Bir nesne ya da durum karşısında hissedilen korkunun insanın günlük hayatını olumsuz etkilemesidir fobi. Bu anlamda bir anksiyete (kaygı) bozukluğudur. Bu kaygı bozukluğuna sebep olan ise, insanın kendisini baş edemeyeceği veya kendisinden kurtulamayacağı bir tehdit karşısında hissetmesidir. Bu olası tehditler bireyin korkmasına neden olur. Korku söz konusu tehditten sakınmak için bireyin başvurduğu bir savunma mekanizmasıdır ve diğer savunma mekanizmaları gibi belli ölçülerde faydalıdır. İnsan kendisini rahatsız eden bir uyarıcı ile baş başa kaldığında doğal olarak korku hissi yaşayabilir. Bu normal durumun dışında fobi, korkunun ötesinde rahatsız edici uyarıcının ortadan kaldırılamayacağı ve birey ya da onun değer verdiği ne varsa (ailesi, arkadaşları, devleti, dini vb.) onlar için ciddi bir tehdit olduğu şeklinde yorumlandığında ortaya çıkar. Fobi, korkunun ötesinde bir durumu ifade eder. Gerçekte bir tehdidin olup olmaması değil bireyin böyle bir tehdit algılaması ve onunla baş edemeyeceğine dair algısı fobiye sebep olur. Bu üretilmiş tehdit algısı bireyin günlük hayatını içinden çıkılmaz sorunlarla baş başa bırakarak korkuyu bir hastalık haline (fobiye) dönüştürür. Bu nedenle fobi, anksiyete (kaygı) bozukluğu yani bir hastalık olarak tanımlanır. Bu bağlamda bir hastalık olarak değerlendirilen klostrofobi (kapalı alan fobisi/korkusu) ile İslamofobi (İslam fobisi/korkusu) arasında bir fark yoktur yani her ikisi de tedavi edilebilen ve tedavi edilmesi gereken hastalıklardır.
İslamofobi terimi, konu üzerinde çalışanlar tarafından, İslam ve Müslüman karşıtı duyguların tarihini, mevcudiyetini, boyutlarını, yoğunluğunu, nedenlerini ve sonuçlarını tanımlamak için kullanılmıştır[1]. Bleich, İslamofobi üzerine yaptığı çalışmada konu hakkında çalışanların yaptığı çeşitli tanımları şöyle sıralar: "İslam'dan ya da Müslümanlardan korkmak ya da dehşete düşmek”, “Batılıların, tamamen hakedilmiş doğal düşmanlığının bir öznesi olarak İslam’ın, 'öteki', tehlikeli ve değişmeyen yekpare bir bütün olarak değerlendirildiği yaygın bir zihniyet ve korku yüklü söylem.” Bu ve benzeri tanımlarda İslamofobi, İslam'ın Avrupa-Amerikalılıkla uyuşmayan ve yekpare, birleşik ve olumsuz bir anlayışını ifade eder. Böylece bir din olarak İslam ve onun takipçileri olan Müslümanlarla bir arada yaşama anlayışı reddedilir. Bu reddedişin arkasında sadece İslam ve Müslümanların Batılı değerlerle uyuşmaması değil Batılı değerler için ciddi bir tehdit olarak görülmesi de vardır. Bu nedenle İslamofobi, sadece İslam karşıtlığı değil İslam korkusu olarak karşılık bulur. Batılı (modern) değerlerin şiddet içeren, batılı kültür ve ahlakın karşısında yer alan İslami değerlerle bozulması, İslam şeriatının bir yaşam biçimi olarak benimsenmeye ve benimsetilmeye çalışılması üretilen bir tehdit olarak ortaya çıkar.
Bleich[2] İslamofobiyi, İslam'a veya Müslümanlara yönelen ayrım gözetmeyen olumsuz tutum veya duygularla tanımlamaktadır. Irkçılık, cinsiyetçilik veya antisemitizmle paralelliği görülen İslamofobi, İslami perspektif ve Müslümanların çoğuna yönelik daha genel bir olumsuzluğa gönderme yapar. Ancak her eleştiri İslamofobiye dâhil edilemez, eleştirinin sürekliliği ve dozu önemlidir.
İslamofobik davranışın aktörü tarafından meşrulaştırılmasının arkasında yatan birkaç sebep ve tarihi geçmiş vardır. İslam düşmanlığının Avrupa’daki kökleri Haçlı Seferlerine kadar götürülebilir lakin İslamofobi düşmanlıktan ayrı ve dışında olarak İslam ve Müslümanlara dair üretilen sözde şiddet ve fundamentalizm kaynaklı korkudan türeyen bir düşmanlık ve anksiyeteyi (kaygı bozukluğunu) ifade eder.
İslamofobi gerçek olmayan bir tehdit algısı üzerinden üretildiği için İslam ve Müslümanlara dair bir önyargıyla beslenir ve nefret söylemiyle ortaya çıkarak modern medeni dünyada Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve damgalanmaya neden olur.
İslamofobik önyargının arkasında, Müslümanların içinde bulundukları topluma ayak uyduramadıkları iddiasının yanında İslam’ın Batının değerlerine uyum sağlayamadığı iddiası yer alır. Bu bakış açısına göre İslam, Batı kültürü ile uyuşmadığı gibi Müslümanlar da bu kültüre uyum sağlayamayan potansiyel teröristlerdir. Önyargının nefret söylemine dönüşerek Müslümanları kriminalize etmesi durumunda suç yine Müslümanlara yapışır. 11 Eylül sonrası giderek oranı artan İslamofobik tutumun tipik bir örneği, 11 Eylülde saldırıya uğrayan İkiz Kulelerin yakınına açılacak olan camiinin yapılma sebebinin, ABD’de cihadı yaymak için yapıldığına dair iddiadır.
İslamofobik söylem bir yandan konvansiyonel ve sosyal medya üzerinden diğer yandan Hollywood filmleri üzerinden pazarlanır. Bu nedenle de bir endüstriye dönüştüğü görülür. Aynı zamanda İslamofobi yeni kültürel ırkçılığın ince işlenmiş bir türü olarak ortaya çıkar. Yeni kültürel ırkçılık, biyolojik özellikler üzerinden temellenen ırkçılıktan farklı olarak kültürel farklılıklar arasında bir hiyerarşi inşa ederek farklılığı Batılı kültür lehine yorumlayan ince bir işçilikle karşımıza çıkar.
[1] Bleich, Erik (2012), Defining and Researching Islamophobia, Middle East Studies, Volume 46 No. 2 Winter 2012, pp. 179-188, p. 179.
[2] Bleich 2012:181