Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Tel Aviv Aldığı Yeni Komşusundan Ne Kadar Memnun?! (1)

Bu yazı 09/12/2021 tarihinde yayınlanmıştır.

*Emekli Kurmay Albay İlyas Süpürgeci/Araştırmacı-Yazar

 

Suriye meselesinin oluşumunu ve bugünkü gidişatını etkileyen önemli dış aktörlerden olan İsrail ve Rusya'nın bu bağlamda, kendi aralarında son yıllarda yürüttükleri ilişkinin özünü ortaya koymaya çalışalım. Bu maksatla; iki ülkenin çıkarlarını, siyasi ve askeri hedeflerini (ulaşmayı arzu ettikleri nihai durum), politikalarını, stratejilerini, kullandıkları araçları ve iki ülke arasındaki mutabakatları açık kaynak bilgilerine dayanarak gözden geçirmek gerekiyor. Bu analiz ve değerlendirme Suriye bağlamında Moskova ve Tel Aviv yönetimlerinin politikalarıyla sınırlı tutulmuştur. İki ana bölüm halinde sunulacaktır.

Birinci Bölüm 

Çıkarlar veya Menfaatler:   

Rusya’nın çıkarı; Küresel aktörlüğünü küresel bir güç haline getirebilmek maksadıyla; Suriye'deki üslerden faydalanarak sıcak denizlere ulaşmak ve deniz yoluyla etki ve menfaat alanını büyütmektir. Türkiye'yi güneyden kuşatarak, Karadeniz’in kilidi olan Türk Boğazlarından Rusya’nın çıkarları açısından emin olmak için kendince bir eşitlik sağlamaktır.    

İsrail’in çıkarı; Siyonizm idealini tam olarak hayata geçirebilmek, bölgenin en güçlü ülkesi olmak ve bölgedeki hareket serbestisini sürdürmektir. 

Suriye’de Ulaşmayı Arzu Ettikleri Değerlendirilen Nihai Durum:

Rusya'nın Siyasi ve Askeri Hedefleri: kendisini davet eden Beşar Esat yönetiminde bir Suriye Devleti'nin varlığını sürdürmesi ve Beşar Esat yönetiminin Rusya'ya tahsis ettiği siyasi, askeri ve ekonomik imtiyazların süresiz olarak devamlılığının sağlanmasıdır. Sahadaki gerçeklere göre; Esad yönetimi fiilen Rusya'nın mandasına girmiştir. Rusya'ya tahsis edilen hava ve deniz üsleri fiilen bir Rus toprağı hüviyetindedir. Rusya’nın askeri hedefi ise; belirtilen siyasi hedefi temin edecek güvenlik koşullarının öncelikle Batı Suriye'de mümkün olan en kısa sürede oluşturulması ve bunu sağlamak için mümkün olduğunca bu bölgede etnik temizlik ve demografik yapı değişikliği yapılmasıdır. 

İsrail'in Siyasi ve Askeri Hedefleri: Türkiye, İran ve Arap etkisinden arındırılmış, mümkün olduğunca zayıflatılmış ve fiilen bölünmüş bir Suriye’de; Türkiye düşmanı bir Esad yönetiminin devamı, Türkiye’ye düşman bir PKK/PYD liderliğinde bağımsız olmasa dahi şimdilik Suriye dahilinde özerk bir yönetim (uzun vadede Akdeniz’e çıkışı olan ve Kuzey Irak ile birleşen bir İsrail dostu siyasi ve askeri yapıya dönüşmesi hedefine yönelik). Bunun yanında bölgede Türkiye'nin ve İran'ın gücünü ve etkisini dengelemek bakımından Suriye'deki Rus varlığından faydalanmaktır. 

Uyguladıkları Politikalar ve Askeri Stratejiler:

Rusya'nın Suriye politikasında öne çıkan hususlar: Suriye’deki varlığını, Esat yönetiminin davetini ileri sürerek siyasi meşruiyet zeminine dayandırmaktadır. Fakat Suriye’deki duruma yol açan başlangıçtaki gelişmenin esasen Suriye'nin bir iç meselesi olduğunu unutmamak gerekir. Esat yönetimi sorunun kaynağı ve Suriye halkını oluşturan bütünün parçalarından sadece birini temsil etmektedir. Rusya yönetiminin Suriye'de adil ve kalıcı bir barışı önceleyerek gelmediği; aslında fiilen meşruiyetini kaybetmiş olan Esat yönetiminin içine düştüğü durumu Rusya'nın çıkarları doğrultusunda geldiği çok açıktır. Nitekim Rusya yönetimi Suriye iç savaşını tarihi bir fırsat olarak görmüş ve bir anlamda kendisini kurtarması için davet eden Esat yönetimini ayakta tutmak için sahada yaptıklarıyla, Esat yönetiminin kendi halkına yönelik sergilediği vahşete ortak olmuştur. Bunun karşılığında meşruiyetini fiilen kaybetmiş olan Esat yönetiminden süresiz olarak Hava ve Deniz üslerine sahip olmak başta olmak üzere birçok önemli imtiyazlar elde etmiştir ve Esat yönetimini himayesine almıştır. Rusya sahada fiilen etnik temizlik yapılmasını ve demografik yapının değiştirilmesini desteklemiş, milyonlarca Suriyelinin Suriye topraklarında yer değiştirmesini ve Suriye dışına çevre ülkelere ve Avrupa'ya kaçmalarını sağlamıştır. Rusya yönetimi, Suriye yönetimine faaliyetlerinde destek sağlayarak; bir taraftan Esat yönetiminin varlığını ve geleceğini garanti altına almaya çalışmış, diğer taraftan Türkiye’nin iç istikrarını, güvenliğini, ekonomisini ve AB ülkeleri ile ilişkilerini hedef almıştır. Rusya yönetimi Esat yönetimi ile birlikte sergilediği bu uygulamaları “terörle ve teröristlerle savaş" adı altında gerçekleştirmiştir. Fakat PKK/YPG terör örgütüne karşı her nedense bu “savaşı” vermemiştir ve böylece en kanlı ve en vahşi terör örgütünü Türkiye'ye karşı kullanmaya elverişli bir tür potansiyel müttefik olarak gördüğünü saklamamıştır. Rusya yönetimi Suriye konusunda bölge ülkeleriyle, AB ülkeleriyle ve ABD ile ikili ve çok taraflı aktif bir siyaset izlemeyi sürdürmektedir. Suriye'deki kazanımlarını meşru kılacak ve garanti edecek uluslararası siyasi çözümler için uzlaşmaya hazır olduğu izlenimi vermekle birlikte; İdlib bölgesindeki kilitlenmiş durumun anahtarının şimdilik kendi elinde olmadığının farkında olan Rusya, bu anahtarı elde etmesini sağlayacak fırsatları kollamaktadır.  

Rusya’nın askeri stratejisi: Rus ordusunun Hava ve Füze Savunma örtüsü altında, Deniz ve Hava gücü unsurlarının da katılacağı çok yıkıcı bir hava ve kara bombardımanı eşliğinde, Rus ordusu özel birliklerinin, Esat yönetimine bağlı zırhlı birliklerin ve İran’a bağlı Şii milislerin gerçekleştireceği olabildiğince süratli kara harekâtı ile korku ve dehşet yaratılarak muhalefetin yenilgiye uğratılması ve böylece demografik yapının değiştirilmesi; müteakiben koşullara bağlı olarak Fırat Nehri’nin doğusundaki bölgelerde Esad yönetimi hakimiyetinin sağlanmasının hedeflenmiş olabileceği anlaşılmaktadır. Rus ordusunun Suriye'de yaptığını dünya daha önce Çeçenistan’da görmüştü. Rusya’nın askeri stratejisindeki temel unsur operasyonların mümkün olan en kısa sürede yapılmasını sağlamak, yani ZAMAN veya SÜRE faktörü olmuştur. Rusya yönetimi, süre uzadıkça siyasi ve ekonomik bedelin ağırlaşacağının farkındaydı. Bunların dışında Rus ordusu Suriye'de, gelişen ve artan askeri güç kapasitesinden bazı unsurları taktik ve stratejik seviyede hayata geçirdiği uygulamalarla dostlarına ve düşmanlarına gösterme imkânı bulmuş ve gövde gösterisi için bu fırsatı kaçırmamıştır. Rus askeri stratejisi dahilinde belirlenen tahditler(sınırlama) olarak; Suriye topraklarında Türkiye, İsrail ve ABD ile ve PKK/YPG terör örgütü ile doğrudan bir çatışmaya girilmemesi olduğu değerlendirilmektedir. Bu aktörlerle çatışmaktan kaçınmak maksadıyla, zaman içerisinde kontrol ve koordinasyon mekanizmaları tesis edildiği görülmüştür.  

İsrail'in Suriye politikasında öne çıkan hususlar: İsrail'in Suriye politikasını, Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçirilmesinde Irak'tan sonraki en önemli safha olarak görmek ve anlamak gerekir. BOP'den İsrail'in ve ABD'nin beklediği en önemli ürün, bölgedeki dört ülkeden kopartılacak topraklar üzerinde vücut bulacak, Akdeniz’e sahili olan ve İsrail'in müttefiki olacak bir PKK/PYD terör devletidir. Böylece Türkiye’nin güneyde Arap dünyası ile, doğuda İran, Hazar Denizi ve Orta Asya Türk dünyası ile bağları ve bağlantısı tamamen koparılmış olacaktı. Bu yetmiyormuş gibi Türkiye'de bir iç savaş ortamı hep devam edecekti. Avrasya satranç tahtasının merkezinde yer alan kritik bölge ABD-İsrail ittifakının emrine amade hale gelmiş olacaktı. Su dahil, bölgenin tüm zengin doğal kaynaklarına da konmuş olacaklardı. Irak'taki deneyimin maliyeti çok yüksek olunca, ABD- İsrail ittifakı Suriye için; görünürde demokrasi getirmek, gerçekte bir iç savaşla parçalanmaya dayalı sinsi bir senaryoyu yürürlüğe koydu. İç savaş senaryosunun başarılı olacağına dair Siyonistlerin öngörüsünün temel dayanağı Esat yönetiminin meşruiyetinin olmamasıydı. Türkiye'nin, İsrail ile Suriye arasında barışın sağlanması maksadıyla yürüttüğü arabuluculuk görüşmelerinden İsrail tarafının çekildiği günlerde, Israil'in önemli gazetelerinden birinde yer alan ve hükümet kaynaklarına dayandırılan bir yazıda mealen şu ifadeler yer alıyordu: “... Esad'ın bir numaralı önceliği Golan Tepeleri bölgesini geri almak değildir. Bu, O'nun öncelikleri arasında son sıradadır. Esad'ın bir numaralı meselesi yönetiminin meşruiyetini sağlamaktır. İkinci meselesi Lübnan’daki menfaatlerini korumaktır...”. Bu senaryonun önemli hedeflerinden biri de Suriye üzerinden bölgenin en güçlü üç ülkesi olan Rusya, Türkiye ve İran arasında hiç bitmeyecek fiili bir mücadelenin ve çatışmanın başlatılmasıydı. Suriye üzerinden, Türkiye'nin bölge ülkelerinin neredeyse tamamıyla ilişkilerinin bozulması sağlanacaktı. Kısacası ASIL HEDEF TÜRKİYE’YDİ ve oyun tahtasının üzeri yeniden döşenecekti. İsrail yönetimlerinin Suriye politikasında Türkiye ile ilgili konular başlangıçta daha çok örtülü ve sinsi bir seyir takip etmiştir ve Türkiye’yi doğrudan hedef almaktan kaçınmışlardır. İsrail medyası daha çok, İran'ın Suriye'deki ve genel olarak bölgedeki yürüttüğü politikaların İsrail’in ve bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit ettiği temasını işlemiştir. Fakat zamanla İsrail medyasında Erdoğan üzerinden büyük bir Türkiye karşıtlığı ve Türkiye korkusu kampanyası başlatılmıştır. Erdoğan düşmanlığı ile eşzamanlı olarak “İslamcı Terör” kavramı üzerinden küresel boyutta İslâm korkusu pompalayan İslâm düşmanlığı propagandası yürütülmüştür. Bununla bağlantılı olarak, halk düşmanı ve katil sürüsü PKK/YPG terör örgütü ise “İslamcı Terör" ile mücadele eden bir özgürlük savaşçısı olarak kutsanmıştır. Türkiye ve İslâm karşıtı bu tür kirli propaganda kampanyalarına malzeme hazırlayan, kavram üreten ve tasarım yapan odak noktası Siyonistlerdir. İsrail görünürde, Suriye meselesinde genel olarak; kendi güvenliğini tehdit etmediği sürece herhangi bir müdahalede bulunmayacağını, fakat kendi güvenliğini ve bölgedeki hareket serbestisini tehdit edecek gelişmelere karşı gerekli tedbirleri almayı mutlaka sürdüreceği yaklaşımını benimsemiştir. Bu doğrultuda; ikili, çok taraflı ve uluslararası düzeyde yoğun bir diplomasi, istihbarat operasyonları ve istihbarat faaliyetleri yürütmüştür. Bölgesel ve küresel çapta kamuoyunu Türkiye ve İran aleyhinde şekillendirebilmek için yoğun çaba (fake news, sahte haber ve algı yönetimi faaliyetleri) harcamıştır. Siyonistler tarafından; devşirilmiş, hain ve bir terör örgütü olan FETÖ'nün kanlı darbe girişimi dahi masum gösterilmeye çalışılmış ve halkımızın hainlere karşı gösterdiği savunma refleksi kirletilmek istenmiştir. Hukuk çerçevesinde hainlere karşı alınan tedbirler “diktatörlük” uygulamaları olarak nitelendirilmiş ve Türkiye aleyhinde küresel bir kampanya yürütülerek FETÖ terör örgütü savunulmuştur. Siyonistlerin bu kirli propaganda kampanyaları günümüzde de devam etmektedir. Son günlerde, Türkiye'deki milliyetçi ve ülkücü kesimlerin Siyonist propaganda tarafından hedef alındığı görülmektedir. Bütün bunların temelinde, Suriye'de yaşanan süreçlerin ve Türkiye'ye karşı bölgede oynanmakta olan türlü oyunların olduğu çok açık değil midir?       

İsrail’in askeri stratejisi ve doktrini: Siyonistlerin benimsediği çıkarlar doğrultusunda tayin edilen siyasi ve askeri hedefleri gerçekleştirmek için İsrail ordusu “Savaşlar Arası Çatışmalar (Campaigns between wars)” doktrinini geliştirmiş ve uygulamaktadır. Bu doğrultuda; İran'dan başlayarak, Irak, Suriye- Lübnan ve hattâ Gazze Şeridine kadar uzanan coğrafyada İsrail'in güvenliğini ve hareket serbestisini gelecekte tehdit edebilecek bir askeri güç potansiyelinin oluşumuna karşı; sürekli işletilen istihbarat faaliyetleri ile ortaya çıkarılan hedeflerin; bir savaşa vardırmayacak tarzda ve yoğunlukta hava kuvvetleri unsurları ve füze sistemleri ile tahrip edilmesi olarak nitelendirilebilecek bir önleyici vuruş stratejisidir. İsrail kendisine birinci öncelikli tehdit olarak belirlediği İran'ın, Suriye üzerinden kendisine karşı asimetrik bir üstünlük sağlama niyetini ve potansiyelini daha tehdit oluşmadan ortadan kaldırmak temel düşüncesinden hareket ediyor. Çünkü mekân olarak oldukça sıkışık durumdaki İsrail yurtiçi cephesi Suriye ve Lübnan’dan yapılacak yoğun ve yüksek doğruluğa sahip füze saldırılarına karşı hassastır. Açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre; Suriye topraklarında bugüne kadar İran ile ilişkili olduğu iddia edilen yüzlerce hedef (askeri tesis, depo, mühimmat, İHA, füze ve roket silah sistemleri ve parçaları) İsrail ordusu tarafından vurulmuştur. Söz konusu saldırıların bir kısmının Suriye hava sahasına girmeden Lübnan hava sahasından, deniz üzerinden ve Golan Tepeleri bölgesinden yapıldığı söylenebilir. Iran tarafından Suriye topraklarına karadan, havadan ve denizden yapılan ve potansiyel olarak tehdit teşkil ettiği ileri sürülen malzeme, silah ve sistemlerin sevkiyatının İsrail istihbaratının hedefinde olduğu açıktır.