Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Beyaz Deri Siyah Feraset

Tevfik ERDEM
25 Ekim 2021 11:36
A-
A+

Fransa Cumhurbaşkanı E. Macron’un Cezayir üzerinden Türkiye (Osmanlı Devleti) ve Fransa’yı mukayese ederek her iki devletin de Cezayir’i sömürdüğüne dair iddiasını daha önceki yazıda[1] ele alarak her iki devletin Cezayir’e bakışının farklılığını Devlet-i Aliye’nin “millet sistemi” üzerinden okumuştuk. Osmanlı millet sistemi, Müslümanları (Arnavut ya da Cezayirli fark etmeksizin) devletin asli unsuru olarak görmekteydi ve bu noktada da onlara yönelik bakış ve uygulamalar gayri Müslimlerden daha farklı işliyordu. Buradan hareketle Devlet-i Aliye’nin pratiğini demokratik ve hümanist olmamakla suçlamanın da anakronizm olduğunu hatırlatarak iki ülke (hatta iki medeniyet) arasında Cezayir’e bakışın arkasındaki farklılığın izini bir kez daha netleştirmekte yarar var gibi çünkü Cezayir Alimler Birliği Başkanı Abdurrezak Kasum, yaptığı açıklamada[2], Osmanlının ve Fransa’nın Cezayir’e bakışlarının ne kadar farklı olduğunu (bize de) hatırlatarak yeminli Osmanlı düşmanı tarihçi ve siyasetçilerin geçmişe dair ürettikleri efsanelerden birinin daha buharlaşmasını sağladı.

Konu Cezayir olunca, Fransa’nın bu ülkenin bağımsızlığını tanımaması sonrasında, 1954-1962 yıllarında meydana gelen Cezayir Bağımsızlık Savaşını ve bu savaşta ülkenin bağımsızlığı için mücadele edenlerin yanında yer alan Fanon’u ve onun meşhur eseri, Siyah Deri Beyaz Maskeler’i anmak gerekir. Irkçılığın etkileri üzerinde çalışan psikiyatrist Fanon, Fransız sömürgesi olan Martinik’te (Antiller) doğar. Cezayir’in Fransa’ya karşı direnişindeki tavrı ve eserleri onu, İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni sosyal hareketlerin ve yeni solun öncü isimlerinden biri haline getirir. Fanon, ezilenlerin sözcüsü, onların ruh hallerinin sert ve gerçekçi analizcisidir.

Siyah Deri Beyaz Maskeler’de, beyaz adamın (eserde Fransa’nın-Fransızların) sömürdükleri bölge halkı olan siyahları nasıl insanlıklarından çıkararak kendilerine yabancılaştırdığını anlatan psikiyatrist Fanon, bir Fransız sömürgesinin yabancılaştırılmamış insanı olarak ırkdaşlarının bu durumdan nasıl kurtulabileceklerini analiz etmeye çalışır. Bunu yaparken de onların içine düştükleri psikopatolojik durumu analiz eder.

Fanon, Batılı beyaz adamın sadece ekonomik ya da askeri değil ilişki düzeyinde dolayısıyla insan ruhunun içine işleyen biçimde zenciyi sömürdüğünü, onu insanlıktan çıkarıp kendi özüne yabancılaştırdığını vurgular. Bunun sonucu olarak da zenci, sadece beyaz adam için değil kendisi için de bir “nesne” statüsünde görülür. Hatta bazı zenciler Cengiz Aytmatov’un mankurtlarını ya da Recaizade’nin Bihruz beyini hatırlatacak kadar kendi özüne düşman ve efendisinin (ya da tüketimin) hizmetkârıdır. Kendisini önemsiz ve değersiz görmenin temeli ise, eğitimden günlük hayatın her anına kadar onun zihnine nakşedilir. Beyazlaşmak isteyen zenci zaten bu değişime ve bakış açısına uymaya taliplidir. Onun tek hayali beyaz (Batılı) olmaktır, ne pahasına olursa olsun.

Batılı gibi gelişmek ve kalkınmak için onun taklit-takip edilmesi gerekir. Ancak bu takip ve taklit Beyaz adamın dünyasında kötü-değersiz ve önemsiz olarak görülen zenci için nasıl gerçekleşebilir ki? Kendini değersiz hisseden, hissettirilen zencinin beyaz olabilmesinin yolu ya Paris’e gitmek, orada yaşamaktır ya da kendi içine düştüğü aşağılık kompleksini unutturacak ve bu kompleksi yansıtacak “bir Senegalli zenci bulmak”tır. Bu yüzden Fanon, “Antilli Siyah insanın, Afrikalı Siyahiden daha ‘uygar’ yani Beyaz adama daha yakın[3]” olduğundan söz eder. Sömürülenin birden bire nasıl sömürücü haline gelebileceğinin ilginç bir örneğidir bu çünkü Siyahlar arasında da beyaz adama yakınlığına göre bir hiyerarşi oluşur. Felatun Bey’in Senegallisi Rakım Efendi, Bihruz Beyinki annesidir. Bu ülkenin Batıcıları da kendilerini Batı medeniyetine dahil etmek istediklerinde bu medeniyete dahil olmaya ayak direnerek rezerv koyanları cahillikle, gericilikle ve yobazlıkla suçlayarak kendi çağdaşlıklarını ispat etmeye çalışmışlardır.

Fanon’un eserindeki zenciyi sadece Antilli ya da Senegalli olarak görmek yerine bir düşünme ve davranma biçimiyle sembolleştirerek okumak ve yorumlamak Türkiye’deki okuyucu için yerli ve belki de anlamlı bir uyarlama olabilir. Çünkü ülkenin sahibi ve asli vatandaşları olduğunu iddia edenler (beyazlar) karşısında Türkiye’deki dindar, muhafazakâr ve milliyetçi kesimler adeta ülkenin zencileri gibi zaman zaman hor görülmüşlerdir. İşin aslı az önceki niteliklere sahip taşralı gencin, Antillerden gelen zencinin Paris’i gördükten sonra ya da orada yaşamaya başladıktan sonra meydana gelen özünden uzaklaşmanın benzerini yaşadığını, yaşatılmaya çalışıldığını ancak yine de medeniyet mayasının sağlatıcı etkisinin daha az zararla atlatılan bir süreci ortaya çıkardığını söylemek mümkün. Yani bu ülke bir yandan Felatun ve Bihruz Beylerle karşılaşırken diğer taraftan Rakım Efendi’lerle de tanışmıştır. Süreç güncellenirse Paris hayranı zencilerde Parisli olmak için harcanan çaba şimdilerde ‘Z kuşağı’ tabir edilen neslin Türkiye’den kaçma girişimleri, Avrupa ve Amerika’da yaşama fantezisi ile benzerlik göstermektedir. Tabii burada bu kaçışın hamasi bir tarzda okunduğu düşünülmemeli çünkü vakanın nicel artışı-patolojik hale gelişi onun sosyolojik bir analize tabi tutulması gerektiğini ortaya koyar. Z kuşağının fantezisi ile vurgulanmak istenen, tüm sorunların çözüldüğü kusursuz Batı algısının tartışmaya açık olduğu yoksa itici sebeplerin olmadığı şeklinde okunmamalı.

Fransızca öğrenmek ya da konuşabilmek Recaizade’nin Bihruz’u için ne kadar önemliyse Antillerin zencisi için de önemlidir. Bihruz birkaç Fransızca kelime ile kendini batılı gibi görüyor ve kendi küçümsediği kültüründen sıyrılıp Batılılaşıyorsa, Fanon’un Beyazlaşmak isteyen Antilli zencisi de Fransız diline hakim olmak zorunda olduğunu bilir. “Beyaz olmak, beyazlaşmak isteyen Antilli Zenci, evrensel anlamda kültürel bir araç ve donanım olarak, dile hakim olabildiği oranda beyazlaşacaktır[4].”

Zenci-Siyah’ı sembolik anlamda kullanmak gerektiğini belirtirken diğer yandan da entelektüel hegemonya sorunu çeken yerli ve milli aydının “Beyaz icazete ihtiyaç[5]” sorununun halen yok olmadığını vurgulamak gerekir. Entelektüel dünyanın mimarı ve teorisyeni olma nişanesi ancak ve ancak ülkenin beyazlarına ait olduğundan bu alanda diğerlerinin at koşturması kendini bilmezliktir. Bu nedenle, uzun bir dönem bu entelektüel camiada muhafazakâr ya da milliyetçi olmak entelektüel olmayla eşleştirilemeyecek kadar aykırı görülmüş ve kendine yer açmak isteyen zenciler-muhafazakârlar da beyaz icazete-referansa ihtiyaç duymuşlardır. Zamanla bu anlayış değişse de, icazet merakının bazılarının üzerine yapıştığını da unutmamak gerekir.

Bu ülkenin önemli bir meselesi, zenci olarak kalmak isteyenlerle kendisine yapıştırılan bu yaftayı kabullenmeyenler arasındaki mücadeledir. Fanon’un da altını çizdiği şey budur “zenci, ister istesin, ister istemesin, Beyaz adamın kendisi için biçtiği üniformayı giymek zorundadır.[6]” Zenci kalmak isteyenler, zenci kimliğini kabul edenler Batılı beyaz adamın kendisi için biçtiği üniformayı giyecektir, bu üniforma bazen bir uşak üniforması da olabilir. İsmet Özel’in dediği gibi, bir uşak işini ne kadar iyi yaparsa yapsın yine de uşak olarak kalacağından, mankurtlaştırılmış ya da ülkenin zencisi gibi hareket eden bir zihniyetten kurtulmak gerekir. Görünüşte beyaz deriye sahip ama söylemde zenci ferasetine sahip olan kim varsa gerçekte üst-beyazın kendi biçtiği rolü kabullenen ya zencidir ya da bir zencinin Senegallisidir.


[1] https://www.sde.org.tr/tevfik-erdem/genel/fransiz-somurgesinden-once-cezayir-ulusu-var-miydi-kose-yazisi-24099

[2] https://www.yenisafak.com/dunya/cezayirden-macrona-cevap-osmanli-bizi-hacliya-karsi-korudu-3706625

[3] Fanon, Frantz (2016), Siyah Deri Beyaz Maskeler, çev. C. Koytak, Encore Yayınları, İstanbul, s.43.

[4] Fanon:2016:57

[5] Fanon:2016:72

[6] Fanon:2016:52