12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında Demirel Hükümetinin istifasıyla Prof. Dr. Nihat Erim’in başbakanlığı ve sonrasında Naim Talu ile devam eden iki yıllık bir teknokrat hükümet dönemi başlamıştır. Yıldızı 12 Mart 1971 boyunca ordu karşısında takındığı tavır ve sahiplendiği “ortanın solu” ideolojisiyle parlayan Bülent Ecevit, İnönü ile yollarını yavaş yavaş ayırarak CHP’yi devletten halkın yanına taşımaya çalışma iddiasındadır. Bu bağlamda, başta muhtıraya karşı çıkan ancak muhtıra sonrası Erim’in hükumeti kurması ile ona destek veren İsmet İnönü ile yollarını ayırmış ve parti Genel Sekreterliğinden istifa etmiştir. İsmet İnönü ya da Kemal Satır’ın karşı çıkışlarına rağmen Ecevit ortanın solu görüşünü sahiplenerek onun teorisini oluşturmaya çalışmıştır. Bu politikadan rahatsız olan sadece İnönü olmaz sonuçta Kemal Satır ve taraftarları önce Cumhuriyetçi Parti’yi kurar (4 Eylül 1972-3 Mart 1973) sonra da Güven Partisine katılırlar böylece Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ortaya çıkmış olur (Karpat 2012:204-205). Hem İnönü’nün (14 Mart 1972) hem de K. Satır’ın safdışı bırakılması CHP genel başkanı artık oldukça güçlü bir pozisyon elde eder.
14 Ekim 1973 seçimleri 12 Mart Muhtırasının gölgesinde yapılır. Ecevit’in CHP’sinin oylarını arttırmasının arkasında da muhtıra karşısında izlediği darbe karşıtı politika ve sosyal demokrasinin eşitlik, adalet gibi kavramlarını dillendirmesi yatmaktadır. 1973 Seçimleri CHP’nin (%33.3) AP’yi (%29.8) geçtiği bir oy oranını ortaya koyar. “ Ak günlere …” sloganıyla artık “Halkçı Ecevit” nam-ı diğer Karaoğlan Türkiye için yeni bir “umut” olur. “CHP 1950’den beri ilk kez Türkiye’nin en güçlü partisi olarak hükümet kurma hakkını kazanmıştır” (Karpat 2012:204-205). Tabii bu başarıda sağın parçalanmasının yerini de unutmamak gerekir. 1969 Seçimlerinde %46.6 oy alan AP’nin oyları artık Demokratik Parti-DP (%11.9), MHP (%3.4), MSP (%11.8) ve CGP (%4.8) arasında paylaşılmıştır.
1973 Seçimleri ilk kez İslamcı olarak nitelenen bir partinin solcu bir partiyle iktidar ortağı olabilmesi için yeşil ışık yakıyordu. Bu iki farklı ideolojiye mensup partinin bir araya gelmesine neden olan ise AP lideri Demirel’in “millet bize muhalefet görevi verdi” diyerek koalisyon hükümetinde yer almak istememesiydi. Demirel’in bu çıkışı matematiksel olarak CHP ve MSP koalisyonu dışında bir seçenek bırakmıyordu. Demirel nasıl bir muhalefet rolü oynayacaklarının sınırını çizerken CHP’nin izlediği muhalefet tarzına da gönderme yapıyordu: “Devlete sadık bir muhalefet örneği vereceğiz. Türk demokrasisinin bir eksiğini gidereceğiz” (Ahmad 2010:406).
Eğer Demokratik Parti (DP) lideri Ferruh Bozbeyli Süleyman Demirel (AP) ile hükümet kurmaya razı olsaydı kurulacak olan bu hükümet Erbakan’ın asıl istediği hükümet olacaktı ancak Demirel’in AP’deki eski rakibi Bozbeyli bu işi bir kan davasına dönüştürmüş olacak ki Demirel’in bulunduğu bir parti ile hükümet kurmaya yanaşmıyordu. Öyleyse yeni hükümet için zaten çok fazla da seçenek kalmıyordu.
Ecevitli CHP, 1950’den beri erişemediği iktidarı elde etmek isterken MSP ise artık orta sıklet bir parti olarak Milli Nizam Partisi (MNP) ile başlayan geleneğin büyüyen bir temsilcisi olarak varlığını pekiştirmek ve MSP’ye yakıştırılan rejim karşıtlığı, irticai parti… gibi merkezde yer almasını engelleyecek barikatlardan da kurtulmuş olacaktı. Laik ve Kemalist kimliğiyle temayüz eden bir partiyle iktidar ortağı olmak onu asker-sivil-bürokratik vb. bütün güç odakları tarafından “makbul” bir siyasi parti haline getirmiş olacaktı. CHP lideri Ecevit hükümet kurmaya ne kadar istekli ise Erbakanlı MSP de o kadar istekliydi.
Bazı akademisyenler her iki partinin uyumlu bir koalisyon hükümeti kurmasını mümkün kılacak ortak yönleri olduğunu belirtiyordu. Bu ortak yönler arasında örneğin (Ahmad 2010:406; Sencer 1974:421-423), ekonomik gelişmenin dengeli ve tüm sosyal gruplar için adaletli olması, kapitalist gelişmeden zarar görenlere demokratik muhalefet hakkının tanınması, temel özgürlükleri garanti eden demokrasi anlayışı, karma ekonomi, sosyal adalet, ekonomik ve toplumsal kalkınma, esnaf, sanatkâr ve küçük girişimciyi koruma, maden kaynakları, petrol ve sermaye malları üreten şirketlerin devletleştirilmesi isteği vardı. İkisi de, sosyal güvenliğin yanı sıra, insani ve demokratik çalışma koşullarını istiyor ve “büyük sermayenin halkı sömürmesine” karşı çıkıyordu.
CHP ve MSP arasında bu çok fazla benzerliğe karşın benzemezlik oranı daha fazladır. Örneğin MSP Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) girmek yerine kendine İslam Dünyasına açılmak isteyen bir ekonomik hedef belirlemiştir. Aynı şekilde NATO karşısında MSP’nin tavrı ile CHP’nin ki de oldukça farklıydı.
Kapitalist sisteme külliyen karşı olan MSP lideri Erbakan’ın tersine Ecevit’in CHP’si ne kapitalist sisteme ne de Avrupa ve Amerika’ya karşı değildi; gerçekte Ecevit, İsveç ve Almanya’daki gibi Avrupa sosyal demokrat rejimlerini örnek almak istiyordu. Ecevit yönetiminde Türkiye’nin Ortak Pazar’dan (bugünkü AB) ya da NATO ’dan ayrılması söz konusu değildi (Ahmad 2010:407).
CHP ile MSP arasındaki bir başka fark toplum felsefelerindeydi. Teknolojinin etkisiyle hızla değişen (Durkheimcı anlamda anomik durum olarak) yaşam tarzlarına yönelik saldırı karşısında parçalanan bireyler için sunulan çözüm, Selametçilerde geleneksel İslami değerler kalkanına sarılmak iken CHP’lilerin reçetesi, toplumsal refahın güçlü bileşeni olarak sunulan çağdaş Kemalist milliyetçilik idi (Ahmad 2010:407). Ancak Ecevit, partisinin (CHP) İslam’a düşmanlığının eskiye ait “tarihi bir yanılgı” olduğunu belirterek militan laiklikten vazgeçer (Ahmad 2010:408). MSP’liler için ise bu yumuşamaya karşılık şöyle bir yanıt gelir: “CHP’liler bizim namaz kılmayan kardeşlerimizdir, meğer biz bu zamana kadar onları yanlış tanımışız. Biz de tarihi yanılgı içindeymişiz” (Albayrak, 1989:89).
Ancak bu “tarihi yanılgı” iddiasının bizatihi kendisi bir tarihi yanılgı olacaktır. Çünkü birçok benzer programa rağmen genel af (TCK 141-142-163), Kıbrıs meselesi, yetki paylaşımı, güvensizlik gibi sebeplerden dolayı kurulan koalisyon ancak 8.5 ay sürecektir. Şimdi bu anlaşmazlıkların arkasında yatan nedenlere bakalım.
Kaynaklar:
Albayrak, Sadık (1989), Türk Siyasi Hayatında MSP Olayı, Araştırma Yayınları, İstanbul.
Feroz, Ahmad (2010) Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980 Hil Yayınları, İstanbul
Karpat, Kemal (2012), Kısa Türkiye Tarihi, Timaş, İstanbul.
Sencer, Muzaffer (1974), Türkiye’de Siyasi Partilerin Sosyal Temelleri, May Yayınları, İstanbul.