Sosyal bilimler zaman zaman farklı bilim dallarından kavram transfer eder bu transferle karşı karşıya kaldığı süreci daha iyi açıklamak ister. 19. yüzyılda daha çok fizikten alınan kavramların yerini daha sonra yıldızı yükselen biyoloji alır.
Proliferation (proliferasyon) da böyle bir transfer kavram, hücrelerin (bu yazıda siyasi partilerin) uygun ortamda çoğalmasını ifade ediyor. Gerçekten de Türkiye’deki siyasi hayat büyük bir proliferasyonu yaşıyor. Kaldı ki hiç bölünmesi beklenmeyen HDP’nin bile böyle bir durumla karşı karşıya kalması, siyasi partilerin çoğalması sorununa basitçe de olsa odaklanmayı gerektiriyor.
2023 Seçimlerine doğru siyasi partilerdeki adeta mayoz bölünme bir yandan siyasi partilerin kendi içindeki ideolojik kırılmaları ortaya çıkarıp rekabeti arttırırken diğer yandan da hem seçmen hem de partiler arasındaki karmaşayı arttırmaktadır.
Karmaşa artacaktır çünkü seçim barajı %7’ye inse de parti enflasyonu bazı partilerin seçmen elde edebilmesine imkan tanımamaktadır. Anket şirketlerinin sundukları anket sonuçlarının genel ortalamasına bakıldığında söz konusu parti enflasyonunun bazı partileri büyük partilerin koruyucu (ya da taşıyıcı mı desek daha doğru olur:) kanatlarına itmektedir. Görünen o ki küçük partiler kendi adaylarını anlaşabildikleri büyük partilerin listesi içinde göstereceklerdir. Bir de seçime doğru giderken bazı partilerin bir güç birliği yapacağı öngörülebilir.
Örneğin CHP içinden doğan Kemalist Solun iki partisi, Muharrem İnce’nin Memleket Partisi ile Mustafa Sarıgül’ün Türkiye Değişim Partisi Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi ile birleşebilir. Bu üç partinin de “yok aslında birbirimizden farkımız…” dedirtecek bir benzerliği var. Ayrıca bu güç birliği üç partinin de işine yarayan bir sinerji oluşturabilir. Çünkü Zafer Partisi son günlerde genel başkanının çıkışlarıyla gündemi meşgul ederken YSK’nın açıkladığı seçime girebilecek parti listesinde yer almıyor. Oysa diğer kardeş partiler seçime girebilmeye hak kazandılar.
Parti bölünmeleri arttı ama rekabet de arttı demiştik. Anketlerde İyi Parti’nin oylarının sürekli arttığı belirtiliyor. Ancak Zafer Partisi’nin sığınmacılar ve düzensiz göçmenler hakkında yaptığı açıklamalarla giderek daha fazla gündemde kalarak (sarı!) muhalefeti suçlaması, onları yetersiz, etkisiz adeta hükümetle ortak hareket ediyor olarak görmesi ve göstermesinden kaynaklanan dinamizm elbette ki seçmenin oyuna da sirayet edecektir ancak burada Zafer Partisi’nin kimden oy alacağı açıktır: İyi Parti. Bu sebeple Zafer Partisi gerçekte sadece İyi Parti cephesini karıştırmakla kalmadı, Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında (İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’na göre) daha yüksek oranda anket teveccühüne sahip olan Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı Cumhurbaşkanı adayı olarak göstererek hem İmamoğlu’nu açıkça destekleyen Akşener’i hem de kendi adaylığını bir türlü ittifak ortaklarına benimsetemeyen Kılıçdaroğlu’nun önünü kapatmış oldu. İş onunla bitmedi. Selahattin Demirtaş Türkiye siyasetine dahil olma eksenli ne kadar açıklama yaparsa yapsın Ahmet Türk gibi partinin sembol isimlerinin kafasını karıştırmış oldu. Nihayetinde “Seni Cumhurbaşkanı yaptırmayacağız…” sloganı ve ilkesi uğruna HDP ve Zafer Partisi aynı kulvarda yer almış olacaklar. HDP’nin öncülü partiler daha önce de başka partilerle örneğin CHP ve SHP işbirliği yapmışlardı ancak bu işbirliği, CHP’nin Kürt kimliği ile bilinen siyasetçilere sol-sosyalist zemin üzerinden imkan sağlamasıydı oysa bu yeni durum bu zamana kadar verilen mücadelenin çöpe atılması anlamına geliyor gibi. Tıpkı Öcalan’ın daha önceki vazgeçişleri gibi Selahattin Demirtaş da yeni bir vazgeçiş için yeni bir fedakarlık mı istiyor ya da isteyecek? Bu fedakârlık için Hazreti Ömer’in adaleti gibi ikna edici bir sembol bulunacak mı belli değil. Ancak açık olan bir şey var ki, şu anket sonuçlarıyla, HDP olmaksızın cumhurbaşkanı seçimini alamayacağı açık olan Millet İttifakı, Özdağ’ın açıklaması sonrasında adeta abandone oldular.
Cumhur ittifakı cephesinde ise, ana muhalefet olarak hayat pahalılığı erozyon etkisi gösteriyor. Yüksek enflasyon, işsizlik, küresel virüs dönemi ekonomik sorunların kronikleşmesi mevcut iktidarın en büyük tehdidi olarak varlığını sürdürürken muhalefetin elini güçlendiriyor. Görünen o ki, ekonomik sorunların çözülebileceği ya da ekonomik iyileşmenin işaretlerinin ortaya çıkmaması durumunda anket sonuçları oyların azalacağına dair bir öngörü imkanı sunuyor.
Lakin iktidarın en büyük şansı sahici ana muhalefet, çünkü her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun gündemi belirleyici ve ezilen çoğunluğun zengin bir azınlık iş çevresine karşı kahramanca direniş gösteren “Gandi Kemal” metaforu ön plana çıkarılsa da muhalefetin en güçlü olan yönü gerçekte en zayıf yönünü oluşturuyor.