Tevfik ERDEM

Tevfik ERDEM

Tüm Yazıları

Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası

04 Kasım 2020
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Her Cumhuriyet bayramı kutlamasında Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrasının canlı konserini neredeyse tüm TV kanallarında yayınlamak yeni bir gelenek halini almaya başladı. Aslında bir gelenekten çok ‘icat edilen modern bir ayin’. Sanki Cumhuriyet ilan edilirken ya da Büyük Millet Meclisi açılırken Ulus’taki Hacı Bayram Camisi’nde Cuma namazı kılınmamış da bugün Opera olarak adlandırılan semtteki opera binasına gidilmiş, orada Müzika-i Meclis (!) tarafından sunulan performanstan alınan coşku ve dinginlikle meclis açılmış ya da Cumhuriyet ilan edilmiş.

Bu olgunun sosyolojik analizi bir ray değiştirme, bir medeniyet değiştirme ya da “yanlış bilinç” ile ifade edilebilir. Ancak benim bu iddiama karşılık, söz konusu ayinin doğrudan cumhuriyetin kendisiyle çok yakından bağlantılı olduğunu iddia eden bir bakış da dile getirilebilir. Çünkü cumhuriyeti zaten Osmanlı ve İslam geçmişinden farklı kılanın bizatihi bu tür bir kültürel ve zihinsel dönüşüm olduğunu iddia ve ispat eden birçok sosyolojik teoriyle de karşılaşabiliriz.

Her Cumhuriyet Bayramında bizim ruh dünyamızla ve estetik algımızla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu Flarmoni Orkestrası ile karşılaşmamızın sebebi nedir? Sadece başına eklenen Cumhurbaşkanlığı mıdır? Yani Cumhuriyetin varsayılan modernleştirici ve dönüştürücü etkisi midir? Hayır! Üstelik kulağı rahatsız eden, ruh ve musiki dünyamıza yabancı tını çok tuhaf ama Osmanlı geçmişimizden bize miras kalan bir kültürel yabancılaşma türüdür.

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrasının konseri ile Cumhuriyet arasındaki ilişkiyi anlamakta zorlanıyor insan. Sanki Cumhuriyetle birlikte gerçekleşen rejim değişikliği sadece kültürel alanla sınırlı bir değişiklik ya da en önemli değişiklik gibi görülüyor. Cumhuriyetle birlikte müzik algımız değişti ya da bu tür bir orkestranın sınıfsal ve sembolik göstergesi aracılığıyla çağ atladık ya da modernleştik.

Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası neyi ifade ediyor? Kültürel batılılaşmayı mı? Çağdaş (hadi yanına laik kelimesini de ekleyelim) Türkiye’yi mi? Merkezin kültürel kodlarının çevreye (onlar anlamasa bile) sunulması ve onların da çağdaşlaştırılmasını mı ifade ediyor?

Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası’nın (CFO) konserinden hiçbir şey anlamayanlar sadece sınıfsal değil kültürel küçümsemeye de tabi tutulurlar, çünkü onu beğenecek estetik ve entelektüel düzeye erişemedikleri için evrimin hangi aşamasında oldukları sorgulanır? Onların bu müzikten haz alamamaları Cumhuriyeti içselleştirememek olarak yorumlanır sanki Cumhuriyetle CFO arasında pozitif yönlü bir korelasyon varmış gibi. Onların bu müzikten haz alamamaları onların entelektüel düzey(sizliğ)i ile açıklanır.

Diğer yandan bakıldığında,  Cumhuriyet ile başlayan rejim değişikliği Batı medeniyetine dâhil olmayı sadece ama özellikle kültürel alanla sınırlandırma, halktan uzak ve kopuk kültürel yabancılaşmayı mı ifade ediyor? Yine hayır çünkü Cumhuriyet egemenliğin bir hanedanlıktan alınıp halka verilmesini (halkın temsilcileri aracılığıyla bu egemenlik hakkını kullanmasını) ifade eder. Bu noktada da cumhuriyet ile demokrasi birbiri ile örtüşür ancak bu tam bir örtüşme değildir çünkü demokrasi ve cumhuriyet arasında hatırı sayılır farklar vardır[1].

Altı çizilmesi gereken husus, Flarmoni Orkestrası türü kültürel öykünmenin Cumhuriyet sonrası başlamadığıdır. Mezkûr yapının Osmanlı selefi (selef bu kadar modern bir yapıyı ifade etmedi!) öncülü, yeniçeriliğin lağvedilmesinden sonra II. Mahmut tarafından kurulan ve başına İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti’nin geçtiği (1828) Muzikâ-i Hümâyûn’dur[2]. Yeniçeri ordusu ortadan kaldırılınca Mehterhane’de kaldırılmış oldu. Böylece II. Mahmut’un kültürel alanın tamamına sirayet eden dönüşümlerin orduda yansıması, bir yandan asker eğitmek için Harbiye Mektebi açılmasıyla diğer yandan askerî bandolara mızıkacı temini için Muzıka-i Hümâyûn Mektebi’nin açılmasıyla devam etti[3].

Bu mektebin öğrencilerinin yaptıkları müziği dinleyince Donizetti’nin işinde ne kadar başarılı (!) olduğu görülür zaten bu yüzden sadece II. Mahmut değil Abdülmecid döneminde de (toplam 28 yıl) görevini sürdürür. Muzıka-i Hümâyûn Osmanlı döneminde adeta bir Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi çalışır, giderek daha besili hale gelir.

“Muzıka-yi Hümâyun, tarihte örneğine çok az rastlanabilecek geniş kadrosu ve teşkilâtıyla bir çeşit merkezî sistemle yönetilen kurum hüviyeti taşımaktadır. Askerî Saray Bandosu’nu, Saray Orkestrası’nı, Saray Opera ve Operet orkestralarını, Saray Korosu’nu, sarayın çeşitli salon ve oda müziği toplulukları ile sarayın mûsiki hocalarının yanı sıra saray dışındaki tiyatro ve konser salonlarında sahneye çıkan orkestraları ve mûsiki öğretim heyetini kapsayan bir teşkilâttı. Bu toplulukların bir kişi tarafından idare edilmesi mümkün olmadığından paşa rütbesindeki bazı mûsikişinasların orkestra, opera ve konserleri yönettiği görülmektedir. Donizetti’nin ilk zamanlarında yirmi bir kişi olan muzıka çalışanları Abdülaziz devrinde önceleri 750 kişiye ulaşmış, ardından bu sayı 500’e, II. Abdülhamid döneminde 325’e ve 300’e indirilmiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra 120’ye düşürülmüştür[4].”

Muzikâ-i Hümâyûn üzerinde bu kadar durulmasının nedeni, görülüğü gibi Cumhuriyetle Flarmoni Orkestrası arasında bir ilişkinin olmadığını bir kere daha hatırlatmaktır. 

II. Mahmut ile başlayan kültürel değişimin bir anlamda yabancılaşmanın örneklerinden biri olan Muzikâ-i Hümâyûn’un Osmanlı Marşı[5] bizim gönül dünyamıza ne kadar uzak ise Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası’nın “Büyük Cumhuriyet Konseri[6]” de gönül dünyamıza ve estetik anlayışımıza o kadar uzaktır.

Modernleşmeyi bu tür kültürel aktör ve oluşumlar üzerinden okumak bizi Gökalp’in kültür ve medeniyet arasında yaptığı ayrıma kadar götürecektir. Gökalp, muasırlaşmayı (çağdaşlaşmayı) batının kültürünü taklit etmek değil uçak ve otomobil yapmakla ilişkilendirir. Anlaşılan o ki, biz Osmanlı döneminde tutulduğumuz Batı kültürünü taklit hastalığından bir türlü kurtulamadık artık Bihruz ya da Felatun Bey’imiz yok gibi ama çağdaşlığın ve modernliği flarmoni orkestralarının verdiği konserle ilişkilendiriyoruz. Oysa müzik toplumsal yapıyla doğrudan ilgilidir. Afrika ve Amerika müziğinin harmanlanması olan Caz Müziği, Afrikan-Amerikanların yoğun olarak yaşadıkları Güney Amerika’da ortaya çıkar. Onların hüzün ve ızdırapları düşünülmeden caz’ı anlamak mümkün değildir. Türkiye’de TRT Televizyonlarında hafta sonları klasik müzik konser programları gibi bir de Caz Saati programları yapıldı. Sıradan izleyici tarafından argo tabirle kafa ütüleyici bir müzik olarak görüldüğü için olsa gerek, “caz yapma!” tabiri, biri bizi usandıracak bir şey yaptığında ya da söylediğinde kullandığımız bir ifade olarak popüler kültürümüze girdi. Caz’ı anlayabilmek için Afrikan Amerikanların yaşadıkları ekonomik sıkıntılar, toplumsal dışlanma, zorlu hayat şartları vb. gibi toplumsal ortam ve atmosfer oldukça önemlidir. Müzik ve toplumsal yapı arasındaki ilişkinin bir başka örneği, Türkiye’de kırdan kente yoğun göçle birlikte, kente tutunamayan insanların itiraz (“İtirazım var”) ve feryatlarını (Feryada Gücüm Yok”) dile getiren arabesk müziktir. 1980 darbesi sonrası apolitik birey oluşturma gayretinin sonucu ise, pop müziğin ortaya çıkmasıdır ki yine toplumsal yapı ve müzik arasındaki ilişkiyi ifade eder.

Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası (CFO) bizim çağdaşlaşma tarihimizin uç (extreme) bir örneğidir ve devlet tarafından ne kadar finanse edilirse edilsin ve TV ekranlarında ne kadar pazarlanırsa pazarlansın alıcısı ve dinleyicisi belli sınıfsal pozisyona sahip insanlardan oluşur. İşin tuhaf yanı zaten dinleyicisi ve alıcısının sınıfsal pozisyonu bu tür bir yapıyı fazlasıyla finanse edebilecek durumda iken devletin böyle bir yapıyı finanse etmesidir. Hep şu çok sorulan soruyu CFO için kendi adıma soruyorum “benim ödediğim vergiler neden Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası için kullanılıyor? Dinlemediğim dinlemek istemediğim, benim tarihimle, kültürümle, değerlerimle hiçbir bağlantısı olmayan bu kurumu sadece onu zevkle dinleyen insanlar finanse etsin.” Osmanlının neredeyse her şeyini reddettik neden Muzikâ-i Hümâyûn ruhuna teslim oluyoruz, Osmanlının yaptığı hatayı neden işlemeye devam ediyoruz? Giderek kendisine ve toplumuna yabancılaşan bir devleti özüne döndürmek için Cumhuriyeti kurmadık mı? Neden özümüze tekrar dönmüyoruz?

 


[1] Tevfik Erdem (2020), Sosyoloji Notları, 5. Baskı, s. 247-251

[2] http://cso.gov.tr/tarihce/

[3] https://islamansiklopedisi.org.tr/muzika-yi-humayun

[4] https://islamansiklopedisi.org.tr/muzika-yi-humayun

[5] https://www.youtube.com/watch?v=USbC8i2t_K4

[6] https://www.youtube.com/watch?v=1A1VT7DzRCE

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA