Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Askeri Darbelerin Koşulları

Tevfik ERDEM
19 Temmuz 2021 09:02
A-
A+

Ruth First, “darbeler, hem askerler hem de akademisyenler için büyüyen bir endüstridir[1]” derken darbeler üzerinde yazmanın giderek yeni bir ilgi alanı oluşturduğunu kinayeli biçimde dile getirmiş oluyordu. Ancak akademisyenler için bu endüstriyel alanın giderek daraldığını söylemek gerekir. Nitekim Jonathan M. Powell’ın (2012),  çalışmasında darbelerin dünya çapında görülme sıklığının, 1950 ile 1960'ların başı arasında keskin bir artış gösterdiği ancak sonrasında yeni yüzyılın ilk yıllarına kadar istikrarlı bir düşüş izlediği ortaya konulmuştur[2]. Sosyal bilimciler için çalışma alanı daralacak gibi görünüyor ancak gerçekte darbelerin sayısında azalma olsa da darbeleri meydana getiren şartlar ve sebepler darbeler başarılı ya da başarısız olsun tartışılmaya devam edecek.

Türkiye’de her askeri darbenin ardında onun dayandığı mantık aranır. Bu mantık ekonomik, siyasi ya da ideolojik gerekçe ile ortaya konulur. Ancak her gerekçe ya da her çağrıya askerin cevap verdiğini söylemek mümkün değildir. Bir darbenin yapılmasını meşrulaştıran, darbeyi olgunlaştıran sebepler nelerdir? Bir darbenin zamana ve mekana bağlı olmayan objektif kriterleri var mıdır? Sorularına tüm zaman ve mekanlar için kesin cevap vermek zor olsa da siyaset bilimci Heywood’a göre[3] askeri darbelerin bazı özel koşullarda meydana geldiği açıktır. Her ne kadar ülkelerin özgün sosyo-ekonomik yapılarına göre değişiklik arz etse de bu şartlardan hareketle darbeler hakkında genel bir izah yapmak mümkündür.

Darbelerin meydana gelmesine sebep olan ilk değişken, ekonomik geriliktir. Buna ekonomik krizleri de ekleyebiliriz. Darbelerin gerçekleştiği ülkelerin ekonomik olarak geri olduğu sayısal verilerle sabittir bundan dolayı ekonomik gelişmişlik düzeyi ile darbeler arasında negatif bir korelasyon vardır. Ekonomik geriliğin krizlerle beslenmesi de darbeler için uygun bir ortamın oluşmasını sağlar. Türkiye’deki darbelere bakıldığında bu iddiayı doğrulayacak örnekler görülebilir. 1960 ve 1980 darbeleri ekonomik krizlerin siyasi krizlerle harmanlandığı darbe dönemleridir. Ancak tek başına ekonomik kriz ya da ekonomik gerilik darbeleri açıklamak için yeterli değildir. Sosyal bilimlerin çok değişkenli açıklama yöntemini burada da hayata geçirmenin oldukça işlevsel sonuçlar ürettiği görülecektir. Öyle ki tek başına ekonomik bir krizin darbeyle sonuçlanmadığı birçok kriz örneği vardır. Öyleyse ekonomik krizin siyasi, ideolojik ya da başka bir krizle buluşması lazımdır.

Darbelerin ikinci sebebi, sivil yönetimin meşruiyetini kaybetmesi olarak görülür. “Ordu muhtemelen, yalnızca mevcut kurumların ve yönetici elitin meşruluğuna itiraz edebileceğini hissettiği ve müdahalesinin başarılı olacağı hesabını yaptığı zaman müdahale etmektedir[4].” Yönetici elitlerin ve mevcut kurumların meşruluğunu kaybettiğine dair inanç, 1960 darbesi öncesi DP hükümetinin izlediği politikalarla, örneğin, Tahkikat Komisyonu’nun kurulması ve peşi sıra demokratik meşruiyetin sorgulanmasına neden olacak benzeri başka uygulamalarla desteklenebilecek iken, 1980 darbesi öncesi 114 tur yapılmasına rağmen Cumhurbaşkanının seçilememesi mevcut demokratik elitin ve kurumların sorun çözme konusundaki başarı şansının olmadığını gösterecektir. Siyasetin ve siyasetçilerin kirlendiğine ve demokratik kurum ve yollarla mevcut çürümüş sistemin düzelemeyeceğine dair inanç sadece askerlerde değil çeşitli siyasi aktörlere de sirayet ettiğinde sivil yönetimin meşruiyetinin kalmadığına dair inanç sorunun tek bir çözüm yolu olduğuna işaret eder. Ancak sivil yönetimin meşruiyetini kaybetmesine hatta bunu hiç kazanmadığına dair var olan inanç da darbelere (ya da muhtıralara) giden yolu açar. Örneğin “28 Şubat 1997” ve “27 Nisan 2007 e-bildirgesi”, hali hazırdaki hükümetlerin ordunun (en azından seçkin kurmay heyetin) gözünde cumhuriyetin kurucu ideolojisine karşı olduğu varsayımından hareketle bir meşruiyete sahip görünmüyordu.

Heywood darbenin önemli bir başka gerekçesini hükümet ile ordu arasındaki ihtilaf ile açıklar. Türkiye’de, ordu ile hükümet arasında görünür bir ihtilaf darbelerde değil muhtıra dönemlerinde kendini hissettirir. Yani ne 1960 ne 1980’de ne de 15 Temmuz darbe girişiminde ordu ile hükümet arasında açık yani darbeye doğru giden bir tartışmanın olmadığı dikkat çeker. Oysa 28 Şubat ve 27 Nisan e-bildirgesinde hükümetler ile ordu arasında alenen bir tartışma ve gerilimin olduğu aşikârdır. Heywood Nijerya, Endonezya ve Pakistan gibi birçok gelişmekte olan ülkede “ordu kendisini gelenekçi, kırsal, hiyerarşik ve çoğunlukla bölünmüş bir siyasi elitle karşı karşıya gelen ‘batılılaştırıcı’ veya ‘modernleştirici’ bir güç olarak görüp ‘ulusu kurtarmak’ üzere iktidarı ele almıştır[5].” Türkiye’de ordunun Osmanlıdan beri modernleşmenin başlatıcısı ve ana öznesi olduğu, siyasi modernleşmenin ana aktörü ve Cumhuriyeti kuran çekirdek kadroyu üreten kurum olduğu düşünüldüğünde, onun bu tarihi mirası yani dönüştürücü, kurucu ve koruyucu olma özelliklerini terk etme konusunda isteksiz ve tutucu olduğu görülür. Devletin kurucusu ve koruyucusu olma görevlerini kendisine biçen ordu, kurucu ilkelerin (Kemalist devrimlerin) dışına çıktığını düşündüğü hükümetlere karşı bu motivasyonlarla harekete geçmiştir.

Darbe lehinde var olduğu düşünülen uluslararası konjonktür, Heywood’a göre son darbe gerekçesi olarak ileri sürülür. Uluslararası bazı gelişmeler darbecilerin küresel politik düzenden dışlanmamalarını sağlayacak bir sürece girdiğinde darbecileri cesaretlendirecek ortamın oluştuğu düşünülebilir. Türkiye’deki darbeler konusunda uzman olan William Hale bu durumu onaylar:İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, Türkiye'deki darbelerin tarihi, küresel eğilimleri oldukça yakından takip etmiştir[6].” Örneğin 1960 darbesine giden süreçte ABD’den beklediği ekonomik desteği bulamayan DP hükümetinin başbakanı Menderes’in SSCB’ye yaklaşması, ona karşı girişilecek bir darbede ABD ve NATO desteğinin dolaysız biçimde sunulduğu anlamına gelebilecektir. Keza 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde alınan ve 24 Ocak Kararları olarak adlandırılan kararların ABD ve İngiltere’de başlayan neo-liberal ekonomik politikaların Türkiye’de başlatılacağının bir işareti olarak okunabilir. Ancak sorun şudur ki, bu kararları uygulayabilecek güçlü bir hükümet ortada yoktur ve ortaya çıkacağına dair bir işaret de yoktur. Öyleyse darbenin arkasında yatan neden Türkiye’de başarılı bir neoliberal ekonomik politikayı hayata geçirecek güçlü (gerekirse teknokratlardan oluşan bir) hükümetin varlığıdır.  

Tüm bu sebep ve motivasyonlara karşı ordunun içinde bulunduğu atmosfer de darbeyi etkileyen önemli bir değişkendir. Örneğin çok partili hayat öncesi CHP ve İnönü’ye yönelik eleştirilerin askeri cenahtan da yapılmasına karşı DP döneminde İnönü’nün adeta sistemin sigortası gibi görülmesi ve Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine dönülmesi gerektiğine dair baskın inancın arkasında yatan nedenleri de ortaya koymak gerekir. Bunun için de örneğin 1960 cuntalarında yer alan askerlerin darbe öncesi ve sonrası günlüklerine bakarak onların dünyasını daha yakından tanımak da ve o havayı teneffüs etmekte yarar vardır.

 

[1] Hale, William (2018), “The Turkish Military in Politics, and the Attempted Coup of 15-16 July 2016”, Contemporary Research in Economics and Social Sciences Vol.:2 Issue:1, pp.7-41, p.9.

[2] Hale 2018: 11

[3] Heywood, Andrew (2006), Siyaset, Çev. Bekir Bert Özipek vd., Liberte Yayınları, Ankara, s.548-549

[4] Heywood 2000:548

[5] Heywood 2006:548

[6] Hale 2018, p.12