Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Tarihi İpek Yolu’ndan Gelen Kovid-19’un Ekonomik Büyüme Üzerine İki Ters Hamlesi

*Prof. Dr. Levent Aydın

Tarihi İpek Yolu, Çin’in Şian bölgesinden başlayarak Anadolu’ya, buradan da Avrupa’ya uzanan yolda ipek ve ipek ürünleri taşındığı için ipek yolu ismini almıştır. İpek Yolu, sadece ticaretin ilerlemesine katkı sunmayıp aynı zamanda doğu ve batı medeniyetleri arasında bir kültür köprüsü olma işleviyle kültürel olayların, bilimsel gelişmelerin ve yeni buluşların kolayca yayılmasını sağlamıştır. Yüzyıllardır insanoğlunun iktisadi, sosyal ve kültürel yaşamına önemli katkılar sunan bu yol, aynı zamanda veba gibi küresel salgın hastalıkların taşınmasına da neden olmuştur. Hatta zamanında tüm Avrupa’yı saran bu salgının, William Shakespeare’in de hayatını etkilediği bilinir.

Günümüzde gelişen teknoloji ve yön değiştiren keşifler, sosyal, kültürel ve siyasi olaylar İpek Yolu güzergâhının değerinin düşmesine neden olsa da, günümüzde Çin’de üretilen malların ülke ekonomileri arasındaki ticarette büyük boyutlara ulaştığı görülmektedir. Ticaretiyle ve yine kendi bölgesinde (Wuhan’da) ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan küresel salgın Kovid-19 ile Çin, bu yönüyle sanki tarihin tekerrür etmesine sebep olmuş gibi.      

Tüm dünyaya yayılan bu virüs, hasta sayısının milyonlara ulaşmasına ve bu hastaların ülkelere göre yaklaşık yüzde 2-3 kadar ölümüne sebep olmakla birlikte, hala gelecek için büyük endişe ve belirsizlikleri barındırmaktadır. İpek Yolu’nun Kovid-19 ile bağlantısının kısa tarihçesinden bugüne gelip, son yayınlanan ikinci çeyrek (Nisan-Mayıs-Haziran) büyüme veya GSYH’deki değişme sonuçlarındaki iki ters hamleyi tartışalım.

Birkaç satırlı köşe yazıları teşekkülü bir değerlendirme yapmanın burada mümkün olmadığını belirterek sadece virüsün büyüme üzerinde iki ters hamlesini gösterebiliriz. . Söz konusu ters hamleleri aktarmadan önce bir iki hususu hatırlamak gerekir. İlk olarak, virüsün 2019 yılının sonlarında yani Aralık ortasında ilk defa ortaya çıktığını ve buradan 2020 yılının ilk çeyreğinde yayılmaya başladığını hatırlayalım. Karantina, sokağa çıkma yasakları ve bazı sektörlerin faaliyetlerinin kısıtlanması gibi uygulamalar 2020 yılının ilk çeyreğinde tam olarak başlamamış olması nedeniyle ekonomiler üzerindeki etkisinin yok denecek kadar az olduğunu kabul etmek gerekir. Birinci çeyrekte Çin hariç birçok gelişmekte olan ekonomilerde pozitif büyüme görülmüştü. Ancak ikinci çeyrekte yine Çin hariç diğer ülkelerde ekonomik faaliyetlerin sınırlandırılmasıyla hepsi etkilendi. OECD ikinci çeyrek büyüme oranları ile analiz ettiğimizde ortaya çıkan ters hamlelerden biri, tüm dünya ülkeleri küçülürken Çin’in yüzde 11 üzerinde büyümesidir. Aşağıdaki grafiğe bakıldığında Çin’in diğer ülkelerin tersine bir duruş sergilediğini ve bunu da halk arasında sıkça kullanılan bir tabirle  “Çin malı” bir büyümedir deriz.

Bloklar halinde söylemek gerekirse ister 27 ülkeli Avrupa Birliğinde isterse OECD ülkeleri ve hatta  G-20’de yer alan gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olsun, bu ülkeler ikinci çeyrekte yüzde 25’lere kadar küçülürken virüsü yayan Çin ise  büyümüştür. Eğer Çin’in yerine ABD olmuş olsaydı, şimdilik bir komplo teorisi olarak görülen üretilmiş Kovid-19 şüphesi İngilizcede fatura anlamına gelen Bill’e (Microsoft’un sahibine) çoktan fatura edilmişti. “Batsın kapitalizm” batsın emperyalizm” gibi naraları TV kanalarının tartışma programlarında sıkça ve yüksek sesle duyar olurduk. Bu tersine hamleye bir komplo teorisyeni olarak bakmayıp sade bir iktisatçı gözüyle bakınca aslında Kovid-19’un ekonomiye etkisinin bir dönem sonrasını ve aşının olumlu bir sonucu olarak öngörebiliriz Çin, virüsün ortaya çıkması ve yayılmasını diğer ülkelere göre bir çeyrek dönem önce başladı ve yaşadı. Yine önlem ve aşı uygulamalarını da bir çeyrek dönem öncesinde uygulamaya başladı. Dolayısıyla Çin’i ekonomide bir öncü gösterge ülke olarak görebiliriz. Üçüncü çeyrekte AB ülkelerinin geçici ekonomik büyüme tahminleri ve Türkiye de dâhil olmak üzere bazı ülkelerin pozitif büyüme beklenti içinde olması, ülkelerin çoğunun büyümede Çin’i izleyeceklerini işaret eder. Yani negatiften çıkıp pozitif büyümeye geçiş söz konusu olabilir.  Bu durumda iki dönem üst üste negatif olmayan ekonomik büyümeler için durgunluktan kurtulma ümidi var diyebiliriz. Ancak dördüncü çeyrek çok kritik bir süreç gibi duruyor. Eğer ekonomilerin durmasının (resesyonun) önüne geçilemez ise batmaları (depresyon) kaçınılmaz olur. Öte yandan son günlerde başarı oranı yüksek gösterilen aşı uygulaması gerçekleşebilirse kafamızı karıştıran o soruya da cevap bulmamız muhtemeldir.   Ekonomi acaba 2021 yılında depresyona girebilir mi? Eğer aşılar uygulanamaz ya da işe yaramaz ise ikinci dalga beklentisi bu depresyonu destekleyebilir. Çünkü yayılmayı maske, karantina veya diğer sınırlamalar ile önlemek giderek güçleşmekte ve tek çare aşıda görülüyor. 

Yine OECD’nin ikinci çeyrek büyüme verileri incelendiğinde karşımıza virüsün büyüme üzerinde ikinci ters bir hamle çıkıyor: Ülkelerinde virüsün yayılmasına önlem almayan ve dolayısıyla ekonomik faaliyetlerini sınırlamayanların, ekonomik büyümeleri bir tarafa kalsın, ekonomide daralmaları oldukça sert bir şekilde olmuştur. Bu ülkelerin vaka veya ölüm sayılarına bakıldığında; en fazla vaka ya da ölümlerin yaşandığı ABD, Peru, Birleşik Krallık, İspanya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler ikinci çeyrekte ekonomileri en fazla daralan ülkeler olmuştur. Kısaca ekonominin sağlığını korumak için insan sağlığını hiçe sayan ülkeler, hem ekonomisinden hem de insanından oldular. Üstelik ABD’de olduğu gibi başkanlık koltuğundan bile oldular. Bu kategorideki ülkelerde seçim zamanı geldiğinde koltuğundan olan daha çok başkan olacak gibi.

Buna karşın virüsün yayılmasını engellemek amacıyla insan sağılığına ve sağlık hizmetlerine özen gösteren ülkelerde vaka ve ölüm sayıları az olduğu gibi ikinci çeyrekte ekonomilerinde daralmaları da az olan ülke oldular. Güney Kore, Japonya, Litvanya, Nijerya, Tayvan, Endonezya, Danimarka, Norveç, Hollanda ve Türkiye gibi ülkeler bu duruma örnek olarak gösterilebilir.  

Mamafih, insansız ekonomi, ekonomisiz insan olmuyor.