Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

“Demokrasi Sadece Oy Vermek Değildir”in Anlamı Nedir?

Tevfik ERDEM
06 Haziran 2023 11:24
A-
A+

Malum seçimlerden sonra bir tartışma başladı, demokrasinin sadece oy vermekle sınırlı olmadığı onun özgürlüklerle de ilişkili olduğu vurgulandı.

Seçime katılım seçmenin iradesinin vücut bulması, siyasi ve demokratik bilinç düzeyi yüksekliğinin göstergesidir. Seçimlerden sonra iktidar değişmeyince Gezi Kalkışması sonrası unutulan eski bir tartışma yeniden başladı: Seçimler demokrasi için yeterli bir pratik midir?

Bu yazıda başlıkta dile getirilen iddianın bilinçaltında yatanları ortaya çıkarmaya ve analiz etmeye çalışalım.

Türkiye’nin başarılı demokrasi sınavı

14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinde katılım oranı 1. turda  %87 ve 2. turda  % 84.2 (her ikisinde de yurtdışı oylar dâhil edildiğinde) oldukça yüksek bir orana ulaşmış görünmektedir.  Bu oranlar Avrupa ortalaması olan %50.66’nın çok üzerindedir. Avrupa ülkeleri içinde Türkiye’yi geçen veya benzer oranlara sahip olan ülke sadece Belçika ve Lüksemburg olarak görünmektedir.

Bu seçim sürecinde özellikle bazı Avrupa ülkelerinde saatlerce beklemek, işe gitmemek, terör yandaşları tarafından çeşitli taciz ve saldırılara maruz kalmak pahasına oy vermek için bazen birkaç km’lik kuyrukta saatlerce sıra bekleyen insanları görmek Batılılar için şaşırtıcı gelmiş olabilir. Örneğin bu kalabalıkların en yoğun olduğu Almanya’daki seçimlerde katılım oranı %61 (2019 yılı için) olarak görülmektedir ki bu oran her şartta Türkiye ortalamasının çok çok altındadır.

Tablo: Avrupa ülkelerinde seçime katılım oranları (2019 yılı için)

(Kaynak: https://www.europarl.europa.eu/election-results-2019/en. Erişim tarihi 5.6.2023)

Eski Yunan’ın makarnacıları

Seçimler demokrasi için yeterli midir, tartışmasının arkasında tarihi bir iddia yatıyor aslında.

Bu tartışma Eski Yunan’da şöyle dillendiriliyordu, şu ayaktakımı (demos) o kadar cahil ki onlar, bilge yöneticileri seçmek yerine demagoji ile kendisini kandıran retorik ustası diktatörleri seçebiliyorlar ve bu da demokrasiye zarar veriyordu. Böylece demokrasi kendi doğasında var olan özgürlük olanaklarıyla kendi kendine zarar veren bir işleyişe neden oluyordu.

Bu bakış açısının dile getirmek istediği bir başka husus aslında gizil iddia şudur; seçimler halkın duygularını manipüle eden anti demokratik kişilerin (örneğin diktatörlerin) iktidarının meşruluğunu sadece oy verme üzerinden sağlar. Öyleyse demokrasi sadece oy verme davranışı üzerinden ele alınırsa hatalı ve eksik bir betimleme olur. Bu iddia, son seçimde devletin gücü ve imkanını halkın oy tercihini etkilemek için kullanan mevcut iktidarı giderek daha da güçlü hale getirdiği için seçimlerin demokratikliği bile tartışılabilir hale getirilerek yeni bir meşruiyet tartışması başlatmayı hedefler.

Sivil toplumun ruhuna el-Fatiha ya da ışıklar içinde yat sivil toplum

Seçimlerden önce ve seçim sürecinde mevcut iktidarın son günlerini yaşadığı, psikolojik üstünlüğün muhalefetin eline geçtiği, dürüst bürokratların hukuki işleyişe aykırı birçok belgeyi muhalefete sızdırdığı dolayısıyla bürokraside ciddi bir rahatsızlık duyulduğu bunun da muhalefet güçlendikçe dürüst bürokratları daha fazla cesaretlendirdiği… şeklindeki çıkışlar aslında seçimlerden önce devletin gücünün iktidar ve muhalefet arasında oynak bir zeminde olduğuna işaret etmez mi?  Ayrıca canlı sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları her fırsatta iktidarı basın açıklamalarıyla, sosyal medya fenomenleri ise sosyal medyada gündem oluşturarak, youtube kanalları ise milyonlarca izleyiciyi kendisine çekerek zaten iktidarın temsilcisi yayın organlarının popülerliğini düşürmemiş miydi? Rating oranları giderek düşen iktidara yakın kanallar iktidarın ne yaparsa yapsın izleyici çekemediğini gösteriyordu. Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun aynı saatteki yayınlarında izleyici Kılıçdaroğlu’nu tercih etmiyor muydu?

İktidar ne verirse iki katı…

Acaba kaybetme sorunu medyadan değil de devletin imkânlarını elinde bulunduran mevcut iktidarın yaptığı ve yapacağını söylediği yardımlardan mı kaynaklanıyordu?

Oysa depremde devletin hızlı hareket etmediği o kadar dillendirilmişti ki, deprem bölgesinde iktidarın kazanması mümkün değildi ama kazandı. Alt sınıfların iktidara oy vermesi beklenmiyordu ama verdiler. Ne bedava deprem konutları ne onbeşbiner liralık bayram yardımı vaatleri ne de memur maaşına yapılacağı söylenen yüksek zamlar seçmende bir karşılık bulamadı. Bunun arkasında yatan neden iktidarın vaatlerinin normal ve yapılabilir olması mıdır? Yoksa iktidarın bu zamana kadar vaat ettiklerini yapmasına rağmen muhalefetin birçok vaadinin kendi belediyelerinde bile hayata geçemediğinin seçmene gösterilmiş olmasında mıdır?

İktidarın inandırıcılığı ve muhalefetin inandırıcı bulunmaması sadece devlet imkânlarına sahip olmakla açıklanabilir mi?

İktidarın halkı devlet imkânlarıyla manipüle ettiğine inanmak devletin özel ve kamusal tüm alanlara sirayet ettiğini ve muhalefetin yaşam alanı bulduğu sivil alanda hiç bulunmadığı anlamına gelir. Oysa muhalefet canlı bir sivil topluma ve sivil toplum kuruluşlarının (STK) desteğine sahip.

Sanatçı ve yazarçizer desteği iktidarla mukayese kabul etmeyen muhalefetin bu canlı sivil toplum desteğine rağmen iktidarı kaybetmesi elit karşısında kitlenin-halkın kazan(dır)ması anlamına gelir. Bu noktada da suçu sadece devletin imkânlarını kullanan mevcut iktidar seçeneğiyle açıklamak yeterli olmaz. Örneğin halkın neden iktidarı tercih ettiğini anlamak ve halkla biraz empati kurmak gerekir. Bunun için öncelikle de deprem bölgesindeki seçmenle empati kurmak gerekir. Lakin muhalefetin deprem bölgesindeki seçmenle olan sınavı empatiden ve anlayıştan uzak tamamen menfaat çerçevesinde işlediği için 14 Mayıs’a kadar sürdürülen bütün iyimser, barışçıl ve hümanist tablo yıkıp parçalandı.

Bu arada empati kurmaya çalışanlar da olmadı değil, seçmene kızmak yerine onu anlamak gerektiği zaman zaman belirtildi ancak bu sesler çok cılız çıktığı için halkı küçümseyici naralar arasında eriyip gitti.

Demokrasi elbette ki oy vermeyle sınırlı değil öyleyse…

Demokrasinin en önemli göstergelerinden biri, muhalefetin varlığı ve muhalefetin iktidarı ele geçirebilmek için özgürce mücadele edebileceği bir zemine sahip olmasıdır. Hiç kimse iktidarın muhalefete bu şansı, iktidarı elde edebilme şansını vermediğini söyleyemez hatta iktidara en yakın anket şirketleri bu seçimleri %10 ve daha yüksek farkla muhalefetin kazanacağını ilan ederken demokrasinin bu özelliğini doğruluyordu. Sandık açılmadan önce muhalefetin tüm organ ve aktörleri bu seçimi kazandıklarını düşünüyorlardı. Demek ki oy vererek iktidarın el değiştirebileceğine olan bir inanç vardı ve demokrasi işliyordu. Oy vererek iktidarın değişmemesi demokrasinin eksik işlediğini değil muhalefetin halkın oyunu çekecek bir politika geliştirme konusundaki eksikliğini göstermez mi? yani her zaman halk mı yanılır, manipüle edilir ve kandırılır. Muhalefetin halkın nabzını tutamama halkı anlayamama sorunu yok mudur? Empati kurmak bu kadar zor bir yetenek midir?