Vadi Yayınlarından çıkan Doğu’nun Talanı ve İnkârı adlı eser Aytekin Yılmaz’ın ilk kez 2001 yılında yayınlanan eserinin gözden geçirilmiş son hali. Kitabın sıcaklığı hala üzerinde, fırından yeni çıkmış gibi duruyor.
Kitabı yazılış hikâyesi aynı zamanda kitabın kendine neyi sorun ettiğiyle de çok yakından alakalı. Kitabın hikâyesi, yazarın on yıllık hapishane hayatında sol örgütlerin sansürüne uğrayan Doğu-Şark ile ilgili ya da Doğulu bir yazarın eserinin hapishanelerde okunmaması, bulunmaması, okutulmaması ve önerilmemesinin sebebini sorgulamasıyla başlıyor. Yılmaz’ın buradan hareketle yapmaya çalıştığı şey, Doğunun savunusunu yapmak değil, kendi ifadesiyle amacı, “bir doğruyu ya da bir yanlışı söylemek değil, süregiden bir tartışmaya ve görmezlikten gelinen bir yüzleşme sürecine kendince bir katkı sunmaktır” (Yılmaz 2022:13). Çünkü Yılmaz’ı rahatsız eden, PKK ve sol örgütlerin Doğu hakkında sahip olmadıkları bilgiye rağmen onun hakkında “Doğu gericidir, ortaçağ karanlığıdır” gibi kesin kararlarla yargılamaları ve daha baştan kalemi kırmalarıdır. Kitap, adeta bir Doğu savunusu olarak okunmasın ama bir gerçek teslim edilsin, düşüncesinden hareket eden yazar, kendisini Doğucu ya da Batıcı değil, evrensel değerlerin içinde bir yerlerde olmayı tercih edenler safında görmektedir.
Giriş kısmında yazarın kendi konumunu kesin bir biçimde açıklamaya iten yukarıdaki izahın arkasında, toplumsal ve düşünsel bir gerçeği teslim ederken Doğuya yer açmanın da hayli kırılganlık yaratıp, eleştiri çekeceğine dair bir anlayışın zihnimizin içinde iyice yerleştiği anlaşılıyor. Adeta ötekine “biz Doğulu değiliz ya da Batının düşmanı değiliz”i ispat etmemiz gerekiyor, yoksa ne yazdığımız ne de söylediğimiz meşru görülmüyor, öyleyse bu izah hem ontolojik hem de epistemolojik meşruiyetimizin temeli oluyor.
Doğu’nun ürettikleri ve onun ne olduğuna dair bilgi eksikliğinin nedeni, Doğuluyu bundan haberdar etmek istemeyen Batılı değil, bizzat Doğulunun kendisi, Çünkü Doğu, Doğulunun gözünde anlaşılması önem taşımayan bir “nesne”, ya da “öteki”. Zaten Batı tarafında itibarsızlaştırılarak nesneleştirilen Doğu, Batıyı referans alan Doğulunun gözünde de aynı nesneleştirmeye maruz kalırken bu çifte dışlanma ve nesneleştirilme, Doğunun itibarını iyice azaltırken, Batıya öykünen Doğulunun oto-oryantalizmle kendine meşruiyet alanı yaratmasına neden oluyor. Kitap bu anlamda nefis bir anlatım ve örnekler serisiyle dolu. Okurken bir yandan Doç. Dr. İdris Küçük Ömer’i, Prof. Dr. Baykan Sezer’i hatırlıyorsunuz diğer yandan Cemil Meriç ve Kemal Tahir’i. Ancak yazarın kendisini konumlandırması nihayetinde mezkûr yazarlardan farklı.
Hapishanede neyin okunup okunmayacağı ya da neyin okumaya değer olup olmadığına karar veren örgütlerin muhalefette iken bile var olan katı-merkeziyetçi ve tekçi yapılarının iktidara geldiklerinde nasıl olup ta demokratik olabileceğine dair bir endişe bu analize yön verir. Yazar nihayetinde PKK ve sol örgütlerin hapishanede dışarıdan çok daha baskın olduklarını, okunacak kitaplar konusunda bile özgürlüğün bir sınırı olduğunu belirtir. Bunun arkasında yatan ise, Doğulu yazarların, düşünürlerin eserlerinin okunmaya değer olmadığına dair varsayımla ortaya konan oto-oryantalizmdir. Bu tekçi ve merkezci yaklaşım yazara göre, ne sol ne de sosyalizmle ilgili olmayıp, bireyi yok eden Ortaçağ mezheplerindeki cemaatçi anlayıştır. “Şu anda kaldığım hapishanede[1] 10’a yakın sol örgütten insan var; gerek Kürt solu gerekse Türk sol örgütlerin neredeyse tamamı Doğu-Batı meselesinde hem Avrupa merkezciler hem de oryantalisttirler. Bu konuda Marx-Engels ne demişse birer ayet gibi kabul ediyorlar ve bu konuları tartışmak isteyenleri anında bastırmak istiyorlar” (Yılmaz 2022:17). Aslında durum tam da Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar adlı eserinde bahsettiği tabloya benziyor.
Doğunun Doğulu tarafından nesneleştirilmesi ve Doğulunun Doğuyu Batılı bir gözle (oto-oryantalist bir perspektiften) görmesi, Aytekin Yılmaz’a göre sadece sol örgütlere özgü bir bakış değildir. Medeniyet ve ilerlemeyi Batıda gören Kemalist devrim de bazı yönleriyle oto-oryantalist bir devrimdir. Çünkü Batılı paradigmayı bu coğrafyada egemen kılarak, tarihsel geçmişle bağını koparmakla kalmamış, onu inkâr yoluna gitmiştir (Yılmaz 2022:19). Burada dikkat edilmesi gereken ne Doğulu olarak kalmış olması ne de tam Batılı olmamasıdır. Çünkü Batılı çok kültürlü demokratik değerleri alması gereken modernleşme çizgisi takip edilmeyerek homojen bir toplum oluşturulmaya ve bize zenginlik katacak farklılıklar tehdit olarak görülmeye başlanmıştır. “Kemalist oryantalizm, Müslüman muhafazakârları çepere doğru dışlarken, Kürtlerin varlığını inkâr yoluna gitti” (Yılmaz 2022:20-21). Yılmaz, oto-oryantalizmin diğer türünün sağ çevreler tarafından milliyetçilik üzerinden jakoben tarzda, yere olanla uzlaşmak istemeyen ve homojen bir Türk toplumu oluşturmayı hedefleyen cumhuriyetçi tarzda yapıldığını bir diğer oto-oryantalizm türünün ise, solcular tarafından Avrupa merkezci bir sosyalizm paradigması üzerinden yapıldığını (Yılmaz 2022:73-74) belirtir.
PKK’nın da bu oto-oryantalizmden nasibini aldığını belirtir Yılmaz (2022:23), “PKK Orta Doğu’da büyük çoğunluğu Muhafazakâr Müslüman olan Kürtlere, Avrupa merkezci sosyalist bir ideolojiyi dışardan zorla dayatmış ve Kürtlerin sosyolojik ayarlarıyla oynamıştır. PKK de bu konuda tıpkı Kemalizm gibi oto-oryantalisttir.”
Kitap başta da belirtildiği gibi bir Doğu güzellemesi değildir, yazarın böyle bir iddiası yok sadece Doğuya hakkının teslim edilmesi ve bir oto-oryantalizm eleştirisi olarak okunabilir. Doğu hakkındaki önyargılar Einstein’ın belirttiği gibi atomu parçalamaktan zor. Aslında yazar bizi kendi kültür dünyamız ve medeniyetimizle barıştırmak isterken, Malcolm X’in, hapishanenin nasıl üniversiteye dönüştürüleceğine dair iddialarının da somut bir örneği oluyor. Çünkü eser, yazarın dediği gibi bir “hapishane doktora bitirme tezi” titizliğinde. Çünkü kitabın ilerleyen bölümlerinde işlenen Doğu despotizmi, Avrupa merkezcilik gibi başlıkların titiz analizi b iddianın ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.
Marx’ın meşhur mottosu haline gelen “filozoflar bu zamana kadar dünyayı değişik şekillerde yorumlamışlar oysa esas olan onu değiştirmektir” sözünü temel motivasyon kaynağı yapan örgüt üyeleri…
[1] Eserin 1994-97 arası Kırklareli ve Bursa Özel Tip Hapishanede yatan yazarın hapishane günlüklerinden oluştuğunu hatırlamak gerekir.