Tevfik ERDEM
Tüm YazılarıAmerikan demokrasisi sahip olduğu kurumlar ve işleyiş açısından tüm dünyaya örnek gösterilen ve ülke vatandaşlarının da demokrasileriyle övündükleri bir rejimdir. Amerikalı yöneticiler, sahip oldukları demokrasilerinin tüm dünya için örnek olduğunu ancak özgürlük düşmanlarının bu demokrasiye zarar vermek isteyeceğini belirtirler. Sorun şu ki, Amerika (ABD) kendisi için istediği, yaşattığı ve kendisine yakıştırdığı demokrasiyi dünyanın diğer devletleri için uygulanabilir bir rejim olmaktan çıkartır ve bunu çoğu zaman demokratik olmayan yollardan yaparak demokrasiyi ortadan kaldırır, kaldırılmasına aracılık eder.
Soğuk Savaş döneminde Amerika’nın SSCB’yi çevrelemek adına SSCB’nin etrafındaki Türkiye ve Yunanistan gibi ülkelerde sol hareketlerin önünü kesme gerekçesiyle gerçekleştirdiği darbeler, kendi resmi ağızlarından da kabul edilmiştir. ABD’nin ya da onun şirketlerinin menfaatleri herhangi bir sorunla karşılaşınca ilgili ülkede darbe yapmak adeta sıradan bir çözüm yolu olarak tercih edilir. Musaddık’ın 1951 seçimleriyle işbaşına gelip, sürekli dile getirdiği, İran petrolünden artık İranlıların faydalanması gerektiği ilkesinden hareketle gerçekleştirdiği millileştirme, ABD ve İngiliz petrol şirketlerini aynı zamanda devletlerini zora sokunca Musaddık’a tanınan süre de sona ermiş oldu ve 1953 yılındaki darbeyle iktidarını kaybetti. Stephen Kinzer’in Şah’ın Bütün Adamları[1] adlı eseri tam da bu süreci anlatmaktadır. Bolivya’dan (Evo Morales’in ordu tarafından istifaya zorlanması) Şili’ye oradan Venezuella’ya kadar tüm Güney Amerika kıtasında ABD etkisiyle rejim değişikliği kendini hissettirmiştir.
İran’da Musaddık ne yapmak istediyse ve hangi sebeple iktidarı kaybettiyse, Şili’de Salvador Allende de aynı şeyi yapmak istedi ve aynı sebeple iktidarı hatta hayatını kaybetmiştir. Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin küçük adacığı olarak görülen Küba’nın benzerlerinin yeni sosyalist rejimlerle çoğalmasını istemeyen ABD, 1970 seçimlerinde Şili’de demokratik seçimle işbaşına gelen sosyalist Allende rejimini Pinochet’nin askeri darbesiyle ortadan kaldırmıştır.
Venezuela'da birçok darbe girişimine maruz kalan önceki devlet başkanı Hugo Chavez sonrasında Nicolas Maduro hükümetine doğrudan baskı yaparak yani asker göndermeyi de düşünerek hükümet değişikliğini öneren ABD başkanı D. Trumph idi. Wahington’un “arka bahçesi” olarak adlandırılan Latin Amerika ülkelerinde ABD’nin hükümetler üzerinde ne kadar etkili olduğu çok açıktır.
Soğuk Savaş sonrasında ABD (ve ABD’li sosyal teorisyenler) tek kutuplu bir dünyayı öngörürken şaşırtıcı biçimde dünya çok kutuplu bir yapıyı ve güç bloklarını ortaya çıkardı. SDE’nin strateji yazarları tarafından sık sık dile getirilen bu yeni uluslararası sistem, ABD’yi merkez ülke olmanın dışına doğru itmeyi sürdürüyor. Dünya farklı merkezler ve bölgesel güçleri ön plana çıkarırken ABD bu yeni güçler karşısında sahip olduğu askeri ve ekonomik gücü arkasına alarak öncülüğünü sürdürme iddiasını devam ettirmek istiyor.
Biden’ın Türkiye’deki muhalefeti destekleyerek iktidarı değiştirme düşüncesinin birkaç anlamı olduğu söylenebilir. İlk olarak, Türkiye’de askeri darbe girişimi aracılığıyla rejimi değiştirme girişimlerinin başarıya ulaşması artık mümkün görünmediğinden demokratik yollarla değişim yoluna gidilmelidir. İkinci olarak Türkiye, Latin Amerika ülkeleri gibi ABD’nin arka bahçesi olmaktan çıkmıştır, hükümetler daha bağımsızdır ve askeri darbe imkânsızlaşmıştır. Üçüncü olarak, ABD, Soğuk Savaş sonrası yeni dünya düzeninde herhangi bir ideolojik angajmanı esas almaksızın kendi menfaatleri neyi gerektiriyorsa ona uygun hareket etmektedir. Ortadoğu’da marxist terör örgütlerini açıkça desteklemek, demokratik ülkelerde sol-muhalif hareketlerle ortaklığa girmek bunun açık göstergesidir. Fukuyama’nın “ideolojilerin sonu” düşüncesini Amerika için bu şekilde okumak çok da yanlış olmayacaktır. Amerikan askerlerinin marxist terör örgütleriyle verdikleri fotoğraflar işbirlikleri ideolojik son’un (!) açık kanıtıdır.
Yukarıda vurgulandığı gibi ana sorun, Amerika’nın kendisi için istediği, yaşattığı ve kendisine yakıştırdığı demokrasiyi dünyanın diğer devletleri için uygulanabilir bir rejim olmaktan çıkarttığı ve bunu çoğu zaman demokratik olmayan yollarla yaparak demokrasiyi ortadan kaldırdığı, kaldırılmasına aracılık ettiğiydi. Buraya kadar yazılanlardan çıkarılacak sonuç, Amerika için demokrasinin, kendileri ya da dünyanın diğer devletlerinin erişmesi gereken bir ideal olmadığı, Amerikan devleti ve şirketlerinin menfaatinin gölgesinde kalan bir araç olduğudur.
[1] https://www.kitapyurdu.com/kitap/sahin-butun-adamlari/59531.html
Güncel Yazıları
“Onlara Ait Her Şeyi Tümüyle Yok Et… Hepsini Öldür” Tevrat: Yasanın Tekrarı (Tesniye)..
30 Ekim 2023
Almanların Nazi/Faşizm Sevdasının Faturasını Müslümanlar Ödemek Zorunda Mı?
27 Ekim 2023
“Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı”
20 Ekim 2023
Mutlak Kötülük ve Zorba Devlet
14 Ekim 2023
Öğrenilmiş Acziyet, “Aksa Tufanı” ve Şu Bizim Ezik Aydınımsılar
09 Ekim 2023
12 Eylül ve NATO (ya da ABD)
12 Eylül 2023
Bale ve Opera ile AK Parti’yi Terbiye Etmek
24 Ağustos 2023
Muhalefet Dağınık, Yerel Seçimler Çantada Keklik (mi?)
22 Ağustos 2023
Ekrem Nereye Koşuyor?
18 Ağustos 2023
CHP İçindeki Kaostan İyi Parti’nin Kendi Sahasında Top Çevirmesine
14 Ağustos 2023
Suç ve Ceza İlişkisizliği : Esenyurt Saldırısı ve Diğerleri
01 Ağustos 2023
Zihni Batının İşgalinde Olanların Arap Düşmanlığı
26 Temmuz 2023
Bir İşgal Operasyonu: 15 Temmuz Başarısız Darbe Girişimi
14 Temmuz 2023
Konser İptallerini Karşı Devrim Olarak Okumak
12 Temmuz 2023
CHP Kabuk Değiştirebilecek mi?
05 Temmuz 2023