Suriyelilere yönelik göç politikasında sığınmacıların belli bölgelerde yoğunlaşması ve buralarda yerli nüfusa göre hatırı sayılır bir orana erişmesi sadece demografik bir sorunu değil sosyo-ekonomik temelli sorunların da ortaya çıkmasına neden oldu. Toplumsal sorunların ortaya çıkışı ve olası çözümlerinde sosyal bilimcilerin devreye sokulmaması sorunların giderek daha da içinden çıkılmaz hal almasına neden olabilir. Suriyeli sığınmacıların (ya da geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin) çeşitli illerde yoğunlaşarak oluşturdukları ekosistemin bugün sürdürülemez olarak görülmesinin arkasında sosyal medyada her gün bir yenisi paylaşılan suç ve taciz videolarının ve bu videolar ekseninde oluşturulan kampanyaların rolünü inkar etmek mümkün değil. Daha önce ana muhalefet partisinin dile getirdiği ‘geldikleri gibi gönderelim, teorisi, ‘ülkenin bir istilayla karşı karşıya kalması nedeniyle hemen şimdi tek yönlü turlarla gönderelim,’ sloganıyla cüssesi küçük ama sesi büyük muhalefet partisi tarafından dillendirilmeye başlanınca ve bunun sosyal medyada yankısı daha güçlü, saldırgan ve küfürbaz bir şekil alınca artan baskıyı hafifletmek için çeşitli açıklamalar yapıldı. Bunlardan biri bayram izni kosunda İçişleri Bakanı Sayın S. Soylu’nun yaptığı açıklamaydı. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “gönüllü geri dönüşler için gereken zemini hazırlamanın gayreti içinde olacağız” açıklaması da peşisıra geldi. Bir milyona yakın Suriyelinin gönüllü olarak güvenli bölgelere geri dönüş yapacağı açıklandı.
İstila
Türkiye’nin Araplar tarafından istila edildiği ve Arap ırkçıların taciz ve tecavüzüne maruz kaldığını gösteren İstila adlı bir kısa film sosyal medyada paylaşıldı. Kısa filmde, Türkler kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar, ülkeyi ele geçiren Arap sermayesine emeklerini satan Marx’ın proleterlerine dönüşmüş olarak sunuluyorlar. Bildiğiniz distopik bir tarz var filmde. Klibi seyredince Hitler öncesi Almanya aklınıza gelebilir. Alman çocukları ve orta sınıfı sıkıntı içinde ama Yahudiler konforlu bir hayatı sürüyorlar ve sonra… ver elini Alman faşizmi ve Yahudi düşmanlığı.
Az kaldı, Türkiye’de bir Arap 6-7 Eylülü için sanki gün sayılıyor ve sanki böyle bir facia için dişler ve yumruklar sıkılmış bekleniyor gibi. Ne düzensiz Afgan ya da Pakistanlıların deport edilişi ne de bir milyon Suriyelinin dönüşü bu sıkılı yumrukları yumuşatmaya yetmeyecek gibi çünkü özellikle büyük şehirlerdeki kontrolsüz ama sınırlı Arap-Afgan-Pakistanlı grupların tacizleri ve saldırganlıklarına dair videolar yayınlandıkça (eski-yeni farketmez) dişler tekrar bileniyor. Kardeşlik, hümanizm vb ile olayı yumuşatmaya çalışanların yemediği küfür işitmediği hakaret, vatan hainliği, şeref ve onurdan yoksunluklarının bini bir para. En hafifi Arap sermayesinin yerli uşağı olmakla suçlanan bu insanların ideolojik yelpazedeki renkleri de oldukça farklı dolayısıyla onları tek bir yerde konumlandırmak mümkün değil ama karşı cephenin baskın karakteri çok açık: Ulusalcı. Seküler milliyetçilik olarak ulusalcılıkla faşizm arasındaki ilişki, eşit vatandaşlık ilkelerine dair kuvvetli bir inanç ve saygı yoksa çok kaygandır.
Bu korku, İstila korkusu içinde yaşadığını düşünenlerin nasıl bir tepki vereceklerine dair yeni bir korkuyu üretebilir bu nedenle de İstila korkusundan korkmak gerekir. Çünkü istila korkusunun makul sessiz çoğunluğa sessiz kaldığı için ayrı bir korku yaşatma olasılığı da vardır.
İstila korkusunun dili her daim mekan ve aktörler farklı olsa da birdir. Örneğin ABD ve Avrupa’daki insanların Müslümanlar tarafından ülkelerinin işgal edileceğine dair korkuları ile Türkiye’de Araplar tarafından ülkenin işgal edileceğini düşünenler aynı düşünce yapısına ve endişeye sahiptirler. Bu durum aşağıdaki tabloda daha net görülecektir. Araya bir de on sene önceki korkuyu sıkıştıralım.
|
İslamofobi ve iddiları |
Kürdofobi ve iddiaları |
Arap fobisi ve iddiaları |
Uyum |
Müslümanlar Hristiyan toplumun (ABD veya Avrupa) bir parçası değildirler olamazlar da çünkü onların kültürleri ve yaşam biçimleri çok farklıdır. Müslümanların yaşam biçimleri ve kültürleri farklı olduğu için Batılı modern değerlerle uyum içinde yaşamaları mümkün değildir. Bu yüzden uyumlu bir toplumsal birliktelikleri mümkün değildir. |
Kürt ve Türk sosyolojik olarak millettir. (Ancak bu görüşün ve anlayışın Kürdofobi sahiplerince Suriyeli, Afgan vb. meselesi çıktıktan sonra dile getirildiğini akılda tutmak lazım.) |
Araplar ile (biz Türklerin) ortak bir millet olmamız mümkün değil çünkü halkların sosyolojik benzerliği yok. Kültürlerimiz birbirinden farklı. Sadece Arap kültürünü benimseyenlerle aralarında uyum sorunu daha az olabilir. Ulusalcı bakışın Arap kültürü ile kastettiği İslam’dır. İslam’ı bir din olarak değil Arap adetlerinin, kültürünün Türk’e benimsetilmesi olarak görmektedirler. |
Tehdit |
Hristiyan, Batılı, medeni dünyaya ait olan ne varsa Müslüman tehdidi, istilası altındadır. |
Türk olan her şey Kürdün saldırısı altındadır |
Türk olan her şey Arabın (Afgan-Pakistanlının) saldırısı altında |
İstila |
ABD (Avrupa) Müslünan-İslam istilası, tehdidi ile karşı karşıyadır |
Türkiye’de bir Kürt meselesi değil bir Kürt istilası vardır. Atatürk döneminde gerçekleşen Kürt isyanları ile bugün Kürt isyanlarının gerçekleştiği yerler aynı yerlerdir. |
Ülke elden gidiyor, Araplar silahsız biçimde ülkeyi ele geçiriyor. Araplardan üç beş kuruş kazanacağız diye her taraf Arapça tabelalarla doldu. Yerli sanayi Araplara satıldı. Bunlara fırsat vermek hainliktir. Tüm turistik tesislerde bunlar var ülkeyi ele geçiren yamyam gibiler. |
Tarihi kök ve düşmanlığın derinliği |
- |
Kürtler Kurtuluş Savaşı’nda bizimle beraber savaştıklarını iddia ediyorlar. Onlara göre Cumhuriyeti beraber kurduk oysa onlar biz Cumhuriyeti kurarken de kurduktan sonra da isyan ettiler. Çok az Kürt Kurtuluş Savaşı’nda bizim yanımızdaydı. |
Araplar, ne Birinci Dünya Savaşı’nda ne de Kurtuluş Savaşı’nda bizim yanımızda olmadıkları gibi bize karşı emperyalistlerle işbirliği içinde savaştılar. Araplar Türklere düşmandırlar ve Türkleri küçük görürler. |
Fobinin endüstriye dönüşmesi |
İslamofobiyi endüstiye dönüştüren birbiri ile bağlantılı ağlar ve gruplar vardır. Bundan siyasi ve ekonomik kazanç elde ederler. |
Kürdofobi üzerinden siyaseti dizayn etmek isteyen ve belli grupları teyakkuz halinde tutmak isteyen gruplar vardır ancak Türk milliyetçiliğinin baskın partisi MHP’nin izlediği serinkanlı politika bu grupların azıksız kalmasını sağlamıştır. |
Arap fobisi üzerinden siyaseti dizayn etmek ve bunu, kamuoyunda oluşturduğu atmosferle ulusçuluğu diri tutarak oya tahvil etmek isteyen gruplar vardır. Bazı Arap isimli sosyal medya kullanıcıları ya da ırkçılar halkı tahrik işiyle görevlendirilen yeni BÇG (Batı Çalışma Grubu) gibi hareket etmektedir. |
Nüfus ve asayiş |
Müslümanlar bize göre çok daha fazla artıyorlar (doğum oranları yüksek) yakın bir dönemde Müslümanlar önemli bir nüfus tehdidi olarak ortaya çıkacak. |
Kürt nüfus Türklere göre çok daha fazla artmakta. Türkler birkaç on yılda azınlık olacaklar. Demografik değişim sorunu Türkiye’nin en nemli sorunudur.
|
Nüfus: tehdidi: Bazı illerde polis-emniyet Suriyeli mahalleleri kontrol altına alamıyor, asayiş sağlanamıyor. Suriyeli nüfus Türk nüfustan fazla. |
Mutfak kültürü |
Domuz eti yenmeyen bir mutfak kültürü zorla dayatılacak |
Kebap ve lahmacun Kürtlere aittir, onların kültürünü temsil eder. |
- |
Terör ve suç |
Müslümanlar terörle (IŞID) ilişkililer |
Kürtler PKK’ya destek veriyorlar. |
Araplar suçla ve terörle (IŞID) ilişkililer |
Etnik mesele ve (iç) kardeşlik |
|
Kürt meselesi AKP döneminde yapay olarak üretilmişti. Bu mesele yüzünden en azında bu yapay sorun bitti. Her taraf Arapça tabela, Kürtçe olunca müdahale ediyordunuz Arapça tabelaya niye müdahale etmiyorsunuz? (Kürdün suçu ne? Zaten bu sorunu da AKP çıkarttı. Laz, Kürt hepsi benim kardeşim Arap değil. |
Araplar ülkemize gelmesin. Ne çok Arap sevici varmış bu ülkede. Arapların entegre olmasını istemiyoruz defolup gitsinler. Her yer Arapça tabela doldu. Türkçe elden gidiyor. Aynısını Arabistan’da yapsana. |
Bütün etnik-dini fobilerde olduğu gibi mesele, bir nüfus baskısı ve inşa edilmiş bir tehdit ile karşı karşıya kaldığını düşünen kitlenin belirli yapılar tarafından mobilize edilmesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’de bu inşa, baskın nüfus oranından dolayı reel bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu mobilizasyonun kitlesel bir harekete dönüşmesi daha önce Altındağ’da olduğu gibi masum birçok insanın canının yanmasına neden olacaktır. Bu nedenle sorumlu kamusal liderlik sahibi insanların daha fazla sorumluluk içeren davranışlar ve söylem sergilemesi ancak her an bir kıvılcım beklemeye hazır grupların sıkılı yumruklarını yumuşatacak politikaların da siyasi karar alıcılar tarafından geliştirilmesi sorunun çözümüne katkı sunacaktır.