı. Yeni düşmanlar ve korkulacak olan Rusya ve Çin’di. Bu plan kısmen başarılıydı ve ilişkileri, özellikle ekonomi alanında, giderek gelişen AB ülkeleri ile bu ülkeler arasında sözde bir fayda hattı oluşturulması sağlandı/sağlanıyor.

Bu yapılırken, ABD’nin daha önce eski Başkan Trump döneminde dile getirdiği, ancak başaramadığı birçok husus zaten kendiliğinden gerçekleşmişti. Avrupa ülkeleri savunma harcamalarını artırdılar, ABD’ye istediği üsleri verdiler, Almanya ve Polonya dahil silah sistemlerinin yenilenmesine karar verdi ve daha önce NATO’ya girmek istemeyen İsveç ve Finlandiya’da hava birden değişti. Yunanistan hükümeti ve Rumlar da kendilerini ileride tehlikeye sokacak silahlanma ve üs tahsis etme akımına kendilerini bu dönemde kaptırdı.

Bu fay hattının bir diğer etkisinin, ekonomik alanda olduğu açık. Avrupa ülkeleri gaz ve petrolde yeni kaynaklara yöneldi. Gaz ve petrol fiyatları yaşanan krizler nedeniyle arttığından bu ülkelerin maliyetleri yükselirken, artan fiyatların ABD ekonomisini rahatlattığı görülüyor. ABD silah satışlarının artmasından da memnun, tahıl ve gübre fiyatlarının artmasından da. ABD silah şirketlerinin hisseleri de İsrail’de yaşanan kriz dahil sürekli yükseliyor.

ABD’nin, Avrupa ile kendi yarattığı düşman dünya arasında hat çekme savaşı daha da giderek güneye iniyor. ABD’nin önerisi ile daha önce uygulanmaya başlanan yol projelerini sabote etme amaçlı, Hindistan’dan İsrail ve Avrupa’ya uzanan ve daha hiç başlamamış bir proje de bu kapsamda düşünülebilir. Hindistan'dan başlayan koridor; BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasını izleyerek Avrupa'ya ulaşacak. “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru” isimli girişim, bu yıl eylül ayında Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenen G20 liderler zirvesinde ortaya atıldı (Independent Türkçe: 12 Eylül 2023).

Daha öncesi olsa da İsrail’deki olaylara, ABD yöneticilerinin yaklaşımının “barış ve huzuru sağlamaktan ziyade, kışkırtıcı olmasını” da garip karşılamamak gerekiyor. Fay hattı, Arktik bölgesinden Hint Okyanusuna tamamlanıyor, ABD’den uzakta, Avrasya bölgesinde çatışmalar tırmanıyor ve insanlar birbirinden uzaklaştıkça bazıları bundan çok memnun gözüküyor.

Uluslararası ilişkiler alanında üzerinde uzlaşılmış belirgin bir “güç merkezi” tanımı yok (Özdemir, 2008: 113-144). Günümüzde kullanıldığı şekliyle yakıp geçen, “kaba güç” tanımının dışında, kalıcı olarak bir devleti güçlü yapan şeylerin neler olduğunun iyi bilinmesi gerekli (Şahin, 2020: 1-22). Akıl ve bilgelik de bunu gerektiriyor. Bu anlamda asıl gücün, düşünce ve ahlaki yönden “bir etki yapabilme” ve “bir etkiye direnebilme yeteneği” olduğu tanımı daha mantıklı gözüküyor (TDK Sözlük, Güç Maddesi).
Savaşmanın, bir ahlaki yönü vardır. Silahlı bir insana karşı mücadele için bir şey söylenemez. Ancak silahsız sivillere, kadınlara ve çocuklara karşı güç kullanımını hiç kimse ve hiçbir toplum hoş göremez, görmezden gelemez. Yani insani sorunu, çatışmalardan ayrı olarak değerlendirmek gerekiyor. İnsani niteliklere sahip kişi ve yöneticilerden intikam duygusu ile değil, itidalli hareket etmesi beklenir. Güç, öldürülen insan sayısına indirgendiğinde, güç olmaktan çıkar ve zavallılaşır. “şecâat” ise ahlak literatüründe öfke (gazap) duygusunun akla itaat etmek suretiyle kazandığı itidalli hali anlatmak için kullanılır (Çağrıcı, 2010: 402-403). Bu anlamda birçok toplumun henüz tanışmadığı ancak İslam dininin bir erdem olarak kabul ettiği “şecâat” kelimesinin anlamının iyi bilinmesi çok şey ifade edecektir. 

İnsanları ve toplumları bölerek ve birbirine düşürerek güçlü olunmaz. Tarih göstermiştir ki gerçek güç dünyaya acı vererek değil, insanları kazanarak ve onları yaşatarak oluşturulur. Bir güç unsurundan beklenen ve onu daha da güçlü yapacak olan, yaşanan acıları dindirecek tedbirleri derhal almak ve çatışmaları dindirerek, insanların güvenlik içinde yaşayacakları bir Filistin devletinin oluşumunu sağlamak olmalıydı. Oysa, yaşananlar karşısında tamamen etkisiz kalan ve bölgeye uçak gemilerini göndermekle yetinen, bir ABD yönetiminin ne kadar güçlü olduğu tartışılabilir ama bunca ateş altında, hala ayakta kalıp direnebilen çocukların ve kadınların çok daha güçlü olduğunu hepimiz görüyoruz.

Kaynakça:
Huntington, P. Samuel. (1996). The Clash of Civilizations and The Remaking of World Order, Simon & Schuster: USA.
Independent Türkçe. (12 Eylül 2023). Hindistan'ı Avrupa'ya bağlayacak koridor hakkında bilinenler.
Özdemir, Haluk. (2008). Uluslararası İlişkilerde Güç: Çok Boyutlu Bir Değerlendirme, Ankara Üniversitesi, SBF Dergisi, Cilt 63 Sayı: 03: Ankara.
Şahin, Yakup. (2020). Uluslararası İlişkilerde Güce Farklı Yaklaşımlar ve Türkiye’nin Gücü, Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Dergisi/Journal of International Relations and Diplomacy Cilt/Volume: 3 Sayı/Issue: 2 Ekim/October 2020 ss./pp.1-22.
TDK Sözlük, Güç Maddesi.
Çağrıcı, Mustafa. (2010). Şecâat, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 38. Cilt.