Tevfik ERDEM

Tevfik ERDEM

Tüm Yazıları

Kürt Z Kuşağı

28 Kasım 2022
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Z Kuşağı tartışmasının 2023 seçimleri yaklaştıkça ne kadar popüler hale geleceği açık. Kürt Z kuşağı sadece seçim dönemi için bir tartışmanın içine çekilmiyor aynı zamanda giderek daha fazla sekülerleştiği, giderek daha fazla Türk(iye) toplumundan koptuğu gibi geniş tartışmaların da konusu oluyor.

X, Y ya da Z kuşakları ile ilgili bir tartışma söz konusu olduğunda hemen yapmamız gereken değerlendirme, bu tür bir tasnifleme içinde yer alan bireylerin homojen olmadığına karar vermektir. Nitekim bu yazının başlığında yer alan Kürt gençlerini, örneğin Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki sıradan bir Kürt çocukla, lüks hayat tarzlarıyla çok fazla eleştiri alan Arap Şeyhlerinin tatil imkanlarından farksız tatil fırsatına sahip Pervin Buldan’ın çocukları ile eşdeğer yani aynı kuşağın üyesi olarak görmek doğru olmayacaktır. Ancak yine de bize kaba bir çerçeve sunma açısından yardımcı olacak bu Z kuşağı efsanesinin bazı kırıntılarına da işaret etmek mümkün olabilecektir. Kuşaklar, içinde bulundukları zamana ruh ve şekil veren olaylar ve gelişmelerden etkilenirler ancak bu etkilenme, tutum ve tavırlarda meydana gelen değişimin yanında sahip olunan fırsat ve imkanlarla da çok yakından ilgilidir. Yani Z Kuşağının otoriteye itaat konusundaki duyarsızlığını söz konusu otorite devlet otoritesi olduğunda onaylayan bir bakış açısı örneğin bu otoritenin terör örgütü olması durumunda, Z kuşağının itaat ya da itaatsizlik davranışına nasıl bir anlam yükleyecektir?

Kuşaklara ruhunu veren, onların içinde bulundukları ortam ve atmosfer olduğu için 1990’lı yılların çatışmalı ortamından farklı olarak 2016 sonrasının normalleşme dönemlerinde silahtan, çatışma ve terör ortamından, örgüt baskısından uzak bir ortamda büyümenin sağladığı ve sunduğu fırsatlar elbette ki farklı olacaktır. Bu çatışma ve örgüt baskısından uzak iklimin gençler üzerindeki etkisi de elbette farklı sonuçlar üretecektir.

Kürt gençleri ile ilgili değerlendirmeler Kürt sorunu üzerinden yapıldığı için her kuşak, savaşı ve çatışmayı kendinden sonraki kuşağa havale ederek kendilerinin konuşulacak son kuşak olduğunu belirtmiştir. Öyle ki Şerafettin Elçi (1938-2012) ile başlayan bu havale işlemi Osman Baydemir’e kadar devam eder. Sadece Baydemir ile sınırlı olmayan bu çıkış, eğer bir çözüm bulunacaksa bunun ancak şimdi bulunulabileceğini çünkü çatışma düzeyinin ve sıklığının şiddet ve sürekliliğinden dolayı çatışma içinde büyüyen çocukların bu ortamı hayatının bir parçası olarak gördüğünü ve çözümün ancak şiddet aracılığıyla elde edilebileceğine inandığını ima eder.  

“Biz konuşulacak son kuşağız” ifadesi birkaç varsayımı beraberinde taşır:

-Biz sorunu şiddet dışı yani demokratik yollarla çözmek istiyoruz,

-Bundan dolayı bizimle anlaşabilirsiniz (havuç).

-Bizimle anlaşamazsanız sizi çatışma ortamı bekliyor,

-Bizden sonraki kuşak çatışmaya bizden daha fazla istekli (sopa).

Bu ifadeler “kendini gerçekleştiren kehanet”in diğer bileşenleriyle devam eder; bizden sonraki kuşak “duygusal kopuşu” yaşamaktadır... Duygusal kopuşla ifade edilen de aslında onların (genç kuşağın) artık kendilerini bu toplumun ve milletin bir parçası olarak görmedikleridir. Gerçekte bu ifadelerin hepsi az önce belirtilen “kendini gerçekleştiren kehanet” olarak tanımlanacak türden ifadeler. Zira sadece durum betimlemesi yapmıyor gelecek kuşağa bir rol, pozisyon ve görev (misyon) yüklüyor. Bu misyon aslında daha önce de yüklendi, çok da normal olmayan bu görevin bir versiyonu veteriner Nuri Dersimi (1893-1973) tarafından Kürt gençlerine verildi. Gönüllüsü de çok bu ödevin. Ancak bütün Kürtleri ve bütün Kürt gençlerini bu misyonla eşleştirmek çok doğru değil tıpkı kuşak tasniflemeleri gibi.

Kendini gerçekleştiren kehanet (self fulfilling prophecy veya Pygmalion etkisi), insanların kendileri ile ilgili beklentileri gerçekleştirdikleri üzerine kuruludur. Ancak bu beklenti her zaman bireyin kendisinden gelmez, başkalarının da bireyle ilgili beklentilerinin gerçekleştirilmeye çalışıldığını ifade eder. Örneğin kimlik siyasetinin bir unsuru olan, “sen nasıl bir X kimliğine sahip kişisin şunu nasıl yapıyor ya da bu partiye nasıl oy veriyorsun?” ifadesi bireye yönelik bir davranış beklentisi ortaya koyar. Kendini gerçekleştiren kehanet ile ilgili örnekler çoğu kez olumlu örnekler gibiymiş gibi görülmekle birlikte bağlam değiştiğinde beklenti de olumsuz olabilir.

Yani “biz konuşulacak son kuşağız”, “Kürt gençleri duygusal kopuş yaşıyorlar” türünden ifadeler Kürt gençlerini gerçekten içinde bulundukları büyük bir toplumun ve medeniyetin içinden koparıyor. Gerçekte ise toplumun sahip olduğu dinamizm ve toplumsal bölünme gibi bütünleşmeyi de etkileyen motivasyon ve değişken çeşitliliği Kürt gençliğini iletişim ve ulaşım teknolojileri aracılığıyla yepyeni bir dünyanın, toplumsal bağlamın içine çekebiliyor.

Z kuşağına mensup bir Kürt genci, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, pop müzik dinleyicisi, bir partinin takipçisi, İslam dünyasının bir ferdi ya da herhangi bir ideolojinin takipçisi olmak gibi birçok kimliği bünyesinde barındırabiliyor. Bu kimlik çeşitliliğinin varlığı ve farklılığı sıradan ve doğal gibi görünebilir ancak bölgede uzun süre çatışma ortamı içinde yaşayan insanlar için kimlikler daha çok etnik temel üzerinden yürütüldüğünden diğer kimliklere çok fazla yaşam şansı tanınmıyordu.

Bu gün kimlik konusunda etnik vurgu yine baskın biçimde ön plana çıkabilir ancak kendisini içinde bulunduğu toplumun bir parçası olarak görme (yani toplumsal bütünleşme) konusundaki kaygının yeni kuşaklarda daha az sorun oluşturduğunu düşünüyorum. Bunda Türkiye’nin ve bölgenin siyaseten ve güvenlik açısından normalleşmesinin yanında bölgeye yönelik politikalardan çok daha fazla bölgede yaşayan gençlerin Türkiye toplumu ile bütünleşme konusundaki isteklerinin daha baskın olduğunu düşünüyorum. Bu tabii ki bölgedeki tüm insanlar veya gençler tarafından kabul gören ya da onaylanan bir süreç değil üstelik eleştiriye de açığım. Ancak Bölgede, benim adını ilk kez duyduğum (bu arada X kuşağı olduğumu hatırlatmalıyım:) bir pop şarkıcısını dinlemek için 25 bin ila 50 bin arasında genç kitlenin Ekim 2022 tarihinde Dağkapı Meydanı’nda toplandığını görünce iddiamın ne kadar somut bir örneği olduğunu gördüm.

Kürt Z kuşağı sekülerleşiyor, Kürt gençleri duygusal olarak bu toplumdan koptu” ifadelerini dillendirenlerin aslında Kürt gençlerinden belirli beklentilerinin olduğu ve bu beklentilerin gerçekleşmesi için onlara misyon yükledikleri görülüyor. Oysa şiddetten ve çatışmadan uzak gençlerin sorunların başka araçlarla da çözülebileceğine dair bir inancı geliştireceklerine dair çok fazla işaret var. Ülkemiz ekonomik olarak geliştikçe, siyaset müzakereye izin verdikçe kimlik eksenli sorunların da farklı yollarla çözüleceği görülüyor.

Kültür Bakanlığı’nın tertip ettiği içinde konserlerin de (https://www.diyarbakir.bel.tr/haberler/6673-konser.html ) yer aldığı etkinliklere yönelik ilginin büyüklüğü kadar konsere coşkuyla katılan gençlerin varlığı da dikkat çekici çünkü bu konserin Diyarbakır’da olduğunu seyredince anlamak çok mümkün değil. Amerika’daki bir üniversite festivali gibi. Gençler heyecanlı ve müziğe katılıyorlar.

Diyarbakır’da terör örgütünün tasvip etmediği, bu çapta büyük bir festival yapmak mümkün müydü? Peki örgütün tortuları buna izin verip onayladı mı? Muhtemelen hayır ama katılım yine de yüksekti. Bir sonraki sene katılım muhtemelen daha yüksek olacak ve belki de yıllar sonra böyle bir yazıyı yazmanın ya da okumanın çok anlamı olmayacaktır.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA