Tevfik ERDEM

Tevfik ERDEM

Tüm Yazıları

PKK’ya Muhalif Olmak ya da Aytekin Yılmaz’ı Hatırlamak

21 Ekim 2020
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bu zamana kadar HDP’ye yönelik parti içinden bir eleştiri ile karşılaşılmadığından, HDP’li eski milletvekili Altan Tan’ın ve hem eski vekil hem de halihazırdaki Kars belediye eşbaşkanı Ayhan Bilgen’in görevden alınma süreci sonrasında HDP’ye yönelik sitemkar eleştiriler oldukça ses getirdi. Ses getirmesinin arkasında, dağ tabiriyle “özeleştiri”nin içerden yapılması yatıyordu.

Özeleştiri ses getirdi çünkü HDP sanki birleşmiş ve bütünleşmiş bir parti hüviyeti sergiliyordu. Kol kırılsa da yen içinde kalıyordu. Daha da önemlisi parti, Kandil’in Ankara’daki (TBMM) izdüşümü olarak görüldüğü için partiyi eleştirmek bir anlamda örgütü eleştirmek anlamına geliyordu. Oysa örgüt eleştiriye açık bir yapılanma değildi her ne kadar sözde lideri, her zaman entelektüel açıdan yetersiz olduklarını onları aşağılayarak vurguladığı üyeleri tarafından eleştirilmemekten şikâyet etse de.

Örgütün sahip olduğu siyasi iklim ve kültür bu hareketin içinde yer alanların eleştiri yaptıklarında neyle karşılaşacaklarına dair ipucu veriyordu aslında. Henüz Öcalan’ın örgüt üzerinde mutlak kontrolünü sağlayamadığı zamanlarda, PKK’nın 1982’deki II. Kongresinde Çetin Güngör (Semir), Öcalan’a, onun örgütteki tekelleşme tarzına ve örgütü yönlendirme tarzına yönelik en aklı başında eleştirileri getirmiştir. Teşbihte hata olmaz ise, Çetin Güngör, PKK’ya ve onun Ortodoks marksizmine Garmscian bir açılım getirmek istemiştir. Bir an Altan Tan’ı dinliyor gibi oluyor insan, Çetin Güngör’ün bakış açısında çünkü o, “PKK’nın daha etkili olabilmek için, ilişkilerini marjinal sol gruplarla sınırlı tutmayıp ana akım siyasal partilere ve yönetim dışı örgütlere genişletmesi gerektiğini savunuyordu” (Alizia Marcus, Kan ve İnanç. İletişim yayınları, s.126). Altan Tan’ın HDP’ye yönelik seküler ve aşırı sol söylem üzerine oturan söyleminden duyduğu rahatsızlığa benzer, Çetin’in eleştirisi. 1970’li yılların ortasında bağımsız bir Kürt devleti kurmak için öğretmen okulundan ayrılıp PKK’ya katılan, Taner Akçam’a göre Ermeni kökenli Semir, PKK‘nın Merkez Komite üyesi ve Avrupa sorumlusu olarak ortaya koyduğu eleştirilerin bedelini yakın mesafeden kafasına sıkılan iki kurşunla öder. Semir’e eğer PKK’nın otoriter tarzına getirdiği eleştirilerden dolayı Tunceli’nin Gramsci’si denilebilirse, örgütteki aykırılığından dolayı iç infaza tabi tutulan diğer bir üye Semir’in hemşehrisi ve örgüt içinde “Kürdistan’ın Rosa Lüksemburg’u olarak anılan Saime Aşkın’dır. Saime ile Çetin’in örgüte katılma ve öldürülme dönemleri ve nedenleri neredeyse aynıdır. Örgüte (aslında Öcalan’a) muhalefet etmenin karşılığını işkenceyle öldürülerek gören üçüncü örneğimiz Mehmet Cahit Şener’dir. Diyarbakır Cezaevinde sekiz yıl yatıp “çözülmeyen” bu yüzden de örgüt üyelerinin gözünde önemli görülen biridir. Şener, Öcalan’ı eleştirmekle kalmayacak ona karşı bayrak açıp, PKK-Vejin’i kuracaktır Sarı Baran’la birlikte. Ancak çok uzun ve etkili olmayan bu muhalif hareket, El Muhaberat’la PKK’nın işbirliği marifetiyle ortadan kaldırılacaktır. Şener ve Sarı Baran’ın öldürülmeleri sonrasında anne Cahide Şener’in Öcalan’ı eleştiren mektubu kalacak arkalarında.

Kuruluşundan itibaren örgüte ve dolayısıyla Öcalan’a bugün de HDP’ye yönelik eleştirinin maliyetini bildikleri için üyeler veya sempatizanlar eleştiri yapamazlar. Kimse eleştirmediği için de Ayhan Bilgen’in ya da Altan Tan’ın yaptığı eleştiriler, parti içinde bırakacağı etkiden çok daha büyük bir heyecanla karşılanır Türkiye kamuoyu tarafından.

Bir de bu olayı HDP’nin merkez ve çevre kuşağı açısından değerlendirmek gerekir. Hem Bilgen hem de Altan İslami geleneğin içinden gelip HDP’ye bulaşan isimlerdir. Yani ana damar HDP’li ya da örgütçü değillerdir. Kaldı ki Altan Tan’ın HDP’nin seküler ve aşırı solcu tarzına yönelik eleştirileri her zaman gündeme gelmiştir. Altan Tan HDP içinde, başörtülü bir vekilin CHP’de durması gibi durmaktaydı, desek abartı yapmış olmayız. Ancak aynı eleştiriler HDP içinde ne Kadri Yıldırım’dan ne de Nimetullah Erdoğmuş tarafından yapılabildi (ya da “yapıldı”). Dolayısıyla Altan Tan’ın açıklamalarını değersizleştirmek, küçümsemek gibi bir niyet okunmamalı bu ifadeden.  Peki tüm bunlara rağmen, yapılan açıklamalar tartışmanın büyüklüğü kadar önemli mi? Ya da atılan taş ürkütülen kurbağaya değdi mi? Bu sorunun en doğru cevabını PKK içerisinde yer aldığı yıllar sonrasında örgütle yollarını ayırıp, daha hümanist ve barışçıl bir yol çizen ve yazdığı kitaplarla örgütün kirli çamaşırlarını ortaya koyan Aytekin Yılmaz’ın açıklamalarında görmek gerek. Aytekin Yılmaz sosyal medya hesabından çok net bir açıklama yapıyor. Bu açıklama Türkiye’de geleceğe dair ümitvar olmamızı sağlayan ve barış yanlılarını cesaretlendiren bir açıklama: “Ayhan Bilgen esasında hiçbir şey söylemiyor. “PKK şiddete son vermelidir” demeyen hiçbir HDP’li hiçbir şey söylemiyordur!”

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA