Tevfik ERDEM
Tüm YazılarıSıradan bir insan, bir çiftçi, esnaf, şoför, köylü ya da anne nasıl oluyor da tek başınayken yap(a)madığı yapmayı aklına getirmediği bir davranışı kalabalığın arasına katıldığı zaman yapar hale gelmektedir? Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi[1] adlı eserinde tam da bu konuyu ele alır. Le Bon bu eserde her ne kadar kitle (kalabalık) davranışlarını psikolojik temel üzerinden incelese de, dile getirilen iddianın sosyolojik temelli olduğu görülür çünkü iddia, tam da sosyolojinin temel direği olan, ‘bireysel davranışı belirleyen ve etkileyen içinde yaşanılan toplumdur’, iddiası üzerine oturmaktadır.
Kalabalık kavramı, onu oluşturan bireylerin aralarında sıkı bir ilişki ve benzerlik olmamakla birlikte belirli bir amaç için geçici olarak bir araya gelen insan topluluklarını anlatır. Örneğin bir futbol maçı izlemek için bir araya gelen insanlar bir kahvede ya da bir futbol stadında kalabalıkları oluştururlar. Maç bittikten sonra kalabalık dağılır çünkü bir araya gelme amacı gerçekleşmiştir. Bu açıdan kalabalık olgusu, grup ya da organizasyonlarda yer alan yoğun insan nüfusundan ayrılır. Kalabalıkların davranışları ‘kolektif davranış’ kavramı içerisinde değerlendirilir. Kolektif davranış ise, bir duruma, olaya, sürece vb. tepki gösteren çok sayıda insanın içinde yer aldığı planlanmamış ve örgütlenmemiş davranışları ifade eder. Maç seyrederken slogan atan insanlar kolektif bir davranış sergilerler, diğerleriyle en büyük etkileşimleri ahenkli slogan atmaları ya da maçtaki tansiyona bağlı olarak benzer tepkileri vermeleridir. Bu coşkulu kalabalık, hakemin istenilmeyen bir düdüğüne karşı hep beraber ayağa kalkarak ve hakemin kararına karşı olumsuz tezahürat yaparak protestocu bir kalabalığa dönüşebilirler. Kalabalıklar her zaman bu kadar masum olmazlar bazen maç örneğinde olduğu gibi bir yenilgi sonrası kalabalık bir taraftar grubu rakip takım taraftarlarını gördükleri zaman saldırganlaşan bir kalabalığa dönüşebilirler.
Futbol maçı gibi taraftarlarının ve izleyicilerinin çok az da olsa bir kısmının çevreye ve rakip takım taraftarlarına yönelik saldırganlığına çoğu zaman şahit olduğumuz bıçkın delikanlıların (holiganların) saldırganlığı bizi şaşırtmaz ama sıradan insanların oluşturduğu kalabalıkların saldırganlaşması hiç beklenilmeyen bir durum olduğu için şaşırtıcıdır ve izah edilmesi beklenen bir durumdur. Kitle davranışları sosyologlar tarafından üç başlık altında ele alınır[2]:
21 Nisan’da CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Irak sınırında (Hakkâri’de), güvenlik güçleriyle PKK'lı teröristler arasında çıkan çatışmada şehit olan Sözleşmeli Er Yener Kırıkçı'nın cenaze törenine katılmak üzere Ankara'nın Çubuk ilçesine gider. Cenaze namazının ardından Kılıçdaroğlu’na bir grup önce sözlü sonra fiili saldırıya başlar. Jandarma, korumalar ve polis Kılıçdaroğlu'nun etrafını sararak saldırıyı önler. Doğal olarak bir siyasi parti, ana muhalefet partisi liderinin böyle talihsiz bir saldırıya maruz kalması sıradan kalabalıkların nasıl protestocu kalabalıklara protestocu kalabalıkların da kitle psikolojisinin de etkisiyle saldırgan kalabalıklara dönüştüğünü göstermektedir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu saldırıya maruz kalması ne kadar üzücüyse ona bir şey olmaması da toplumsal barış ve huzur ortamının devamı açısından o kadar sevindiricidir.
Bu vakada kitle davranışını izah eden her üç teoriyi de bulmak mümkün; sondan başlanırsa, protestocu kalabalığı saldırgan kalabalığa dönüştüren bir grup insan var ve bunlar vaka gelişirken ön plana çıkıyorlar, kitleyi tetikliyorlar ve yönlendiriyorlar, bunların hepsi plansız ve programsız bir biçimde gelişiyor. Nitekim İçişleri Bakanı S. Soylu eylemin organize olmadığını kendiliğinden geliştiğini, olayın dışardan bir provokasyonla ilgili olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlanmadığını belirti. Olayın esas faili şehidin dayısı Osman Sarıgün ifadesinde, Kemal Kılıçdaroğlu'na doğru yüksek sesle 'yuh' diyerek bağırdığını, o bağırırken yanında bulunan diğerlerinin de 'yuh' diyerek bağırmaya başladığını belirtirken olayın nasıl bir seyirle gerçekleştiğini açıklığa kavuşturmaktadır.
Vaka, yakınsama teorisiyle de izah edilebilecek özelliklere sahip çünkü cenaze törenine katılan insanlar şehide karşı son görevlerini yapmak için Türkiye’nin ve Ankara’nın farklı yerlerinden geldiler. Onları bir araya getiren sebep (haklı ya da haksız olduğu sorgulanmaksızın) terör örgütü ile ilişkili olduklarına inandıkları bir siyasetçiye tepki gösteren aynı inanca, ideolojiye bakış açısına mensup insanlardan oluşmalarıydı.
Vaka esas olarak Le Bon’un izahlarıyla ele alınmaya muhtaç gibi görünüyor. Teorinin bu vaka için neden bu kadar önemli olduğunu, yine resmi açıklamalardan hareketle yapalım: Olayda ön planda yer alan ve saldırıyı gerçekleştiren dokuz kişi sıradan vatandaş, köylü, Akkuzulu Köyü’nün sakinleri, şehidin akrabaları, yakını, komşusu vb. Olayın gelişim seyri içinde Le Bon’un kitlelerdeki zihniyetin tekleşmesi kanununa göre hareket ediyorlar. Bu kanunu Le Bon şöyle ifade eder[3]:
“Kitleyi meydana getiren bireyler kimler olursa olsun; onların yaşam biçimleri, işgüçleri, karakterleri yahut zekâları ister benzer, ister ayrı olsun, kalabalık haline gelmiş olmaları onlara bir nevi kolektif ruh aşılar. Aşılanan bu ruh onları, her biri tek başına, ayrı ayrı bulundukları halde duyacaklarından, düşüneceklerinden ve yapacaklarından tamamıyla başka hissettirir, düşündürür ve yaptırır. Bazı düşünceler, bazı duygular ancak kitle halinde bulunan bireylerde kendini gösterir veya hareket alanına çıkar.”
Le Bon’un eserinde vurguladığı hususlara bakıldığında; insanların bir araya gelmesiyle oluşan kalabalık hali yeni bir kitle bilinci oluşturur. Bu bilinç kitleyi (yani kalabalığı) tek bir varlık haline getirir, bilinçli kişilikler kaybolur, kalabalık onu oluşturan bireylerin karakterlerinden daha farklı bir karakter meydana getirir. Artık meydana gelen yeni kitle, âlim ve cahilin aynı duruma geldiği, aynı şekilde davrandığı; tek başına olduğunda çok az belli olan nefret duygusunun kalabalıkta vahşi ve yırtıcı bir kine dönüştüğü, bilinçdışı duyguların hâkim olduğu, kolay kışkırtılan, kızgın, muhakeme yapamayan, abartılı duygulara sahip insanların oluşturduğu bir topluluktur. Bu topluluk vahşilikten kahramanlığa cellatlıktan şehitliğe kadar farklı duygu ve davranışları ortaya koyabilir.
Çubuk vakasında, sıradan insanların, esnafın, şoförün, köylünün bilinçlerinin birden bire kalabalığın kolektif ruhunun etkisiyle adeta hipnotize olup, bambaşka insanlara dönüştüğü ve bu ruh haliyle tek başlarınayken asla yapmadıkları, yapmak istemeyecekleri eylemleri gerçekleştirdikleri görülmektedir.
[1] Gustave Le Bon (2015, orijinal basım 1895), Kitleler Psikolojisi, Hayat Yayın Grubu, (çev. F. Z. Bayrak), İstanbul.
[2] John, J. Macionis (2012) Sosyoloji, “Kolektif Davranış ve Sosyal Hareketler” (çev. H. T. Eroğlu), ed. S. Coşar, Nobel, Ankara, s.603
[3] Le Bone 2015:22
Güncel Yazıları
“Onlara Ait Her Şeyi Tümüyle Yok Et… Hepsini Öldür” Tevrat: Yasanın Tekrarı (Tesniye)..
30 Ekim 2023
Almanların Nazi/Faşizm Sevdasının Faturasını Müslümanlar Ödemek Zorunda Mı?
27 Ekim 2023
“Emperyalizmin En Ölümcül Silahı: Demokrasi Yalanı”
20 Ekim 2023
Mutlak Kötülük ve Zorba Devlet
14 Ekim 2023
Öğrenilmiş Acziyet, “Aksa Tufanı” ve Şu Bizim Ezik Aydınımsılar
09 Ekim 2023
12 Eylül ve NATO (ya da ABD)
12 Eylül 2023
Bale ve Opera ile AK Parti’yi Terbiye Etmek
24 Ağustos 2023
Muhalefet Dağınık, Yerel Seçimler Çantada Keklik (mi?)
22 Ağustos 2023
Ekrem Nereye Koşuyor?
18 Ağustos 2023
CHP İçindeki Kaostan İyi Parti’nin Kendi Sahasında Top Çevirmesine
14 Ağustos 2023
Suç ve Ceza İlişkisizliği : Esenyurt Saldırısı ve Diğerleri
01 Ağustos 2023
Zihni Batının İşgalinde Olanların Arap Düşmanlığı
26 Temmuz 2023
Bir İşgal Operasyonu: 15 Temmuz Başarısız Darbe Girişimi
14 Temmuz 2023
Konser İptallerini Karşı Devrim Olarak Okumak
12 Temmuz 2023
CHP Kabuk Değiştirebilecek mi?
05 Temmuz 2023