Tevfik ERDEM
Tüm YazılarıCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 19 Ocak günü kurmaylarıyla (Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, genel başkan danışmanı Okan Konuralp) birlikte İstanbul’da T24 yazarlarıyla buluşması ve konuşmanın iletildiği manşet büyük yankı uyandırdı.
Bu buluşma bir yandan CHP’nin yeni yüzünü parlatırken diğer yandan CHP’nin sol aydın cenahla biraz da eski ana akım medyanın kenara itilmiş eskileriyle bir araya gelerek eski güzel günleri anma ve yeni CHP’nin yükselişinin altını çizmeyi hedefliyordu.
Buluşmanın en ilginç yanı Kılıçdaroğlu’nun yaptığı muhafazakârlık açıklamasıydı: "Bazen kendilerine (görüştüğü muhafazakârlara) takılıyorum; siz kendinize muhafazakâr diyorsunuz ama muhafazakâr değilsiniz. Asıl muhafazakâr bizdik, yıllar yılı değişmemek için direndik' diyorum".
Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği muhafazakârlık CHP için değişime direnme, cumhuriyetin asli ilkeleri olarak görülen altı ok üzerinden Türkiye’yi anlama ve açıklamaya çalışıp Türkiye siyasetini belirleme anlamında (tutuculuk) olarak görülebilecek iken, Kılıçdaroğlu’nun muhataplarının anladığı muhafazakârlık daha çok geleneksel ve dini değerleri savunma ile ilgilidir.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun sosyal demokrat bir partinin lideri olarak kendilerini muhafazakâr olarak tanımlamaları sadece Türkiye sosyal demokratlarına özgü bir durum değil örneğin, İngiltere İşçi Partisi lideri Tony Blair’in danışmanı A. Giddens, sosyal demokratların küreselleşme sürecindeki pozisyonlarını (sosyal devletin kazanımlarını sürdürme, muhafaza etme anlamında) muhafazakâr tepki olarak tanımlar. Onun söylemek istediği küreselleşme ile birlikte sosyal demokrat partiler sosyal devletin kazanımlarını kaybetmemek için giderek daha muhafazakâr bir politika geliştirirken bunun tam tersine muhafazakâr partiler bu süreçten faydalanmak için daha devrimci bir politika izlerler. İşte tam da bu noktada Ak Parti ve CHP’nin muhafazakâr ya da devrimci parti olup olmadıkları daha anlamlı olur.
Ak Parti’nin 2002 sonrası izlediği politikalarla orta ve alt sınıfların oylarını alması ve onları sistemin içine dahil eden sosyal politikası İdris Küçükömerci anlamda onu daha sosyal demokrat bir parti yaparken (ki 2002 ve sonraki 5-10 yılda parti, hatırı sayılır bir sosyal demokrat vekile sahipti), CHP, Ak Partiye karşı cumhuriyetin kazanımları, başörtüsü, imam hatip meslek liseleri gibi Türkiye’deki değişimi okuyamayan Recep Peker’in ruhunun parti grup toplantılarında dolaştığı tuhaf ve iflah olmaz bir muhafazakâr parti hüviyetindeydi.
CHP’nin muhafazakârlığı, cumhuriyetin asli ilkelerine dönmeye gayret eden selefi cumhuriyetçilerin politikalarıyla olduğu yerde sayan bir CHP ortaya koymaktan öte gidemiyordu.
CHP’nin yeni yüzüyle kastedilen (en azından yazarın Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarının deşifresinden anladığı) şunlar:
Kııçdaroğlu’nun üslubuyla: "Zaman içinde demokrasi için kurduğumuz ittifakın büyüyeceği kanısındayım. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye'de bize göre bir sağ-sol siyaseti yok. Demokrasiden yana olanlar - otoriter rejimden yana olanlar var. Temel ayrım bu...”
Bu değişimi 31 Mart 2019 yerel seçimleri ile ilişkili olarak daha önceden yazmıştım. (bknz https://www.sde.org.tr/tevfik-erdem/genel/turk-siyasetinde-soguk-savasin-sonu-mu-kose-yazisi-10109). CHP’nin ittifakı genişletme ve sağ-sol politikasına yönelik değişimini ise “Yeni Siyasi Alaşım CHP'nin Kabuğunu Kıracak mı?” başlıklı yazımda işlemiştim.
"16 Nisan 2017 Referandumunda uygulamaya başladığımız yeni kampanya yönteminin meyvelerini 31 Mart yerel seçimlerinde aldık. Örgütlerimiz de bu kampanya tarzını memnuniyetle benimsedi. Bu zamana kadar kapısını çalmadığı, çalmaktan çekindiği toplumsal kesimlerle buluştukça ve bu buluşmaların olumlu sonuçlarını aldıkça daha da sahiplendi bu yönteme. Bu toplantılara katılıp da mutsuz ayrılan, mutsuz olanı görmedim."
CHP lideri K. Kılıçdaroğlu, siyaseti yürütme biçimini sağ ve sol üzerine değil demokrasi ve karşıtları üzerine kurduğunu söylüyor ve bazen bunu doğrulayan somut örneklerini görünce insan siyasette bir şeylerin değiştiğine inanmak istiyor ancak ben hâlâ Kılıçdaroğu’nun kafasının karışık olduğunu düşünüyorum. Bunun için de birkaç sebebim var. İlki, onun muhafazakârlıktan anladığı değişime direnmek ise, CHP’nin hazır kıta Onuncu Yıl Marşı seslendiricilerinin dindar kesime yönelik bakış açısının değişmediğini anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Yine laikliğin yanına sıkıştırılan sekülerlik de “ben ne söylerim mızrabım ne çalar” diyor. Kılıçdaroğlu’un ifadesi aynen şöyle: “… din ve vicdan özgürlüğünün, fikir ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kalkması ve cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandırılması, laik, seküler bir bakış açısıyla ancak sağlanabilir."
Ancak CHP’nin aslında hiç değişmediğini sadece küçük makyajlarla, makyavelist tavırlarla oy devşirmeye çalıştığını gösteren en büyük rezerv, Suriye politikası ve masum Suriyeliler karşısında halkını tüm modern dünyanın desteği ve gözü önünde katletmeye devam eden otoriter yönetime desteği. İdlib’e yönelik karadan Suriye ordusu ve İranlı milislerin desteğiyle başlayan saldırılara havadan Rusya’nın destek vermesiyle birlikte bölgedeki yüzbinlerce masum insan evlerini terk etmeye ve Türkiye sınırına doğru harekete geçtiğinde CHP ve Kılıçdaroğlu bir kere daha bizi şaşırtmadı:
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye'de görev yapan bir kişinin kendisine "Daha önce Suriye'den kaçıp Türkiye'ye gelenler sade Suriyelilerdi. İdlib'den gelecek olanların tamamı eli kanlı olan insanlar. Terör örgütü üyeleri. Bu bir milyon kişi Türkiye'ye gelirse asıl felaketi ülke o zaman yaşar" dediğini aktardı[1].”
Bazı özellikler ve kaygılar hep muhafaza ediliyor maalesef!
[1] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1714871/kilicdaroglu-idlibden-goc-olursa-felaket-yasanacak.html (erişim tarihi 21.01.2019).
Güncel Yazıları
“Onlara Ait Her Şeyi Tümüyle Yok Et… Hepsini Öldür” Tevrat: Yasanın Tekrarı (Tesniye)..
30 Ekim 2023
Almanların Nazi/Faşizm Sevdasının Faturasını Müslümanlar Ödemek Zorunda Mı?
27 Ekim 2023
“Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı”
20 Ekim 2023
Mutlak Kötülük ve Zorba Devlet
14 Ekim 2023
Öğrenilmiş Acziyet, “Aksa Tufanı” ve Şu Bizim Ezik Aydınımsılar
09 Ekim 2023
12 Eylül ve NATO (ya da ABD)
12 Eylül 2023
Bale ve Opera ile AK Parti’yi Terbiye Etmek
24 Ağustos 2023
Muhalefet Dağınık, Yerel Seçimler Çantada Keklik (mi?)
22 Ağustos 2023
Ekrem Nereye Koşuyor?
18 Ağustos 2023
CHP İçindeki Kaostan İyi Parti’nin Kendi Sahasında Top Çevirmesine
14 Ağustos 2023
Suç ve Ceza İlişkisizliği : Esenyurt Saldırısı ve Diğerleri
01 Ağustos 2023
Zihni Batının İşgalinde Olanların Arap Düşmanlığı
26 Temmuz 2023
Bir İşgal Operasyonu: 15 Temmuz Başarısız Darbe Girişimi
14 Temmuz 2023
Konser İptallerini Karşı Devrim Olarak Okumak
12 Temmuz 2023
CHP Kabuk Değiştirebilecek mi?
05 Temmuz 2023