Tevfik ERDEM
Tüm Yazılarıİstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığının 23 Haziran’da yenilecek seçimi, sıradan bir belediye başkanını tüm Türkiye’nin tanıdığı yeni bir siyasi figür haline dönüştürerek, CHP’nin yıllardır içine düştüğü “Ortalama %25’lik oran tuzağı”nı (CHP’nin sürekli dillendirdiği “orta gelir tuzağı”na nazire yaparak kullanıyorum) boşa çıkardı. 23 Haziran ayrıca, CHP’nin Erdoğan’ın karizmasına karşı yıllardır üretemediği yeni bir lider figürünü inşa etti.
Bu seçim dönemi sadece bu liderler üzerinden değil adeta lider eksenli üretilen sloganlarla da dikkati çekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığının 23 Haziran 2019 tarihinde yapılacak seçimlerine damgasını vuran seçim sloganı, Millet ittifakı adayı İmamoğlu’nun seçim otobüsündeyken bir çocuğun kendisine “Her şey güzel olacak Ekrem abi!” seslenişinden hareketle “Her şey daha güzel olacak” ifadesi oldu. 31 Mart seçimlerinde “Gönül Belediyeciliği” sloganıyla yola çıkan cumhur ittifakı, Binali Yıldırım’ın, seçimin neden iptal edildiği sorusuna verdiği “Çok basit, çünkü çaldılar!”, ifadesiyle de (sonradan “sağlam çaldılar!” da eklenecek) Cumhur ittifakının ana seçim sloganlarından birini ortaya çıkarmış oldu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’da vatandaşları selamlarken “Başkanım her şey çok güzel olacak!” diyerek kendisine seslenen kişiye, “Daha güzel olacak, Daha güzel olacak” diye karşılık vermesi de ayrı bir slogan olarak gündeme geldi. Lakin kaynağı ve uyandırdığı sempatik derinlik ve genişlik açısından “her şey daha güzel olacak!” sloganının yerini tutmadı ve tutmayacak da. Bu yüzden AK Parti içinde yeni sloganlar aranması gerektiği konuşuluyor. Aslında slogan yarışında şaşırtıcı olan husus, AK Parti’nin seçim dönemlerinde ürettiği sloganların, seçim kliplerinin, seçim şarkılarının vb. her zaman seçimin baskın klibi, sloganı, şarkısı olmasına rağmen, İBB seçimlerinde bu rüzgârı şimdilik yakalayamadığı yönünde. “Sağlam çaldılar!” sloganı için üzerinde çalışılması gerektiği açık çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği gibi, daha parti içinde bile buna ikna olmamış milletvekil(ler)i var ayrıca sıradan vatandaşın yanı sıra AK Parti cephesinde yer alan kanaat önderi niteliğindeki insanların da ikna edilmesi gerekecek. Bunları yapabilmek için çok uzun bir seçim dönemi yok ancak Süleyman Demirel’in ifadesiyle “siyasette 24 saat çok uzun bir süredir,” kaldı ki seçimlere bir aydan fazla bir süre var.
AK Parti %52’lik oy oranına rağmen yüksek olasılıkla bazı büyük şehirleri beklenilmeyen şekilde kaybettiğinden olsa gerek diğer seçimlerde görüldüğünden daha tepkici, slogan ya da proje üreten değil kopyalayan durumunda, aksiyoner değil reaksiyoner pozisyonunda. Oysa AK Parti her seçim döneminde siyasetin, seçimlerin merkezinde, siyasetin yönlendiricisi pozisyonundaydı. AK Parti eğer seçimi kaybederse sebebi bu zamana kadar ki, siyasette belirleyiciliğinin etkinliğinin yerini edilgenliğinin alması olacak. Kurulduğu zamandan beri siyaseti dizayn eden AK Parti kadroları neden şimdi daha geri planda ve reaksiyoner durumdalar? Ne oldu da CHP (çeyrek asırdır) alamadığı büyükşehir belediyesini alabilecek pozisyona geldi? Üstelik büyük bir özgüvenle, sakin davranarak ve konuşarak. Ayrıca futbolcusundan klüp yöneticisine, şarkıcısından tiyatrocusuna, dindarında dinsizine, Türkünden Kürdüne, TÜSİAD’dan küçük esnafa… Toplumun farklı kesimlerinin yüksek sesle verdiği desteğini de arkasına alarak.
AK Parti bu seçimlerde neden böyle zorlandı, İstanbul ve Ankara gibi kalelerini yerel seçimlerde neden düşürdü? İktidar yorgunluğu, ekonomik kriz, yüksek enflasyon, dövizdeki dalgalanma, parti teşkilatlarının iyi çalışmaması, AK Parti’nin daha sosyal demokrat, halkçı algısının yerini daha elitist bir AK Parti algısı alması; sosyo-kültürel alanda, kamuoyu oluşturma görevini üstlenen yazarçizerlerden kanaat önderlerine kadar birçok taraftarın halktaki karşılığının istenilen düzeye çıkarılamaması, kendi muhafazakâr entelektüel kadrolarının içsel eleştiriyi yüksek sesle dile getirmesi veya bu eleştiriden dolayı itibar kaybına uğramasıyla partiyle arasına mesafe koyması… Ancak İstanbul seçimi için tüm bu değişkenlerin yanında devreye sokulması gereken bir isim var, millet ittifakı adayı Ekrem İmamoğlu. İstanbul’un sıradan bir ilçesinden, sıradan bir belediye başkanı. Onu bu kadar popüler hale getiren bu sıradanlığı olabilir mi? Tek başına açıklayıcı değil ama önemli. Sıradan biri olma özelliği bir kenarda dursun, başka ne oldu da bu kadar ön plana çıktı?
İmamoğlu’nu ön plana çıkaran hususlardan biri, onun sıradanlığı üzerinden diğer adayın siyasi kariyerinin ve geçmişinin büyüklüğü ve doluluğunu yüceltmek oldu ki bu da İmamoğlu’nu adeta ezilen, horlanan, küçümsenen bir aday ya da halkın gözünde bir “mağdur” pozisyonuna soktu. Bu algı seçim sonrası mazbatasının elinden alınmasıyla birleşince de İmamoğlu’nun mağduriyeti ve mazlumluğu paradoksal olarak onu daha da popülerleştirdi. Onun mağduriyeti tıpkı 90’lı yıllardaki Refah Partili adayların mağdur edilmesi gibi görüldü ya da benzetmeler hep bu şekilde yapıldı. İmamoğlu’nun isminin negatif de olsa bu kadar dillendirilmesinden kaynaklanan popülaritesini engellemenin yolu, 23 Haziran seçimlerinde onun ismini dile getirmeden propaganda yapılması kararını AK Parti saflarında ortaya çıkarttı.
23 Haziran seçimleri bir propaganda ve algı oluşturma seçimi olacak. Aslında tüm seçimler propaganda üzerinden yürür ve halkta kendi partileri ve programlarıyla ilgili olumlu bir algı oluşturma hedefini güder. AK Parti bir süredir esaslı bir program önermeksizin de halkın oyunu kazanabileceğini düşünüyordu ve görüyordu ancak bu seçimlerde her zamankinden daha fazla çalışması gerektiği ortada bu konuda ortağı MHP’nin bazı AK Partililerden daha gayretli ve daha istekli olduğu açık. Bahçeli’nin seçimin yenilenme kararı alınmasından sonra verdiği tepki ve “mitili İstanbul’a atacağı”nı söylemesi, bunun için güzel bir örnek.
23 Haziran’da yenilecek İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı için partilerin ya da ittifakların hedefleri neler? Nasıl bir yol, nasıl bir seçim stratejisi izleyecekler? Sorusunun cevabı parti bazında analiz edildiğinde şimdilik şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
AK Parti:
AK Parti seçimin yenilenme sürecinde tıpkı 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde olduğu gibi bir tekerrür bekliyor. Çünkü bu seçimlerde 5 aylık süre zarfında AK Parti oylarını 9 puan arttırırken ilk seçimdeki 18.347.747 (%40.66) olan seçmen sayısını 22.959.394’e (%49.32) çıkartmıştır yani 5 ayda toplam 4.611.647 yeni seçmen kazanmıştır. Bu kazancı 31 Mart ve 23 Haziran 2019 olarak tekrarlamak istiyor.
AK Parti’nin İBB için hedefi seçim zaferle noktalamak, bu çerçevede izlenecek politikanın temel başlıkları şöyle;
- Birebir markaj: Seçmenle yüzyüze, doğudan ve samimi bir diyalog kurulması hedefleniyor. Bu aslında AK Parti’nin kurulduğu günden beri hayata geçirmeye çalıştığı, Refah Parti’sinden kendisine miras kalan bir gelenek.
- 31 Mart’taki seçim kampanyasında AK Parti’de yaşanan dağınıklığın tekrar etmemesi için, bu kez İstanbul’da tek bir SKM kurulacak. Binali Yıldırım dâhil kampanyada görev alacakların programları tek elden yapılıp, bu programlara uyulup uyulmadığı günlük olarak raporlanacak.
- Taze kan Aziz Babuşçu: AK Parti’de, teşkilattan kaynaklanan kırgınlık ve küskünlüklerin giderilmesi kapsamında, İstanbul’da ‘parti tabanını iyi bilen’ ve eski partilileri yakından tanıyan, il başkanlığı yapmış, İstanbul Milletvekili Aziz Babuşcu İstanbul’daki seçimi yönetecek ekibin içine dâhil edildi. Böylece AK Parti için ana bağlantı ve dağıtıcı işlevi görecek İstanbul “hub”ı olacak kişi bulunmuş oldu.
- 31 Mart'tan farklı olarak seçim çalışmaları tek elden yürütülecek, tek bir seçim koordinasyon merkezi oluşturulacak, sandık müşahitleri gözden geçirilecek. Seçime kısa süre kala deneyimli sandık müşahitleri yerine genç, ancak tecrübesiz kişilerin sandıklarda görevli olduğu, bu nedenle sandık başı itirazlarının yapılmadığını tespit eden parti yönetimi, 31 Mart'ta yetersizliği tespit edilenleri değiştirecek
- Büyük bir çoğunluğunu AK Partililerin oluşturduğu sandığa gitmeyen küskün seçmen (toplamda parti ayrımı olmaksızın sayı: 1.704.325); yine başka bir partiye vermektense geçersiz oy verdiği düşünülen 300 bin civarındaki seçmen -ki bunların büyük bir kısmının da AK Partili olduğu düşünülüyor- üzerinde özenle çalışarak onların oyları kazanılmaya çalışılacak. Tıpkı CHP gibi AK Parti’nin hedefi de bu seçmenlere ulaşmak çünkü sayı çok yüksek ve seçim sonucunda oldukça etkili olacak bir sayı, bu yüzden sürekli tekrarlanan ifade şu: Bu seçimde seçmenini sandığa götüren parti kazanır!
- MHP ve CHP’nin hedeflediği gibi tüm parti organ ve aktörleriyle birlikte hemşehri dernekleri ve grupları üzerinden seçmene ulaşmak.
- Kürt seçmeni ama özellikle Muhafazakâr Kürt seçmeni kazanmak için daha kucaklayıcı bir söylem geliştirmek. Kürtleri kırıcı, incitici (yallah Kürdistan’a gibi) söylemlerden uzak durmak. İstanbul gibi Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı biliniyor. Sadece HDP’nin 24 Haziran seçimlerinde %12.67 ile 1.195.602 seçmenin oyunu aldığı göz önüne alınırsa, aday göstermeyen HDP oylarının ve Kürt seçmenin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu görülmekte. Zaten HDP seçmeni Demirtaş’ın yönlendirmesiyle İmamoğlu’na yönelmişti ancak seçime doğru giden süreçte Öcalan’ın avukatlarıyla sekiz yıllık aradan sonra görüşme sürecinin başlaması bu oyları AK Parti’ye çekmeye yönelik bir girişim olarak yorumlandı. Muhafazakâr Kürt seçmenin ya da genel olarak Kürt seçmenin oyunu almak için AK Parti ne yapabilir ne yapmalıdır? Bunlar görüşülecek ve tartışılacak, zaten Erdoğan’ın “Türkiye ittifakı” söylemini bu çerçevede dillendirdiği söylenmekte ancak Sultanbeyli örneği üzerinden değerlendirme yapan Erdoğan, Kürt seçmeni kazanma konusundaki kararını her an gözden geçirebileceğine dair bir işaret de vermektedir: 'Sultanbeyli’de ne kadar oy aldınız? Oysa oraya ne kadar hizmet yapıldı. Ama onlar yüzde 15 oy aldılar. Sultanbeyli’ye o kadar hizmet yaptın, Kürtler ne yaptı, o kadar oy çıktı oraya.'
- Seçimlerin neden iptal edildiğinin izah edilmesi ve yeni seçim için meşruiyet zemini oluşturma: Tüm AK Parti teşkilatları ve aktörleri tüm İstanbul’u dolaşıp sokak sokak yaptıkları ziyaretlerle seçmene seçimlerin niçin yenilendiğini anlatıp özel broşürler sunacaklar. Bu broşürlerde 2016 yılında Avusturya’da iptal edilen Cumhurbaşkanlığı seçimleri örnek gösterilecek. Avusturya’daki seçim iptali şu şekilde:
"2016’da yapılan seçimde aradaki fark 31 bindi. Avusturya Yüksek Mahkemesi, görevli olmayan kişiler tarafından oy sayımı yapıldığı gerekçesiyle seçimleri iptal ederek yenilenmesine karar verdi. Burada dikkat çekilen husus görevli olmayan kişiler tarafından oy sayımı yapılması. Bu durum ciddi bir yolsuzluk, usulsüzlüktür deniliyor. İstanbul’da da aynı şekilde, seçim kanununda belirtilen kamu görevlisi sıfatı taşımayan, görevlendirilmemesi gereken kişiler görevlendirilmiş. AK Parti’nin tespit ettiği ve YSK’ya sunduğu yolsuzluklar ve usulsüzlükler de aynı özelliklere sahip.”
AK Parti’nin henüz seçim şokunu atlattığı görülmüyor ayrıca her seçim döneminde kitlesini adeta bir sanatçı edasıyla yönlendirmeye, biçimlendirmeye çalışan Erdoğan’ın TÜSİAD’dan sanatçılara kadar yaptığı sert eleştiriler ve reaksiyoner tavır henüz seçime yönelik rayına oturmuş bir programının olmadığı havası veriyor. Ancak her seçim döneminde ve gerilim ortamında, “tamam bu sefer bu iş bitti” denildiğinde Erdoğan beklenmedik bir seçim başarısı elde ediyor. Nitekim 31 yerel seçimlerinde büyükşehirlerdeki kayba rağmen %52’lik oya ulaşıldı ve belediye meclislerinde hala çoğunluk AK Parti’nin elinde, buradan da seçmenin bir tepkiyi dillendirmek, ikaz etmek için oy kullandığı düşünülebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu ikazı anladığını bu seçmene gösterdiği anda oyları tekrar elde etme olasılığı çok uzak görünmüyor. Belki onu en fazla zorlayacak olan yüksek enflasyon, işsizlik, ekonomik kriz ve dövizdeki dalgalanmalar olacak.
MHP’nin seçim stratejisi
- İstanbul'da önce nüfusu 250 bin ve yukarısına ulaşan taşra kentlerinin il başkanlarıyla daha sonra diğer il başkanlarıyla görüşülerek, hemşerilik ve hemşehri dernekleri üzerinden seçmeni etkilemek hedeflenecek. Partililerden İstanbul'daki yakınlarının cumhur ittifakı lehine çalışmaları konusunda onları motive etmeleri istenecek.
- İstanbul’un üç bölgesinde birer genel başkan yardımcısı görevlendirildi. Bahçeli, bu işe ne kadar önem verdiğini gösterme adına, kendisine en yakın isim olan Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın’ı genel koordinatörlüğe getirdi.
- MHP, 23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimleri çalışması sürecinde Atsızvari bir slogan olan "Biz Biriz Siz Hepiniz" sloganını kullanmayı hedefliyor.
CHP tüm hatlarda tüm organları ve aktörleriyle çalışacağı bir seçim stratejisi izleyecek görünüyor. Ancak bu seçimlerde eli daha rahat bir Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu olacak.
- CHP oyuna (seçime) sakin başlamak ve sakin götürmek istiyor, gerginlik politikasından uzak kalarak konuyu "ülke sorunu" (aslında beka sorunu) haline getirmemek istiyor. Seçimin yenilenmesi kararının alınması sonrası yapılan toplantıda, kararın boykot edilmesi yönünde bir görüş dile getirilmiş ancak iktidarın eline "Halkı sokağa döktüler" kozu vereceği için bundan vazgeçildiği belirtilmiştir. CHP seçimi tekrar kazanacağına dair büyük bir güven duygusu içinde hareket ettiği için daha önceki seçimlere göre daha rahat, psikolojik üstünlük duygusuna sahip biçimde hareket etmektedir. Çünkü kendini hakkı gaspedilmiş olarak görmekte halkın da kendisini (yani aday İmamoğlu’nu) hakkı yenilmiş ve mazbatası haksız yere elinden alınmış belediye başkanı olarak gördüğüne inanmaktadır.
- Duygulara hitap eden dil kullanımı: Seçim söylemi kavgacı ve ayrıştırıcı değil, birleştirici ve kucaklayıcı olacak. “Ekrem İmamoğlu CHP’nin değil 16 milyon İstanbullunun adayıdır” ifadesi kampanyanın kucaklayıcı söylemi olarak kullanılacak.
- Mağduriyet ve hak gaspı: Mağduriyet ve hak gaspı vurgusu yapılacak. Kampanyanın ana teması, hak gaspı olup buna ilişkin bir slogan üretilecek. Ayrıca mağdur olanın sadece İmamoğlu değil onun yeni politikalarıyla buluşamayacak olan tüm İstanbul halkı olduğu vurgulanacak.
- Bu bir yerel seçim, genel seçim değil: CHP seçimde "Kılıçdaroğlu-Erdoğan" üzerinden bir kampanya yürütmeyecek. Buradaki vurgu, bunun bir yerel seçim olduğunu göstermek. Ama aslında seçim yarışının baskın karakterleri arasında oynama yapmak istiyor haklı olarak CHP. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu üzerindeki baskınlığını İmamoğlu’nun Yıldırım üzerindeki baskınlığı ve oluşturduğu rüzgâr ile değiştirmek istiyor. Bu yüzden de seçim kampanyası İmamoğlu üzerinden ve yine İmamoğlu tarafından yürütülecek.
- Yeteri kadar oy alınamayan ve oy alınma ihtimali olan kitlelere yönelik özel çalışmalar yapılacak.
- Kampanya süreci, İmamoğlu'nun belediye başkanlığı döneminde başlattığı su, ulaşımda indirim ve henüz uygulamaya koyamadığı projeler ön plana çıkarılarak yürütülecek.
- “Küçük olan güzeldir”: Tıpkı AK Parti gibi CHP’de büyük mitinglerden uzak duracak bunun yerine hemşeri dernekleri ve STK’larla salon toplantıları yapılarak seçime gidilecek.
- Sosyal medya ağları etkin olarak kullanılacak.
- Ramazan boyunca iftar ve sahur saatleri arasında tek tek ev ziyaretleri yapılacak. Tıpkı Erdoğan gibi İmamoğlu’da ev davetlerindeki iftar sofralarında görüntülenerek muhafazakâr seçmene mesaj veriyor.
- Birebir markaj: CHP örgütü, gönüllüler ve her ilçede belirlenen kanaat önderleri ile ayrı ayrı ev ziyaretleri yapacak. Tıpkı Refah Partili belediyelerin aktif şekilde hayata geçirdiği kadın kolları ve gönüllülerin ev ziyaretlerinin benzeri hayata geçirilecek ve geçiriliyor.
- Tüm CHP sahada: Kampanya boyunca CHP’nin kazanamadığı ilçelerdeki belediye başkan adayları da sahada çalışacak.
Diğer partilerden ne haber?
İyi Parti, seçim stratejisinde beka söylemini çürütmeyi hedefliyor. İyi Parti de diğer partiler gibi hemşerilik üzerinden seçmene yaklaşmaya çalışırken bir yandan da İstanbul'da MHP'li seçmene bu seçimlerin beka seçimi değil, bir hak seçimi olduğunu anlatacak. Diğer partiler gibi, esnaf ve ev ziyaretleri yaparak "hukuk ve adalet" vurgusu üzerinden bir seçim stratejisi oluşturulacak.
DSP, TKP ve diğer bazı küçük partiler ve bağımsız adaylar İmamoğlu lehine adaylarını çektiklerini açıklamışlardı, DSP her ne kadar açık adres göstermese de adayın çekilmesine dair açıklamada bir ima söz konusuydu. HDP ise kendini kilit pozisyonda görerek bunun karşılığını beklediğini her fırsatta dile getiriyor. Bu yüzden de daha önceden Sırrı S. Önder’e söylenen, ‘bizi destekleyin ama perde gerisinde kalın’ taktiğine uymak da istemiyorlar. Bu yüzden muhatap alınmak istiyorlar tıpkı Öcalan gibi ancak sözde önderlikten daha az muhatap alınmaları onları incitiyor. Ancak onların Türkiye siyasetinin bir parçası haline gelmeye başlamaları da uzak vadeli hedeflerinin giderek daha da uzamasına ve Türkiye siyasetinin yapısal bir parçası halin gelmelerine neden oluyor. HDP’nin iki başat siyasi oluşum içinde sıklet merkezini belirleyici bir unsur halini alması her ne kadar şimdilik ona kilit bir rol yüklüyormuş gibi görülse de, 2015’de yakaladığı oy oranıyla Türkiye siyasetinin önemli bir muhalefet unsuru olma özelliğini (o dönemde hendek terörüyle boşa çıkartırken şimdi de) törpüleyecek gibi görünüyor.
Güncel Yazıları
“Onlara Ait Her Şeyi Tümüyle Yok Et… Hepsini Öldür” Tevrat: Yasanın Tekrarı (Tesniye)..
30 Ekim 2023
Almanların Nazi/Faşizm Sevdasının Faturasını Müslümanlar Ödemek Zorunda Mı?
27 Ekim 2023
“Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı”
20 Ekim 2023
Mutlak Kötülük ve Zorba Devlet
14 Ekim 2023
Öğrenilmiş Acziyet, “Aksa Tufanı” ve Şu Bizim Ezik Aydınımsılar
09 Ekim 2023
12 Eylül ve NATO (ya da ABD)
12 Eylül 2023
Bale ve Opera ile AK Parti’yi Terbiye Etmek
24 Ağustos 2023
Muhalefet Dağınık, Yerel Seçimler Çantada Keklik (mi?)
22 Ağustos 2023
Ekrem Nereye Koşuyor?
18 Ağustos 2023
CHP İçindeki Kaostan İyi Parti’nin Kendi Sahasında Top Çevirmesine
14 Ağustos 2023
Suç ve Ceza İlişkisizliği : Esenyurt Saldırısı ve Diğerleri
01 Ağustos 2023
Zihni Batının İşgalinde Olanların Arap Düşmanlığı
26 Temmuz 2023
Bir İşgal Operasyonu: 15 Temmuz Başarısız Darbe Girişimi
14 Temmuz 2023
Konser İptallerini Karşı Devrim Olarak Okumak
12 Temmuz 2023
CHP Kabuk Değiştirebilecek mi?
05 Temmuz 2023